Fransız İhtilali’nin İmparatorluklara Etkisi
Bu yazımızda Fransız İhtilali’nin imparatorluklara etkisi başlığı altında Fransız İhtilali’nin Rus Çarlığına, Avusturya-Macaristan İmparatorluğuna ve Osmanlı İmparatorluğuna etkilerini inceledik.
Bu Yazının İçindeki Başlıklar:
Fransız İhtilali’nin Devletler Üzerindeki Etkileri
Fransız İhtilali Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı Devleti ve Rusya’yı nasıl etkilemiştir? Geçmişten günümüze var olan sistemlere karşı düzenlenen hareketlerin en bilineni şüphesiz 1789 yılında gerçekleşen Fransız İhtilali’dir. Öyle ki bu devrim sadece kendi ülkesini değil global düzlemde çoğu ülkeyi etkilemiştir. Bir çok düşünüre ilham kaynağı olmuştur. Devrim sonucunda yaşananlar dünyayı siyasi, sosyal ve ekonomik açıdan etkilemiştir. Bu yazıda Fransız İhtilali’nin etkilediği ülkelerden olan Rusya, Avusturya Macaristan ve Osmanlı Devleti’ni ihtilalin etkileri bakımından inceleyeceğiz.
Fransız İhtilali’nin Rusya Çarlığına Etkisi
Fransız İhtilali’nin imparatorluklara etkisi konusunda ilk olarak Rusya’yı ele alalım. Fransız İhtilali’nden sonra küresel etkileri bu denli büyük olan bir diğer devrim şüphesiz 1917 Bolşevik Devrimi’dir. Öyle ki ülke içerisinde yaşananların yanı sıra Rusların Birinci Dünya Savaşı’ndan çekilmesine sebep olarak savaşın kaderini büyük bir ölçüde değiştirmiştir. Ülke içerisinde ise daha önce uygulandığı görülmemiş sosyalist bir düzene geçilmesini sağlamıştır. İhtilalin hemen ardından ülkeler arasında kutuplaşmalar görülmeye başlamıştır. Bu durum İkinci Dünya Savaşı’nın ardından dünya çapında belirgin iki kutbun varlığına yol açmıştır. Ayrıca Rus toplumunda köklü bir değişime yol açarak fakir bir halkı dünyanın iki süper gücünden biri haline getirmiştir. Bu rejimi birçok farklı topluma da özümsetebilmiştir. Ekim Devrimi olarak da anılan Bolşevik İhtilali Vladimir Lenin tarafından ortaya atılan “ekmek, barış, özgürlük” sloganı ile ateşlenen bir halk hareketidir. Bu devrim 1905 Rus Devrimi’nin devamı olarak görülen bu devrim esasen bir parti kurma düşüncesi ile başlatılmıştır.
Rus Devrimi
18. yüzyıl dünyasına bakıldığında Çarlık Rusya’sı çağdaşlığı ile dikkat çekmekteydi. Her yerde saltçılığın hüküm sürdüğü bu dönemde II. Katerina ve Büyük Petro gibi hükümdarlar dönemin diğer hükümdarlarına göre ilerici kabul edilebilirdi. I. Aleksandr Viyana Kongresi zamanında Avrupa meselelerine yaklaşımıyla Prusya kralından daha liberal duruşluydu. Fakat onun ardından tahta geçen I. Nicolas’ın çağında devletin tutumu değişmiştir. Fransız İhtilali’nin temelini oluşturan fikirler Rusya’da da görünür olmuştur. Bunun üzerine aydınlar Fransız İhtilali ile gelen bu fikir ve değerleri büyük bir heyecanla karşılamışlardır. Batı Avrupa’da bulunan aşırı görüşlerin hareketlere katılmaya başlamışlardır.
Buna rağmen Rusya 19. yüzyılda üzerinden Orta Çağ devleti görünümünü üzerinden atamamıştır. Bir yandan büyük toprak sahibi soylular, kilise ve bürokrasi. ordu varken bir yandan zulüm edilen köleler vardı. Bu iki grubun arasında bulunan burjuvalar ise bir hayli azdı. Bu durumda sınıflar arası bir uçurum ve karar mekanizmasında bir acizlik mevcuttu. Bunun sonucunda 1917 yılında Rus halkı çarlığa bir başkaldırı yapmıştır. Rusya’nın kentsel kesiminde de isyanların yayılmasıyla Fransız İhtilali’nin getirilerini bir türlü benimseyemeyen rejim hem liberal hem de sosyalist açıdan tehlikede hissetmiştir. Ezilen halkın yanı sıra savaşlarda alınan yenilgilerde bu devrime zemin hazırlamıştır.
Rus toplumunun genel yapısı çok zengin bir azınlık ve fakir halktan oluşmaktaydı. Gelir adaletsizliği hat safadaydı. Ayrıca Rusya tıpkı devrim öncesi Fransa gibi resmen iflas etmiş durumdaydı. Keza vergi sistemi de karmaşık ve etkisiz durumdaydı. Faal olarak katılınan savaşların giderleri bitmeye yüz tutmuş altın rezervleri ve dış borçlar yardımıyla giderilmektedir. 1905 devrim de Fransa’dan alınan büyük borçlar sayesinde kaba kuvvetle bastırılabilmişti. Tüm bunlara ek olarak toprak sorunları da halen çözümsüzdü. İşleyecek toprağın olmaması köylü halkın uzun süredir problemiydi ve topraklar hala feodal düzende idame ettirilmekteydi. Bunun üzerine halk köylerden şehirlere göç etmekteydi. Kısaca Rus toplumunun temelini oluşturan tarım olmasına rağmen Rus halkı bu devrimi desteklemiştir.
Fransız İhtilali’nin Osmanlı İmparatorluğuna Etkisi
Fransız İhtilali’nin imparatorluklara etkisi konusunda ikinci olarak Osmanlı Devleti’ni ele alalım. Osmanlı Devleti’nde de “genç” sıfatı Fransız İhtilali’nin ardından tüm Avrupa ülkelerinde olduğu gibi yayılarak ilerleyen bir akım olmuştur. Bu akım doğrultusunda diğer milletlerde de olduğu gibi Türk aydınlar da kendi ülkelerinin önüne “yeni” sıfatını ekleyerek bir grup oluşturmuşlardır. 19. yüzyılın başında Osmanlı siyasetçileri Avrupa’dan geri kalma düşüncesine Btılılaşma ile karşı koymaya çalışmışlardır. Batılılaşma kısaca Batı’daki değişimleri ıslahatlar ile kısa zamanda ülkeye de getirme çabasıdır. Islahat siyasetinin en tutarlı olduğu dönemler ise 1839–1871 yılları arasındadır.
Bu dönemde Fransa’nın devrimci yazarlarından olan Rousseau gibi isimlerden ve yine Fransız İhtilali ile yayılan milliyetçilik akımından etkilenen Namık Kemal ve Şinasi gibi birçok yazar edebi eserler vermiştir. Namık Kemal’in Vatan Yahut Silistre eseri milliyetçilik akımını izleyen en önemli eserlerdendir. Gelen milliyetçilik akımı doğrultusunda anadil Türkçe’ye yönelim artmıştır. Jön Türkler gibi Avrupa’yı görmüş ve etkilenmiş aydın sayısı da artmıştır. Bu dönemde Osmanlı siyasetini yakından etkileyen Mısır Prensi Mustafa Fazıl Paşa Paris’e giderek Yeni Osmanlılar’ın sözcüsü olduğu beyanı ile bir metin yazmış ve çoğaltmıştır. Bunun üzerine Mustafa Paşa’nın destekçileri Anadolu’ya sürülmüştür. Fakat bu kişler sürgüne uymak yerine Paris’e giderek Mustafa Paşa’ya katılmışlardır.
1889 yılında İstanbul’da bulunan Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye’de okuyan bir grup öğrenci dönemin padişahı II Abdülhamid’i devirebilme amacıyla bir isyan örgütü kurmuşlardır. Bu grup İtalyan Carbonari hareketinden esinlenerek örgütü kuran İbrahim Temo adlı bir Arnavut tarafından desteklenmekteydi. İlk başta illegal bir yapılanma olarak karşımıza çıkan Jön Türkler daha sonraki süreçlerde legalleşse de devletin bu gruba karşı tutumu hiçbir zaman uzlaşımcı olmamıştır. Buna karşın Jön Türk cemiyeti her geçen gün üye sayısını arttırarak hareket alanını da arttırmıştır. Devam eden süreçte 1908 İhtilali’nde yer alacak olan Selanikli Nazım ve posta memuru Talat’ın cemiyete katılımı güvenlik güçlerini harekete geçirecektir. İlk adımda tutuklanmasalar da ciddi önlemlerle serbest bırakılacaklardır.
Dönemin padişahı Sultan Abdülhamid’e baskı ile ilan ettirilen I. ve II. Meşrutiyet (1908) bütün bir özgürlük için kabul ettirilmiştir. Tam manada olmasa da dış görünüş olarak bir batılılaşma çabası güdülerek uygulanmıştır. Bu noktada Fransız İhtilali’nin görünür etkileri Osmanlı’da da aydınların fikirleri ve tutumları yoluyla kendini belli etmektedir. Öyle ki aydınların Fransızca ile sürekli bir iletişimde bulumaları ve yaşanan devrimin ardından büyük özgülerle Fransa halkını kutlamaları bunun gösterir niteliktedir. Hatta her iki ihtilalin de çıkış noktası eşitlik, adalet, hürriyet söylemleri olmuştur. Zaten Tanzimat ve Islahat girişimleri bu söylemlere bir karşılık oluşturma amacındadır. Meşrutiyetin ardından yaşanan 31 Mart olaylarında da yine aynı kavramlara yönelik söylemlere rastlamak kaçınılmazdır. II. Meşrutiyetin ilanından sonra da bir Türk heyeti Fransa Başbakanı Clemenceau tarafından kabul edilmiştir. Meşrutiyete olan katkıları adına tebrik edilmiştir.
Fransız İhtilali’nin Avusturya-Macaristan İmparatorluğuna Etkisi
Fransız İhtilali’nin imparatorluklara etkisi konusunda son olarak Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nu ele alalım. Avusturya İmparatorluğu 15. ve 19. yüzyılın sonuna kadar Avrupa’nın büyük bir kesiminde hakimiyete sahipti. Öyle ki bu imparatorluk Avrupa’nın Rusya ve Osmanlı gibi devletlerle birlikte en büyük güçlerinden biriydi. Sahip olduğu topraklarda is farklı etnik kökenlere sahip olan pek çok ırktan insan yaşamaktaydı. Fransız Devrimi’nin patlak vermesinin ardından tüm Avrupa’ya yayılan özgürlük ve milliyetçilik akımları doğrultusunda en büyük yıkımlardan biri Avusturya Macaristan İmparatorluğu’nun başına geldi. Öyle ki İçerisinde barındırdığı bu çok farklı etnik topluluklar milliyetçilik ve özgürlük akımlarını benimseyerek kendi ulus bilinçlerini geliştirdiler. Gelişen bu bilinci takiben her azınlık kendi ulusuna ait olacak bir toprak yani esasında kendi ülkelerini kurmak istediler. İsyanlar boy göstermeye başladı.
Bu sırada ülkenin iç işlerine dışarıdan müdahaleler de yapılmaktaydı. Örneğin Rusya Avusturya İmparatorluğu’nun himayesi altında bulunan Slav halkını desteklemekte ve isyan hareketlerini haklı görmekteydi. Bunun gibi giderek bir kaosa sürüklenen ülke giderek zayıflamıştı. Bu ulusların önlenemez yükselişlerinin ardından gücünü içerisinden yükselen uluslarla paylaşmak zorunda kaldı. Ardından Viyana kongresinde alınan bir karar ile Avusturya Macaristan İmparatorluğu resmen gücünü kaybetmişti. Kongrenin sonunda diğer katılımcı ülkelerin de onayıyla bir imparatorluktan zayıf bir konfederasyona dönüştürüldü. Fransız Devrimi’nin getirdiği fikir akımlarının büyük etkisiyle güçsüz kalan Avusturya Macaristan’ın ilerleyen süreçteki genel hedefi Alman ve İtalyan birliklerinin bir araya gelmesini engellemekti. Bu iki ülkenin yükselmesini önlemeye çalışmak oldu.