9. Sınıf Tarih Ders Kitabı Cevapları – 3. Ünite (2024-2025)
Not: Yeni müfredata göre hazırlanmaktadır…
9. Sınıf Tarih Ders Kitabı Cevapları başlıklı bu yazımızda 9. sınıf tarih ders kitabındaki 3. ünitenin içinde yer alan tüm soruların cevaplarını hazırladık. 9. Sınıf Tarih Ders Kitabı Cevapları 3. Ünite yazımızda aşağıdaki bölümlerde yer alan soruların cevaplarını hazırladık;
- 3. ÜNİTE BAŞINDA: “Hazırlanalım” bölümünde yer alan soruları yanıtladık ve “Kavramlar” bölümündeki kavramları açıkladık.
- 3. ÜNİTE İÇİNDE: “Tartışalım”, “Cevaplayalım”, “Yorumlayalım”, “Araştıralım” bölümlerindeki soruları yanıtladık.
- 3. ÜNİTE SONUNDA: “Ölçme ve Değerlendirme” bölümündeki tüm soruları yanıtladık.
Ders: Tarih Ekibi tarafından hazırlanan 9. Sınıf Tarih Ders Kitabı Cevapları 3. Ünite hakkında eklemek istediklerinizi yorum bölümünü kullanarak bize iletebilirsiz.
Bu Yazının İçindeki Başlıklar:
9. Sınıf Tarih Ders Kitabı 3. Ünite Cevapları
9. sınıf tarih ders kitabının üçüncü ünitesi olan Orta Çağ’da Dünya, dört kazanımdan oluşmaktadır. Aşağıda bu dört kazanıma yönelik soruların cevapları bulunmaktadır.
Kavramlar Bölümü Soruları
9. sınıf tarih ders kitabının birinci ünitesi olan Tarih ve Zaman ünitesinin Kavramlar bölümünde yer alan 6 kavramı yanıtladık.
Ribat Nedir?
Ribat, bir ülkenin sınırlarında veya stratejik noktalarında askeri amaçlı kullanılan yapılardır.
Artı Ürün Nedir?
İnsanların tüketmesi zorunlu olan barınma, beslenme, giyim ve bunlara benzer temel ihtiyaçların giderilmesinden sonra ihtiyaç dışı arta kalan fazla ürüne artı ürün adı verilir. Eski dönemlerde kuraklığa hazırlık yapmak, kuşatma ve saldırıya hazırlık yapmak, takas yapabilmek gibi sebeplerden ötürü ortaya çıkmıştır.
Yasa Nedir?
Kanun olarak da bilinen yasa kavramı yetkili kurumlarla oluşturulan hukuk kurallarına verilen addır.
Ticaret Yolu Nedir?
Ticaret, malların veya ürünlerin alışveriş için taşındığı güzergahlardır.
Feodalizm Nedir?
Derebeylik olarak da karşımıza çıkan feodalizm siyasal, toplumsal ve ekonomik bir kombinasyondan oluşmuştur. Tarihin her dönemi varlığını sürdürmüş ve halen bazı bölgelerde de uygulanmaktadır. Toprak mülkiyet hakkını elinde bulunduran kişilerin toprakları üzerinde yaşamlarını sürdüren insanlara işgücü ve sadıklık karşılığında para, güvenlik ve hizmet sağlaması durumudur.
Kervansaray Nedir?
Kervanların seyahat ettikleri ticaret yolları üzerinde bulunan şehirler arasında inşa edilmiş ve kuruluş amaçları birçok ihtiyacı karşılamak olmuştur. Kuruluş amaçları askeri savunma olsa da zamanla amaçları değişmiştir. Zamanla kervanların buralarda belirli bir süre konaklamaları ve bazı ticari alışveriş yapmaları amacıyla kullanılmıştır.
Hazırlanalım Bölümü Soruları
9. sınıf tarih ders kitabının üçüncü ünitesi olan Orta Çağ’da Dünya ünitesinin Hazırlanalım bölümünde yer alan 3 soruyu yanıtladık.
Günümüzdeki Ticaret Merkezlerinin Özellikleri Nelerdir?
Ticaret merkezleri ilk olarak M.Ö 2000 başlarında hakimiyetlerini sürdürmeye başlayan Asurların politikalarında öne çıkmaya başlamıştır. Ardından ticaretin çoğunlukla yollar üzerinden sağlandığını söylemek mümkündür. Bu sayede yollar üzerinde bulunan bazı bölgelerin ticaret için daha öne çıktığını görebiliyoruz. Günümüzde ise globalleşen dünya ile beraber bu bölgeler daha kapsamlı bir hal almıştır. Globalleşme ile beraber neredeyse her üretici ürününü dünyanın çoğu yerinde pazara sunabilecek hale gelmiştir. Bu nedenle ticaret merkezlerinin; yatırımcı, tüketici ve üreticilerin bulunduğu, global ve aktif şekilde hava-deniz-kara yolları gibi ulaşım araçları ile dünya pazarına sunulabilen yerler olduğunu söylemek mümkündür.
Toplum Hayatına Kanunların Etkileri Nelerdir?
Hukuka ihtiyaç insanların bir topluluk olarak yaşaması ve siyasi teşkilatların oluşmaya başlaması ile doğmuştur. Hukuk, toplumda düzeni sağlamak amacı ile çıkarılmış ve baştaki yöneticiler tarafından güçlendirilmiş olan kurallar bütününe verilen isimdir. Yazı icat edilmeden önce bu kurallar sözlü olarak nesilden nesile aktarılmıştır. Yazı icat edildikten sonra ise çoğu devletin bu kuralları yazılı hale geçirmesine rağmen bazı devletler sözlü olarak sürdürmeyi tercih etmiştir. İlk Çağlarda hukuk kuralları oluşturulurken akıl, gelenekler ve kutsal kitaplar kaynak olarak kullanılmıştır. Hunlar, temeli geleneklere dayanmakta olan sözü hukuk kuralları kullanmıştır. Bunlara töre adı verilir.
Törelerin toplumda önemli bir yeri vardır. Toplumda önemli bir yere sahip olmasının nedeni ise geçmişten ve bu toplumun atalarına tarafından sürdürülmüş geleneklere dayanıyor olması olabilir. Sümerliler ise hukuk kurallarını yazılı kullanmayı tercih etmiştir. Sümerlilerin bu kuralları oluşturmasının temel nedenine baktığımızda ise bunun Sümer halkını hoşnut etmek olduğu görülür. Sümer Kralı kendisinden önceki yöneticilerin kullandığı kanunlar nedeni ile meydana gelen yolsuzluk, halkın huzursuz ve hoşnutsuzluğu gibi konuları gidermek için bu kuralları hazırlamış, yaptığı düzenlemeler ile küçük suçlara daha çok tolerans göstereceğini söyleyip Sümer halkını rahatlatmayı amaçlamıştır. Toplumun istekleri kanunların değişiminde etkili olmuştur.
Mezopotamya’da kullanılan başka bir kanun ise Babil Kralı Hammurabi tarafından oluşturuşmuş Hammurabi Kanunları‘dır. Babil Kralı Hammurabi kendini adaletin kralı, adil ve insancıl bir hükümdar olarak tanıtmıştır. Bu kanunlarda “dişe diş, göze göz” uygulanır, başka bir deyişle suçu işleyen kişi işlediği suç ile aynı ağırlıkta ceza alır. Bu kanunlar oluşturulurken geleneklerle birlikte günün şartları da değerlendirmeye alınmıştır. Devlet ile toplum hayatının düzenli bir şekilde ilerlemesi kullanılacak olan kanunlara ve hukuk sistemine bağlıdır. Pek çok toplum bu kuralları yazılı hale getirmeyi tercih etmiştir.
Kurallar kargaşayı ve ayaklanmaları önlerler, dolayısıyla belirlenen kurallara uyulmadıkça toplumu düzeni bozulacaktır. Hükümdarlar da toplumdaki düzeni sağlamak istedikleri için hukuk kurallarını oluştururken kendi toplumlarının sosyal yapılarına, gelişmişlik ve kültür düzeylerine dikkat ederler. Geçmişten bugüne büyük göçler ve savaşların meydana gelmesi, sosyal yapıların farklılaşması ve gelişmişlik düzeyinin ilerlemesi hukuk kurallarının da değişmesine neden olmuştur. Bu sayede evrensel kabul edilen hukuk ilkeleri doğmuştur ancak bu kanunlar farklı toplumlar tarafından farklı uygulanmıştır.
Orta Çağ’da Anadolu’dan Geçen Ticaret Yolları Hangileridir?
Orta Çağ’da ticari amaçla Kral Yolu, İpek Yolu, Kürk Yolu ve Baharat Yolu gibi yollar kullanılmıştır. Bu yollardan Anadolu’dan geçenleri ise Kürk Yolu, İpek Yolu ve Baharat Yoludur. Kürk Yolu Don Nehrinden başlar. Bu nehir Karadeniz’in kuzeyinde bulunur. Güney Sibirya Altaylar ve Ural Dağları üzerinden Çin’e kadar uzanan ticari bir yoldur. Bu ticari yolda en fazla öne çıkan ürünler hayvansal ürünler ve kürkler olmuştur. İtil Bulgarları ve Hazarlar bu yolda çoğunlukla ticaret yapan devletlerdir. İpek Yolu ise diğer ticaret yollarına kıyasla karayollarının daha fazla kullanıldığı bir yoldur. Çin’den başlar ve Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Doğu Türkistan, Moğolistan gibi Orta Asya ülkeleri üzerinden Avrupa’ya gider. Ekonomik olarak büyük önem taşıyan bu yol için tarih boyunca birçok devlet rekabet içinde olmuşlardır. İpek Yolu bazı dönemler Moğolların, Çinlilerin ve Türklerin hâkimiyetine girmiştir. Baharat Yolu Hindistan’dan başlar ve sonrasında iki kola ayrılır. Bu kollardan biri Mısır üzerinden Avrupa’ya diğeri ise İran üzerinden Irak’a gider. Avrupa’ya ayrılan kolu Kızıldeniz, Umman Denizi ve Mısır üzerinden geçtiği için oldukça kapsamlı bir ticaret yoludur. Bu yol sayesinde Hindistan’da üretilen baharatlar Avrupa ülkelerine taşınmıştır. Dönem içerisinde çok önemli bir yere sahip olan baharatlar; gıdaların bozulmaması için korunması ve ilaç yapımı gibi birçok önemli işte kullanılmıştır.
Konu İçindeki Sorular
9. sınıf tarih dersinin üçüncü ünitesi olan Orta Çağ’da Dünya ünitesinin konu başlıkları altında yer alan tüm soruları yanıtladık.
Arnold Toynbee’nin Uygarlıkların Yıkılmasına İnanmamasının Nedenleri Neler Olabilir?
“Geçmişteki uygarlıklardan bazıları neden yıkıldılar? Ben, uygarlıkların kaderlerinin yıkılmak olduğuna inanmıyorum.”
Arnold Toynbee’ye göre uygarlıkların yıkılmasının bir kader olması kaderciliğe girmektedir. Toynbee de bu kaderciliğe karşı çıkmaktadır. Toynbee’nin inanmama sebeplerini inceleyecek olursak; eğer uygarlıklarda amaçtan sapma, ekonominin bozulması veya ekonominin güçsüzleşmesi, devletin otoritesini sağlayamaması, devlet idaresinin bozulması gibi çeşitli sebepler görülmediği sürece uygarlıkların yıkılmadığı görülmektedir. Yani Toynbee’ye göre uygarlıklar kaderlerinde dolayı değil, yaptıkları veya yapmadıklarından dolayı kaybettikleri niteliklerinden yıkılırlar. Uygarlık yıkılmaya başladığı andan itibaren genellikle yıkılmaya devam eder.
Dolayısıyla kader olarak bir anda yıkılmaz yetersiz niteliklerden dolayı küçük başlangıçlarla yıkılmaya başlar ve yıkılır. Arnold Toynbee’nin bu şekilde düşünmesinin sebeplerinden biri de Arnold Toynbee’nin kurulan her uygarlığın yıkılacağına inanmamasıdır. Kendisine göre tarihte yirmi bir gelişmiş uygarlık bulunur ve bu uygarlıkların doğuş ve çöküş yasaları vardır. Toynbee, “Toplumun yaratıcı önderleri yaratıcı olmayan kitleyi sürüklemek için toplumsal “talim” e başvuruyorlar ve bu mekanik araç, yaratıcılığı tükenen efendilerine düşman oluyor. Başarı bizi tembelleştiriyor, kibirlendiriyor” der. Bu sözden dayanarak gelişmiş uygarlıkların elde ettikleri başarılar uygarlıkları kibirlendiriyor ve yaratıcılık düşmanlığından yeni başarıların önü tıkanıyor. Önü tıkanmasına rağmen başarılabilecek başarıların oluşan tembellik nedeniyle başarılamaması uygarlığı geriletir.
Toynbee’nin “Çoğunlukla bir toplumun önderleri, toplumsal talimin, alt kademedekileri önderleri izlemeye mecbur eden kuru itaat duygusuna bel bağlarlar; ama bu yaygın çare, kendi içinde bir başarısızlık tohumu taşır.” sözünden çıkarılır ki toplumlar önlerindeki önderlere dayanarak yaratıcılıktan noksan kalırlar. Yaratıcılıktan noksan kalan azınlık kesim makineleşme sürecine gider. Böylelikle üretmeyen bir azınlık ortaya çıkar. Sadece önderler yeterli olamayacağından bu durum uygarlığı gerileterek yıkılma sürecini hızlandırır.Toynbee’nin “Kendi kendilerine karar verme yeteneği ya da kişisel tepkileri olan bireyler olmaktan çıkmış, mekanik bir alay olmuşlardır, artık başkalarının insafına kalmışlardır, önderleri başarısız kalırsa moralleri bozulur, önderlik yozlaşıp zorbalığa dönüşünce ayaklanırlar.” sözü artık uygurlarlığın uyumunu yitirerek uyumsuzlukla toplumun kendini kimliklendirememesine neden olur bu durum da yıkılma sürecinin neredeyse tamamlanmasına neden olur. Aslında savunduğu şey toplumların kendi yok oluşlarını yaratıcılıklarını yok ederek kendilerine bir lider edinmeye gitmeleri.
Sonuçta her uygarlık bir zirve noktası yaşıyor ve bu zirve noktasından düşüyor. Bu düşüşte zirve noktasında daha yeni olarak bulunmuş uygarlık yaşadığı çöküşün ya farkına varmıyor ya da fark ettiğinde iş işten çoktan geçmiş oluyor. Bu fark edemeyiş veya geç fark edişten sonra toplumdaki uyumsuzlaşmalar başlıyor. Liderler liderliklerindeki yaratıcılığı kaybettiklerinden toplum yeni gelişmelere açık olamıyor ve gelişemiyor. Gelişemeyen toplum da çöküşünü tamamlıyor. Düşüncenin özeti de toplumlar kendi yaptıklarının bir sonucu olarak yıkılma sürecine giderler ve yıkılırlar bu durumun kaderle bir ilgisi yoktur.
Feodalitenin Güç Kazanmasında Etkili Olan Sebepler Nelerdir?
Feodalizm sisteminde her ne kadar sınıflandırmalar olsa da dünyada yaklaşık 500 yıl hüküm sürmüş bir sistemdir. Sebebi ise 5. yüzyılda krallıklar ve köy halkı arasında dağlar kadar fark vardı. Bu farklar arasında köy halkı fakir bir şekilde yaşarken (yemek bile bulamazlarken) krallar ve kraliçeler zenginlik içinde yaşıyorlardı, köylülerin elinde olan her şeyi alıyor (yemek, su, kıyafet, evler vb birçok genel ihtiyaçları) onları yoksulluk içinde yaşatıyorlardı.
Bu durumdan sıkılan bir grup köylü bağımsız, özgür ve huzurlu bir hayat için feodalizm sistemini ortaya çıkardılar. Önce bu durumdan kralların hoşlanmayacağını düşünen köylüler bulundukların halleri göz önüne alıp kaybedecek hiç bir şeyleri olmadığını düşününce feodalizm sistemini seçtiler. Bu şekilde ortaya çıkan ve yavaş yavaş insanların içinde yer edinen bu sistem her geçen gün insandan insana yayıldıkça güçlendi. Taki Sanayi Devrimi ortaya çıkana kadar. Kısaca söylemek gerekirse; Feodalizmden önceki dönemde krallar ve kraliçeler köylülere acımasızca ve zalimce davranıyor ve köylülerin elinde ne var ne yoksa alıyorlardı. Bundan sıkılan köylüler feodalizm sistemini ortaya çıkardılar. Bu şekilde köylüler arasında bu sistem yer edinerek güçlendi.
Gücün Meşruiyet Kaynağı Bakımından Sasani, Bizans ve Moğol İmparatorluklarının Benzerlik ve Farklılıkları Nelerdir?
Öncelikle Sasani, Bizans ve Moğol imparatorluklarını tanıtmak gerekirse; Sasani dönemi İran Tarihi’nin en önemli ve etkili dönemlerinden biri olarak kabul edilir, dördüncü büyük İran Hanedanı ve ikinci Pers İmparatorluğu’nun adıdır. Bizans İmparatorluğu (Doğu Roma İmparatorluğu) 1453’te Osmanlı Türkleri’ne yenik düşene kadar, yaklaşık bin yıl var oldu. Moğol İmparatorluğu 1206–1294 yılları arası Orta Asya’da kurulmuş, Çinli Ming Hanedanı tarafından 1368’de yenilmesiyle tamamen yıkılmıştır. Dini açıdan Bizans’a göre gücünü tanrıdan alan otokrat bir lider vardır. Hz. İsa’nın yeryüzündeki vekili Bizans İmparatorudur. Sasanilere göre tanrı kraldır. Tanrı Ahuramazda’nın yeryüzündeki temsilcileri sasani krallarıdır. Moğol imparatorluğu da tanrısal ve Gök Tanrısı tarafından Cengiz Han seçilmiştir diye inanmışlardır.
Benzerlikleri olarak başa geçen kişilerin başa geçişlerinden sonra elde ettikleri Tanrıyla bağdaştırarak bu gücü tanrısallaştırmışlardır. Başa geçen bu kişilerin kendilerince ifade ettikleri bu güçler onlara göre tanrının yeryüzündeki temsilcileri olduklarındandır. Farkı olarak yönetimlerinde meclis ya da senato yapılarının olup olmaması, tanrısal güçlerinin devamlılığı veya devredilip devredilmediği konusundaki farklılıklar vardır. O dönemlerde Krallık ve cumhuriyet dönemleri Romalılarda gerçekleşmekteyken yönetimi aristokratlar devralmıştı. Sasaniler Mısır Firavunlarına benzer olarak kendi krallarını kutsal olarak görmüşlerdir ancak farklı olarak Sasaniler Mısır firavunlarına farklı olarak tanrı-kral görüşünü hayatlarına yansıtmamışlardır. Üç imparatorluk da benzer olarak tanrı tarafından kendilerine bir gücün verildiğine inanmışlardır.
Yine farklılıklar olarak Bizanslıların güç dengesi aristokratik bir güç dengesine dayalıyken Moğollar güç yayılımını tanrıdan aldıkları gücün yayılımına gitmişlerdir. Sasaniler devlete inanmayı ve devletin buyruklarını yerine getirmeyi kutsal hanedanlar tarafından yönetildiklerinden bu bağlılığı bir gereklilik olarak hissetmişlerdir.
Veba Salgınının, Avrupa’da Siyasi ve Sosyal Hayata Etkileri Neler Olmuştur?
Öncelikle olarak siyasi hayata etkilerine bakmak gerekirse halk arasında yönetime olan güven azalmış ve bunun sonucuda ise itaat etmeme yani itaatsizlikler başlamıştır. Böylelikle bazı isyanlar çıkmaya başlamıştır. İşçi ve ürün ücretlerinin artmasına sebep olmuştur. Avrupa’nın demografik haritasının değişmesine de sebep olmuştur veba salgını. Salgının sonucunda Feodalizm yıkılmış oldu.
Sosyal hayata etkilerine bakacak olursak insanların sosyal aktiviteleri bitmiş, iletişim kopuklukları olmuş ve insanlar birbirlerinden uzaklaşmaya başlamışlardır. Bu da ticari ve dini uygulamaları durma noktasına getirmiştir. Köylülerin toplu ölümleri emek kıtlığına yol açtı ve işsizliğe son verdi.Köylüler daha iyi çalışma koşulları için seslerini yükseltmeye başladılar. Cadı avları, yıkanmayan insanların öldürülmesi ve kedilerin avlanması gibi birtakım olaylar yaşanmıştır. Veba ayrıca sanat ve edebiyat alanında da insanlara ilham kaynağı olmuştur. Örnek vermek gerekirse bunun en önemli örneği ise Boccaccio’nun Decameron adlı eseridir.
“Ülkenin temeli vergidir, bu da adaletle yükselir, zulümle değil.” Sasani Hükümdarı Erdeşir Babekan’ın Bu Sözü Günümüz İçin de Geçerli Midir? Neden?
İlk olarak verginin tanımını incelemek cevabı aramakta kolaylık sağlayacaktır. Vergi vatandaşların devlete kamu hizmetlerine harcaması için ödediği belli bir miktar paradır. Devletlerin görevi bulundurduğu vatandaşların güvenliği sağlamak, sağlık, eğitim ve bayındırlıklarını sağlamaktır. Bu görevini yerine getirirken vatandaşların bu hizmetleri devletten görmek için devlete vergi ödemeleri gerekmektedir. Ancak günümüzde insanların büyük bir çoğunluğu devletin yerine getirmesi gereken hizmetlerden yeterince faydalanamamaktadır. Adaletin sağlanabilmesi için vatandaşların kendi bütçe gelirlerine göre kesilen ücretlerle vergi ödemeleri gerekmekte ve ödedikleri vergi karşılığında devletin sağlaması gereken hizmetlerden sonuna kadar faydalanabilmeyi hakkı olmalıdır. Günümüz şartlarına bakıldığında ise zengin veya fakir ayırt edilmeden kişilerin ödeme gücüne bakılmaksızın vergilerin zorla vatandaşlardan istenmesi adaletin yerini zulme bırakmaktadır.
Ülkelerin gücünün en büyük belirleyicilerinden biri de ülkenin ekonomik durumudur. Ekonomik durumun iyiliği vatandaşların üreticiliği ve devlete olan güveni ile doğru orantılıdır. Vergilerden dolayı devlete olan güvenini yitirmiş bir toplumun üreticiliği tahmin etmesi zor olmayacaktır ki daha düşük seviyelerde olacaktır. Bundan dolayı da devletin üretim gücü azalacak ve ekonomisi zayıflayacaktır. Ekonominin sarsılması devleti de sarsacağından devletin vatandaşta oluşturduğu güveni kırmaması gerekmektedir. Özetle ülkeyi var edenler de zaten vatandaşlar olduğundan ve vatandaşların çabaları sonucu verdikleri vergilerden oluşan devlet ülkenin temeli olup bunun verilmesinde yine ilk olarak vatandaş temel alınacaktır. Vatandaşın vergiyi güvenerek verip vermemesi devletin adeletine bağlı olduğundan bu söz günümüz için hala doğru bir söz olmaktadır.
Büyük İskender, Roma ve Sasani Devletlerinin Geniş Coğrafyalara Hükmetmelerindeki Etkenler Nelerdir?
Büyük İskender, Roma ve Sasanilerin geniş coğrafyalara hükmetmelerindeki temel etken disiplindir. Devletlerin uzun süre hayatta kalması bazı hukuki, siyasi ve kanuni şartlar ve kurallara dayanmaktadır. Otoritenin güçlü olması ve askeri güç de temel etkenler arasındadır. Tarihte uzun yıllar ayakta kalmış devletleri incelediğimizde adalet yapısının gelişmiş devletler olduğunu görmekteyiz. Doğru bir adalet anlayışına ait devletlerde hoşgörü ortamı da gelişir.
Devlet hoşgörü ve saygılı bir anlayışa sahip olduğu için çok fazla iç sorunla karşı karşıya kalmamış olur. Böylelikle devlet iç meseleler ile uğraşmaz ve dış sorunlara yönelir. Çok fazla iç sorunla karşılaşılmadığı için dış politikaya daha çok hakim olunur. Gelişmiş ve uzun yıllar ayakta kalmış imparatorlukların en büyük özelliklerinden biri ise halkın devlete bağlı yaşamasıdır. Halk devlet adamlarına saygı duyar devlet adamları da halka saygı duyar. Bu devletlerin bir diğer özelliği ise refah seviyesi yüksek devletler olmalarıdır.
İlk Çağlardan İtibaren Tarım Üretimini Artırmak İsteyen İnsanlar Hangi Faaliyetlerde Bulunmuş Olabilir?
Eski tarihlerde yaşamış olan insanlar neredeyse tek ticaret ve yemek kaynakları olan tarıma bir hayli önem vermiştir. Çünkü eski çağlar da tarım olmasaydı eski insanların yaşamları çok zor olurdu. Eski tarihlerde insanlar nüfus ve ihtiyaçları arttıkça tarımda verimlilik ve bolluk için her meyve ve sebzeyi yetişmesi gereken yükseklikte yetiştirme gibi verimi artıracak aynı zamanda da bolluğu artıracak faaliyetlerde bulunmuştur. Mesela eski çağlarda yaşayan insanlar verimi ve bolluğu artırmak için ve aynı zamanda su kaybını önlemek için damıtma sulama ya da yüksekliğe göre meyve ve sebze yetiştirme işinin kolaylaştırmak için araziyi basamaklar halinde katman katman yükseltmiştir. Böylece hem su tasarrufu hem bolluk ve verimliliği sağlamıştır. Hem de enerji kaybını büyük ölçüde engellemiştir. Bunların dışında eski dönemlerde yaşamış olan insanlar artı ürün sisteminde kullandıkları meyve ve sebzeleri ekerek fazladan meyve ve sebze elde etmişlerdir.
Artı Ürünün İnsan Yaşantısına Etkileri Nelerdir?
Üretilen artı ürün sayısı arttıkça, daha fazla ürünleri gözeten kişi, çalışan ve depolama alanı gerekmesi sebebinden ötürü eğer alan kısıtlı ise sorun yaratabilir. Diğer bir taraftan ise sosyal sınıflar ortaya çıkar ve eşitliği sosyal açıdan olumsuz etkiler. Sosyal sınıfların oluşumu olumlu olarak mesleklerin ortaya çıkışı, saygınlık ve rekabeti rekabetin beraberinde ise sektörlerde alıcı-satıcı artışı bakımından ekonomiye katkıdır.
Ancak olumsuz açıdan bakılırsa insanlar arasında oluşan sınıflaşma / gruplaşma insanların arasında anlaşmazlık, kavga ve birbirinden üstün görme, hor görme ve benzeri sorun ve avantajları beraberinde getirir. Diğer bir yandan devlet artı ürünleri ihtiyaç fazlalığı olması ve alınma zorunluluğu olmamasından dolayı artı ürünlerden daha fazla vergi alır. Artı ürünü olan şehirlerde ticaret artar ve buna bağı olarak daha çok hareketlilik ve ekonomide yükseliş ve gelişme olur. Şehir / ülke diğer ülke ve şehirlere göre daha önde, gelişmiş olur. Bu olay ise beraberinde insanlara daha faydalı konforlu ve iyi sosyal etkinlikleri artmış yepyeni bir şehir getirir.
Orta Çağ Avrupası’nda Feodalite Egemenken Osmanlı Devleti’nde Uygulanan Toprak Sisteminin Özellikleri Nelerdir?
Feodalite Sistemi: Köylü (yoksul kesim), Burjuva (zengin kesim), Aristokratlar (Soylu kesim) ve Din Adamları (Rahip, Papaz, İmam gibi din ile ilgili olan meslekler) gibi grupların bir piramit şeklinde değerlendirildiği yönetim şeklidir. Bu yönetim biçimi Feodalite Sistemi olarak da adlandırılmaktadır.
Osmanlı Devleti’nde Feodalite Sistemi egemenken topraklar üç çeşide ayrılmaktaydı. Bunlardan birincisi vakıf, kurum ve kuruluşlara ait olan ve toplumdaki dengeyi sağlamayı amaçlayan özel olan ve satılması yasak olan topraklardı. Bunlardan ikincisi tamamen halka ait olup savaş sırasında fethedilirken Gayr-i Müslümanlara ait olması ya da savaştan önce ve sonrasında da Müslümanlara ait olup olamamasına göre alınan verginin değiştiği sistemdir. Son olarak üçüncüsü ise tamamen devlete ait (olan ocaklık, tımar gibi) topraklardır. Bu topraklar aynı zamanda da devlete ait olup bir yandan da vergi karşılığı halka verilendir. Devlet bu topraklardan artı ürünlerden de fazla olarak vergi almaktadır.
Kast Sisteminin Hindistan’ın Siyasi Birliğine Etkileri Nelerdir?
Hindistan’daki her üç insandan ikisi yoksulluk sınırının altındadır ve ülkede 70,6 milyon Parya vardır.
Paryaların hukuksal ve sosyal hiçbir hakkı yoktur ve hep ezilirler, şehirler ve köylerde yaşamaları yasaktır, geceleri dolaşmaları yasaktır ve onlara yapılan her zulüm haklı görülür. Onların herhangi birine dokunması kesinlikle yasaktır. Aynı şekilde onlara dokunulması da yasaktır. Paryalar bir sonraki hayatlarında üst sınıflarda doğacaklarına inandıkları için bu durumu kabullenirler. Aynı zamanda Parya olmalarının sebebi eski hayatlarında yaptıkları kötülükler olduğuna inanırlar ve genelde hepsinin ten rengi koyudur. Kısacası reenkarnasyonun acı çektirdiği bir toplum düzenidir.
İpek Yolu’nun Geçtiği Bölgelere Hakim Olan Türk Devletleri Hangileridir?
İpek Yolu’nun geçtiği bölgelere hakim olan Türk devletleri hangileridir? sorusunu yanıtlayalım.Tarihte İpek Yolu çokça Türk Devletinin hakimiyetinde kalmıştır, bunları sıralayacak olursak:
- Büyük Hun İmparatorluğu: Milattan Önce 220 – Milattan Sonra 216 yılları arasında hüküm sürmüştür.
- Göktürk Devleti: 552 ve 745 yılları arasında hüküm sürmüştür.
- Uygur Devleti: 745 ve 1368 yılları arasında hüküm sürmüştür.
- Karahanlı Devleti: 840 ve 1212 yılları arasında hüküm sürmüştür.
- Gazne Devleti: 962 ve 1183 yılları arasında hüküm sürmüştür.
- Büyük Selçuklu Devleti: 1040 ve 1157 yılları arasında hüküm sürmüştür.
- Osmanlı Devleti: 1299 ve 1922 yılları arasında hüküm sürmüştür.
- Türkiye Cumhuriyeti: 1923 yılında kurulmuştur.
İpek Yolu günümüzde hangi ülkelerden geçer? Çin, Afganistan, Özbekistan, Türkmenistan, İran, Azerbaycan ve Türkiye bu ülkeler halen İpek Yolu’nun yollarını kapsıyor olsa da İpek Yolu artık önemini kaybetmiştir. 2014 yılında UNESCO tarafından İpek Yolu’nun Chang’an-Tianshan koridorunu Dünya Mirası olarak belirlemiştir.
Tarihi Ticaret Yolları Yeniden Canlandırılabilir mi? Neden?
Tarihi ticaret yollarını geçmişteki işlevi ile yeniden gün yüzüne çıkarmak mümkün değildir. Çünkü ticaret anlayışları zaman içerisinde değişmiş buna bağlı olarak mallar ve ulaşım çeşitleri şekillenmiştir. Günümüzde ticari faaliyetler hava ve deniz yoluyla da yapılmakta olup ticari mal olan doğalgaz ve petrol, boru hatlarıyla ulaştırılabilmektedir. Ancak doğalgaz, petrol gibi günümüzde büyük önem arz eden malların ihracatı ve ithalatı da yine bu yollar üzerinden, güzergahından aktarılmaktadır. Ayrıca tarihi ticaret yollarının güzergahlarında kaos ortamı oluşmuştur. Bölgedeki savaş ortamından dolayı güvenlik problemleri yaşanmaktaydı ve bu durumda yollardaki ticari faaliyetleri engellemekteydi.
Günümüzde de Çin’in başlatmak istediği İpek Yolu Projesi rakip devletler tarafından engellenecek ve bu durumda kaos ortamı yaratabileceğine önemli bir gösterge niteliğindedir. Eğer Çin bu projesini başarıya ulaştırırsa güzergahta bulunan devletler için ekonomik bir kazanç sağlayacaktır fakat rakip devletler güzergahta bulunan devletlere çeşitli yaptırımlar uygulayabilecek veya bu yolu yok etmek için elinden geleni yapacaktır. Sonuç olarak, ticari yolların yeniden canlandırılması kimi devletler için çok önemli katkı sağlayacak olsa da bir nevi kaos ortamı da yaratması söz konusu olacaktır.
Medeniyetlerin, Askeri Teşkilatlara İhtiyaç Duymasının Sebepleri Neler Olabilir?
Askeri teşkilatlanma bir ihtiyaçtır. İnsanların güvenlik ihtiyacının karşılanması için düzenli bir güvenlik oluşturma isteği oluşmuştur. Devletlerin oluşmasıyla da askeri bir düzen oluşturulması söz konusu olmuştur. Medeniyetlerin, askeri teşkilatlanmaya ihtiyaç duymaları da dünya tarihini değiştiren etkilerin oluşmasını imkan sağlamıştır.
Medeniyetlerin askeri teşkilatlanmaya ihtiyaç duymalarının nedenleri, devletin güvenliği, milletin can ve mal güvenliği, devletin sınırlarının genişlemesi, millet içinde adaletin sağlanması için güvenliğin sağlanması vb. ihtiyaçlar olmuştur. Askeri düzen bir disiplin gerektirir. Bu disiplinden gelen güç medeniyetin yerleşik hale gelmesi, medeniyetin köklü olması anlamına gelmektedir. Medeniyetler tarihte bir değerdir. Korunma ihtiyacını karşılamanın yanı sıra toprakların genişlemesinede yardımcı olur.
Medeniyette yaşayan insanların ve devletin güvenlik ihtiyaçlarının karşılanması için askeri teşkilatlanmaya başlanmıştır. Devlet güvenliği, toplumun can ve mal güvenliği, toplum içinde adaletin sağlanması gibi ihtiyaçlar buna örnektir. Ayrıca devletlerin sınırlarının genişlemesiyle beraber devlet her yanı yönetemeyeceğinden askeri teşkilatlanmaya ihtiyaç duyulmuştur fakat bazı dönemlerde devletleri yıkılmaktan kurtaramamıştır.
Yerleşik ve Konar-göçer Toplumlar Arasındaki İlişkileri Belirleyen Unsurlar Nelerdir?
İnsanlar dünya üzerindeki yaşamlarında, ilk olarak konar-göçer bir toplum anlayışı benimsemişlerdir. Avcılık ve toplayıcılık faaliyetlerine ağırlık verilmesi, hayvanların otlatılması için daha iyi bölgeler aranması, tarımsal faaliyetlere geçiş yapılamadığından dolayı bir yerde kalma ihtiyacı hissedilmemesi konar-göçer anlayışın insanlar tarafından yıllarca kullanılmasına yol açmıştır.
Zaman geçtikçe yaşanan gelişmeler ve tarımsal faaliyetlerin de ortaya çıkmasıyla yerleşik hayata geçilmesi fikri güç kazanmıştır. Hayvancılık ve tarımsal faaliyetler yerleşik toplumların başlıca ekonomik faaliyetleri olmuştur. Yerleşik hayata geçmiş bu toplumlar kendi devletlerini kurabilmiş; din, dil ve ırk gibi bazı özellikler oluşturmuş, belli coğrafi sınırlara sahip olmuş ve yukarıda bahsedilen etkenlere dayalı bir düzen kurmuştur.
Bu özelliklere bakılarak yerleşik ve konar-göçer toplumlar arasındaki ilişkileri belirleyen unsurlar şu şekilde sıralanabilir:
- Ekonomik ilişkiler: Yerleşik toplumların sahip olduğu şeylere konar-göçer toplumların sahip olamadığı veya konar-göçer toplumların sahip olduğu şeylere yerleşik toplumların sahip olamadığı illaki olmuştur. Günümüzde de ekonomik ilişkilerin temel sebebi budur. Bu nedenle yerleşik toplumlar, konar-göçer toplumlarla sürekli irtibat haline kalmışlardır.
- Kız alma-verme sayesinde ortaya çıkan akrabalıklar: Konar-göçer toplumlarda da o dönemde zengin sayılabilecek insanlar bulunmaktaydı bu nedenle yerleşik yapıya geçmiş toplumlarda insanlar kız evlatlarını fakir ve tarımla uğraşan birine vermektense zengin ve konar-göçer toplumda yaşayan birisine vermeyi daha makul buluyordu. Bu nedenle eskiden çoğu kadın, konar-göçer yaşama geçmek zorunda kalmıştır. Birçok kadının konar-göçer hayata dahil olması ise yerleşik toplumların konar-göçer toplumlarla olan ilişkisinin artmasına sebep olmuştur. Bu toplum yapısına geçen kadınların da üremesiyle birlikte iki toplum yapısı arasında çok fazla akrabalık bağı oluşmuştur.
- Kültür birliktelikleri (Din, dil veya ırk konusunda ortak özellikler barındırma): Yerleşik hayata geçen toplumlar nüfusun çoğalması için sadece toplumdaki yerleşik nüfusun üremesi yolunu benimsememişlerdir. Kendi ırklarına benzeyen, aynı dili konuşan veya aynı dine sahip olan insanlarla da bir araya gelmeye çalışmıştır. Özellikle konar-göçer toplumların sayısının azaldığı dönemlerde yerleşik toplumlarla ilişkileri artmış ve çoğu yerde nüfus hızlıca artmıştır.
- Belirlenen coğrafi sınırların genişletilmek istenmesi veya ticaret yollarının kontrol altına alınmak istenmesi gibi sebeplerden dolayı savaşların çıkması ve bu savaşlarda ittifak olunması: Dünyada birçok sebeple savaş çıkabilmektedir. Bu sebeplerden en belirgin olanlar ise sınırların genişletilmesi ve devlet gelirinin artması için ekonomik yolların kontrol edilmek istenmesidir. Bu amaçlara ulaşmak için devletler birçok ittifakta bulunmak zorunda kalmışlardır. Bu ittifaklar çoğu zaman yerleşik toplumlarla yapılmış olsa da (daha eski zamanlarda konar-göçer toplumların sayısının daha fazla olduğu varsayıldığında) eskiden konar-göçer toplumlarla en çok ilişki kurulan alan idi.
Yusuf Has Hacip’in “Kutadgu Bilig” Adlı Eserine Göre Devletin Ayakta Kalmasını Sağlayan Unsurlar Nelerdir?
“Kanunun adil olması gerekir çünkü adalet esaslarında tertip edilmeyen bir kanun, üç ayaklı masanın ayaklarından birinin eksikliği gibi hatalara ve haksızlıklara yol açar. O takdirde “devlet tahtı” yıkılır. Devletini korumak isteyen hükümdar, adil kanun yapmak zorundadır.”
Kutadgu Bilig (Mesut Olma Bilgisi), Türk İslam edebiyat tarihinin ilk siyasetname eseridir. Karahanlılar zamanında yazılmış olup Yusuf’a “Has Hacip” unvanını kazandırmıştır. Hem cennette hem de yeryüzünde saadeti nasıl elde edebileceğimiz üzerinde durur.
Yazısı; basit nasihattan ziyade, yıllarını insana ve insanı anlamaya vermiş olan birinin bilgi birikimi olarak değerlendirilmelidir. Bireyi, devleti ve cemiyeti ayrılmaz bir bütün kabul eden Yusuf Has Hacip, adaleti merkeze oturtur ve düzgün bir adalet sisteminin halkın refah düzeyini arttıracağını ön görür. Adaletin yanında destekleyici sütün niteliği taşıyan başka etmenler de bulunur.
Cengiz Yasası’nın Ortaya Çıkmasında Moğol Kültürünün Etkileri Nelerdir?
Hukuk sistemlerinin kapsadığı kanunnameler, aile ve iş akitleri, ceza infaz yöntemleri toplum düzeninin sağlanmasına önemli katkı sağlamıştır. Kimi toplumlar bu kuralları yazılı hâle getirmiştir. Kurallara uyulmadığı takdirde karışıklıklar ve ayaklanmalar olacak, ileriye gitmesi halinde de ülkede düzen bozulacaktır. Hükümdarlar, düzeni sağlamaya çalışırken kendi topluluklarının, kültür ve gelişmişlik düzeyleri ile sosyal yapılarına göre hukuk kurallarını uyarlamıştır. Justinianus’un hazırladığı kanunlar ve Cengiz Han’ın kanunu bunlara örnektir. Büyük savaşlarla, büyük göçlerle, sosyal yapılarının farklılaşmasıyla ve gelişmişlik düzeylerinin ilerlemesiyle insanoğlu tarih boyunca hukuk kurallarını da geliştirmiştir. Böylece evrensel hukuk ilkeleri doğmuş ancak bulunan kanunlar tüm toplumlar tarafından aynı şekilde uygulanmamıştır.
Örneğin; Moğol hükümdarı Cengiz Han, Uygur Devleti’nden kullanmış olduğu alfabeyi kullanmış ve yasa oluştururken dönemin sosyal şartlarını göz önüne almıştır. Hükmettiği toplumun insanlarını iyi bilen Cengiz Han, bulunduğu coğrafyanın gerçeklerini göz önünde bulundurarak yasa oluşturmuştur. İnsanların yaşayışlarını sürdürmeleri ve yaşam kalitelerini korumak için suçlara karşı caydırıcı cezalar koymuştur.
Justinianus Kanunları ve Cengiz Yasası’ndaki Aile ve Ceza Hukukuyla Alakalı Kurallardaki Farklılıklar Nelerdir?
Aile ve ceza adları altında ayrı ayrı inceleyecek olursak:
Aile: Justinianus Kanunları‘nda aile konusunda bir kesinlik yoktur. Ailelerin dağılmaması için kurallar konulmamıştır. Konulan kurallar genellikle maddi açıdan caydırıcılığı sağlar. Moğol Devleti’nde ise aile toplumun bir kurumu olarak görülür ve dağılmaması için alınabilecek her türlü önlem alınır.
Ceza: Justinianus Kanunları’nda yapılan hatalar, maddi açılardan cezalandırılır, suçluyu arındırma, iyileştirme ve korkutma amacı vardır. Cengiz Han ise bir hatanın tekrar yapılmaması için gerçekten sert cezalar olması gerektiğine inanan bir liderdir. Usulsüzlüklerin cevabı çoğunlukla idam veya dövülme olur.
Ölçme ve Değerlendirme Bölümü Soruları
9. sınıf tarih ders kitabının üçüncü ünitesi olan Orta Çağ’da Dünya ünitesinin Ölçme ve Değerlendirme bölümünde yer alan tüm soruları yanıtladık.
A Bölümü Cevapları
Aşağıdaki terimleri birer cümleyle açıklayınız.
Kavimler Göçü Nedir?
Kavimler Göçü, 350 ve 800 yılları arasında yaşanan ve Orta Asya’dan Avrupa’ya gerçekleşen insan göçüdür.
Feodalite Nedir?
Feodalite, toprak sahipliği üzerine dayalı bir yönetim biçimidir. Ayrıca, bir toplum yapısı ve de bir ekonomik rejimdir.
Dogmatizm Nedir?
Bir bilgiye körü körüne bağlı kalmaktır.
Toplumsal Tabaka Nedir?
Kültürel özellikleri bakımından birbirlerine yakın olan insanların oluşturdukları toplumsal bütünlüktür.
B Bölümü Cevapları
Aşağıdaki soruları cevaplayınız.
Orta Çağ’da Avrupa Ordularının Genel Özellikleri Nelerdir?
Ordu, atlı ve yaya olmak üzere iki ana birlikten oluşurdu. Silahlı ve silahsız gruplar da vardı ordu içinde. Ordunun önemsediği kutsal inançlar ordunun temelini oluştururdu. Ordular daha çok kalelerde ve çadırlarda yaşayan hareketli birliklerden oluşurdu..
Ticari Mekanların Ticaretin Gelişmesine Etkileri Nelerdir?
Ticari mekanlar ticaretin yayılıp dağılması için önemli mekanlardır.
İlk ve Orta Çağlarda Üretimin Yeterli Aşamaya Gelememesinin Nedenleri Nelerdir?
Ulaşım gelişmemiş olduğundan dolayı uzaklarla ticaret yapılamaz. Pazar anlayışı yoktur. Aynı zamanda güvenlik sorunlarından dolayı ticaret için dışarı çıkamıyorlardı.
C Bölümü Cevapları
Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları cevaplayınız.
1. Cevap: C Hint medeniyeti kast sistemini çıkarmıştır.
2. Cevap: A Buradaki tek doğru bilgi merkezi otoritenin zayıf olması.
3. Cevap: C Yasalar farklı kültürlerden etkilenirken Cengiz Han’dan önce bunların sözlü olduğunu görürüz.
4. Cevap: B Kervansaray.
Ç Bölümü Cevapları
Aşağıdaki soruları “Tek Kuşak-Tek Yol” başlıklı metinden hareketle cevaplayınız.
Kültürlerin ve Fikirlerin Taşınmasında İpek Yolu’nun Önemi Nedir?
İpek Yolu’nu kullanan tüccarlar kendi ülkelerinin kültür ve fikirlerini de taşıdıkları için insanlar birbirlerinden etkilenirler.
Ülkelerin Çin ile İş Birliği Yapmak İstemesinin Nedenleri Nelerdir?
Çin sanayi ve ekonomide geliştiğinden dolayı diğer ülkeler Çin’in yanında olmak istiyor.
Modern İpek Yolu Projesi Hangi Alanlarda Yatırım Girişimlerini İçermektedir?
Deniz ticareti alanında bir yatırımdır.
Entegrasyon Ne Demektir?
Entegrasyon, yabancıların kültürlerini bozmadan başka toplumlarla birleşmesidir.
Modern İpek Yolu Projesi’nin Günümüzde Türk Ekonomisine Etkileri Neler Olabilir?
Çin ile Türkiye ekonomide işbirliğine girmiş olacaktır. Çünkü Türkiye, İpek Yolu’nun Çin-Merkez ve Batı Asya koridoru üzerinde yer alıyor.
Tarihi İpek Yolu ile Modern İpek Yolu Arasındaki Önemli Farklılıklar Nelerdir?
En başında eskiden karadan yürütülen ticaret şimdi denizden de yürütülecektir. Çin bu projenin içinde olan ülkelere ücretsiz liman, köprü, yol yapacaktır.
Not: 9. sınıf tarih ders kitabı cevaplarının tamamı için 9. Sınıf Tarih Ders Kitabı Cevapları – Tüm Üniteler başlıklı yazımızı inceleyebilirsiniz.
Soru Sor: 9. Sınıf Tarih Ders Kitabı içinde yer alan diğer soruları destek@derstarih.com e-posta adresini kullanarak bize iletebilirsiniz. Sorularınızı bize gönderin Ders: Tarih Ekibi sizin için yanıtlasın!