Osmanlı Tarihi

Bimarhane (Bimaristan) Nedir? Osmanlı Tarihinde Bimarhaneler

Bimarhane nedir? Bimaristan olarak da bilinen bimarhane, Farsça hasta (bimar) ve ev (hane) sözcüklerinin birleşiminden oluşmaktadır.

Bimarhane ilk Türk-İslam devletlerinde darülmerza; Selçuklularda darülafiye ve darüşşifa; Osmanlılarda ise darüssıhha, şifahane ve tımarhane olarak adalandırılmaktadır.

Osmanlı Devleti’nde bimarhanelere neden ihtiyaç duyulduğu, akıl hastalarının bimarhaneye hangi şartlar ile alındığı, tedavi ediliş şekilleri, orada geçirdikleri rehabilitasyon süreçleri ve bimarhaneden çıkma şartları bu yazımıza konu olmuştur.

Bimarhane Nedir?

Bimarhane sözcüğünü Farsçadan gelmektedir. “bimar” sözcüğü hasta, “hane” sözcüğü ev demektir. Yani bimarhane sözcüğü hastane demektir. Türk–İslam tarihinde “İnsanı yaşat ki devlette yaşasın” anlayışıyla yani insan ve toplum odaklı bir anlayış söz konusudur. Bimarhaneleri bunun bir örneği olarak kabul edebiliriz. Bimarhaneler Türklerin İslamiyet’e geçmesiyle beraber ortaya çıkan bir sosyal kurumdur. Bimarhaneler günümüzde aklı hastanesi olarak bilinirler. 17. yüzyıldan itibaren Bimarhaneler “tımarhane” sözcüğüyle anılmaya başlanmıştır. Avrupa’da ortaya çıkan birkaç dinde “içine şeytan girmiş” ifadesi kullanılarak yakılırken, Osmanlı Devleti’nde Türk-İslam anlayışı vesilesiyle bu hastalar için şifa aranmıştır. Ve tedavi edilmeye çalışılmıştır. 18. ve 19. yüzyıllar arasında ise darüşşifa binaları delilerin bulunduğu bir yer olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Bayezid Bimarhanesi

II. Bayezid döneminde bimarhaneler popüler olmuş ve önem kazanmıştır. Edirne’de Tunca Nehri kenarında ve caminin yanında II. Bayezid Bimarhanesi açılmıştır. Edirne bu zamanlarda başkent değildir. II. Beyazid’in döneminde yapımı tamamlanmıştır. Halkını, Allah’a emanet gören Osmanlı Devleti, II Bayezid Bimarhanesi’ni hastalara her şekilde uygun, rahat ve kullanışlı yapmaya çalışmıştır. Edirne’deki Bayezid Bimarhanesi Osmanlı’da deliliğe nasıl bakıldığının araştırılması açısından belirleyicidir. Hastalar bu bimarhanede el işleri, su, kuş sesleri, güzel ve şifalı çiçeklerle, kuran okunarak ve müzikle tedavi edilmişlerdir. Hastalara hoşgörüyle yaklaşılıp şefkatle tedavi etmişlerdir. Hastalar genellikle su ve müzik sesiyle tedavi olup rahatlatılıyorlardı. İpekten çarşafları, aydınlık ve ferah odalarından onların ne kadar iyi bakıldığı anlaşılabilmektedir. Bir kubbe altında fışkıran suyun yükseldikten sonraki düşerken çıkardığı su sesi hastalar için rahatlatıcı ve huzur kaynağı bir sestir.

2. Bayezid Külliyesi
Bayezid Bimarhanesi (Edirne)

Bayezid Bimarhanesinde Müzik İle Tedavi

Bu bimarhane müzikle tedavinin yapılabilmesi için akustik bir düzende inşa edilmiştir. Haftada üç gün gelen 10 kişiden oluşan musiki topluluğu musiki fasılları yapıyordu. Hastalar için onları ruhen rahatlatacak ve sakinleştirecek şarkılar söylüyorlardı. Musiki topluluğundan bazı müzisyenler sürekli olarak bimarhanede yaşarlardı. Yapılan musiki hastaların ruhi, asabi ve hastalıklarına uygun onlara iyi gelen makamlarda dinletilmiştir. Hastaların hastalıklarına uygun melodi ve çalgı belirlenir ve musiki fasıllarında genellikle ud, keman ve ney gibi müzik aletleri çalınırdı.

Bayezid Bimarhanesinde Bitkiler ile Tedavi

Sümbül, reyhan, yasemin, karanfil, deveboynu ve lale gibi çiçeklerin rahatlatıcı kokusu ve insanın içini açan güzelliğiyle (Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde geçtiği üzere) hastaların tedavi edilmesinde kullanılıyordu. Güzel ve şifalı çiçeklerden, musikilerin rahatlatıcı müziklerinden dinleyen, şefkat ve hoşgörüyle tedavi edilen ve bu imkanlardan yararlanan hastaların çoğu şifayı bulup (iyileşip) normal hayatlarına geri dönüp halkın içine karışıyorlardı. II. Bayezid Bimarhanesi’nde hastalara ve hekimlere yemek hizmeti sunan mutfaklar burada verilen tedavinin önemli bir parçasıdır. Kişiye özel yemeklerin hazırlanıp sunulduğu mutfak, saray mutfağı olarak adlandırılan Keykavus’a (matbah-ı Keykavus) birçok kişi tarafından benzetilmektedir. Osmanlı Dönemi’nde ruh ve akıl hastalıklarının tedavisinde beslenmeye ne kadar önem verdiğini çıkarabiliriz.

II. Bayezid Bimarhanesi bahçesinde hastaların tedavisinde kullanılmak üzere çeşitli bitkilerde yetiştirilirdi. Bu bitkilerden rahatlatıcı çaylar yapılmasının yanı sıra şifalı macunlar da üretiliyordu. Yemekler gibi ilaçlar ve hastaların bakımı da ücretsizdi. Evliya Çelebi kendi eseri olan Seyahatname ’de II. Bayezid Bimarhanesi’ne görev yapan hekimlerin çok başarılı olduğundan umudu kesilmiş hastaları ve hastalıkları uyguladıkları tedavilerle sabırla iyileştirdiklerinden bahseder. Bimarhane’de çalışan hekimlerin yetiştirdikleri öğrencilerin de Sokrates, Galenos (Calinus), Platon (Eflatun-ı İlahi), Hipokrat (Bukrat), Pisagor (Fisagores) ve Aristoteles (Rıstatalis) kadar başarılı olduğundan bahseder. 1915’te II. Beyazıd Bimarhanesi için bir talimatname hazırlanmıştır. Talimatnamede bimarhanenin gelirinin Evkaf Nezareti, Edirne Belediyesi ve maddi durumu iyi olan hastaların ailelerinden alınan yatak ücretinden tahsil edileceği talimatnamede belirtilmiştir. 40 yataklı olduğunu öğrendiğimiz bimarhanenin bünyesinde 1. sınıf özel odalar, 2. sınıf özel odalar ve genel koğuşlar olduğunu öğrenmekteyiz.

Bazı tekke özelliği gösteren bimarhanelerde kendi istekleriyle hastalara yardım etmek için bulunan dervişler de güzel sözler söyleyerek hastaları güzele iyiye telkin etmişlerdir. İspanya elçisi olan Klavijo İstanbul’a geldiğinde ise bu durum onu şaşkına çevirmiştir. Çünkü Avrupa’da bu tür akıl sağlığı ile ilgili problem yaşayan insanları yakarak öldürmektelermiş.

Amasya Bimarhanesi

Amasya Bimarhanesi de birçok bimarhane gibi Osmanlı döneminde kurulmuştur. Osmanlı döneminde kurulması Osmanlı döneminde kurulan birçok bimarhaneyle ortak özellikleri beraberinde getirmiştir. Bunlardan birkaçı su sesi ve müzikle tedavidir. Amasya’da Osmanlı Döneminde yapılan bu Bimarhane 1308 yılında inşa edilmiştir. 2010 yılında devlet tarafından tıp ve cerrahi fakültesine dönüştürüldü. Müzeye 1400’lü yıllarda (Fatih Sultan Mehmet döneminde) meşhur bir hekim olan Sabuncuoğlu Şerafettin ismi verildi. Müzeyi ziyarete gelen insanların Sabuncuoğlu Şerafettin’in kullandığı ilaç reçeteleri, muayene sırasında kullandığı aletler, tedavi yöntemleri ve müzikle tedavi edilmesi oldukça ilgililerini çekmektedir. Sabuncuoğlu Şerafettin’in kendi yazdığı hastalıkların tedavilerini içeren kitabı ‘Mücerrebname’ isimli kitabı ve yine kendi tasarladığı 200 cerrahi aletler de yerli ve yabancı turistlerin ilgilisini çekmektedir.

Amasya Bimarhanesi’nin bir bölümünde mızraplı tambur, kanun, kemane, ney, rebab, santur ve ritim aletleri müzeyi ziyarete gelenler için sergilenmektedir. Bimarhanelerde enstrümantal müzik kullanılır tedavi için ilahiler, naatlar ve kadiseler gibi sözlü müzik kullanılmazdı. Bimarhane sakinlerinin hastalıklarına göre Sabuncuoğlu Şerafettin tedavi yöntemlerini makamlarla ayırmıştır. Ateşli hastalıklarda Irak, uykusuzluk çekenler için Uşşak, baş ağrısı için Rehavi, ağrılı ve sancılı hastalıklar için hicaz makamını kullanılıyordu. Ayrıca o dönemde Uşşak makamının gut hastalığında, uykusuzluk ve ayak tedavisinde, Hüseyni makamının mide rahatsızlıklarında kalp ve ciğer iltihaplarında, Rast makamının felç tedavisinde kullanıldığı bilinmektedir. Fakat felç bir akıl hastalığı değil nörolojik bir hastalıktır. Buradan anlaşıldığı üzere Osmanlı bimarhanelerinde müzik sadece akıl ve ruh hastalıklarının tedavisinde değil biyolojik hastalıkların tedavisinde de kullanılıyordu.

Süleymaniye Bimarhanesi

19. yüzyılda Osmanlı devletinin en önemli bimarhanelerinden biri olan Süleymaniye Bimarhanesi, Süleymaniye Cami‘nin içinde yer almaktadır. Süleymaniye Bimarhanesi 1842 yıllarında bir değişim sürecine girmiştir. Bu tarihten sonra Süleymaniye Bimarhanesi sadece akıl hastaları (deliler) için kadın ve erkeler ayrı olacak şekilde kullanılmıştır. 1873 yılında ise ölümcül ve bulaşıcı bir hastalık sebebiyle Toptaşı Bimarhanesi’ne taşınmıştır. Gece yarısı hastalar Süleymaniye Bimarhanesi’nden kayıklar yardımıyla gizlice tahliye edilmişlerdir. 1920 yılında ise Bakırköy’e taşınmışlardır.

Toptaşı Bimarhanesi

Toptaşı Bimarhanesi 1873’ten 1924’e kadar Osmanlı Devleti’nin her yerinden gelen akıl hastalarının barındırıldığı esas mekandır. Bu tarihe kadar Sultan Ahmet, Süleymaniye ve Haseki Hastaneleri, Balıklı Rum Hastanesi ve Ermeni Hastanesi gibi azınlık hastanelerinin de deliler için kullanılan bölümleri olduğu bilinmektedir. Toptaşı Bimarhanesi III. Murad’ın annesi Nurbanu Sultan tarafından, Üsküdar ilçesinde Atik Valide Külliyesi’nde yaptırılmıştır. Hizmete açıldıktan sonra kapılarını ziyaretçilere kapanmıştır. Yapının külliye içinde olmasından dolayı genişletilmesi ya da büyütülmesi söz konusu değildi. Fakat bimarhaneye talep çoktu buna bağlı olarak da herkesin kabul edilmesi gibi bir durum söz konusu olamıyordu. Hele ki İstanbul dışından gönderilmek istenen akıl hastalarının kabulü neredeyse imkansızdı. Toptaşı Bimarhanesi’ne girebilmek bir takım şartlara bağlanmıştı. Bimarhane’ye girebilmek için temel şart: Hastanın çevresindekiler için büyük fiziksel tehlike oluşturmasıydı.

Osmanlı Devleti’nde Bimarhane Nizamnameleri

Osmanlı Devleti’nde Bimarhanelerle ilgili ilk yasal düzenlemem Toptaşı ve Süleymaniye Bimarhanelerinin başhekimliğini yapmış Doktor Luigi Mongeri tarafından düzenlenmiştir. Bimarhaneler Nizamnamesi akıl hastalarının bimarhaneye çıkış ve giriş kuralları bimarhanelerin ruhsat ve idari işleyişleri diğer illerden gelecek akıl hastalarının sevkleri ve kuralları akıl hastalarının kayıt ve tedavi süreçlerinin ayrıntılarını içeriyordu. Doktor ve ilgili kişilerin dolduracağı 20 maddelik bir form hazırlanmıştı. Formda akıl hastasının bimarhaneye ne tür davranışlar göstererek girdiği bu davranışların ne kadar zamandan beri görüldüğü ailesinde bu tür bir hastanın ya da hastalığın olup olmadığı hastanın herhangi bir bağımlılığının olup olmadığı soruluyordu. Sara, sıtma, frengi ya da başka bir ateşli hastalık geçirilip geçirilmediği de sorgulanıyordu. Bunun dışında hastaya ait yaşı, medeni durumu, mesleği ve ikameti gibi genel bilgiler de sorulmaktaydı. Bu belgenin hazırlanması gösteriyor ki o dönemde deliliğin tıbbileştirilmesi çalışmaları yapılmıştır.

Bimarhanede Kalmanın İnsanların Sosyal Yaşamı Üzerindeki Etkisi

Bir kişinin bimarhanede bir süre kalmış olması hayatını oldukça etkiliyordu. Bimarhane’den çıktığında memuriyette iş bulması imkansızdı. Bimarhanede kalmış kişiye hatta onun evladına bile kimse kız vermek istemiyordu. Gündelik basit işlerde bile iş bulması zorlaşıyordu. Doğru teşhisin yapılabilmesi için hassasiyet ve titizlikle yapılan çalışmalar yanlış bir teşhis koymamak içindi. İstanbul dışından gelmek isteyen hastaların bağlı olduğu valilik İstanbul Dâhiliye Nezareti’ne durumu bildiriyordu. Toptaşı’na kabulünü istiyorlardı. Durum değerlendirilip çoğunlukla bimarhanenin İstanbul’daki hastalara bile yetemediği bunun için de kabul edilemeyeceği şeklinde oluyordu.

Valilikler aile ve akrabaları olanların aile ve akrabaları tarafından, kimsesiz olanların ise Valilik Yönetimi tarafından bakımının karşılanmasının tecridinin sağlanmasının göreviyle sorumlu tutulmuştur. Hastayı toplumdan tecrit etmek hastalığını tedavi etmediği gibi daha da hırçınlaşmasına sebebiyet vermektedir. Amasyalı Şakir Ağa cinnet geçirerek karısını ve kızını öldürmek istemiştir. Tesadüfen yoldan geçen jandarmalar sesi duyarak yardıma koşmuşlardır. Şakir Ağa birkaç hapishanede tutulmuş fakat haykırışları hapishane personellerini ve hapishane sakinlerini rahatsız ettiğinden oradan alınıp boş bir dükkâna kapatılmıştır.

Bimarhane’ye kabul edilmekle de iş bitmiyordu. Örneğin 1917’de Sivas’ta yaşayan, çevresine ve ailesine karşı saldırgan davranışlar gösteren Sivaslı İsmail Toptaşı Bimarhanesi’ne kabul edilmiştir. Sivas’tan İstanbul’a gidecek olan İsmail’in ve ona refakat edecek jandarmanın yol masrafının karşılanma sorumluluğu ailesine verilmişti. Ailesinin yol masrafını karşılayamaması, valilikten gelecek desteğin beklenmesi aylarını almıştı. Toptaşı Bimarhanesi’ndeki kapasite sorununu çözmeye çalışan diğer bir kurum Hapishane-i Umumi Hastanesi’ydi. Özellikle Ermeni, Rum ve Musevi akıl hastalarının daha çok burada bulunduruldukları belirlenir. Yani bakım masraflarının kim tarafından karşılanacağı sorunu burada da karşımıza çıkmaktadır. İaşe sorunun yanında yetkilileri korkutan diğer bir sıkıntı da bu kadar kalabalık bir ortamda salgın bir hastalığın baş göstermesiydi. Bu örnekler de anlaşıldığı üzere Toptaşı Bimarhanesi’ne kabul edilmek oldukça zordur.

Osmanlı Tımarhaneler
Osmanlı Devleti’nde Akıl Hastaları

Bimarhaneden Çıkmanın Şartları

Girişi bu kadar zor olan bir bimarhaneden çıkmakta bir takım şartlara bağlıydı. Öncelikle bimarhaneye kabul edilmekte büyük bir kıstas olan kendisine ve başkasına zarar verme durumundan kurtulmuş olmaları gerekiyorlardı. Doktorların akıl hastalarından kendileri ve çevreleri için tehdit oluşturmadıkların dair emin olmaları gerekiyorlardı. Hastalardan hastalıkları tam olarak geçmeyenlerin ise daha sakin bir hal aldığından emin olmaları gerekiyorlardı. Buna kesinlikle doktorlar kara veriyordu. Fakat hastaların çıkış işlemlerinin tamamlanabilmesi için bürokratik bir takım kurallar vardı. Hasta yakınlarından aile veya akrabalarından biri hastaya kefil olmalıydı. Kefil olanın sorumluluğu çok büyüktü hastanın sosyal hayat içinde yapacağı her davranıştan kefil sorumluydu. Zaman zaman çıkışına izin verilen akıl hastalarından evlerinde tecrit edilmeleri bekleniyordu. Eğer hastanın dışarı çıktığı tespit edilirse hasta yakalanarak Zaptiye’ye teslim ediliyordu. Bu da bize bimarhaneden çıkan hastaların dışarıda da gözlendiği işaret ediyordu.

Bimarhanelere giriş ve çıkış akıl hastalarının hastalık öncesindeki mesleki kariyerlerini etkilediği gibi özel hayatlarını da etkilemektedir. Örneğin İncir Köyü’nde cinnet geçirip bimarhaneye sevk olunan Ahmet üç kişiyi katletmiş beş kişiyi de yaralamıştır. Mahalleli Ahmet’in bimarhaneye yatırılmasından sonra bir gün iyi olmasını ve tekrar mahalleye geri dönmesini istememektedir. Bunu toplanıp bir mazbata ile Beykoz Kaymakamlığı’na bildirirler. İstanbul Valiliği de Emniyet-i Umumiye Müdürlüğü’ne bir yazı yazarak bu konuda onları uyarır.

Osmanlı Akıl Hastaları
Osmanlı Devleti’nde Kadın Akıl Hastaları

Osmanlı Devleti’nde Modern Bimarhaneler

Toptaşı Bimarhane’sinin kapasitesinin bırakın tüm ülkeyi sadece İstanbul’daki hastalara bile yetmemesi yeni Bimarhanelerin inşa edilmesi sorununu ortaya çıkarıyordu. Bu konuyla ilgili ilk gündeme gelen Avrupa’daki gibi modern geniş alanlarda, yeşillikler içinde ve suya yakın Bimarhaneler inşa edilmesiydi. Yer olarak sadece İstanbul değil çevredeki vilayetlerde de yeni Bimarhaneler kurma düşüncesi vardı. Fakat mimarinin incelenmesi modern işleyişin öğrenilmesi için yurtdışına bir heyetin gitmesi gerekiyordu.

Mevcutta kullanılan Bimarhaneler 400 sene önceki mimarı usulüne uygun başka hayır işleri için inşa edilmiş binalardı. Şehrin içinde, dört tarafı mahallelerle çevrili bahçesiz yeni katlarla genişlemesi mümkün olmayan yerlerdi. Uzun yazışmalar sonunda Avrupa’ya gönderilecek heyetin masrafları memleketin mali durumunun müsait olmaması sebebiyle karşılanamamıştır. Bu proje hayata geçirememiştir. Çalışmalar sürerken Hazine-i Maliye’ye ait Ayastefanos civarında Sahra çiftliği Bimarhane yapımı için uygun olabileceği düşüncesiyle tespit edilmiştir. Arazi şehir dışındadır ancak şimendifer hattına yakındır, geniştir, suyu boldur ve havası temizdir. Fakat kurulacak bina için gerekli mali destek Maliye Nezareti tarafından karşılanılmıştır.

Toptaşı Bimarhanesi’nin bu sorununa çare bulunmaması, bu sorunu dert edinmiş Mazhar Osman’ı çare aramaktan vazgeçirmiyordu. Ülke muharebeden mağlup ve fakir çıkmıştı. Hükümetten yeni bir Bimarhane istemek lüks ve bu şartlar altında gerçekleştirilemeyecek bir teklifti. Tek çare Darülaceze’yi istemek gibi görünüyordu. Mashar Osman’ın ifadesiyle “Darülaceze ne niyetle yenirse o tadı veren bir meyve gibi idi”. Darülaceze’nin Toptaşı Bimarhane’sine, Toptaşı Bimarhane’sinin de Darülaceze’ye taşınması bu da olmazsa Darülaceze’nin bazı bölümlerinin Bimarhane olarak kullanılması Mastar Osman’ın bulduğu bir çıkış yoldur. Fakat Darülaceze Müdürü hastanesinin kimsesiz ve bakıma muhtaç erkek, kadın, çocuklar ve sakatların bakımı için kurulduğu akıl hastalarıyla birlikte olamayacakları savunmasıyla kabul görmemiş ve reddedilmiştir.

Osmanlı Devleti’nde Bimarhanelerin Karşılaştıkları Problemler

Önceleri Toptaşı Bimarhanesi Evkaf-ı Hümayun Nezareti’ne bağlı olup daha sonra değişik nezaretlere bağlanmıştır. Toptaşı Bimarhanesi’nin yetersizliği bu gibi sorunların yaşanmasına neden olmuştur. 1982 tarihinde Toptaşı Bimarhanesi çoğu bimarhane ve hastanelerin karşılaştığı birçok problem ile karşılaşmıştır. Hasta sayısı arttıkça önüne geçilemez bir kapasite problemi ortaya çıkmıştır. Bu problemin getirdiği mali yetersizlik ve yatak sayısında olan yetmezlikti. Bu soruna çözüm olarak bimarhane idarecileri yatak ve personel sayısının artmasını talep ediyordu. Bunu yanında yeni oda ve binalarında inşa edilmesi gerekmekteydi. Bimarhane bu hasta kapasitesinin yetmezliği yüzünden ortaya çıkan yatak sayısı, mali yetersizlik, personel ve hasta sayısının artmasıyla birlikte yeni inşa edilecek odalar ve binalar için bimarhane için ayrılan ödeneğin artması gerekti.

Kapasite sorunun ortaya çıkmasının nedenlerinden biri ise kendi bimarhanelerine konması gerekirken Toptaşı Bimarhanesi’ne gönderilen gayrimüslimlerdi. Toptaşı Bimarhanesi hakkında kime ait olduğu sorunu da buradan çıkmaktadır. Hükümet binası olan Toptaşı Bimarhanesi hükümet binası olmasından kaynaklı devletin, İstanbul’da yer aldığı için İstanbul halkının, çoğunlukla Müslüman halkı bulundurduğu için Müslümanların, Musevi ve Hristiyan mensuplarını da bulundurduğu için Osmanlı halkınındır. Dinsel, coğrafi ve kültürel birçok farklılıkları bulundurduğu için Toptaşı Bimarhanesi için emperyalist bir bimarhane diyebiliriz. Toptaşı Bimarhanesi mali ve kapasite bakımından birçok zorluk çekmesine rağmen, akıl hastalarını başarılı bir şekilde muhafaza ettiğinden dolayı hapishane türü bir bimarhane olarak tanımlanabilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Konuyla İlgili Yazılar

Başa dön tuşu

Metin kopyalamanın açılabilmesi için
lütfen web sitemizdeki herhangi bir reklama
tıklayarak bize destek olunuz.

Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olunuz. Anlayışınız için teşekkür ederiz.