Tarihin Dönemlendirilmesi Nedir? Tarihin Çağlara Ayrılması
Tarihin dönemlendirilmesi hakkında farklı görüşler ortaya atılmıştır. Bu yazımızda da dönemlendirmenin göreceli olduğu iddiası örneklerle açıklanmaktadır.
Bu Yazının İçindeki Başlıklar:
Tarihin Dönemlendirilmesi Nedir?
Tarihi süreç, insanların yeryüzünde görülmesiyle başlar ve yazının icadıyla kayıt altına alınır. Bu süreç çok uzun bir zaman dilimini kapsamaktadır. Bu uzun dilimde vuku bulan tarihi olayların bir bütün halinde ele alınması, bu şekilde araştırılması ve anlaşılması gerçekten zordur. Bu araştırma zorluğu, konusu olayları tespit etmek, araştırmak ve anlamak olan tarih için de geçerlidir. Bu yüzden de tarihi sürecin bir şekilde bölünmesi, çağlara ayrılması gerekli olmuştur.
Aslında, mesele sadece tarihin araştırılmasından ibaret değildir. Tarihin araştırılması, olayların anlaşılması ve sonucunda ise bunların anlamlandırılmasına yardımcı olmaktadır. Sadece olayların seyrinin bilinmesi yeterli değildir. Bu bilgilerin bir şekilde anlamlandırılması ve yorumlanması gerekmektedir. Dolayısıyla, tarihi süreç bir olaylar bütünü olarak ele alındığı sürece, bu anlamlandırma ve yorumlamanın yapılması çok zordur. İşte insanlar da bunlardan dolayı geçmişini bir düzene sokmak için tarihin bölümlere ayrılmasına ihtiyaç duymuşlardır.
Tarihi süreci dönemlendirirken her toplum kendine ait bazı önemli olayları ele alır. Yani tarihin dönemlendirilmesi göreceli bir süreçtir. Bu çalışmada ise tarihin dönemlendirilmesinin göreceli olması; Osmanlı, Türk ve Avrupalı devletlerin dönemlendirme yaparken ortaya attığı görüşler örnek verilerek kanıtlanmaya çalışılmaktadır. Tarihin dönemlendirilmesi ve farklı yorumlar kronolojik bir şekilde ele alınmaktadır.
Tarihi Süreç ve Yorumlar
Tarihi sürecin nasıl olduğuna dair eskiden beri bazı görüşler vardır. Yani, tarihe göreceli yaklaşım sadece tarihin çağlara ayrılmasında değil, bu sürecin nasıl cereyan ettiğine dair yorumlarda da ortaya çıkmaktadır. Tarihi sürecin nasıl cereyan ettiğine dair “döngüsel” ve “çizgisel” adı altında iki temel görüş bulunmaktadır.
Dairevi / Döngüsel Süreç
Tarihi sürecin nasıl bir akışa sahip olduğu ile ilgili en eski görüş Eski Çin, Hint, Mısır, Mezopotamya ve Yunanlıların efsanelerinde görülen döngüsel süreçtir. Bu görüşe göre tarihi süreç belirli dönemlere göre kendini yineleyip duran döngüsel bir süreçtir. Bu süreçte her şey bir “devinim” ve “tekrar” içindedir. Bu görüşe göre hayat, başlangıcı ve sonu belli olmayan, sürekli olarak tekrar eden bir çemberdir.
Hatti / Çizgisel Süreç
Bu görüşe göre; tarihi olaylar belli bir başlangıca ve sona sahip olan, düz bir çizgide cereyan eder. Aziz Augustinus’un da savunduğu bu sistemde olaylar tekrar etmez. Bu görüş günümüzde de yer almaktadır. Olayların bir ve tek olduğu düşüncesini içeren bu görüş tarihin çağlara ayrımını gerekli kılmıştır.
Tarihinin Bölümlere Ayrılması
Tarihi sürecin uzunluğu, tarihin alt bölümlere ayrılmasına sebep olmuştur. Tarihin bölümlere nasıl ayrılacağı hakkında ise dört ana uygulama bulunmaktadır.
Yatay Bölme: Farklı devlet ve coğrafyaların tarihlerinin bağımsız olarak ele alınmasıdır.
Dikey Bölme: Tarihin belli bakış açılarına göre alt bölümlerine ayrılmasıyla ortaya çıkan alanlardır: Siyasi, medeniyet, kültür ve dinler tarihi gibi…
İdeolojik Bölme: Belli bir siyasi görüşü esas alarak, tarihin bir bütün halinde tamamen bu eksende kurgulanması ve bölümlere ayrılmasıdır. Buna örnek olarak Karl Marx’ın ortaya attığı ve dünya tarihini kendi hayal dünyasına göre kurguladığı dönemlendirme örnek olarak verilebilir.
Çağlara Bölme: Belli tarihi olayların başlangıç ve bitiş tarihleri esas alınarak, tarihin çağlara ayrılmasıdır.
Tarihin bölümlere ayrılmasında bu dört farklı uygulamanın olması, bu alandaki görüş farklılıklarına bir örnektir. Tarihin dönemlendirilmesindeki görecelilik sadece bu uygulamalardaki farklılıklarla kalmayıp aynı zamanda günümüzde en çok karşılaştığımız çağlara ayırmadaki farklı görüşlerle de ortaya çıkmaktadır. Bu maddelerden dördüncüsü olan çağlara bölme uygulaması, bu çalışmada ana olarak ele alınan maddedir.
Tarihin Çağlara Göre Taksimi
Tarihi sürecin çizgisel bir şekilde ilerlediği düşüncesi, tarihin çağlara bölünmesine zemin hazırlamıştır. Kitab-ı Mukaddes ve Hristiyan inancına dayanan çizgisel akış mantığını zemin alan Katolik ve Protestan teologlar ve tarihçiler, Hristiyanlık’ın belli öğretilerini esas alarak ilk defa tarihi, çağlara bölmüşlerdir. Sonrasında ise, çağları Batı Avrupa tarihi ile alakalı olaylarla doldurmuşlardır. Bu şekilde kurgulanan tarihin çağlara ayrılması, önce altılı ve sonra üçlü olmak üzere iki aşamada gerçekleşmiştir. Bu sistemin oluşmasına katkıda bulunan farklı teolog ve tarihçilerin oluşturduğu farklı dönemlendirmeler, tarihin dönemlendirilmesindeki göreceliliğe bir kanıt olarak gösterilebilir.
Altılı Sistem
Tarihin çağlara ayrılmasının birinci döneminde Katolik Kilisesi babaları ve din adamlarının fikirleri yer almaktadır. Bu aşamada Kitab-ı Mukaddes’in Ahd-i Atik kısmı esas alınmıştır.
Aurelius Augustinus (354-430)
Tarihin çağlara taksimi konusunda ilk fikir yürüten insan Katolik Kilisesi babası, azizi Augustinus olmuştur. Dünyanın altı günden yaratılması fikrinden yararlanarak tarihi her biri bin yıldan oluşan 6 çağa ayırmıştır. Augustinus tarih kurgusunu iki aşamada gerçekleştirmiştir. Birinci aşamada insan ömrünü altı döneme ayıran Augustinus, ikinci aşamada ise tarihi 6 çağa bölmüştür. Bu çağların başlangıç ve bitişlerini de Kitab-ı Mukaddes’te geçen peygamber isimleriyle belirlemiştir.
Sophorinius Eusebius Hieronymus (347-419)
Hieronymus, tarihi dönemlere ayırırken Kitab-ı Mukaddes’te Ahd-i Atik’te geçen Daniel peygamberin kehanetinden yararlanmıştır. Daniel’in kehanetinde geçen dört büyük imparatorluktan (Babil, Pers, Grek, Roma İmparatorlukları) esinlenen Hieronymus, tarihi süreci dörde ayırmıştır. Dördüncü imparatorluğun (Roma) son bulmasıyla dünyanın sonu gelmeyince bu dönemlendirmenin bir hatası bulunmuş oldu. Yani Avrupa merkezli bu sistemdeki dönemlendirmenin tamamen doğru olmadığı da kanıtlanmıştır.
İsodor von Sevilla
İsodor, tarihi dönemlere ayırırken Augustinus’un aksine Hz. İsa’yı merkeze oturtmuştur. Bu günümüzde de yaygın olan Hz. İsa merkezli tarih kurgusunun temelini oluşturan ilk ifadesidir.
Üçlü Sistem
Tarihin çağlara ayrılmasının ikinci döneminde Ahd-i Cedid’e göre yani Hz. İsa ve Hristiyanlık merkezli bir taksim yapılmıştır. Bu dönemlendirmede etkili olan bazı din adamları ve tarihçiler şunlardır:
Joachim von Fiore (1130-1202)
Tarihin dönemlendirilmesinde üçlü sistemin bulunmasında ilk isim olan Joachim, altılı sistemi gözden geçirerek üçlü şekilde yeniden kurgulamıştır. Bu uygulamasında Hristiyanlık’taki Teslis inancından hareket etmiştir. Joachim, tarihi sürecin tam merkezine ise Hz. İsa’yı koymuştur.
Gisbert Voetius (1589-1676)
Voetius, Kalvinist bir teologdur. Dönemlendirmesinde “Ortaçağ” kavramını ilk defa kullanmıştır ve bu dönemlendirmeyi yaparken kilisenin tarihi süreçteki oluşum ve bölünmesine dikkat etmiştir. Martin Luther’in tezlerini tarihte yeni bir çağ olarak sayan Kalvinist teologun bu hareketi, dönemlendirme yapılırken kendi inancının merkeze yerleştirilmesine bir örnek oluşturmaktadır.
Christoph Cellarius (1634-1707)
Cellarius, bugün kullanılan üçlü sistemi ortaya koyan tarihçidir. Cellarius’un dönemlendirmesi şu şekildedir:
- Historia Antiqua / Antik veya Eski Çağ (Başlangıç-337)
- Historia Medii Aevi / Ortaçağ (337-1453)
- Historia Aevi Moderni / Yeniçağ (1453-sonrası)
Tarihin Dönemlendirilmesi Nasıl Yapılır?
Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü gibi dönemlendirme yapılırken herkes kendi inanç ve düşüncesine göre bir dönemlendirme yapmıştır. Yani günümüzde kullanılan Avrupa merkezli sistem, tarih boyunca kullanılan tek sistem olmamıştır. Onun öncesinde farklı din adamlarının ortaya attığı altılı sistem kullanılmıştır. Ayrıca Avrupa merkezci bu sistem genel olarak teologlar tarafından oluşturulmuş olup Hristiyan inancına ve Avrupa tarihine uygunluk göstermektedir. Günümüzde ise neredeyse tüm milletler tarafından kullanılan bu sistem, aslında kendine ait köklü bir tarihi olan bu devletlerin tarihini yok saymaktadır. Bu durumdan dolayı diğer devletlerin de kendilerine ait bir sisteme ihtiyacı vardır. Geniş bir alana yayılan Osmanlı ve Türk tarihi de kendine ait bir sistemle yorumlanmalı ve dönemlendirilmelidir. Tarih boyunca bazı isimler dönemlendirme hakkında fikirler sunmuş ve Türk ve İslam tarihine uygun bazı dönemlendirme örnekleri ortaya atmışlarıdır.
Türkiye’de Tarihin Dönemlendirilmesi Çalışmaları
Osmanlı döneminde Hayrullah Efendi, Ahmed Cevdet Paşa ve Süleyman Hüsnü Paşa modern anlamda çağ tasnifi yapan ilk önemli isimlerdir. Dönemlendirmelerini yaparken İslam dinine ait hadiseleri kullanmışlardır. Ahmed Cevdet Paşa, direkt olarak Hz. Muhammed’in peygamberliğini merkeze yerleştirerek çağ taksimini yapmıştır. Kullanıma geçmemiş olsa da Osmanlı Devleti dünya genelinde kullanılan Avrupa merkezli sistemin dışında kendine ait bir dönemlendirmeye sahiptir.
Modern Türk tarihçileri ise günümüzde kullanılan Avrupa merkezci sistemi eleştirmişlerdir Dönemlendirme hakkındaki en önemli çalışma İbrahim Kafesoğlu’na aittir. Avrupa merkezci sistem hakkında İbrahim Kafesoğlu, ihtiva ettiği gerçeklik payını başka ülkeler ve diğer milletler için de geçerli saymak imkansız gibidir. Çünkü, Avrupa dışında kalan kavim ve milletlerin tarihi gelişmelerini aynı çerçeve içinde mütalaa etmek, Asya ve Afrika milletlerinin mazilerini böyle bir kalıba sokmak kabil olmamaktadır. Nihal Atsız da bu çağ taksiminin bütün insanlığa göre değil, bir kıta veya bir kısım milletlere göre olduğunu belirtmiştir. Bu konu hakkında diğer bir yorum da Zeki Velidi Togan’a aittir. Togan, “Asya, Amerika ve Afrika’daki büyük medeniyetlerin tarihi cihan tarihi çerçevesine girdikten sonra bu taksimatların gayri ilmi olduğu anlaşılmış, başka taksimat yapılması lüzumu daima söylenmiştir.” yorumunda bulunmuştur.
Yukarıdaki çalışma ve yorumlardan da anlıyoruz ki; Josques Le Goff’un da dediği gibi “Tarihin değerlendirilmesi asla yansız ve masum bir edim değildir.” Yani günümüzde dünya genelinde Avrupa merkezli bir sistemin kullanılması, dönemlendirmenin göreceli bir durum olmadığının bir kanıtı değildir. Ayrıca kendi içinde dahi çelişkilere sahip olan ve tarih boyunca Avrupalı tarihçiler de dahil olmak üzere eleştirilen bu sistemin kullanımında ısrar edilmemelidir. Hatta bu sistemin değiştirilmesi özellikle de tarih ilerledikçe daha elzem bir hale gelmektedir.
Tarih boyunca tarihi sürecin bu şekilde dönemlendirilip çağlara ayrılması, tarihin bir ve sürekli olarak görülmediğinin bir kanıtıdır. Ayrıca olayların başlangıç ve sonlarının kesin ve belirli tarihi hadiselerle gösterilmesi Fernand Braudel’in 20. yüzyılda ortaya attığı “longue durée” kavramının da kabul görmediğini kanıtlar niteliktedir.
Tarih Neden Çağlara Ayrılmıştır?
İnsanlar tarih boyunca geçmişi bir düzene sokmak ve anlamak için tarihi belirli bölümlere ayırmışlardır. Bu bölümlere ayırma işlemi ise yapan kişiye göre değişiklik göstermektedir. Yani bu göreceli bir süreçtir. Günümüzde kullanılan Avrupa merkezli üçlü sistem ise bu göreceliliğe bir örnektir. Yapımı aşamasında farklı farklı bir sürü insan ortaya kendi fikirlerini atmıştır. Ayrıca, bu kişilerin Avrupalı teolog ya da din adamı olmaları sebebiyle, bu dönemlendirme Avrupa’ya ve Hristiyanlık dinine ait olayları temel almaktadır. Bu da geniş bir tarihe sahip olan diğer devletlerin tarihini yok saymaktadır. Bu devletlerin, günümüzdeki Avrupalı sistem dışında kendi dönemlendirmelerini yapmaları gerekir. Avrupa merkezci üçlü sistem günümüzde de göreceliliğinden dolayı çokça eleştirilmektedir.
Sonuç olarak; tarihin dönemlendirilmesi, dönemlendirmeyi yapan kişilerin inanç ve düşüncelerine göre değişiklik gösterebileceği için göreceli bir süreçtir.
Not: Bu konuyla ilgili olarak Tarih Öncesi Çağlar ve Özellikleri başlıklı yazımızı da inceleyebilirsiniz.
Başarılı bir yazı olmuş. Sayenizde tarih performans ödevimden 100 aldım. Teşekkürler.