Osmanlı Tarihi

II. Abdülhamid Kimdir? Ulu Hakan Mı Kızıl Sultan Mı?

Tarihçiler ve araştırmacılar Osmanlı Devleti’nin 34. padişahı II. Abdülhamid ve dönemi ile ilgili neden kesin bir iyi-kötü yorumu yapamıyor? Bu düşünce ayrılığının sebepleri nelerdir? Bu yazımızda II. Abdülhamid dönemini Ulu Hakan – Kızıl Sultan tartışması ekseninde inceledik.

II. Abdülhamid Hakkındaki Ulu Hakan – Kızıl Sultan Tartışması ve Sebepleri

Osmanlı Devleti’nin 34. padişahı olan ve devletin son dönemlerinde tahta çıkan II. Abdülhamid ile ilgili devleti iyi şekilde yönetmiş olup olmaması ile ilgili ortaya çıkan tartışma, uzun yıllardır sürmektedir. Kimi insanlar siyasal zekasını ve ülkeyi yönetirken karşılaştığı sorunları nasıl çözdüğünü ele alıp ondan iyi şekilde bahsetmekte, kimileri toprak kayıpları veya ülke aleyhine antlaşmaları göz önünde bulundurup onun bahsedildiği kadar iyi olmadığını söylemektedir. Bu sebeple ortada kimi zaman küçük tartışmalar, kimi zaman ise darbe veya suikast gibi olaylar olmuştur. Günümüzde sık rastlanmasa da bu tartışmalar hala kesin bir sonuca ulaşamamıştır.

Şimdi II. Abdülhamid hakkındaki Ulu Hakan – Kızıl Sultan tartışmasını ve sebeplerini başlıklar altında inceleyelim. Öncelikle II. Abdülhamid’in hayatı hakkında kısa bilgiler verelim.

II. Abdülhamid Kimdir?

II. Abdülhamid, 21 Eylül 1842’de İstanbul’da Sultan Abdülmecid’in Tirimüjgan Kadınefendi’den oğludur. Çok küçük yaşta annesini kaybettiği için Abdülmecid’in diğer eşlerinden olan Piristü kadın ona bakmış, onu büyütmüştür. Gençliğinde en çok öne çıkan özelliklerinden biri ise marangozluk yapmasıydı. Kimi zaman bir uzvu olmayan kişiye takma bir alet, kimi zaman da padişahların gizli odalarına geçebilmek için dolap içinde kapılar yapmıştır. Kimi zaman da hiç çivi kullanmadan mobilyalar yapmıştır. Yaptığı eşyalar sayesinde şehzadelik yıllarında çok para kazanmıştır. Bu paralarla da birçok kişiye yardım ettiği söylenmektedir.

II. Abdülhamid Döneminde Osmanlı Devleti

Doğduğu dönemde babası Abdülmecid, Osmanlı Devleti’nin 31. padişahı olarak devletin başındadır. Abdülmecid batı alemine hayranlık duyardı. Gülhane Hatt-ı Hümayunu’ndan dolayı da Tanzimat Dönemi padişahı olarak ünlü olmuştur. Adil, merhametli ve ıslahatçı bir padişahtır. 25 Haziran 1861’de veremden dolayı vefat etmiştir. Yerine ise II. Abdülhamid’in amcası, II. Mahmud’un Pertevniyal Valide Sultan’dan oğlu ve Abdülmecid’in de kardeşi olan Abdülaziz tahta çıkmıştır. Abdülaziz, ağabeyi Abdülmecid’in vefat ettiği gün tahta çıkmıştır. Şiire ve müziğe ilgisi vardır ve çok iyi Fransızca konuşmaktadır. Ok atmak, ata binmek gibi sporları severdi. Abdülaziz, 1876 yılında tahttan indirilmesinden bir hafta sonra hala aydınlatılamayan bir şekilde öldü. Kimi insanlar cinayet olduğunu söylerken kimi insanlar da intihar ettiğini söylemektedir.

Yerine Abdülmecid’in Şevk-Efza Kadın Efendi’den oğlu ve Abdülhamid’in de kardeşi olan V. Murat tahta çıkmıştır. Osmanlı tahtında 30 Mayıs 1876 ve 31 Ağustos 1876 arasında 93 gün gibi kısa bir süre zarfında kaldığı için en kısa süren saltanatın da sahibi olarak bilinir. Akıl sağlığının yerinde olmadığına dair birçok rivayet vardır. Gençliğinde piyano çalabilip beste yapabilmesine ve Fransızca konuşabilip batı kültürüyle yakınlığa sahip olmasına rağmen bu özellikleri deli olması dolayısıyla unutulmuştur. Meşrutiyetçi fikirler de V. Murad zamanına kadar defalarca kez ortaya çıkmıştır. Hatta Abdülaziz ve V. Murad’ın da tahttan indirilme sebeplerinin bu olduğu düşünülmektedir. Meşrutiyeti isteyenler ise bu dönemlerde büyük hayal kırıklığına uğramışlardır, bu sebeple de tahta getirebilecekleri en iyi kişinin II. Abdülhamid olduğunu düşünmüşlerdir.

II. Abdülhamid’in Tahta Çıkışı

Abdülaziz’in tahttan indirilip bir hafta sonra öldüğü ve V. Murad’ın cinnet getirdiğindem akli dengesinin yerinde olmadığı bir dönem göz önünde bulundurulduğunda Osmanlı Devleti’nin çökmenin eşiğinde olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu durumda II. Abdülhamid, devleti ayakta tutmak için çok zorlanacaktı. Bir kısım tarihçiler ve araştırmacılar II. Abdülhamid’in tahta çıktığı dönemin zor şartlarını baz alarak onun devleti başarılı bir şekilde devleti yönettiğini iddia ederken diğer kısım ise dönemde yaşanan devletin aleyhine olayları ve Abdülhamid’den sonraki dağılma dönemini baz alarak onun devleti yıkılmaya sürüklediğini iddia etmektedir. Bu fikir ayrılığının en belirgin sebeplerinden biri II. Abdülhamid zamanındaki toprak kayıplarıdır.

II. Abdülhamid Dönemi Dış Politika ve Toprak Kayıpları

Kimi tarihçiler, yazarlar ve araştırmacılar, II. Abdülhamid zamanında hiç toprak kaybedilmediğini, kaybedilse bile çok küçük yerler olduğunu iddia etmektedir. Şunu söylemek gerekir ki Osmanlı Devleti zamanında en çok toprak kaybedilen birkaç dönemden biri de II. Abdülhamid dönemidir.

II. Abdülhamid dönemindeki ilk toprak kayıpları da 1877-1878 arasındaki Osmanlı-Rus Savaşı sebebiyle olmuştur. Azınlıkların Osmanlı Devleti’ndeki isyanları, Rusya’nın Avrupa’ya, Balkanlar’a doğru genişleme isteği ve Panslavizim akımı bu savaşa sebep veren en büyük olaylardandır. Avrupalılar Osmanlı’ya ağır şartlar sundukları Tersane Konferansı’nı toplamışlar ve Osmanlı Devleti de bu şartları kabul etmemiştir. Bunun üzerine Mithat Paşa, Redif Paşa ve Damat Mahmud Paşa gibi kişilerin ısrarları sonucu girilen Osmanlı-Rus savaşında Gazi Osman Paşa komutasındaki Plevne ve civarlarında kahramanlık gösterilse de ordu Kafkaslarda ve Balkanlarda Ruslar tarafından yenilgiye uğratılmıştır.

Rusya, Osmanlı Devleti’nin içlerine kadar ilerlemiştir. Bunun sonucunda Osmanlı Devleti’nin barış istemesiyle şartları yine ağır olan Ayastefanos Antlaşması imzalanmıştır. Rusya, Balkanlarda tek güçtür ve Akdeniz gibi sıcak denizlere inmek istemektedir. Bu yüzden de II. Abdülhamid, Osmanlı Devleti’nin son yıllarında çokça kullandığı denge politikasını kullanıp İngiltere’yi Rusya’ya karşı kışkırtmıştır. Böylece Rusya üzerinde Avrupa kaynaklı bir baskı oluşmuştur. Rusya bu devletlerle savaşa girme riskini almadığından 13 Temmuz 1878’de Berlin Antlaşması’nı imzalamıştır. Bu sebeple de Osmanlı Devleti, Balkanlar’da 35 yıl daha kalabilmiştir. Fakat Ayastefanos Antlaşması’nın sonucu olarak Yeşilköy’de bulunan Ruslar’ın İstanbul’u işgalini göze alamayan II. Abdülhamid antlaşma şartlarını kabul etmiş ve vergi vermek şartıyla Kıbrıs İngilizler’in askeri üssü haline gelmiştir. İngilizler Rusya’yı ikna edip Osmanlı Devleti’ne saldırmasını engellemişlerdir fakat I. Dünya Savaşı sırasında yine Kıbrıs’a saldırmışlardır.

II. Abdülhamid Döneminde İşgaller

Osmanlı Devleti bazı ekonomik ve siyasi sorunlarla karşı karşıyadır ve bunu fırsat bilen Fransızlar 1881 yılında Tunus’u işgal etmiştir. II. Abdülhamid Tunus’u işgalden kurtarmak için savaş gemileri göndermeyi düşünse de Fransızlar bu durumdan haberdar olup bunu engelleyebilmişlerdir. Almanya ve İngiltere de Fransa’nın arkasında durmaktadır. İstanbul’dan yardım alamayan Tunus Beyi de 12 Mayıs 1881’de Bardo Antlaşması’nı imzalayarak ordu ve siyaset ile ilgili işleri Fransız genel valisine devretmiştir. 1883 yılında da La Marsa antlaşması ile Tunus tamamen Fransız himayesi altına girmiştir. Tunus’taki Fransız rejimi 1956’da Tunus bağımsızlık kazanıncaya kadar sürmüştür.

Akdeniz bölgesindeki kontrolü elde etmek için de İngiltere 1882 yılında Mısır’ı işgal etmiştir. İngiltere bu işgalin geçici olduğunu söylemiş fakat çekileceği tarihi söylememiştir. Rusya ve Fransa gibi ülkelerle arasının bozulmasından korktuğu için burayı yönetimine dahil etmemiştir. II. Abdülhamid ise buradaki hakları korumaya ve sömürgeleşmeyi engellemeye çalışmıştır. İngiltere ile yapılan görüşmelerde İngiltere, Mısır’ı ne zaman tahliye edeceğini söylemediğinden Mısır’ı bırakmak istemedikleri anlaşılmıştır. Osmanlı’nın Mısır’daki egemenliği 1914 yılına kadar sürmüş ve aynı yıl İngilizler’in eline geçmiştir. 1922 yılında da Mısır’ın bağımsızlığı tek taraflı olarak ilan edilmiştir.

23 Temmuz 1908 yılında II. Abdülhamid, II. meşrutiyeti ilan etmiştir fakat bir zaman sonra II. Abdülhamid, etrafındaki güvendiği adamları kaçmaları veya hapse girmeleri sonucunda kaybetmiştir. 5 Ekim’de Bulgaristan Prensliği’nde tek taraflı bağımsızlık ilan edilmiştir. Bir gün sonra da Avusturya-Macaristan da Bosna-Hersek’i ilhak ettiğini bildirmiştir. Birkaç gün sonra da Girit, Yunanistan Krallığı’na bağlanmıştır.

II. Abdülhamid Döneminde Dış Borçlar

Osmanlı Devleti zamanında ilk dış borçlar 1840’lı yıllarda Fransız bankalarından Galata Bankerleri aracılığıyla sağlanmıştır. Bu borçlar kısa vadelidir ve Osmanlı Devleti de uzun vadeli borç konusunda tereddüt etmektedir. Kırım Savaşı ile de ekonomi değişmiş ve Osmanlı Devleti uzun vadeli borçlara da ihtiyaç duymuştur.

Osmanlı Devleti diğer ülkelerin ödemesi gereken faizin çok üstünde faizli ve büyük miktarda para aldı. Bu paraların büyük kısmı saray yapımlarında, askeri harcamalarda, cari harcamalarda ve bürokrasinin maaşlarında kullanıldı. Ekonomiyi canlandırıp mali geliri arttıracak kaynak neredeyse hiç yoktu. 1875 yılına gelindiğinde ise Osmanlı Devleti’nin dış borcu 200 milyon Sterlin’e yakındı. Faiz ve anapara da yılda 11 milyon Sterlin civarındaydı. Devlet borçları ödemek için gelirlerin % 60’lık kısmını dış borçlara ayırmalıydı ve maliyenin gelirleri 18 milyon Sterlin civarındaydı.

Ödenmesi çok zor olan borçlar için hükümet ve Galata Bankerleri arasında Rüsum-u Sitte adındaki idare kurulmuştur. Fakat dış borç ödemeleri yapılsa da devletin kredi ihtiyacı devam etmektedir. 1876 yılında Osmanlı Devleti dış borç ödemelerini durdurduğunu ilan etmiştir. Muharrem kararnamesi ile Osmanlı Devleti ve diğer devletler arasında olan borçlar tekrardan tartışılmış ve ödeme koşulları tekrar düzenlenmiştir. Bunun üzerine elde edilen vergiler yeni kurulan Duyun-u Umumiye adı verilen idareye teslim edilmiştir. Duyun-u Umumiye idaresi de 1914 yıllında kaldırılmıştır.

II. Abdülhamid ile siyonizmin destekçilerinden ve önde gelen Yahudi zenginlerinden Theodor Herzl arasında da borçlar ve Filistin toprakları hakkında görüşmeler olmuştur. Theodor Herzl, Filistin bölgesindeki Tevrat’ta vaadedilen toprakları II. Abdülhamid’den para karşılığında istemiştir. Fakat bu görüşmeler ile de ilgili farklı kaynaklarda farklı iddialar mevcuttur.

II. Abdülhamid’in Dönemi Yenilikler

İlk ve orta dereceli okullar, dilsiz ve kör okulları, kız meslek okulları yaptırmıştır. Vilâyetlere liseler, kazalara ortaokullar kurmuş, ilkokulları köylere kadar ulaştırmıştır. İstanbul’da Şişli Etfal Hastahanesi’ni ve Dârülaceze’yi kendi şahsi parasıyla yaptırmıştır. Hamidiye adı verilen içme suyunu borularla İstanbul’a getirtmiştir. Karayollarını Anadolu içlerine kadar uzatan II. Abdülhamid, Bağdat’a ve Medine’ye kadar da demiryolları döşetmiştir. Büyük şehirlere atlı tramvay hatları yaptırmıştır. Çanakkale’deki tabyaları da I. Dünya Savaşı çıkmadan yaptırmış ve Çanakkale’nin geçilip İstanbul’un işgalini önlenmesini sağlamakta büyük rol oynamıştır. Aynı zamanda birçok işçi ile çalışıp Orta Doğu’daki tüm petrol rezervlerinin haritasını çıkartmıştır.

II. Abdülhamid Döneminde Bilim ve Sanat

II. Abdülhamid, dönemindeki bilimsel ve teknolojik gelişmeleri yakından takip etmiş, kimi zaman da bilim adamlarının ihtiyaçlarını temin etmiştir. Bunlardan en bilineni de Louis Pasteur’e yaptığı yardımlardır. II. Abdülhamid, Louis Pasteur’un insanlık hayrına bir iş yaptığını söylemiş ve ona süslü taşlardan oluşan, zamanın en değerli nişanlarından olan Mecidiye Nişanı’nı 10000 altın ile birlikte göndermiş, yanında da bu işi öğrenmeleri için bazı Osmanlı hekimlerini görevlendirmiştir.

Cebir ile alakalı Linear Algebra kitabının yazarı ve Mühendishane Nazırı Hüseyin Tevfik Paşa’yı da müfettiş olarak görevlendirip Amerika’ya yollamıştır. Washington’da Vinchester fabrikalarına giden Hüseyin Tevfik Paşa sıkı bir müfettişlik yapıp Amerika’daki bazı fabrikaların zarar etmesini sağlamıştır. II. Abdülhamid, Hüseyin Tevfik Paşa’yı bilim ile ilgilendiğinden ve bazı icraatlerinden mareşal yapmış ve madalyalarla da ödüllendirmiştir.

II. Abdülhamid’den Sonra Osmanlı Devleti

II. Abdülhamid, 33 yıl süren bir saltanatın ardından 13 Nisan 1909’da meşrutiyetçiler ve meşrutiyet karşıtları arasında çıkan 31 Mart Ayaklanması ile tahttan indirilmiştir. “Paşalar, ben Halife-i İslamım. Müslümanı Müslümana kırdırmam.” diyerek kendisini koruyacak ordusu olmasına rağmen bu isyanı bastırmaya çalışmadığı da söylenmektedir.

II. Abdülhamid tahttan indirildikten sonra yerine Sultan Abdülmecid’in Gülcemal Kadın Efendi’den oğlu ve Abdülhamid’in kardeşi V. Mehmet Reşat geçmiştir. Bu sırada I. Dünya Savaşı çıkmıştır. Osmanlı Devleti halifenin bulunduğu devlettir ve V. Mehmet Reşat savaş sırasında diğer Müslüman ülkelere cihad ilan etmiştir. İngiliz ajan Arabistanlı Lawrence tarafından ikna edilen Araplar da cihad etmemiştir.

3 Temmuz 1918’de V. Mehmet vefat etmiş ve yerine Gülüstü Kadın Efendi’den kardeş VI. Mehmet Vahideddin geçmiştir. VI. Mehmet 36. ve son padişahtır. Şehzadelik yıllarında Mustafa Kemal Paşa gibi kişilerle yakın ilişki içerisinde olmuştur. Sahip olduğu yarış atlarını satarak elde ettiği 40000 altını Milli Mücadele için bağışladığı iddia edilmektedir. Kimi tarihçiler ya da araştırmacılar, bu miktarın servetinin çok düşük bir kısmı olduğunu söylerken, kimileri de onun bu yıllarda çok fakir olduğunu iddia etmektedir. Bazı kişiler de Mustafa Kemal Paşa ile aralarında geçenlerin bildiğimiz ya da bidiğimizi düşündüğümüzden çok daha farklı veya fazla olduğunu iddia etmektedir.

1 Kasım 1922’de Saltanat kaldırılmış ve Osmanoğulları’nın ülkeye girişi yasaklanmıştır. 29 Ekim 1923 tarihinde bağımsız Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Fakat II. Abdülhamid ile ilgili tartışma halen devam etmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Konuyla İlgili Yazılar

Başa dön tuşu

Metin kopyalamanın açılabilmesi için
lütfen web sitemizdeki herhangi bir reklama
tıklayarak bize destek olunuz.

Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olunuz. Anlayışınız için teşekkür ederiz.