9. Sınıf Tarih Ders Kitabı Cevapları – 6. Ünite (2024-2025)
Not: Yeni müfredata göre hazırlanmaktadır…
9. Sınıf Tarih Ders Kitabı Cevapları başlıklı bu yazımızda 9. sınıf tarih ders kitabındaki 6. ünitenin içinde yer alan tüm soruların cevaplarını hazırladık. 9. Sınıf Tarih Ders Kitabı Cevapları 6. Ünite yazımızda aşağıdaki bölümlerde yer alan soruların cevaplarını hazırladık;
- 6. ÜNİTE BAŞINDA: “Hazırlanalım” bölümünde yer alan soruları yanıtladık ve “Kavramlar” bölümündeki kavramları açıkladık.
- 6. ÜNİTE İÇİNDE: “Tartışalım”, “Cevaplayalım”, “Yorumlayalım”, “Araştıralım” bölümlerindeki soruları yanıtladık.
- 6. ÜNİTE SONUNDA: “Ölçme ve Değerlendirme” bölümündeki tüm soruları yanıtladık.
Ders: Tarih Ekibi tarafından hazırlanan 9. Sınıf Tarih Ders Kitabı Cevapları 6. Ünite hakkında eklemek istediklerinizi yorum bölümünü kullanarak bize iletebilirsiz.
Bu Yazının İçindeki Başlıklar:
9. Sınıf Tarih Ders Kitabı 6. Ünite Cevapları
9. sınıf tarih ders kitabının altıncı ünitesi olan Türklerin İslamiyet’i Kabulü ve İlk Türk İslam Devletleri, altı kazanımdan oluşmaktadır. Aşağıda bu altı kazanıma yönelik soruların cevapları bulunmaktadır.
Kavramlar Bölümü Soruları
9. sınıf tarih ders kitabının altıncı ünitesi olan Türklerin İslamiyet’i Kabulü ve İlk Türk İslam Devletleri ünitesinin Kavramlar bölümünde yer alan 10 kavramı yanıtladık.
Gök Tengri Nedir?
Gök Tengri eski Türkçede gök tanrısı anlamına gelmektedir. Gök Tengri’nin eskiden yaşayan Türklerin inandığı tanrıdır. Ayrıca o zamanki Türkler Gök Tengri’nin devlet işlerinde etkili olduğuna ve kağan olacak kişiyi bizzat seçtiğine inanırdı.
Oğuz Nedir?
Oğuz; İran, Türkiye, Irak, Azerbaycan ve Türkmenistan’da yaşayan Türklerin ataları durumundadır. Oğuzlara tarihte ilk defa Kök Türk Kitabelerinde rastlanılır. Ayrıca adlarının nereden geldiğine dair edebiyatçılar tarafından çeşitli teoriler ortaya atılmıştır.
Kutadgu Bilig Nedir?
Kutadgu Bilig mutluluk veren bilgi demektir. Günümüze kadar ulaşan ilk Türk İslam eseridir. Yusuf Has Hacip tarafından yazılan bu eserde insanların dünya hayatında nasıl mutlu olacağı ayrıca İslam inancına göre de ahiret inancında nasıl mutlu olacağı açıklanmıştır. Bunun İçin Dünya’da neler yapılması gerektiğini anlatmıştır. Ayrıca insanın dini sorumluluklarını ve devlet için ne yapması gerektiğini anlatmıştır.
Divanü Lugati’t-Türk Nedir?
Divânü Lûgati’t-Türk, Türk dilinin ilk sözlüğüdür. Bu eser Kaşgarlı Mahmut tarafından 1077 yılında Araplara Türkçeyi anlatmak, onlara Türk dilini daha rahat anlatmak, Türkçe’nin zenginliğini ve Türk milletinin yüceliğini insanlara göstermek için yazılmıştır.
Atabey Nedir?
Atabey Büyük Selçuklu Devleti sırasında Selçuklu şehzadelerin ülke işleri ile ilgili ve kendilerini geliştirme ile ilgili öğrenimler aldığı kişilere denir. Atabeyler şehzadeler büyüdükten sonra onların veziri ve kumandanı olurlar.
Türkmen Nedir?
Türkmen kavramı birkaç farklı anlama sahiptir. İlk anlamı Gaznelilerde bir ordunun adıdır. Diğer anlamı da Oğuz boylarında İslamiyet’i kabul eden kişilere verilen ad olmasıdır. Oğuz boyu da İslamiyet’i hızlıca kabul ettiği için Türkmenler hızlıca artmıştır.
Divan-ı Saltanat Nedir?
Divân-ı Saltanat, Büyük Selçukluda bütün devlet işlerini yürütürdü. Diğer adı Büyük Divan’dır. Divân-ı Saltanat’ın başında bir tane vezir vardır. Ondan sonra en büyük görevli vezirin mutlak vekili olurdu. Ayrıca Divân-ı Saltanat’a bağlı olan dört tane divan vardır.
Emir-i Dad Nedir?
Emir-i Dad, Örfi hukuk sistemindeki davalara bakar. Kanunları çiğneyen ve asayişi bozan kişiler bu hukuk sistemi ile Emir-i Dad tarafından yargılanırdı. Emir-i Dad, bu yargılamalara göre tutuklama gibi cezalar verebilirdi.
Siyasetname Nedir?
Nizâmülmülk tarafından yazılan Siyasetname’nin içinde devlet işleri hakkında bilgiler ve bir hükümdarın nasıl olması gerektiği gibi bilgiler vardır. Ayrıca Siyasetname’de orduların kurulumu ile ilgili işlerde dinin nasıl kullanılması gerektiği bile anlatılmıştır.
Melik Nedir?
Melik, eyaletin yönetimindeki kişidir. Melikler genel olarak şehzadelerden seçilir ve şehzadeler nasıl melik olunacağını öğrenmek için gittiği eyalette atabeyler tarafından eğitilirdi. Bu eğitimin sonunda eyaleti nasıl yöneteceklerini öğrenir ve eyaleti yönetmeye hazır olurlardı.
Hazırlanalım Bölümü Soruları
9. sınıf tarih ders kitabının altıncı ünitesi olan Türklerin İslamiyet’i Kabulü ve İlk Türk İslam Devletleri ünitesinin Hazırlanalım bölümünde yer alan 3 soruyu yanıtladık.
Türklerin İslamiyet’i Kabul Etmesinde Etkili Olan Unsurlar Nelerdir?
Türklerde İslamiyet’ten önce en yaygın din Gök Tengri inancı idi. Budizm ve Hristiyanlık gibi dinler olsa da en yaygın din Gök Tengri inancı olması yüzünden diğer dinler Türklerin Türk benliklerini kaybetmesine yol açmıştır. Türkler bundan sonra 642 yılında bir diğer anlatımla VII. yüzyılda yapılan Nihavend Savaşı’ndan sonra Türkler Müslümanlık ve İslamiyet ile tanıştı. O zamanlarda İslamiyet’in merkezinde, Mekke ve Medineyi kontrol eden Emeviler vardı. Emeviler Arap olmayan kişilere kötü politikalar uyguladı ve Türklere de aynı şekilde davrandı. Bu durum sonucunda Türklerin İslamiyet’e geçişi oldukça yavaşlamıştır.
Ancak bu durum 746 yılında İslamiyet’in başına Abbasilerin geçmesi ile değişmiştir. Abbasiler Türklere daha olumlu bir politika uyguladıkları için Türkler İslamiyet’e daha sıcak bakmaya başlamıştır. Ayrıca İslamiyet’i öğrendikten sonra İslamiyet’in Gök Tengri inancıyla benzer olduklarını fark etmişlerdir. Örneğin aile yaşamı, ahiret yaşamı, şehit olmak, ruhun sonsuzluğu, kıyamet yaşamı, hâkimiyet, kadere iman, ahlak anlayışı, cennet, cehennem, fethetme anlayışı, cihat, vatan sevgisi gibi konular iki dinde de benzerdir. Özellikle iki inançta da tek tanrı olması Türklerin İslamiyet’e bakışını oldukça geliştirmiş, geçişler ilk İslamiyet’le karşılaşmadan itibaren gerçekleşmiştir.
Benzerliğin fazla olma durumu da İslamiyet’e bakış açılarını daha olumlu bir duruma getirmiştir. Çünkü diğer dinler Türklerin inancı ile çelişmiştir. Bunlar yaşanırken Türkler ve Abbasiler 751 Talas Savaşı’nda birlikte Çinlilere karşı savaşmış ve Abbasiler Türklerin yararına olacak kararlar vermiştir. Örneğin Abbasiler sayesinde Türkler Batı Türkistan üzerindeki egemenliği arttırmış ve en önemlisi Türkler Abbasiler sayesinde ezeli rakiplerini zayıflatmış ve onları mağlup etmiştir. Bunun olayların böyle şekil alması sonucunda iki ülke arasındaki uyum artmış, kültür değişimleri olmuş, Türkler hızlıca İslamiyet’in etkisine oldukça fazla kapılmış ve Türkler İslamiyet’i tam olarak öğrenmiştir. Türkler İslamiyet’i böyle fazla bir şekilde öğrendikten sonra din değişimlerine başlamıştır. Bu din değiştirme sırasında Türklere hiçbir baskı uygulanmamış ve Türkler kendi özgür iradesi ile İslamiyet’e geçmiştir. Bu Türklerin aklının İslamiyet ile uyumda olduğunu ve düşüncelerinin benzer olduğunu kanıtlamıştır. Bazı tarihçiler bu geçişte Türklerin hareketine “adeta farkında olmadan” sıfatını vermiştir.
Geçmişten Günümüze Türklerin İslam Dünyasına Katkıları Nelerdir?
Türkler İslamiyet’le tanıştıktan bir süre sonra neredeyse tamamen İslamiyet dinine inanmaya başlamıştır. Bu süreç sırasında Türklerin üstünde hiçbir baskı oluşmamıştır ve Türkler kendi özgür iradeleri ile İslamiyet’e geçmiştir. İslamiyet’e geçtikten sonra Türkler İslamiyet’e katkıda bulunmuştur. Örneğin ilk kurulan Türk İslam devletlerinden biri olan Gazneli Devleti 963 yılında Kuzey Hindistan’da kurulmuştur ve Hindistan’da İslamiyet’i yaymak için on yedi tane sefer yapmıştır. Ayrıca 840 yılında kurulan Karahanlı Devleti de Türkler arasında İslamiyet’in yayılması için mücadele etmiştir. Ayrıca Türklerin Anadolu’yu İslamlaştırma çabaları olmuştur Anadolu’da yaşanan bu mücadeleler İslamiyet’in yayılma hızını arttırmıştır. Türkler İslam dünyasına farklı şekillerde de katkıda bulunmuştur. Türkler sayesinde birçok farklı Müslüman eğitim ve öğretimde yer almıştır. Türklerin İslam ile ilgili ve İslam’ı teşvik eden birçok eseri olmuştur.
Örnek vermek gerekirse Kutadgu Bilig, Divânü Lûgati’t-Türk, Atabetü’l-Hakayık ve Divân-ı Hikmet; Türklerin İslam’ı anlatan ve oluşan kültür değişimi hakkında bilgiler veren bazen de insanlara İslam’ı tam olarak anlatmak için kullanılan eserler olmuştur. Bunları kısaca anlatacak olursak Kutadgu Bilig, ilk Türk İslam eseridir. Yusuf Has Hacip tarafından yazılmıştır ve İslam dinine uygun olarak insanların hem dünyada hem de ahirette nasıl mutluluğa ereceğini anlatmıştır. Divânü Lûgati’t-Türk, Araplara Türklerin kültürünü ve Türklerin dilini öğretmek için yazdığı bir sözlüktür ve bu sözlük sözlüğün yazarı olan Kaşgarlı Mahmut tarafından bizzat halifeye verilmiştir ki Araplarda Türkler ile kültür kaynaşması yaşanabilsin.
Atabetü’l-Hakayık, Ahmet Yükneki tarafından yazılmıştır ve eser Kutadgu Bilig’in devamı niteliğindedir. Yine Türklere İslam dinini anlatır ve İslam dinine göre işlerin nasıl yapılması gerektiğini anlatır. Bu anlatımları sonucunda Türk halkının İslam konusunda daha da bilinçlenmesini amaçlar. Divân-ı Hikmet, Ahmet Yesevi tarafından yazılmıştır ve Türklerin tasavvuf tarihinin ilk eseri olmak durumundadır. Bu eserde İslam ile ilgili çeşitli konular bulunmaktadır. Örneğin peygamberin hayatı, dini hikayeler, güzel ahlak gibi konular vardır. Bu konuları anlatarak insanlara yol göstermeyi amaçlayan bir eserdir. Bu eserler dışında son olarak İslam’a katkı sağlayan Türk insanlar olmuştur. Bu insanlardan biri Yunan felsefesinde etki bırakan Farabi’dir. Farabi sayesinde Avrupa’da İslam da etki bırakmıştır.
Anadolu’nun Türk Yurdu Olmasında Anadolu’ya Yapılan Türk Göçlerinin Etkileri Nelerdir?
Anadolu Türk yurdu olmadan önce Bizans İmparatorluğu’nun himayesi altındaydı ve Rum kesim orada hayatını sürdürmekteydi. Türkler Anadolu’ya akın etmeden önce İslam dinine inanmaya başladılar ve cihat anlayışını uygulamaya koydular. Bu anlayışa göre yapılan savaşlar İslam dininin yaygınlaşması ve Müslüman sayısının artmasıydı için yapılıyordu. Savaşların yapılması için bir diğer gerekçe ise Horasan bölgesinde yaşayan Türkmen popülasyonunun günden güne oldukça hızlı bir şekilde artmasıydı. Bu sebeplerden dolayı Türklerin olduğu Büyük Selçuklu Devleti’nin altında Bizans İmparatorluğu ile birçok savaş yaşadılar. Bu savaşlar sonucunda Türkler ilerleme kaydetti ve toprak kazandı. Türklerin Bizans’a karşı ilk büyük başarısı Dandanakan Savaşı’nda olmuştur.
Ayrıca Selçukluların ileride kazandığı savaşlarda İstanbul’da camilerden hutbe okutulması gibi İslamlaştırma faaliyetleri gösterilmiştir. Bu savaşlarda en son olarak 1071 yılında yapılan Malazgirt Savaşı’nda Türklerin kazanması ile tabiri caiz ise “Anadolu kapıları Türklere açılmıştır.”. Bu olaylardan sonra Türkmenler yavaş yavaş Anadolu’ya doğru göç etmeye başlamıştır. İlk başlarda Selçuklu Devleti Anadolu topraklarını verimli bir biçimde kullanamamıştır. Bunlara sebebiyet veren şey ise orada yaşayan Rum kesimin hem din hem kültür hem de dil bakımından farklı olmasıdır ve bu yüzden Anadolu’da anlaşmazlıklar yaşanmıştır. Bir süre sonra gelen göçlerin de sayesinde Anadolu Türkleşmeye başlamıştır.
Yaşanan bu göçler sayesinde artan Türkmen kesim Anadolu’ya hızlıca kültürlerini yaymıştır. O sırada Anadolu’daki Rum kesim ya Bizans’a göç etmiş ya da kültür değişikliğine uğramıştır. Bu sırada sürekli bir şekilde devam eden Anadolu’daki savaşlar Bizans İmparatorluğu’nu yormaya başlamış ve Türklere toprak kazancı sağlamış. Türkler buradaki topraklardan besin kazanmış ve popülasyonunu daha da fazla arttırmaya başlamıştır. Sonuç olarak göçler sayesinde Türkler Anadolu’da baskın kesim haline gelmiştir ve Anadolu’yu göçler ve savaşlar gibi yaşanan tüm bu faaliyetler sayesinde tam olarak bir Türk yurdu haline getirmişlerdir. Anadolu Türk yurdu haline geldiği için de Büyük Selçuklu Devleti orada güçlü Türk beylikleri oluşturmuştur ve bütün topraklardan tam olarak verim alabilmiştir. Bu beyliklerden bir tanesi de ileride büyük bir imparatorluk olacak olan Osmanlı Beyliği’dir.
Konu İçindeki Sorular
9. sınıf tarih dersinin altıncı ünitesi olan Türklerin İslamiyet’i Kabulü ve İlk Türk İslam Devletleri ünitesinin konu başlıkları altında yer alan tüm soruları yanıtladık.
Türklerin İslamiyet’i Kabul Etmelerinin Siyasi Hayata Etkileri Neler Olabilir?
8. yüzyıldan itibaren Türkler bölük ve küçük kitleler halinde İslamiyet’e girmeye ve İslam dinini benimsemeye yavaş yavaş başlamışlardır. İslamiyet’ten önce Türkler, uzun bir zaman süresince çok sayıda dine inanmış ve benimsemişlerdir. İnandıkları ve benimsedikleri bu dinlerin en sonunda Gök Tanrı olarak adlandırılan ve İslam dinine çok benzeyen inanış biçimi bulunmaktadır. Türklerin İslam’dan önce inanmış olduğu dinlerin en sonunda yer alan bu Gök Tanrı inancı, Türklerin İslamiyet’i kabul etmesini ve benimsemesini diğer millet ve kişilerin İslam’ı benimsemesine kıyasla daha çabuk olmuştur.
İslamiyet’in kabulünün ve Anadolu’ya yerleşimin ardından, Türkler toprağı ekip biçmeye başlamışlardır. Bu sebepten ötürü yerleşik hayata geçmişlerdir. Yerleşik hayata geçilmesi ve İslamiyet’in kabulü ile siyası yaşantı ve hayatta birçok şey değişmiştir.
İslamiyet’in kabul edilişi ile beraber hilafet sistemi benimsenmiştir. Eskiden sıkıntıları olan ve az da olsa anlaşmazlıklardan dolayı hile yolu seçilen adalet sistemi, İslam’ın gerektirdiği şartlar doğrultusunda adil ve herkes için eşit olacak bir sistemle değiştirildi.
İslam kabul edildikten sonra bu dini yaymak amacıyla fetihler ve geziler düzenlenmiştir. İslam ve Türk coğrafyası genişledikçe, küçük yerler için belirlenmiş siyası kurallar ve uygulamalardan vazgeçilip yeni kural ve uygulamalar benimsenmiştir. Bunun yanı sıra bu yayılma ile beraber Türk nüfusu da artışa geçti. Türk boylarının ve halkın refahı için siyasi ve askeri olarak yeni stratejiler belirlenmeye başladı.
8. yüzyılda Türk-Çin rekabeti devem etmekteydi ve hatta Çinliler yavaşça topraklar ve Türkler üzerindeki hâkimiyeti ele geçiriyordu. Arapların da aynı Türkler gibi İslam dinini benimsemesi sebebiyle din kardeşiydiler ve birbirlerine yardım etmekten çekinmiyorlardı. 751’de yaşanan, Araplar ve Çinlilerin arasında gerçekleşen Talas savaşında Türklerin Arapların yanında yer almasıyla beraber Türkler ve Araplar bir bağ ve kardeşlik kurmuşlardır. Böylece din kardeşi olmanın yanında eskilere dayanan bir dostluk vardır. Bu dostluk ve yakınlıktan ötürü Türklerin siyasi yaşamlarının bir kısmı Araplara göre şekillenmiştir. Bu şekilde İslam dinine geçiş ve İslamiyet’in kabulü ile beraber Türkler için siyasal alanda köklü değişiklikler meydana geldi.
“Kişioğlu Ölmek İçin Yaratılmıştır. İnsanoğlu Fani, Gök Tanrı Ebedidir.” Orhun Kitabeleri’nde Geçen Bu İfadenin İslam İnancıyla Benzerliği Var Mıdır? Neden?
Orhun Kitabeleri, Türklerin bilinen ilk alfabesi yani Orhun alfabesiyle yazılan yapıtlardır. Bu Orhun Kitabeleri, Orhunlar tarafından yazılmıştır. Yazıtlar, 1889 yılında Moğolistan’da bulunan Orhun Vadisi’nde bulunmuşlardır.
Türkler İslam dinin benimsemeden ve İslamiyet’e geçiş yapmadan önce Budizm ve Gök Tanrı gibi çeşitli ama Gök Tanrı gibi bazıları İslam’la benzer inançlara sahiptiler. İslamiyet ile yavaş yavaş tanışmaya başlayan Türkler, uzun bir düşünmenin, araştırmanın ve sorgulamanın sonrasında İslam dini ile Gök Tanrı inancının birbirine neredeyse aynı denilecek kadar çok benzeyen iki inanç olduğuna kanaat getirip bunun üzerinde biraz daha durmaya karar verdiler. Bu benzerlik şüphesiz hepsinin dikkatini çekmişti. Tek tanrının olması, bütün insanları onun yaratması, bu tanrının gökte bulunması, ahiret hayatı, kıyamet zamanı, töreler, gelenekler, cennet ve cehennem gibi çok sayıda bulunan benzerlikler sebebiyle İslam aralarında hızlıca benimsendi ve yayıldı. Türklerin İslam dinini benimsemeleri diğer dinleri benimseyecek olsalar harcayacakları süreye kıyasla çok daha kısa oldu ve kısa bir süre içinde Türkler kitleler halinde İslamiyet’i kabul etmeye başladı. Çok da uzun sayılmayacak bir sürede Türk nüfusunun çoğu İslam dinine geçmiş ve İslamiyet’i kabul etmişlerdi.
“Kişioğlu ölmek için yaratılmıştır. İnsanoğlu fani, Gök Tanrı ebedidir.” sözü Gök Tanrı inancıyla ilgili olan ve Orhun Kitabelerinde yer alan, Türkler ve inançları için önemli bir sözdür. Bu sözde anlatılmak istenen mesele; insanlarının hepsinin belli bir ömrünün olması ve bu ömrün tamamlandığı vakit insanların hepsinin öleceği, tanrının ise bütün canlıların sonunun gelmesine karşın her zaman var olacağı ve ömrünün tükenmeyeceğidir. Bu yüzden sözde insanlar hakkında fani yani geçici, Tanrı yani Allah için ebedi sözü kullanılmıştır. Bu kullanılan ebedi kelimesi sonsuz, her zaman sürecek anlamında kullanılmıştır. Bu kelimelerin analiziyle bu sözü İslam ile bağdaştırabiliriz.
Ayrıca tüm Dünya ve âlemlerin de kalıcı olduğuna değinip vurgulamıştır. Bu da İslam dininde bulunan ahiret inancına benzer ve bununla bağdaştırılabilir. İslam’da yer alan ahiret inancında yeryüzünde yaşayan tüm insanların, bitkilerin, hayvanların kısacası tüm canlı ve varlıkların belirlenmiş ve sınırlı bir ömrünün olduğundan bahsedilmekte. Dünya’da yaşamın neredeyse bütün canlı ve varlıklar için sınırlı olmasına karşın Gök Tanrı yani Allah için ebedidir. O’nun belli bir ömrü yoktur ve asla yaşam süresinin sonu gelmez. Bütün bu benzerlikler Orhun Kitabelerinde de yazıldığı gibi Türklerin İslam’a geçişinde büyük önem arz etmiştir.
Türklerin Ruh ve Karakter Yapılarının Müslümanlığı Kabul Etmelerindeki Etkileri Nelerdir?
Türkler İslam dinini benimsemeden hemen önce Gök Tanrı inancını benimsemişlerdi. Gök Tanrı inancı neredeyse İslam diniyle aynı kural ve benimsenmesi gereken gelen göreneklere sahiptir. Bu görüş ve benzerliklerden bazıları istiklal aşkı, ahiret yaşantısı, Allah’ı niteleyen sıfatlar, cennet, cehennem, ahlaki değer ve anlatışlar ruhun sonsuz ve ebedi olması, kıyametten sonraki hayat ve bunlar gibi daha bir sürü inanışla benzerdir. Bu benzerlikleri Türkler de hızlı bir şekilde fark etmişlerdir. Gök Tanrı inancında kullanılan prensip ve esaslar, İslam dininin prensip ve esaslarıyla aynıdır. İslam dışındaki birçok dine önyargı ve ret gözüyle baksalar da İslam’a hızlı bir şekilde ısınıp kendi hür iradeleriyle karar vererek bu dine mensup olmayı kabul etmişlerdir. Bu şekilde İslam dinine geçiş yapıp İslamiyet’i benimsemeleri ne kadar başka toplum ve ırklar sayesinde olsa da bu dini en kolay benimseyip şartlarını yerine getirmeye başlayan ırk ve topluluk Türklerdir.
Türklerin az bir kısmı kendi kural ve gelenekleriyle çok bağdaşmamasında rağmen İslam dışında, Hristiyanlık ve Musevilik gibi dinlere de inanmıştır. Fakat büyük bir çoğunluk gelenek ve inançlarıyla daha çok bağdaşması sebebiyle İslam dinine inanmış ve bu dini benimsemişlerdir. Türklerin İslam’ı bu kadar kolay ve hızlı benimsemesinin sebeplerinden biri ise İslam cihat anlayışının Türklerin cihat anlayışıyla çok benzer ve ona uygun olmasıdır. Türklerin İslam dinine geçişi ile beraber İslam dini ve Türkler hızlı bir şekilde yükselişe ve gelişime geçmiştir. İslam’ın Türklere kattığı değerler kadar Türkler de İslam’a değer katmıştır. Dinin ilimler başta olmakla beraber Türkler çeşitli ilim dallarında, tefekkür ve felsefe konularında ve dallarında Dünya genelinde belli bir şöhrete kavuşmuşlardır. Türklerin bu şöhreti elde etmesiyle beraber İslam dini de yayılmaya başlamış ve Türkler gibi belli bir şöhrete sahip olmayı başarmıştır. Tüm bu sebepler Türklerin İslam’ı kabul etmesinde önemli rol oynamıştır.
Türk Birliğinin Sağlanmasında İslamiyet’in Etkileri Neler Olabilir?
İslam’da birlik ve beraberlik, sosyal düzen, ekonomik düzen, devlet başkanına bağlılık, insan hakları, akrabalık diğer hususlar gibi hususlar Türklerin bir arada yaşamasını, örf ve adetlerine bağlı kalmasını sağlar. Türkler İslam’ı kabul ettikten sonra, adil bir düzen kurma çabasındaydılar. Bu çaba ulus inşasına yönelik bir eğilim haline geldi. Bu sırada İslamiyet’in kabul edilmesi Türkiye’nin birliğine katkıda bulunur.
Türk-İslam Tarihi İçerisinde Kutadgu Bilig’in Önemi Nedir?
Mutluluk veren bilgi anlamına gelen Kutadgu Bilig, günümüze ulaşan en eski Türk-İslam edebiyatı eseridir. 1070 yılında, Doğu Karahanlı Devleti hükümdarı Buğra Han’a sunulmak üzere Yusuf Has Hacip tarafından kaleme alınmıştır. Bu eserde Yusuf Has Hacip, ideal Türk devletinin nasıl olması gerektiğinden, insan ve sosyal devlet arasındaki ilişkiden ve sosyal devletin sorumluklarından, Dünya ve ahirette nasıl mutlu bir yaşam sürülebileceğinden bahsetmiştir. Bu nedenlerden dolayı Kutadgu Bilig, Türk-İslam devletleri olarak isimlendirilen devletlerin Türk ve İslam kültürünü bir arada götürebilmeleri için bir rehber niteliğindedir.
Ahmet Yesevi’nin İslamiyet’in Türkler Arasında Yayılmasında Etkileri Neler Olabilir?
Ahmet Yesevi, Türk tasavvuf tarihinin ilk eseri olarak bilinen Divan-ı Hikmet adlı eseri ile tanınır. Dili Türkçe olan bu eser, Hikmet isimli şiirlerden oluşur. Ahmet Yesevi bu eserinde Hz. Muhammed peygamberin yaşamından, İslamiyet’in emrettiği güzel ahlaktan ve cennet- cehennem gibi kavramlardan bahsetmektedir. Eser; Türkçe olması, İslam dininin emrettiği güzel ahlaklı davranışlardan bahsetmesi ve aynı diğer Türk inançları gibi tek tanrılı bir inançtan bahsetmesi nedeni ile Türkler tarafından çokça ilgi görmüştür.
Oğuzların Tarihte Büyük Devletler Kurmalarında Rol Oynayan Etkenler Nelerdir?
Oğuzlar; kaynaktan kaynağa değişmekle beraber toplamda 22 veya 24 boydan oluşan Asya kökenli kalabalık bir topluluktur. Bu topluluk 8 Türk devletinin kurulmasında rol oynamıştır. Bu devletler kronolojik olarak; Büyük Selçuklu Devleti, Anadolu Selçuklu Devleti, Harzemşahlar, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Osmanlı İmparatorluğu, Türkiye Cumhuriyeti ve Anadolu Beylikleri olmuştur. Bu devletlerin büyük bir çoğunluğu oldukça güçlü devletelerdi. Hatta bazıları yükseliş dönemlerinde dünyaya hükmeden devletler olmuşlardır. Oğuzların bu güçlü devletlerin kurulmasında etkin rol oynamasının en önemli nedeni ise şudur; askeri güçleri oldukça kuvvetlidir, girilen savaşların çoğundan galip ayrılmışlardır. Askeri güçlerinin temeli ise güçlü silah ve savaş araçlarına yatmaktaydı.
Dandanakan Savaşı’nın Türk Siyasi Hayatına Etkileri Neler Olabilir?
Dandanakan Savaşı 1040 yılında Selçuklular ve Gazne Devleti arasında gerçekleşen Türk siyasi tarihi için birçok etkiye sahip olan önemli bir muharebedir. Bu muharebe Selçuklu Devletinin kazanması ile sonuçlanmıştır. Ardından Gazne Devleti yıkılış, Selçuklu Devleti ise resmen kuruluş dönemine girmiştir. Bu sayede Türk’ler Anadolu’da ilk defa kendilerini var etmişlerdir. Askeri ve siyasi olarak Türk varlığını hisseden diğer Anadolu devletleri Türklerin Anadolu’daki varlığını kabullenmişlerdir. Selçukluların güçlenmesi ile beraber batıya ilerleme yolunda da önemli bir etkiye sahiptir. Ayrıca Selçuklu Devleti’nin İslamiyet dünyasındaki otoritesinin güçlenmesini de sağlamıştır.
Tuğrul Bey’in Antlaşma Şartı Olarak Emeviler Dönemi’nde Yaptırılan Caminin Mihrabına Kendisine Ait Olan Ok ve Yay İşaretlerinin İşlenmesi Maddesini Koydurmasının Sebepleri Neler Olabilir?
1048 yılında gerçekleşen Pasinler Savaşı Bizans ve Osmanlı arasında gerçekleşmiştir. Osmanlının galibiyeti ile sonlanmıştır. Muharebe sonrasında imzalanan antlaşmada Tuğrul Bey, Emeviler Dönemi’nde yaptırılan caminin mihrabına kendisine ait olan ok ve yay işaretlerinin işlenmesini talep etmiştir. Bunun nedeni ise Tuğrul Bey’in Bizans üzerinde baskı oluşturmak istemesi ve galibiyetinin tüm Bizans halkı tarafından da görülmesini istemesidir.
Cihan Ahalisinin Kamu Düzeni ile Türk Devlet Geleneğindeki Hakimiyet Anlayışı Arasındaki İlişkiyi Açıklayınız.
“Allahu Teâlâ her çağda halk arasından birini seçerek onu hükümdarlara yaraşır birtakım özelliklerle donatır. Dünya işleri ve cihan ahalisinin kamu düzeninden onu sorumlu kılarak fitne ve kargaşa kapısını onun eliyle kapatır. Adaleti sayesinde hoşça zaman geçirip kendilerini güvende hissetmeleri ve idaresine duacı olmaları için insanların gönlünde ve gözünde ona dair derin bir saygı uyandırır.”
Selçuklu Devletinde vezirlik yapan Nizamülmülk’ün yazdığı Siyasetname adlı eserinde geçen bu söz, bizlere Türk devletlerindeki hakimiyet anlayışı ve halkın kamu düzeni arasındaki bağlantı hakkında bilgi vermektedir. Buna göre; İslamiyet’ten önceki Türk Devletlerinde de Selçuklu Devleti’nde de devletin yönetimi, ülkenin, halkın huzur ve refahı, Allah tarafından hükümdar ve ailesine verilmiştir. Onların malı olarak kabul edilmiştir. Bu anlayış ve inanış hep böyle devam etmiştir. Hükümdar bütün ülkenin halkın refah ve huzurunu sağlamak hükümdarın görevi olmakla beraber hükümdar bu konularda Allah’a karşı sorumlu olduğunu kabul etmiştir. Bilir ve kıyamet gününde halkına nasıl davrandığı, haklarını savunup savunmadığı, onların yaşamıyla ilgili tüm sorumlulukları yerine getirip getirmediği ile ilgili sorgulanacağını da bilir.
Bu durumda sultan Allah’a karşı mahcup olmamak için Allah’ın rızasını alabilmek için, ona verilen bu ülke ve halka karşı yaptıklarının karşılığında aldığı dualar alır. Aldığı Allah rızası ile devlet korunur, ayakta kalır ve gelişir Sultan da hem bu dünya da hem ahirette mutlu olur. kendi görevlendirdiği diğer yetkilileri doğru kişilerden seçmeli, yaptıklarını çok sıkı takip etmeli, kendisinin her şeyden haberdar olması gerektiğinden denetlemelidir. Hükümdar emretme yetkisini Allah’tan almıştır. Verdiği her emir asla geri çevrilemez ve yerine getirilir. Çünkü hükümdara bu mertebenin Allah’ın tarafından verildiğini herkes bilir.
Ülkenin siyaset, ekonomi, askeri düzen, eğitim, sanat gibi tüm alanlarındaki kararların en üst yetkisi sultandadır otorite tamamen ondadır ve kamu düzeninden o sorumludur. Halk Allah tarafından seçilmiş olan sultanın ; tüm bunları yapabilecek güzel görünüşlü, yiğit, adaletli olmak, zeki, her konuya ait bilgisi olan, merhametli olmak, şefkatli olmak, atılgan olmak, cesaretli olmak, dürüst olmak, sabırlı olmak, sakin olmak, gibi daha nice yüce özelliklere sahip olduğunu bilir inanır. Halk bu sebeplerden itaatkardır, sonsuz güvenir, sonsuz inanır, karşılaştığı her şeyde ona dua eder. Sultan da halkın bu itaatkar tavrına karşılık, adaletin uygulanmasından, halkın huzurlu ve güvenli yaşayabilmeleri için gerekli ortamı sağlanmasından sorumludur hatta zorundadır.
İslamiyet Öncesi Türk Devletleri ile İlk Türk İslam Devletlerindeki Askeri Yapıları Karşılaştırınız.
Türk devletleri yıllardan beri her an çıkabilecek bir savaş ya da kötü duruma karşı askerî açıdan her zaman hazır bulunmuştur. İslam öncesi Türk devletlerinde paralı askerlik görülmemiştir. İlk düzenli ordu Asya Hun hükümdarı olan Mete Han tarafından kurulmuştur. Bu dönemde orduda ilk kez onluk askerî sistem uygulanmaya başlanmıştır. İslamiyet öncesinde ordu komutanlarına Tarkan, Subaşı, Böri ya da Noyon adı verilmiştir. İlk Türk İslam devletlerinde ise ordu komutanlarına onlu sistemle verilmiş ‘tümenbaşı’, ‘onbaşı’, ‘yüzbaşı’, ‘binbaşı’ gibi adlar verilmiştir. Bu dönemde askerlik özel bir meslek sayılmaz, paralı asker bulunmazdı. O dönemde yaşayan insanlardan eli silah tutan herkes (kadınlar da dahil olmak üzere) asker sayılırdı. Ordu atlı birliklerden oluşur bunların yanında çok az sayıda bile olsa yay birlikler de bulunurdu ve silah olarak ok ve yay kullanılırdı. Devamlı olan Türk ordusunda eğlence amaçlı yapılan spor ve benzeri faaliyetler de askerî eğitim şeklinde karşımıza çıkmaktadır.
Askerlere giydirilmiş olan (genellikle hayvan yapımı) başlıklara börk (tolga) adı verilmiştir. Savaş zamanlarında ordunun yiyecek ihtiyacının karşılanması o dönemlerde farklı milletlerin birliklerinde ordularının arkalarında hayvanlar taşıması gibi zor yöntemlerle halledilirken Türk ordusu et konservesi ve benzeri yani daha pratik ve daha kolay şekilde ihtiyaçlarını karşılamıştır.
İslamiyet öncesi ve sonrasında da ilk Türk devletlerinin güçlü kılan aile ve ordudur. Bu iki kurumun güçlülüğü sayesinde birçok fetih yapmış ve hakimiyet kurmuşlardır. İlk Türk devletlerinde kadın erkek herkes savaş sanatını iyi bilir ordu millet geleneğinin sonucu olarak çocuklar bile küçük yaştan itibaren askerliğe alıştırılırdı. Türkler uzun yıllardan beri sabahları saldırı anında gerçekleşecek doğa olaylarının başlarına kötü iş açmamasını sağlamak için geceleri havayla ilgili gözlem yapıp ertesi gün de ona göre davranırlar ve savaş alanlarında savaşa katılım sağladıkları atların rengine göre savaşta konum belirlenirdi her bir askere.
Sonuç olarak İslamiyet öncesinde de İslamiyet sonrasında da Türkler doğuştan asker millet olarak doğmuştur. Bunda kadın erkek, çocuk büyük ayrımı olmamıştır. Türk milletinin asker karakteri Asya Hun hükümdarı olan Mete Han’ın düzenli ordu girişimleriyle devamlılık kazanmıştır.
Siyasetname’ye Göre Hükümdarlarda Aranan Özellikler Nelerdir?
Siyasetnâme, Arapça siyaset, Farsça mektup, küçük kitap anlamına gelen name sözcüklerinin bir araya getirilmesi ile oluşturulmuş devlet yönetimi ile ilgili yapıt anlamını taşımaktadır. Yazarı Büyük Selçuklu Devleti’nin sultanları Melikşah ve Alparslan dönemlerinde vezirlik yapmış, Farslı gerçek adı Ebu Ali Kıvamuddin Hasan Bin Ali Bin İshak Et-tûsî’dir. Abbasi halifesi tarafından kendisine Nizamü’l Mülk unvanı verilmiştir. Melikşah’ın devlet yönetimi ile ilgili detaylı bir rapor istemesi üzerine yaklaşık 30 yıl vezirlik yapmış olan Nizamü’ül mülk Siyasetnâme’yi yazmıştır.
51 bölümden oluşan ve her türlü yönetimin iyi doğru ve yanlış ve düzeltilmesi gereken her ayrıntısından bahsedilmiştir. Bahsettiği konulardan biri de doğru yönetim için hükümdar da olması gereken özelliklerdir. Bu özelliklerden ilk öncelikle adaletli olması gelir. Yönetimde halkın her kesimine eşit davranmak zorundadır. Davranılmadığı ülkelerde karışıklıklar meydana gelir hükümdar hükmünü saygısını yitirir bu yüzdendir ki ilk öncelikle adil davranmalıdır hükümdar. Bir milletin daha iyi yönetilebilmesi için gerekli bilgi ve donanıma sahip olmalıdır. Bilgili akıllı olan hükümdarın yönettiği milleti daha fazla elinde tutar saygınlığı çok olur. Hükümdar güzel ahlaklı haya sahibi olmalı örnek olmalı milletine. Haftada en az 2 gün divan-ı mezalim yani haksızlar divanına katılmalı mazlumun hakkını bu mecliste vermelidir. Allah rızası için yapılması gerekenleri unutmamalı, halkından haberdar olmalı, fakirlere yardım etmeli, kimsesizlere sahip çıkmalıdır.
Halkın örf ve adetlerine saygı göstermelidir. Hz. Muhammed’den emanet olan cömertliğe sahip olması gerekir. Cömert bir hükümdar paylaşmış olur, cömert hükümdarın ordusu kalabalık olur. Hükümdar özü sözü bir, dürüst verdiği sözleri tutan, yanında çalışanlarına hoşgörülü, şefkatli, anlayışlı, affedici alçak gönüllü, affedici, sakin, sabırlı olmalı, milletiyle namaz kılmalıdır. Başarılı ve yetenekli olanlara görevler vermelidir. Devlet işlerini yakından sürekli takip etmelidir. Hiçbir kararı düşünmeden, araştırmadan, aceleci davranarak almamalı, araştırılmasını incelenmesini sağlamalı ve doğru karalar almalıdır. Devlet işleri için izleyeceği siyaset için kendisi çok iyi siyaset bilmeli, uygulayacağı siyasete tek başına karar vermemeli, alimler ve büyük devlet adamlarıyla birlikte karşılıklı konuşularak paylaşılarak karar almalı ve o siyaseti uygulamalıdır. Tüm bu özelliklere sahip bir hükümdar, halkı ile karşılıklı sevgi saygı çerçevesinde ülkeyi yönetmiş olur.
Mehmet Altay Köymen’in Selçuklu Devri Türk Tarihinde, Yeri Doldurulamaz Bir Otorite Olmasındaki Etmenler Nelerdir?
Mehmet Altay Köymen, Çanakkale’de şehit olan Ali Rıza Efendi’nin 1916 yılında Ankara’nın Haymana ilçesinde dünyaya gelen oğludur. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Bölümü mezunudur. Bu bölümde okumak onu ideallerine giden yolda destek olmuştur. Üniversite yıllarında Prof. Dr. Fuat Köprülü’nün öğrencisi olmuş onun çalışmalarında da yer almıştır. Doktora tezini Muhammed B. İbrahim’in ‘Tarih-i Selcukkiyân-i Kırman-ı’ eseri üzerinde yapmıştır. Yaklaşık bir yıl kadar süre tarih öğretmenliği yaptıktan sonra Ankara Üniversitesi tarih kürsüsüne görevlendirilmiştir. Ard arda bir çok araştırmalar yapmış doçentliğini almıştır.
Akademik olarak hiç durmadan ilerleyen, hep araştıran, Arapça, Farsça, İngilizce, Fransızca ve Almanca dillerini bilen tam bir örnek tarihçi olan Köymen’in Selçuklu Devleti ile ilgili yapmış olduğu araştırmalar sonunda yazdığı eserler ile Selçuklu tarihini sistemli olarak bilim dünyasına göstermiş, ilim dünyasına başvurulacak kaynaklar bırakmış olmuştur. Bu eserler Selçuklu Devleti’nin kuruluşu, askeri yapısı, siyasi yapısı, hukuksal yapısı, saray, halk ile hükümdar ilişkileri, toplum yaşayışı gibi her konuda sistematik olarak sıraya konulmuş bir şekilde bilgiler sunmaktadır. Toplamda üç ciltten oluşmaktadır. Bir çok dergide ve islâmi ansiklopedi de saysız makaleleri yayınlanmıştır. Ayrıca Nizamül-mülk’ün eseri olan devlet yönetimi için halen öncülük yapan ‘siyasetnâme’ birçok kişi tarafından çevrilse de en doğru anlaşılır şekilde Farsça’dan çeviren de Mehmet Altay Köymen’dir.
Akademik çalışma ve eserleriyle adını tüm dünya ülkelerine duyurmuş, diğer ülkelerce de danışılan fikri değerli olan bir tarihçi olmuştur. Köymen’in, Selçuklu tarihinde yaptığı eşsiz çalışmalarla o döneme ait özellikle devlet yönetimi askeri yapı başta olmak üzere her konuda ayrıntılı bilgileri sistemli bir şekilde sunduğu, bu değerli eserler sayesinde tarihimizi bilmemize sebep olduğu için unutulmaz ve değerlidir. Yetim ve koşulsuz olduğu halde hayatın hiçbir noktasında durmamış azim ve inançla başarılarına başarı katmış tarihe olan sevgi ve fedakarlığı ile herkese rol model kabul edilen tarihçimizin boşluğu hem Selçuklu Devleti tarihi hem de tüm tarih camiasında büyüktür ve asla unutulmayacaktır.
Ölçme ve Değerlendirme Bölümü Soruları
9. sınıf tarih ders kitabının altıncı ünitesi olan Türklerin İslamiyet’i Kabulü ve İlk Türk İslam Devletleri ünitesinin Ölçme ve Değerlendirme bölümünde yer alan tüm soruları yanıtladık.
A Bölümü Cevapları
Aşağıdaki terimleri birer cümleyle açıklayınız.
Batınilik Nedir?
Kur’an’daki ayetleri en derin anlamlarına kadar yorumlayan akıma denir.
Kutadgu Bilig Nedir?
Yusuf Has Hacib’in Doğu Karahanlı hükümdarı Tabgaç Uluğ Buğra Kara Han’a yazdığı Türkçe eserdir.
Siyasetname Nedir?
Hükümdarların sahip olması gereken özellikleri bulunduran metindir.
Melik Nedir?
Arapça’da hükümdar anlamına gelir.
B Bölümü Cevapları
Aşağıdaki soruları cevaplayınız.
Büyük Selçukluların, Batınilere Karşı Aldığı Tedbirler Nelerdir?
Selçuklu Devleti, bu terör örgütüne karşı olabildiğince dikkat etmeye ve yaptırım uygulamaya devam etse de Batıniler, Tuğrul Bey’in istihbarat teşkilatını dağıttığı için bu tedbirler bir işe yaramamıştır.
Büyük Selçuklular Anadolu’nun Türk Yurdu Olması İçin Bizans’la Hangi Savaşları Yapmıştır?
Pasinler Savaşı, Malazgirt Savaşı, Düzbel Savaşı.
İlk Türk İslam Edebî Eserleri Hangileridir?
Divân-ı Lügati’t, Kutadgu Bilig, Atabetü’l-Hakayık.
Türk İslam Dünyasının Liderliği Hangi Olayla Büyük Selçuklulara Geçmiştir?
Bağdat Seferi sonrasında liderlik Selçuklulara geçiyor.
Büyük Selçuklu Devleti Dönemi’ndeki Önemli Bilim İnsanları ve Çalışma Alanları Hangileridir?
Ahmed bin Musa: Sistem Mühendisliği.
Ali bin İsa: Göz.
Beyruni: Astronomi ve Coğrafya.
İbni Cessar: Cüzzam
İbni Heysem: Optik.
İbni Karaka: Torna.
İbni Rüşd: Astronomi ve Tıp.
İbni Sina: Tıp.
İbni Yunus: Sarkaç.
Türk İslam Devletlerinin Hukuk Sistemi Hangi Esaslara Göre Oluşturulmuştur?
Şeri ve Örfi olarak iki ana esasa bölünür. Şeri olanlar kadı tarafından, örfi olanlar ise Karahanlı ve Gazneli devlet hükümdarları tarafından yönetilir.
C Bölümü Cevapları
Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları cevaplayınız.
1. Cevap: D Din konusunda bir bilgi gözükmüyor bu kitapta.
2. Cevap: A Tıraz ve Nevbet.
3. Cevap: D Büyük tapınaklar bu inançta yoktur.
4. Cevap: E Haçlılarla mücadele burada bir örnek olarak gösterilemez.
5. Cevap: E Bizans’ın baskısı Selçuklu’yu yıkmamıştır.
6. Cevap: C Türk kültürünü Avrupa’ya yaymamıştır Malazgirt Savaşı.
7. Cevap: E Hepsi bu politikanın amacı olarak gösterilebilir.
8. Cevap: D Sadece II. Madde söylenemez.
Ç Bölümü Cevapları
Aşağıdaki soruları “Hoca Ahmet Yesevî” başlıklı metinden hareketle cevaplayınız.
UNESCO’nun 38. Genel Kurulu’nda Türkiye’nin Teklifiyle “2016 Hoca Ahmed Yesevi Yılı” Olarak İlan Edilmişti. Bu Teklifin Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan Tarafından Desteklenmesinin Gerekçeleri Neler Olabilir?
Bu ülkeler de Hoca Ahmet Yesevi gibi cinsiyet eşitliğine önem veriyor.
UNESCO’nun Değer Verdiği Cinsiyet Eşitliğinin Size Göre İfade Ettiği Anlamlar Nelerdir?
Cinsiyet ayrımı yapmak kadar saçma bir şey yoktur.
“Mutasavvıf” Ne Demektir?
Mutasavvıf, tasavvufta işin ehli olan ve kendini tanrıya adamış kimsedir.
Metnin Başlığı Sizce Ne Olmalıdır?
“Cinsiyet Eşitliği Dünya Genelinde Nasıl Görülüyor.”
Hoca Ahmet Yesevi’nin Evrensel Bir Değer Olmasının Türk İslam Tarihi Açısından Önemi Nedir?
Bu insan Dünya’daki İslamiyet ve Türklüğe karşı önyargıları kıran bir Türktür. O yüzden çok önemli bir yere sahiptir.
Hoca Ahmet Yesevi’nin, Dönemin Din ve Kültür Dili Olan Arapça ve Farsça Yerine, Ana Dili Türkçeyi Kullanmasının Nedenleri Neler Olabilir?
Türk diline öne vermesi olabilir.
Divan-ı Hikmet Dervişler Vasıtasıyla En Uzak Türk Topluluklarına Kadar Ulaştırılmıştır. Sizce Dervişlerin Nasıl Bir Yaşam Tarzı Vardır?
Dervişler kendilerini tanrıya adamış aynı zamanda sefil bir halde yaşayan bir topluluktur.
UNESCO Türkiye Millî Komisyonu’na Gönderilmek Üzere Önümüzdeki Yıllarda Hangi Değerli İnsanın, Hangi Yılda Anılmasını Belirttiğiniz Bir Başvuru Mektubunu Gerekçelerinizle Birlikte Yazınız.
Değerli UNESCO üyeleri, 2022 yılının Münir Özkul Yılı olmasını talep ediyorum. Kendisinin daha fazla değer görmesi gerektiğini düşünüyorum. Aynı zamanda kendisi geçtiğimiz yıllarda vefat etti o yüzden vefatını da anmış oluruz onun adını bir yıla vermekle.
Not: 9. sınıf tarih ders kitabı cevaplarının tamamı için 9. Sınıf Tarih Ders Kitabı Cevapları – Tüm Üniteler başlıklı yazımızı inceleyebilirsiniz.
Soru Sor: 9. Sınıf Tarih Ders Kitabı içinde yer alan diğer soruları destek@derstarih.com e-posta adresini kullanarak bize iletebilirsiniz. Sorularınızı bize gönderin Ders: Tarih Ekibi sizin için yanıtlasın!