Dünya Tarihi

Kudüs Neden Kutsaldır? Kudüs Tarihi

Bu yazımızda, Kutsal Şehir Kudüs konusunu inceledik. Kudüs’ün tarihi süreci, değişiklikleri ve değeri ele alınır. Kutsal bir şehirde yaşamanın Kudüs halkı için dezavantajlarına değinilir. Kutsal görülmesi nedeniyle, Kudüs şehri tarih boyunca kuşatmalara ve ele geçirilmelere maruz kalır. Bu durum Kudüs halkı için acı bir durum oluşturur.

Kudüs Nedir? Neresidir?

Kudüs, kutsal olarak anılan bir şehir olmuştur, şehrin ilk ortaya çıkışından günümüzdeki haline kadar. Aynı zamanda Kudüs tarih boyunca devletten devlete geçmiş, tarihte sürekli olarak kuşatılmış, işgal edilmiş, el değiştirmiş, yağmalanmış, yakılıp yıkılmıştır. Orada bulunan halk ise sürekli değişmiş, acı çekmiş ve değişik yerlere sürülmüştür. Kudüs’ün yaşadığı bu acıların sebebi, tarih boyunca kutsal bir şehir olarak görülmüş olmasıyla yakından bağlantılıdır. Kudüs’ün çektiği acıların ve yıkımların ana sebebinin kutsal olarak görülmesi olduğu birçok farklı açıdan kanıtlanabilir.

Öncelikle Kudüs’e tarih boyunca yapılan ve dönüm noktası olarak kabul edilebilecek katliam ve yıkım dizileri incelenecek, genel bir bilgilendirme sağlanacaktır. Sonrasında ise Kudüs’ün genel tarihinde kutsal olarak görülme sebebi incelenecek ve Kudüs’ün özellikle üç büyük din için olan önemine değinilecektir. En sonunda ise Kudüs’ün taşıdığı kutsallık özelliği ile yaşadığı dönüm noktası niteliğindeki kıyımlar arasında derin bir ilişki bulunduğu görülecektir. Bu paragrafta ayrıca kutsallık özelliğine sahip olmasaydı şehrin daha güvenli ve barışçıl bir yer olacağı ortaya konacaktır.

Kudüs Nerede?
Kudüs Haritası

Kudüs Tarihi

Kudüs, tarihin başlangıcında beklenmedik bir şekilde huzurlu bir şehirdi. İlk kez bir yerleşim birimi olarak tarihi kaynaklarda yer aldığı M.Ö 1400’lü yıllarda Kudüs, Mısır’da yer alan önemli bir yerdi. O zamanlar Kudüs’te yaşayan yerli halk o kadar huzur içerisinde yaşamaktaydı ki yaşadıkları yeri Uruşalem diye isimlendirdiler. Uruşalem, o zamanki yerli halk olan Yebusilerin dilinde barış ve esenlik yurdu anlamına geliyordu. Kudüs, M.Ö 931 yılına kadar barışın yurdu olmayı sürdürdü ancak o tarihte gerçekleşen bir olay bunu tamamen değiştirdi.

Hz. Süleyman’ın ölümüyle berber şehrin sakinleri olan İsrailoğulları arasında çeşitli sürtüşmeler meydana geldi ve bu sürtüşmeler sonucu Kudüs’ün içinde yer aldığı krallık olan Filistin, Israel (İsrail) ve Yehuda olmak üzere ikiye ayrıldı. Bu dönüm noktasından itibaren Filistin’in iki parçası ve buna bağlı olarak Kudüs, birçok işgalci devletin hedefi haline geldi. M.Ö 721 yılında Asurlular İsrail’i yakıp yıktıktan ve bunun sonucu olarak binlerce Yahudiyi esir aldıktan sonra gözünü Yehuda’nın bir parçası olan Kudüs’e çevirdi. Bu işgal Asur ordusunun yaşadığı salgın hastalıklar ve genel sıkıntılar sebebiyle Kudüslüler lehine sonuçlanmıştır. Buna rağmen, Asurluların sonunu getiren Babil devleti ordusuyla Kudüs’ü kuşatınca Kudüs bu kuşatmaya dayanamadı.

M.Ö 597 yılında Babil Kudüs’ü ve sakinlerini ele geçirdi. Kudüs’ün sakinleri yıllar boyunca zulümle karşılaştılar. Bunun üzerine, Kudüs Babil Kralı Nabukadnezzar’ın emriyle yakılıp yıkılmış ve harabe haline gelmiştir. En sonunda Babil zulmünün Kudüs’e etkisinin sona ermesi ise M.Ö 538 yılında gerçekleşiştir. Yaklaşık bir 450 yıl daha huzurlu bir yaşam yaşama imkanına sahip olan Kudüslüler bu zaman aralığında şehirlerini tamir etme olanağı buldular.

Büyük Roma İmparatorluğu Döneminde Kudüs

Ancak huzurlu bir zaman aralığından sonra Kudüs bir kez daha işgale uğradı ve bunun sonucunda M.Ö 67 yılında başka bir imparatorluğun hakimiyetine girdi: Büyük Roma İmparatorluğu. Kudüs’ün ele geçirilmesinin ilk yılları Roma-Kudüs ilişkileri iyi bir seyir içerisindeydi. Ancak, M.S 63 yılında, Roma-Kudüs ilişkileri pek sağlıklı değildi, Kudüs halkı gitgide Roma’dan soğuyordu. Nitekim bundan üç yıl sonra Roma-Kudüs hatta Roma-Yahudi ilişkileri bozuldu ve Yahudiler Roma yönetimine karşı isyan ettiler.

Yahudi direnişinde yer alan gruplar kahramanca savaşmalarına rağmen kazanan sahip olduğu askeri güçle Roma devleti oldu. İsyanın başlamasından sonra M.S 70 yılında isyanın bastırılması emriyle Kudüs’e büyük bir orduyla gelen Roma Başkomutanı Titus, büyük bir kıyım ve yıkım gerçekleştirdi. Kudüs tamamen harabeye çevrildi ve orada yaşayan Yahudilerin çoğu katledildi. Bu korkunç katliamdan sağ çıkmayı başarabilen Yahudiler ise sürgün edildi.

Kudüs’e Yahudilerin Girişinin Yasaklanması

Daha sonrasında ise M.S 135 yılında Kudüs bir kez daha kökten bir değişime uğradı, Yahudilerin şehre herhangi bir amaçla girmesi veya ölülerini defnetmesi kesin bir şekilde yasaklandı. Yahudiler şehre girebile iznini ancak bir 300 yıl geçtikten sonra alabildiler. Bu olaydan sonra bir süre yine huzurlu bir şekilde yaşayan Yahudiler, M.S 614 yılında yine el değiştirdiler.

Sâsânî İmparatorluğu boyunduruğu altına giren Kudüs, bir rahatlık dönemi yaşadı. Ardından ise Kudüs için huzurlu bir çağın kapıları aralandı. M.S 638 yılında, Arap orduları Kudüs’e geldi ve orayı fethetti. Ancak halife Hz. Ömer, orada bulunan tüm halkların kendi dinlerinde ibadet etmelerine müsaade etti. Kudüslüler bir süre için huzur ve barış içinde yaşadılar. Bu barış, fırtına öncesi sessizlik, 1099 yılında sona erdi.

Haçlı Seferleri’nde Kudüs

I. Haçlı Seferi’nde Haçlılar, Godfrey de Buillon komutasında Kudüs’e doğru harekete geçti. Yolda karşılaştıkları Müslümanlar yara yara ilerleyen Haçlılar, 30 gün süren bir kuşatanın sonucunda 15 Temmuz 1099 yılında Kudüs’ü ele geçirdi. Kudüs’ün Haçlılar tarafından ele geçirilmesi bölge halkı için korkunç sonuçlar doğurdu. Kudüs’te binlerce insan katledildi. Yaklaşık 90 yıl boyunca Haçlıların elinde bulunan Kudüs, 1187 yılında Selahaddin Eyyubi’nin Haçlıları yenmesi ile huzura bir kez daha kavuştu.

Kudüs Neden Kutsaldır?

Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs’ü geri almasından günümüze kadar daha çok fetih, kavga ve şiddet Kudüs’ün hâkimiyeti uğurunda gerçekleşmiştir. Kudüs’ün hâkimiyetini bu kadar önemli hale getiren şey ise tarihin başından beri Kudüs’ün sahip olduğu ve bedelini ödediği “kutsallık” kavramıdır. Bu kutsallık kavramı ise şehrin varoluşu kadar eskiye gider. Yahudilerin kutsal kitabına ait efsanelere göre; Hz. Nuh, Kudüs ve çevresini oğullarından Ham’a miras bırakmıştır. Ham’ın oğlu Kenan o bölgenin mirasçısı iken bölgede ilk yerleşimlerin başladığı düşünüldüğü için bölge “Kenan diyarı” olarak geçer. Ayrıca bölgeye yerleşen ilk halk olan Yebusiler’in de Hz. Nuh’un oğlu Ham’ın soyundan olduğu rivayet edilir.

Uzun bir zaman sonra, M.Ö 1010 yılında İslam kaynaklarında Tâlût olarak ifade edilen komutanın emrinde, Şerîa yani Ürdün Nehri’nin batısına geçerek bugünkü Filistin topraklarında bölge halkı olan Amâlikalılar ile savaşa tutuştu. Savaş İsrailoğulları için tam bir yenilgi olacak gibiyken genç bir delikanlının sapan taşı Amâlika kralı Kral Câlût’u öldürünce savaş tersine döndü. Savaşı değiştiren genç daha sonra İsrailoğulları’nın kralı oldu, Kudüs ve çevresini M.Ö 1010-970 yılları arasında yönetti. Bu genç İslam kültüründe hem kral hem de peygamber olan ancak Yahudi kültüründe sadece kral olarak bilinen Hz. Davut’tur. Hz. Davut’un döneminin ardından yine başka bir peygamber olan oğlu Hz. Süleyman yönetimi devraldı.

Ağlama Duvarı Hikayesi

Hz. Süleyman; insanlar, kuşlar ve cinler gibi çeşitli canlılardan oluşan ordulara sahipti. Hz. Süleyman, Kudüs’te büyük bir mescit inşa ettirdi. Kıblesi Kâbe’ye dönük olan bu mescit, Yahudiler tarafından “Süleyman Mescidi” olarak adlandırılır. Süleyman Mabedi çok uzun yıllar önce yıkılmış olmasına rağmen M.S 638 yılında inşa edilen Mescid-i Aksa’nın altında bu mescitten kalma bir duvarın kaldığına inanılır ve bu duvara Ağlama Duvarı denir. Bu duvar, Yahudiler için çok kutsal bir nitelik taşır. Görüldüğü üzere, Yahudiliğin Kudüs’le ilişkisi hem Yahudilik dininin hem de Kudüs’ün tarih sahnesinde görülüşünden beri vardı.

Kudüs Hristiyanlar İçin Önemi

Hristiyanlığın Kudüs’te yükselmesi ve şehri daha kutsal bir hale getirmesi ise M.Ö 26 yılında gerçekleşti. O zamanlar Roma’nın himayesi altında olan Kudüs, pagan bir dini sisteme sahipti. Hz. İsa, Hristiyan inancına göre Yahudilerin kışkırtması üzerine Roma Valisi Pilate tarafından Kudüs’te çarmıha gerilmiştir. Müslüman inanışına göre ise çarmıha gerilen kişi Hz. İsa değil, bir mucizeyle Hz. İsa’ya benzetilen, havarilerinden biri olan Yehuda’dır.

Bu olaydan çok sonra M.S 325 yılında toplanan İznik Konsülü’nün ardından İmparator Konstantin, annesi Helena’yı Kudüs’teki Hristiyan eserlerini yenilemesi için görevlendirdi. Helena’nın 326 yılındaki Kudüs ziyareti sırasında Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesinden üç gün sonra naaşının defnedildiği yere yapılan Kıyame Kilisesi ile beraber şu anda varlığını sürdüren ve faaliyet gösteren birçok Hristiyan mabedinin temelleri atıldı. Sonradan “azize” unvanını alacak Helena’nın bu ziyaretiyle beraber Kudüs’te Ortodoks Hristiyanları’nın üstünlüğü başladı. Müslümanlar için ise şehir Mekke ve Medine’den sonra en kutsal şehirdir. Önemi ise Müslümanların Kabe’den önceki ilk kıblesi olması ve Hz. Muhammed’in miraç hadisesine ev sahipliği yapmasıdır.

Kudüs’ün Tarihi Önemi

Kudüs’ü üç büyük din için kutsal yapan özellikler, aynı zamanda yıllar boyunca inanılmaz hüzün ve kedere sebep oldu. Bu kutsallığın yol açtığı korkunç olaylara üç zamanda yaşanan olaylar örnek verilebilir: M.Ö 586, M.S 70 ve M.S 1099. İlk olarak M.Ö 586 yılında gerçekleşen olay, yani Kudüs’ün Babil yönetiminde bulunduğu zamandan örnek verilebilir.

Şehirde yaşayan Yahudililer, Kutsal Kudüs’ün pagan bir devlet tarafından ele geçirilmesini hazmedemedi. Babilliler şehir halkına biraz sert bir yönetim getirince olan oldu ve halihazırda gergin bir yay gibi olan Yahudililer ayaklanmaya karar verdi. Bu hazırlık sürecinde ise Babil kralı zalim Nabukadnezzar’ın gazabıyla yüzleşmek zorunda kaldılar. Şehir sırf Yahudililerin Kutsal Kudüs’ü geri alma arzusu yüzünden taş taş üzerinde kalmayacak şekilde harabeye çevrildi ve halkın çoğu katledildi. Katliam sırasında hayatta kalan Yahudiler ise Babil’e sürgün edildi.

Yukarıdakine benzer ancak bir o kadar farklı bir olay da M.S 70 yılında gerçekleşti. Bu sırada Kudüs, pagan Roma İmparatorluğu’nun yönetimi altındaydı. Bu yönetim, Yahudiliği kötü, kökü kazınması gereken bir kusur olarak görüyordu. Bu da Kudüs’ün kutsallığını hiçe sayan ve bu kutsallığı korumak uğruna her şeyi yapabilecek Yahudiler arasında çeşitli sorunlara neden oldu. Yahudiler de sonunda dayanamadılar ve bahsedilen tarihten 4 yıl önce, M.S 66 yılında Roma yönetimine karşı ayaklandılar. Bu isyan da 4 yıl sonra yani M.S 70 yılında Roma Başkomutanı Titus ve askerleri tarafından korkunç bir şekilde bastırıldı. Eğer Kudüs kutsal bir şehir olmamış olsaydı iki durumda da büyük çaplı bir yıkım ve katliama dönüşen bir olaylar zinciri gerçekleşmemiş olacaktı.

M.S 1099 ise Kudüs’ün ve halkının başına gelmiş en korkunç kıyametlerden biri sayılabilir. Bu yılda Papa Urban’ın çağrısına uyup harekete geçen Haçlılar, Avrupa’nın her yanından toplanıp Godfrey de Buillon komutasında Kudüs’ü fethetmeye gittiler. Yolları üzerinde bulunan direnişi yendikten sonra Kudüs’ü fetheden Haçlılar, 15 Temmuz 1099’da Kudüs’ü ele geçirdi.

Kutsal Şehir Kudüs’te o sırda birçok farlı dinden ve mezhepten insan yaşamaktaydı. Katolik Hristiyan olan Haçlılar, Kutsal Şehri temizlemek adına Katolik Hristiyan olmayan neredeyse herkesi katletti. Hatta bu katliam o kadar korkunçtu ki Batılı tarihçiler dar sokaklarda ilerleyen atların baldırına kadar gelen bir kan denizinde ilerlediğini not etti. Bu işgalin sonrasında ise Haçlılar 90 yıl boyunca şehrin diğer dinlere ait olan yapılarını yok ettiler ve yağmaladılar. Kutsal şehir kutsal yapılarını kaybetmeye başlamıştı, ta ki M.S 1187 yılında Selahaddin Eyyubi Haçlıları yenilgiye uğratana kadar.

Müslüman ve Hristiyanlar arasındaki bu savaş, şehre çok büyük zararlar vermiştir. Birçok mancınık atışı yapılmış, şehirdeki yapılar zarar görmüştür. Bir sürü insan o savaşta can vermiştir, Kudüs büyük bir şehirdir ancak bu savaş, gerçekleşen kıyım ve inanılmaz yıkım tek bir sebepten olmuştur: Kudüs’ün kutsallığı.

Kutsal Şehir Kudüs

Kısacası, Kudüs köklü bir tarihe sahiptir. Ancak bu tarih ne yazık ki normal bir şehirde olanlara kıyasla çok daha fazla acı, katliam ve yıkımla doludur. Aynı zamanda Kudüs neredeyse insanlığın başından beri oranın yerlileri tarafından kutsal kabul edilen bir şehirdir. Zaman geçtikçe çeşitli sebeplerden ötürü üç büyük din olan Müslümanlık, Hristiyanlık ve Yahudilik için de kutsal bir mekan haline gelmiştir.

Bu kutsallık ne yazık ki Kudüs’ün başına gelen korkunç olayların başını çeken sebep olmuştur. Bu olgu birkaç farklı olay üzerinden irdelenmiştir. Normalde Kudüs, kutsallık özelliği olmasaydı veya en azından üç büyük din için de kutsal bir özelliğe sahip olmasaydı korkunç yıkımlardan kurtulabilirdi. Cennetin Krallığı filminde Balian ve Selahaddin arasında geçen konuşmada olduğu gibi:

Balian: Kudüs’ün değeri nedir?
Selahaddin: Hiçbir şey.
Selahaddin: Her şey !

Normalde Kudüs’ün hiçbir materyalistik değeri yoktur, ancak kutsallığı açısından herkes açısından her şey demektir, tıpkı Selahaddin’in söylediği gibi. Tarih ise acımasızdır, değerli olan şeyleri zamanla aşındırır, yok etmeye çalışır; tıpkı Kudüs’e yaptığı gibi.

Not: Bu konuyla ilgili olarak İsrail Ne Zaman ve Nasıl Kuruldu? İsrail Tarihi başlıklı yazımızı da inceleyebilirsiniz.

Bir Yorum

  1. Kudüs Neden Kutsaldır? Kudüs Tarihi – Kudüs Nedir? Neresidir? Kutsal Şehir Kudüs adlı bu yazıyı gerçekten çok beğendim. Kudüs şehri Yahudi’ler için gerçekten çok öenmli bir şehirmiş bunu öğrendim fakat şu an insanalara yaptıkları şeyler bu değer karşısında çok fazla kalıyor. Her ne kadar önemli olursa olsun insanları öldürmeden de istediklerini elde edebilmeleri lazım. -b

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Konuyla İlgili Yazılar

Başa dön tuşu

Metin kopyalamanın açılabilmesi için
lütfen web sitemizdeki herhangi bir reklama
tıklayarak bize destek olunuz.

Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olunuz. Anlayışınız için teşekkür ederiz.