Avrupa Tarihi

Skolastik Düşünce Nedir? Tarihi ve Özellikleri

Skolastik Düşünce nedir? Skolastik Düşünce, doğrunun zaten var olduğu düşüncesine ve felsefenin okullarda öğretilmesine dayanan bir yaklaşımdır. Skolastik Felsefe Yaklaşık 1100’den 1700’e kadar Avrupa’da eğitime egemen oldu.

Bu yazımızın konusu Orta Çağ’da Skolastik felsefenin (düşüncenin) nasıl başladığının, gelişiminin, değişiminin ve zaman içerisinde insanların üzerindeki etkisi ve aynı zamanda pozitif bilimlerin (günümüzün bilim dalları) gelişiminde nasıl bir etkisinin olduğunun araştırılıp tarihsel bulgularla birlikte açıklanmasıdır. Aynı zamanda Skolastik düşüncenin ortaya çıkıp geliştiği ve aydınlanma çağı (Rönesans ve Reform) ile birlikte bittiği zaman dilimleri içerisinde etkili olan kişiliklerin ve tarihsel olgular araştırılacaktır. Bu yazımızda ayrıca Skolastik düşüncenin ne olduğundan, nasıl geliştiğinden, değişiminden ve nasıl son bulup etkisinin azaldığı farklı yönleriyle araştırılıp tarihsel olgu ve örneklerle birlikte açıklanacaktır.

Bu yazının amacı Skolastik düşüncenin ortaya çıkışının, gelişiminin, değişimi ve etkisinin azalmasının tarihsel olgularla birlikte açıklanmasıdır. Skolastik felsefenin yayılmasında ve aynı zamanda kilisenin baskın olduğu dogmatik dönemin son bulmasında ve kilisenin pozitif bilimler üzerinde etkileri olan ögeler de araştırılacak ve açıklanacaktır. Bu yazımızda aşağıdaki kavramları açıklayacağız. Skolastik düşünce, dogmatik düşünce, kilise baskısı, pozitif bilimlerin yükselişi, Orta Çağ, Orta Çağ felsefesi, Teoloji, Reform, Rönesans, Aydınlanma çağı.

Skolastik Düşünce Tarihi

Skolastik düşünce, Orta Çağ’da başlayarak Aydınlanma çağı ve Rönesans’a kadar kilisenin insanların üzerindeki baskısının artması (fazla olması) ve bu şekilde dogmatik baskının fazla olmasıyla birlikte insanların pozitif bilimlerle uğraşmasının, farklı konularda akıl yürütüp yorum yapmasının kısıtlanmasıdır. Orta Çağ’da kilisenin insanların bilimle uğraşması konusunda duruşunun katı olmasının ve fazla baskı yapmasının farklı sebepleri vardır. Bu sebeplerden başlıcaları kilisenin gelişen pozitif bilimlerle birlikte otoritesinin sarsılmasından, kaybedilmesinden veya insanlar üzerindeki etkisinin azalmasından korkulması olabilir. Ayrıca bunun yanında kilisenin insanların dini vaatler ile yapılan satışlar üzerinden üzerinden kandırılması ve bu şekilde para kazanılması sebebiyle bu gelirin kaynağının bitmesinin istenmemesi de bu sebepler arasında olabilir.

Burada dini vaatleri olan satışlara örnek olarak Karanlık Çağ’da kilisenin insanlara cennetten arsa satması verilebilir. Kilise insanlara cennetten arsa “satmasıyla” birlikte yüksek miktarda gelir elde etmiştir. Aynı zamanda insanların farklı alanlarda düşünüp kafa yormasının engellenmesiyle birlikte insanlar cahil kalarak o zamanın yöneticileri tarafından söylenen yalanlarına daha kolay inanmışlardır. Ancak bazı insanların bu durumun (dogmatik baskının ve kilise otoritesinin) farkında olmasıyla birlikte bir şekilde bu baskıcı yönetime farklı şekillerde karşı çıkılmaya çalışılmıştır. Buna örnek olarak bir Teolog olan Martin Luther’in insanları bu baskıcı yönetim hakkında bilinçlendirmesiyle birlikte reform hareketinin başlamasında ve dogmatik görüşün, skolastik düşüncenin yıkılmasında (veya etkisinin azaltılmasında) önemli bir rolü olmuştur. Bu ve bunun gibi birçok örnekle birlikte skolastik düşünce ve baskıcı yönetimin gücünün azalması ve kilisenin kendi çıkarları için çalışmayı bırakması, otoritesinin azalmasıyla Avrupa’da bilimin ön planda olacağı aydınlanma çağı başlamıştır.

Reform Hareketini Başlatan Martin Luther

Skolastik Ne Demek?

Skolastik, Latince schola (okul) sözcüğünden türetilen scholasticus kavramından gelmektedir. Sözcük anlamı olarak okul felsefesi demektir.

Skolastik düşünce, Orta Çağ’da kilisenin otoritesinin çok yüksek olmasıyla birlikte ve insanların inancını kullanarak kendi yararına işlemesine sebep olan düşüncedir. Skolastik düşüncede (dogmatik görüş, karanlık dönem) kilisenin insanlar üzerinde baskısı fazladır ve aynı zamanda insanların pozitif bilimlerle uğraşması, farklı konularda akıl yürütmesi yasaklanmış veya kısıtlanmıştır. Bunun sebebi insanlar akıl yürüterek kilisenin söylediği yalanlara ters düşen bulgular bulduklarında kilisenin otoritesini kabul etmeyip ve birçok insanın aynı şekilde düşünüp yorum yapmaya başlayıp kilisenin otoritesinin sarsılmasını engellemektir. İşte bu yüzden bu dönemde dogmatik baskı fazladır. İnsanları kontrol altında tutabilmek ve onlara boyun eğdirebilmek için. Ancak skolastik düşünce hakkında ifade edilen bu olumsuz olguların hepsi her yönetimde geçerli değildir. Burada ifade edilmek istenilen “koyu” olmayan bir skolastik yönetimde yine kilisenin, Teoloji’nin insanların felsefi düşünceleriyle ilişkisi vardır ancak çok yüksek miktarda bir baskı da yoktur.

Skolastik Düşünce Nedir?

Skolastik düşünce ya da bir diğer adıyla Skolastik felsefe, kökeni Latinceye dayanan ve Latincede okul anlamına gelen “schola” kelimesinden türetilmiş olan “scholasticus” teriminden gelmiştir. Yoğunlukla Orta Çağ’da etkili olan Skolastik düşünce, doğrunun zaten var olduğuna ve kimsenin bu doğruyu değiştiremeyeceğine inanır. Ve genellikle bu doğru kilise, din tarafından önceden verilmiş olan doğrudur. Bu sebeple Skolastik felsefenin temeli teolojiye dayanır. Skolastik düşünce Hristiyanlığın felsefi olarak temellendirilip sistematize edilmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu sebeple ve aynı zamanda Reform ve Rönesans hareketlerinin büyük ün kazanmasıyla skolastik felsefe Hristiyanlık ve Avrupa ile bütünleşmiştir. Bunun bir diğer sebebi ise Skolastik düşüncenin Avrupa’da çok geniş bir tarihsel bir dönemde etkili olmasıdır. Skolastik felsefenin temelleri Antik Çağ’a dayanır. Bunun sebebi Skolastik felsefenin Aristotelizm’i ilham kaynağı olarak almış olmasıdır. Skolastik felsefe genellikle üç ayrı dönemde ele alınır:

  • Erken Dönem Skolastik (800-1200)
  • Yükseliş Dönemi Skolastik (1200-1300)
  • Geç Dönem Skolastik (1300-1500)

Skolastik felsefenin dönemlerine bakıldığında Orta Çağ’da etkili olan bir akım olduğunu görebiliriz. Skolastik düşüncede bilgi önemlidir ve bilgiye değer verilir ancak bu bilginin kaynağının din olduğu ve bu bilgilerin, doğruların değiştirilemeyeceği söylenir. Ancak Skolastik düşünce farklı dönemlerine göre insanların üzerinde daha büyük bir baskı kurmuştur. İnsanların üzerinde Skolastik düşünce ile baskı kuran kurum yönetimde söze olan kilisedir. Orta Çağ’da kilise elinde hem siyasi hem toplum üzerinde hakim olan güçtür. Skolastik düşüncenin insanlara olan baskısının arttığı dönemler ise günümüzün bilimleri olan pozitif bilimlerin Avrupa’da yükselişte olduğu dönemlerdir. Pozitif bilimlerin yükselişte olmasıyla birlikte kilise (genel olarak dini yönetim) otoritesinin sarsılmasından ve bölgede dinin (Avrupa’da yoğunlukla Hristiyanlık) hakimiyetini kaybederek önceki önemini kaybetmesinden dolayı endişe duymuştur.

Bu sebeple kilise yani genel olarak otoriteyi elinde tutan dini yönetim, insanlar üzerindeki baskılarını artırmıştır. Orta Çağ ve sonrasında skolastik düşünce ve dogmatik yönetimin insanlar üzerindeki baskısı ve etkisine örnek olarak Galileo Galilei’nin astronomi hakkında yaptığı gözlemlere karşılık astronomi konusunda belirli bilgileri doğru kabul eden Katolik kilisesi tarafından engizisyon mahkemesine çıkartıldı ve ömür boyu ev hapsi cezasına çarptırıldı. Dini yönetimin insanların düşünceleri üzerindeki baskısının dışında Skolastik dönemde kilise, insanları o dönemde baskıcı yönetim sebebiyle din dışındaki her şeyden arınmasıyla ve cahil kalmasıyla birlikte bu durumdan faydalanmıştır. Bu duruma örnek olarak kilisenin insanlara cennetten toprak vaat ederek insanlara cennetten arsa satarak kandırması verilebilir. Kısacası Skolastik düşünce ya da dogmatik yönetim, dini unsurların ön planda olduğu, kilise otoritesinin insanlar üzerindeki baskısının yüksek olduğu ve pozitif bilimlerin dini yönetim tarafından bastırılmaya çalışıldığı dönemdir.

Skolastik Düşünce Öncesi Avrupa

Skolastik düşünce öncesi yani Orta Çağ öncesi veya Orta Çağ’ın ilk zamanlarında Avrupa’da yine dinin otoritesi üstündü. Din adamları (başta Papa) ve kilise yönetimde büyük söz sahibiydi ve yönetimlerinin belirlediği kurallara (Dogma) uymayan insanlar dini yönetim tarafından cezalandırılıyordu. Dini yönetim en üst mertebelerde olduğu için kilise Orta Çağ öncesi dönemde bir yargı aracı olarak da kullanılabiliyordu. Avrupa’da Skolastik dönem öncesinde daha pozitif bilimler büyük kitlelere ulaşmamışken kilise devletin bütün yetkilerini elinde toplayabiliyordu. Bu da skolastik dönem öncesi de dinin, kilisenin ve Papa’nın halen yönetimde ve otoritede büyük payı olduğunu gösterir.

Aslında bu döneme “Skolastik düşünce öncesi” diyemeyiz çünkü skolastik düşünce Teoloji’nin yönetimde yüksek önem arz ettiği düşünce olarak tanımlanıyorsa “Skolastik düşünce öncesi” dönem de Skolastik düşüncenin yaygın olduğu dönem olarak görülebilir. Ancak burada “Skolastik düşünce” olarak belirtilen dönem Orta Çağ’da dini yönetimin yüksek otoritesi karşısında pozitif bilimlerin gelişip yaygınlaşmaya çalıştığı ancak baskıcı yönetim sonucu bunun baskılanmaya çalışıldığı dönem olarak ifade edilmiştir. Bu sebeple Skolastik düşüncenin bilimi baskıladığı Orta Çağ döneminden önceki dönem Skolastik düşünce öncesi olarak belirtilmiştir. “Skolastik dönem” olarak sayılan dönemin yılları arasında pozitif bilimler de yükselişte olduğu için insanlar bu baskıcı yönetimin aslında bu şekilde olmaması gerektiğinin farkına varmışlardır ve baskıcı yönetimi durdurmak için hareketler yapmışlardır.

Skolastik Düşünce Ortaya Çıkış Nedenleri

Skolastik görüşün yaygınlaşması Orta Çağ’da ve Orta Çağ’dan önce yüksek bir otoriteye sahip olan dinin, pozitif bilimlerin yaygınlaşmaya başlaması ve daha büyük kitlelere ulaşmasıyla birlikte başta ve en popüler olarak Avrupa’da ve çevresinde gerçekleşmiştir. Hali hazırda dini yönetimin yüksek otoriteye sahip olmasıyla birlikte bilimin Avrupa’da yaygınlaşmasıyla birlikte kilise (“Kilise” kavramında bölgedeki dini yönetimin, otoritenin geneli ifade ediliyor.) insanların üzerindeki baskısını artırmıştır. İşte bu dönem skolastik görüşün yükselişi olmuştur. Bunun yanında bazı insanlar ve olaylar Skolastik görüşün yaygınlaşmasında etkili olmuşlardır. Skolastik felsefenin yükseliş dönemi; 12. yüzyıl itibariyle Arap felsefesinin önemli eserlerinin çevrilip Batı’da okunmaya başlanmasıyla birlikte bu kaynaklarla Aristoteles düşüncesine ulaşılmıştır. Bu şekilde Batı’da meydana gelen Aristotelizm, skolastik felsefenin yükseliş döneminin dinamiği olmuştur. Aristoteles düşüncesi (Aristotelesçilik) düşünürleri bilgiye yönlendirir ve aynı zamanda salt (sadece) “Tanrı”yı bilmeye çalışmamayı, olgular dünyasıyla da ilgili olmayı savunur.

Skolastik Düşünce Ne Zaman, Nerede Ortaya Çıktı?

Hristiyanlık ve Aydınlanma öncesi karanlık dönem olarak bakıldığında Skolastik düşünce Avrupa’da ortaya çıkan, belirli dogmalarla birlikte kilisenin otoritesini sağladığı ve kilisenin insanların üzerindeki baskısının fazla olduğu dönemdir. Farklı coğrafyalarda ve farklı dinlerde de o dinlerin kendilerine göre skolastik anlayışlar vardır ancak tarihte Reform, Rönesans ve Aydınlanma Çağı olarak adlandırılan önemli olaylar sebebiyle genel olarak bahsedilen Skolastik düşünce Avrupa’da Katolik ve Ortodokslarda yani Hristiyanlıkta görülen ve bilimi baskılayan dogmalar ve anlayışları ifade eden düşüncedir. Bu sebeple Skolastik düşüncenin coğrafi konum olarak en etkili olduğu yere Avrupa’nın geneli ve çevresi diyebiliriz.

Skolastik Düşünce Dönemleri

Skolastik düşünce(felsefe) tarihsel olarak üç döneme ayrılır: Erken Dönem Skolastik (800 – 1200), Yükseliş Dönemi Skolastik (1200 – 1300) ve Geç Dönem Skolastik (1300 – 1500). Skolastik görüşün etkinlik seviyeleri ve dönem üzerindeki etkileri skolastik düşüncenin dönemlerinde göre değişkenlik göstermiştir.

Erken Dönem Skolastik (800 – 1200)

Skolastik düşünceye ilham veren düşünce yapısı “Aristotelizm”dir. Erken dönem skolastik düşüncesinde din ile gerçekler anlamlandırılmaya çalışılır ve bu skolastik felsefenin yeni bir bilgi, gerçek bulma arayışının olmadığını gösterir. Daha önce var olan bilgilerin mutlak doğru olarak kabul edilip dini bilgiler ile anlamlandırılması bu bilgilerin dışındaki bilgileri çürüterek yok etme ihtiyacının doğmasına sebep olmuştur. İşte bir tek düşüncenin, bilginin doğruluğu ve o bilgi dışındaki herhangi bir bilginin doğruluğunu kabul etmeyen katı kuralların olduğu düzen bu şekilde oluşmuştur. Bu kurallara “dogma” denir.

Dogmalar ile yönetilen yönetim biçimi ise “Dogmatik”tir. Eğer bu dogmaların üzeri yoğunlukla dini kurallarla ve bilgilerle oluşursa ve bir yer bu kurallarla yönetilirse buna “Teoloji” denir. Skolastik felsefenin gelişimi ise dogmalara ve teolojiye göre olmuştur. Skolastik düşüncenin başlangıcı ve erken dönemi, Aurelius Augustinus’un “Anlamak için inanıyorum!” düşüncesine dayanmaktadır. Aurelius Augustinus 354 ile 430 yılları arasında yaşamış olan Hristiyan bir filozof ve tanrıbilimcidir. Aurelius Augustinus, Batı’daki felsefi düşünceler üzerinde büyük bir etkisi vardır. Özellikle skolastik düşüncenin Batı’da temellerinin oluşmasını ve gelişmesini etkilemiştir.

Yükseliş Dönemi Skolastik (1200 – 1300)

Skolastik düşünce “iyi”nin Tanrı’nın buyruğu olduğundan ve aynı zamanda Tanrı’nın bizzat iyiliğin kendisi olduğundan bahseder. Skolastik düşüncenin gelişimini tetikleyen Batı Roma İmparatorluğu’nun çökmesi olayından dolayı meydana gelen olaylar ve yıkımlar skolastik felsefenin gelişmesinin önünü açmıştır. Skolastik düşüncenin gelişmesi dolayısıyla kilisenin otoriteyi büyük oranda eline alarak yönetimi ele geçirmesi, halkın kiliseye bağımlı hale gelmesine nede olmuştur. Halk bu noktada kilisenin öğretilerinden ayrı olarak düşünemez ve kişisel olarak kendi doğrusunu kanıtlayıp kiliseye kabul ettiremez. Bunun sebebi kilisenin dini kurallara ve dogmaya göre kendi doğrularını kabul ettirip bu doğruları kendi lehine kullanmasıdır.

Halka yaşattığı bu durumdan faydalanan kilise halktan sağlayabileceği her türlü yararı sağlamıştır (Gerek maddi gerek manevi olarak, ancak başta maddi olarak). Kilise halkı bazı dini vaatlerle kandırarak ve onlardan para alarak maddi olarak fayda sağlamışlardır. Aynı zamanda insanlara verilen bu dini vaatlerin dışında insanlardan yüklü miktarda vergiler de almışlardır. Ancak insanlar bu duruma çok ses edememişlerdir çünkü yıllar boyu süren kilisenin dogmaları sebebiyle, kendilerine yapılan ve onları tatmin eden gerekçeler, açıklamalar sebebiyle insanlar bu duruma mecbur bırakılmışlardır. Durumun daha çok farkında olan ve herhangi bir yolla kiliseyi desteklemeyen insanlar ise kilse tarafından “aforoz” edilerek dışlanmışlardır veya herhangi ve o insanların aleyhine olacak bir şekilde cezalandırılmışlardır.

“Aforoz” denilen kavram ise; Hristiyanlıkta herhangi bir uygunsuz davranış sonucu kilise tarafından kişiye / kişilere din kardeşleri tarafından verilen kovma cezasıdır. Bu kovma bulunulan şehirden kovma veya aralarından atma olarak olabilir. Kilisenin otoritesinin yüksek olduğu bu dönemlerde aforoz edilmek birisi için en istenmeyecek olaylardan birisidir. Bunun sebebi dini yönetimin hali hazırda baskıcı olmasıyla birlikte herhangi bir şekilde aforoz edilen bir kişinin herhangi bir yerde kabul görmesi, iş yapması çok zor olur. İnsanlar da dogmanın etkisi altında kaldıkları için aforoz edilen bir kişi gördüklerinde onu dışlarlar. Kısacası aforoz edilmiş olan bir kişi artık bulunduğu bölge ve çevresinde veya Hristiyanlık ile yönetilen bir yerde topluma tutunamaz.

Geç Dönem Skolastik (1300 – 1500)

Skolastik görüşün zayıflamaya başladığı ve en sonunda insanlar ve görüşleri üzerindeki baskısının azaldığı dönem olan bu dönem aydınlanma açısından önemli bir dönemdir. Yıllar geçtikçe ve pozitif bilimlerin yaygınlaşması ve insanların kilisenin dogmatik yönetimine karşı çıkmasıyla birlikte kilisenin otoritesi sallanmaya başlamıştır. Skolastik görüşün son döneminde bu görüşün kötüye ve yanlış şekilde kullanılmasını engelleyerek kilisenin baskıcı yönetiminin, dogmasının sarsılmasında önemli etkisi olan birisi vardır. Alman bir Teolog olan Martin Luther’in Avrupa’da skolastik düşünce ve dolayısıyla kilisenin dogmatik ve baskıcı yönetimini bitirecek, zayıflatacak olan Reform hareketinin başlamasında büyük bir etkisi vardır. Martin Luther, kilisenin temel dini dogmalarını, Tanrı ile olan kişisel ilişkiyi sorgulayarak ve insanlara da bunu fark ettirerek Reform hareketinin başlamasında etkili olmuştur. Marthin Luther burada mantıklı bir sorgulama yaparak ve bildiri yayınlayarak bunu başlatmıştır.

Skolastik dönemde yüksek otoritesi olan ve insanlara abartılı dini dogmaları dayatan kiliseyi Tanrı ile insan ilişkisi açısından yorumlamış ve sorgulamıştı. Bir din adamı olan Marthin Luther, Tanrı ile insan ilişkisinin arasına bir aracı girmemesi gerektiğine inanıyordu. Bu sebeple yazdıklarında ve söylediklerinde de bunu belirtti. Ancak skolastik görüşün ve dini dogmaların yaygın olduğu bu dönemde kilisenin yaptığı tam da buydu, insan ile Tanrı’nın arasına girerek bir aracı konumuna geçmek ve bunu kendi maddi lehine olacak ve insanların dini ve diğer manevi duygularını sömürerek yapmak. Bu noktada kilisenin dogmaları ve skolastik düşünce zayıflamaya başladı ve daha sonra Reform ve Aydınlanma çağı ile birlikte kilisenin otoritesi son buldu ve insanların ve bilginin gelişmesinin üzerindeki baskı kalkmış, azalmış oldu.

Skolastik Felsefe Sonrasında Ortaya Çıkan Hümanizm

Skolastik felsefenin (düşüncenin) insanlar üzerindeki etkinliğinin azalmasında önemli yeri olan ideolojidir Hümanizm. Skolastik düşüncenin son dönemi kısmından da çıkarım yapılabileceği üzere, skolastik felsefenin ve kilisenin koyduğu dogmaların zayıflamasında etkisi olan olan ideolojiler vardı. Skolastik düşüncenin zayıflaması döneminde bu zayıflamada büyük etkeni olan ideolojiler doğmuştur veya var olan ideolojiler güçlenmiştir. Kilisenin, dogmatik yönetimin insanların fikirleri ve yaptıkları şeyler üzerindeki baskısının azalmasına en çok etkeni olan ideolojiler arasında Hümanizm vardır. “Hümanizm”e göre insan, değer verilmesi gereken bir varlıktır.

Burada “değer vermek” ifadesinde insana hem fiziksel olarak, hem mental olarak, hem de maddi olarak iyi davranmak; destek olmak anlamındadır. Ancak Skolastik dönemde kilisenin yaptıkları bunların tam tersidir. Halka, insana değer verilmemektedir; halk bir maddi gelir kaynağı olarak görülüp hem maddi hem de manevi (dini duygular bağlamında) olarak sömürülmektedir. İşte bu dönemde bu problemlerin farkına daha çok insanın varmasıyla birlikte “hümanizm” yayıldıkça yayılmıştır. Bu şekilde insanlar baskıcı yönetime karşı ayaklanmaya başlamıştır ve bu şekilde baskıcı yönetimin etkileri zayıflamıştır. Hümanizmin artmasıyla birlikte pozitif bilimlerin de gelişmesinin önü açılmıştır ve insanların pozitif bilimlerin farkında olarak bu bilimlere yönelmesi ve bilinçlenmesi baskıcı yönetimin daha da zayıflayarak etkisinin büyük ölçüde azalmasına, yok olmasına sebep olmuştur.

Skolastik Düşünce Sonrası Avrupa

Skolastik düşüncenin ve kilisenin dogmalarının insanların üzerindeki baskılarının Reform hareketi ile azalmasıyla Avrupa’da “Aydınlanma çağı” adı verilen dönem başlamıştır. Dogmatik yönetimin yıkılması ve aydınlanma çağının başlamasıyla birlikte insanların vizyonu yeni bilgi arayışına ve yeni, devrimsel fikirlere karşı açılmıştır ve bu şekilde bilimsel gelişmelerin ve özellikle Sanayi Devrimi’nin gerçekleşmesinin önü açılmıştır. Bilimsel gelişmelerin artık herhangi bir güç tarafından baskılanamıyor olması sebebiyle insanlığın tekniksel olarak gelişiminin hızlanmasının önü açılmıştır ve bundan sonra dini işler, devlet vb. diğer alanlarla iç içe olmayacak şekilde diğer alanlardan ayrılmıştır, daha laik bir hale gelmiştir. Kısacası, skolastik görüşün zayıflaması pozitif bilimlerin gelişmesinin, ilerlemesinin önündeki engellerin kalkmasını sağlamıştır ve Avrupa’nın bilim alanında gelişerek öncü bölgelerden biri olmasının önü açılmıştır.

Skolastik Düşünce Özellikleri

Sonuç olarak, zamanında insanlar üzerinde ve pozitif bilimlerin gelişimi üzerinde ciddi bir baskısı olan kilisenin, dini yönetimin zaman içinde gelişimi ve bazı insanların kilisenin baskısının ve genel olarak insana değer verilmediğinin [Hümanizm (insana değer verilmesi) yok.] ve kendilerinin hem maddi hem de manevi açıdan sömürüldüğünün fark edilmiştir. Bu bilinçlenme sebebiyle ve reform hareketleri ile baskıcı yönetimin insanlar üzerindeki etkisi azalmaya başlamıştır. Kilisenin etkisinin azalmasıyla birlikte ilerlemesinin önü açılan bilimler ise gelişmeye başlamıştır. Bilinçsiz insanların bilinçlenip pozitif pozitif bilimlerin farkına varmasıyla baskıcı yönetim daha da zayıflayarak etkisini yitirmiştir. En sonunda pozitif bilimler ön planda olmaya başlamıştır ve insana verilen değer artmıştır (Hümanizm).

Bir Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Konuyla İlgili Yazılar

Başa dön tuşu

Metin kopyalamanın açılabilmesi için
lütfen web sitemizdeki herhangi bir reklama
tıklayarak bize destek olunuz.

Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olunuz. Anlayışınız için teşekkür ederiz.