12. Sınıf T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi Ders Kitabı Cevapları – 2. Ünite (2024-2025)

Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi Ders Kitabı Cevapları 2. Ünite başlıklı bu yazımızda Çağdaş Türk ve Dünya tarihi ders kitabındaki tüm ünitelerin içindeki soruların cevaplarını hazırladık. Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi Ders Kitabı Cevapları 2. Ünite yazımızda aşağıdaki bölümlerde yer alan soruların cevaplarını hazırladık;

  • 2. ÜNİTE BAŞINDA: “Hazırlık Çalışmaları” bölümünde yer alan soruları yanıtladık ve “Kavramlar” bölümündeki kavramları açıkladık.
  • 2. ÜNİTE İÇİNDE: “Araştıralım”, “Düşünelim”, “Tartışalım” ve “Karşılaştıralım” bölümlerindeki soruları yanıtladık.
  • 2. ÜNİTE SONUNDA: “Ölçme ve Değerlendirme Soruları” bölümündeki tüm soruları yanıtladık.

Ders: Tarih Ekibi tarafından hazırlanan Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi Ders Kitabı Cevapları 2. Ünite hakkında eklemek istediklerinizi yorum bölümünü kullanarak bize iletebilirsiz.

Bu Yazının İçindeki Başlıklar:

Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi Ders Kitabı 2. Ünite Cevapları

Çağdaş Türk ve Dünya tarihi ders kitabının ikinci ünitesi olan İkinci Dünya Savaşı, yedi kazanımdan oluşmaktadır. Aşağıda bu yedi kazanıma yönelik soruların cevapları bulunmaktadır.

Kavramlar Bölümü Soruları

Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi ders kitabının ikinci ünitesi olan İkinci Dünya Savaşı ünitesinin Kavramlar bölümünde yer alan 10 kavramı yanıtladık.

Bizim Deniz Nedir?

İtalya’nın bir projesi olarak tanınmaktadır. Bir diğer ismi “Mare Nostrum”dur. Benito Mussolini olarak tanınan bir faşist nedeniyle İtalya’da faşizm hareketleri yaygınlaştı. Benito Mussolini ve onu destekleyen bir takım kuruluşlar İtalyan halkını manipüle etmeyi çeşitli vaatlerde bulunarak başarmıştır. Bizim Deniz yani Mare Nostrum bu vaatlerden birisidir. Akdeniz’i bir İtalyan gölüne dönüştürmeyi amaçlayan bir politikadır.

Hayat Sahası Nedir?

Almanya’nın Avrupa kıtasında yayılmacı bir politika izlemesine verilen addır. “Hayat Sahası”nın ismi Almanca’dan gelir ve Almanca dilinde “Lebensraum” olarak bilinir. Hayat Sahası politikası doğrultusunda yayılma politikasını uygulanması bir süre sonra önemli bir savaşın nedenleri arasında yer almıştır.

Ortak Refah Alanı Nedir?

Asya kıtasının güneydoğusu yani Japonya ve çevre ülkeleri, Batılı devletlerin işgalci hareketlerinden kurtarmak için ortaya konulan bir politikadır. Japonya’nın önderliğinde kurulmuştur ve Asya’nın güneydoğusundaki ülkeleri siyasi ve ekonomik açıdan geliştirmek de bu politikanın hedeflediği amaçlardan biridir.

Birleşmiş Milletler Nedir?

Dünya barışını sağlamak için kurulmuş bir kuruluştur. Bu kuruluş ulusal olmakla birlikte kendine ait bir bayrağı da bulunmaktadır. 24 Ekim 1945 tarihinde Birleşmiş Milletler resmi olarak işlevini yürütmeye başlamıştır.

Mihver ve Müttefik Devletler Nedir?

İkinci Dünya Savaşı’nda devletlerin ikiye bölünmüş ve bölünen devletlerin takımlarına isimler verilmiştir. Mihver Devletler arasında İtalya, Almanya ve Japonya bulunurken Müttefik Devletler içerinde Fransa, Birleşik Krallık, Sovyetler Birliği, ABD ve Çin bulunmaktadır.

Varlık Vergisi Nedir?

Literatürde olağanüstü servet vergisine verilen isim olarak nitelendirilmektedir. Amacı olağanüstü savaş koşullarının yüksek karlılığı vergilemektir. 11 Kasım 1942 tarihinde Türkiye’de yürürlüğe girmiştir. Bu vergi ile tam olarak 314.900.000 (üç yüz on dört milyon dokuz yüz bin) TL toplanmıştır.

IMF Nedir?

Açılımı “Inernational Monetary Fund”dur. Türkçe diline çevrilmesi “Uluslararası Para Fonu”dur. İşlevi borsayı, döviz kurlarını denetlemek ve bunları organize etmektir. 1944 yılında New Hampsire (ABD)‘de kurulmuştur ve görevlerini yürütmeye 1947 yılında başlamıştır.

Yatıştırma Politikası Nedir?

İngiltere, Almanya’nın istediği ve hedeflediği şeyleri anlayınca (Hayat Sahası Politikası) Almanya’nın yanında olmaya çalışmıştı. İzlediği bu politikaya Yatıştırma Politikası denilmektedir. Ancak bu politika Almanya’nın Çekoslavakya’ya saldırması ile sona ermiştir.

Askeri Teknoloji Nedir?

Bir savaş esnasında kullanılan ekipmanların tümü askeri teknoloji içerisine girmektedir. Askeri teknolojiyi askeri eğitim almadan kullanmak çoğu ülkede yasaktır. Makine mühendisliği, uçak mühendisliği gibi mühendislik alanları ile askeri teknoloji aletleri üretilebilir.

İki Kutuplu Dünya Nedir?

İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra dünyadaki ülkeler iki bölüme ayrılmıştır. SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) önderliğindeki doğu ülkeleri ile, ABD (Amerika Birleşik Devletleri) önderliğindeki batı ülkeleri arasında yaşanmıştır. 1947 yılında başlayıp 1961 yılında sona ermiştir. Türkiye bu soğuk savaşta batı ülkeleri tarafında yer almıştır.

Hazırlık Çalışmaları Bölümü Soruları

Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi ders kitabının kinci ünitesi olan İkinci Dünya Savaşı ünitesinin Hazırlık Çalışmaları bölümünde yer alan 3 soruyu yanıtladık.

Savaşın Bilime ve Sanata Etkileri Neler Olabilir?

Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden bu yana bir yüzyıl süren Londra Tate Britain Galerisi, çatışmanın Avrupa’daki sanatçılar üzerindeki etkisini araştırmıştır. Aftermath adlı sergi, “büyük savaş”ın sanatçılara Dada ve Sürrealizm gibi yeni stilleri denemeleri ve çalışmalarında sosyal adaletsizlikleri göstermeleri için nasıl ilham verdiğini gösteriyor. Sergi küratörü Emma Chambers: “Birinci Dünya Savaşı’nın sanatçılar arasında yaptığı şeylerden biri, eski düzenin yolsuzluğu ve bu siyasi ortamın savaşa nasıl yol açtığı hakkında düşünmelerini sağlamaktır. Bu nedenle, savaştan sonraki dönemde sosyal ilişkileri yeniden şekillendirmekle çok ilgileniyorlar. Bu nedenle, hem Dada hem de Sürrealizm, eski rasyonel burjuva değerlerini reddedecek sanat yaratmanın yeni yollarına bakar.”

Bu sergide İngiltere, Fransa ve Almanya’dan sanatçıların 150’den fazla eseri sergileniyor. Sanatçıların çoğu savaş sırasında asker olarak görev yaptı. Birinci Dünya Savaşı bir telgrafla başladı, belki de bu kez dünyanın bilim ve teknoloji tarafından devrim yapmak üzere olduğu bir zaman olarak işaretlendi. 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında hızlı sanayileşme ile savaş, üretim, ulaşım, yaralanmalar ve hastalıklar ve tabii ki ölüm kitleleriyle karakterize olma yolunda ilerliyordu. Bununla birlikte, savaşın dehşetine rağmen, Birinci Dünya Savaşı’nın birçok icadı, bilim dünyası ve daha geniş topluluk üzerinde genel olarak olumlu bir etkiye sahipti. Büyük ölçekli endüstriyel gelişmeler ve tıbbi ilerlemelerle, Birinci Dünya Savaşı sırasında elde edilen bilimsel bilgi yaygın bir fayda sağlamıştır.

Barışın Tesisi Noktasında Belirlenen Değerler Her Dönemde Benzerlik Gösterdiği Hâlde Dünyada Barış Ortamı Oluşturulamamasının Nedenleri Neler Olabilir?

“Bu insan doğası, bu yüzden kaçınılmaz” bir cevap değildir. İnsanlar, doğanın bizi meşgul edebilmesi için hazırladığı geniş bir davranış yelpazesine sahiptir. İnsanlar sevgi dolu, işbirlikçi ve karşılıklı olarak destekleyici olabilir. Aynı zamanda agresif, savaşçı olabilir ve insanlara insan olmayan “diğerleri” gibi davranabilirler. İnsanların gerçekte ne tür davranışlarda bulundukları kültür ve bağlamdan büyük ölçüde etkilenir. Primatolog Robert Sapolsky, babunlar arasında bile şiddetin sadece “doğanın” bir işlevi olmadığını gösteren çarpıcı bir çalışma yayınladı. Babun birliklerinin çoğu güçlü bir hiyerarşiktir, hiyerarşi kimin kime işkence edeceğini ve kimin buna katlanmak zorunda olduğunu belirler. Davranış, yüksek düzeyde şiddet ile tipik olarak oldukça kötüdür, on yıllardır babunları inceleyen Sapolsky’nin çoğu babundan pek hoşlanmadığını itiraf ettiği bir noktaya kadar. Ancak, 1980’lerin başında, bir babun takımındaki bir olay en agresif erkekleri öldürdü. Birlikteki davranış, çok daha düşük şiddet seviyelerine sahip, daha nazik, daha besleyici davranış kalıplarına doğru kaymıştır.

Gerçekten çarpıcı gelişme, davranış kalıplarındaki bu değişikliğin, birliklerin diğer birliklerde doğan ve büyüyen birçok yeni erkeği dahil etmesinden yirmi yıl sonra hala mevcut olmasıydı. Kanıtlar, eklenen erkeklerin genetik olarak tipik babunlarla aynı olduğunu, çoğu erkek babun için aynı yüksek başlangıç saldırganlık oranlarına sahip olduğunu gösterdi. Ancak ergen babunlar bu özel müfrezeye entegre olduklarında, bu müfrezede işlerin nasıl yürüdüğü öğretildi. Daha agresif kültürlere sahip birlikler olarak doğmalarına rağmen barışçıl kültüre adapte oldular. Doğa açıkça babunlara saldırganlık için bir kapasite vermesine rağmen, bu birlik doğanın babunlara barışçıl davranma kapasitesi verdiğini kanıtladı. Doğru kültür, saldırganlık kapasitelerinden ziyade barış ve yetiştirme kapasitelerini sürdürülebilir bir şekilde ifade eden bir grup babuna yol açtı.

Eğer kültür babunlar arasında barış ve saldırganlık arasındaki farkı yaratabilirse, elbette kültürden güçlü bir şekilde etkilenen insanlar arasında da yapabilir. Kültürün insan şiddet davranışlarında önemli bir rol oynadığını kabul edersek, bu şu soruyu gündeme getirir. Neden bu dünyada kayda değer düzeyde insan şiddetine yol açan kültürler baskındır? Andrew Bard Schmookler, The Parable of the Tribes adlı kitabında bu konuda anlayışlı bir bakış açısı sundu. Schmookler, kültürlerin evrimini biyolojik evrim hakkında düşündüğümüz gibi düşünebileceğimizi gözlemler. Biyolojide, belirli bir hayvan veya bitki türü içinde meydana gelen belirli miktarda rastgele varyasyon vardır. Diğerleri ölmek için daha çok ise o zaman daha sık kalan bazı çeşitleri neden bu seçimi bir süreçtir.

21 Yıl Arayla Avrupa Merkezli İki Dünya Savaşının Yaşanması Nasıl Açıklanabilir?

Dünya üzerinde gerçekleşen iki büyük dünya savaşının da Avrupa temelli gerçekleşen ve Avrupa’yı merkez alan savaşlar olmasının sebebi Avrupa’nın birçok konuda dünyanın önde gelen bölgesi olmasıdır. Avrupa ekonomi, bilim ve sanat gibi birçok konu altında dünyanın lideri konumunda olduğu için doğal olarak dünya üzerindeki rekabet de Avrupa temelli gerçekleşmektedir. Hem Avrupa ülkelerinin kendi arasında rekabeti hem de Avrupa ülkelerinin kaynakları ve zenginlikleri çok olan güçsüz ülkelere saldırması gibi sebepler sonucunda iki dünya savaşı da Avrupa’yı temel olarak almıştır. Gerek Sanayi Devrimi gerek sömürgecilik, mandacılık, emperyalizm gibi birçok akım da bu savaşların sebepleri olmuşlardır. Avrupa rekabet içerisinde olduğu için durmadan daha da güç kazanmak daha fazla kaynağa sahip olma amacında bulunmuştur. Bunun sonucu olarak ise hem güçsüz ülkelerin kaynaklarını sömürmek ve dünya üzerinde daha çok söz hakkına sahip olmak için hem de güç yarışında diğer Avrupa ülkelerini geçip dünya lideri konumuna oturmak için savaşlara dahil olmuşlardır.

Konu İçindeki Sorular

Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi dersinin ikinci ünitesi olan İkinci Dünya Savaşı ünitesinin konu başlıkları altında yer alan tüm soruları yanıtladık.

II. Dünya Savaşı Sonucunda Ortaya Çıkabilecek Siyasi, Ekonomik ve Askeri Dengeyle İlgili Düşüncelerinizi Paylaşınız.

(Bu Soru Sayfa 57’deki Görsele Göre Yanıtlanmıştır.)

II. Dünya Savaşı Resim
II. Dünya Savaşı ve Sonrası (Temsili)

Resme göre artık İkinci Dünya Savaşı bitmiş ve sonuçlarına odaklanılmış olduğu anlaşılmaktadır. Ayakta duran iki askerin başındaki şapkaların üzerindeki bayraklardan da anlaşılacağı üzere savaşın kazananları veya en karlı çıkan ülkeleri Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyet Birliği (SSCB) olmuştur. Bunun üzerine anlıyoruzki bu savaşta kazanan bir blok değil, iki ülke. Buradan yola çıkarak bu savaşın aslında Amerika Birleşik Devletleri’nin ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyet Birliği’nin çıkarları üzerine yapılmış bir savaş olabileceği akıllara geliyor. Öbür taraftan savaşın çıkmasına yol açan iki devlet yani Almanya ve Japonya’nın yenildiğini çıkartabiliriz. Kendi istekleri doğrultusunda tüm dünyayı hem askeri hem siyasal hem de ekonomik açıdan her türlü etkileyen bu savaşı çıkartan devletlerin bu savaşta başarısız olmaları diğer devletlerin gözünde hatta kendi halkının yerlerini bir hayli düşürmüş olabilir. Çünkü kendi istediklerini gerçekleştirmenin yolunu bilmeyen bir hükümetin başarılı olabileceğine karşı olan fikirler çoğalmıştır.

Başka bir taraftan bakacak olursak İngiltere’yi ve Fransa’yı bize verilen resimde devletler arasında göremiyoruz. Halbuki bu iki devlet bu savaştan karlı çıkabilmek için birçok yol denemişti. Hatta İkinci Dünya Savaşı’nın çıkmasına neden olan olaylardan birisi olan Pearl Harbor Baskını’nda İngiltere en memnun olan devlet olmuştu. Her iki devlette yenen blokta olmalarına rağmen fiilem kazanmamışlardır. Devletlerin kazanması kenara koyduğumuzda arkada kalan dumanlar bize her yerin tahrip olduğunu, canlıların yaşam alanlarının yok edildiğini bize anlatıyor olabilir. Japonya’ya atılan iki tane atom bombalarının etkilerini çıkarak olursak dünyanın doğal yapısı çok büyük bir oranda bozulmuş yok edilmiş olabilir.

Devletler kendi çıkarları uğruna tahrip ettikleri doğa, başka canlıların yaşam alanlarıydı. Bu nedenle canlı popülasyonları da önemli bir oranda azalmış, biyoçeşitlilik azalmış olabilir. Ancak o zaman, tüm bunları yaparken fark etmemiş olsalar bile ilerleyen yıllarda doğanın yok olmasından kaynaklı küresel ısınmanın oranı artmaya başlamıştır. İnsanların canlıları çeşitli alanlarda hammadde olarak kullanmalarının ardından, artık o canlıları kullanamaması onları zor duruma sokmuş olabilir. Sonuç olarak bizler bu resimden yalnızca devletlerin savaş sonrasındaki durumlarını değil doğanın tahrip edildiğini de öğreniyoruz.

Pearl Harbor Baskını En Fazla Hangi Devleti Memnun Etmiş Olabilir? Niçin?

Pearl Harbor, ABD’nin bir eyaleti olan Hawaii’nin kapsadığı Oahu Adası’nın güney kesimlerinde yer alan bir bölgedir. Pearl Harbor Baskını literatürde çeşitli isimlerle eşleştirilmiştir. Pearl Harbor Savaşı, Pearl Harbor Bombardımanı ve Hawaii Deniz Savaşı bu adlandırmalardır. Bu baskın Japonya’nın ABD’ye yapmış olduğu bir baskındır. 7 Aralık 1941 tarihinde Pearl Harbor koyuna düzenlemiştir. Ancak bu saldırının tarihi Japonya’nın coğrafi konumu nedeni ile bazı kaynaklarda 8 Aralık 1941 olarak da geçmektedir. Bu saldırı sonucunda 12 adet Amerikan savaş gemisine ve 188 adet savaş uçağına zarar verilmiş hatta etkisiz hale getirilmiştir. Bu saldırı nedeniyle birçok asker ve asker olmayan siviller hayatlarını kaybetmiştir.

Bu baskın ilk bakışta yalnızca Japonya’yı ve ABD’yi alakadar eder gibi bir algı oluşsa bile sadece Japonya ve ABD değil birçok devlet bu saldırıdan etkilenmiştir. Bu etki ekonomi, siyasi, askeri olarak bazı ülkelere yarar sağlamıştır. Bana göre İngiltere Pearl Harbor Saldırısı’ndan en fazla yarar sağlayan devlettir. Dolayısıyla bu baskın en fazla İngiltere’yi memnun etmiştir. Bu baskın ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’na girmesini kolaylaştırmıştır. Mantıken ABD kendisine çok büyük zararlar veren bir devletin yanında değil karşısında duracaktı. Japonya’nın bulunduğu gruba müttefik olan grupta İngiltere vardı. İngiltere de ABD’nin savaş esnasında kendisine ve takımına yapacağı yardımları düşünerek bu saldırıdan memnun olmuştur.

Ayrıca Japonya’nın ABD’ye ait en önemli filoya yani Pasifik Askeri Üssü’ne saldırdığı için ABD, Japonya’ya karşı çok sert bir tavır sergilemiş ve bu hırsını ve kinini İkinci Dünya Savaşı’nda kendini motive etmek için kullanıp daha güçlü bir savaş ortaya koymuş olabilir. ABD ile aynı blokta olan İngiltere, askeri gücünü kaybetmeden savaşta büyük bir zafere imza atmış olabilir. İkinci olarak ABD’nin ekonomisi çok güçlü bir hal almıştı. ABD’de bu ekonomi gücünü İkinci Dünya Savaşı’nda kullanıp karşı bloktaki ülkelere karşı kullanmıştı. İngiltere de ABD ile aynı blokta olduğundan bu ekonomik krizden çok fazla etkilenmemiş olabilir. Bu nedenle İngiltere bu saldırdan en çok faydalanan ve memnun olan devlettir.

Hiroşima ve Nagazaki Şehirlerine Atılan Atom Bombalarının Yakın ve Uzak Etkilerini Açıklayınız.

(Bu Soru Sayfa 66’daki “Atom Bombası” Başlıklı Etkinlik Bölümüne Göre Yanıtlanmıştır.)

İkinci Dünya Savaşı’nda Otto Hahn denilen bir kişi tarafından geliştirmiştir. Bu atom bombası Manhattan Projesi ile ABD’de tamamlanmıştır. Yapımı tamamlanan atom bombasının New Meksiko adı verilen bir eyalette yapılan denemeler başarılı sonuçlandıktan sonra atom bombası kullanılabilir bir hal almıştır. Yapılan atom bombalarının birincisinin adı “Little Boy” olmakla beraber bu atom bombası B-29 bombardıman uçağı sayesinde 6 Ağustos 1945 tarihinde Hiroşima kentine atılmıştır. İkinci atom bombası olan Fat Man 9 Ağustos 1945 yılında Nagazaki’ye atılmıştır.

Atom bombaları çok büyük ölçüde kimyasal madde içerdiğinden bunun etkileri canlıları ve canlı habitatlarını çok büyük derecede olumsuz olarak etkilemiştir. Sadece atom bombasının atıldığı Hiroşima ve Nagazaki şehirleri değil onların çevrelerindeki şehirler de büyük ölçüde etkilenmişlerdir. Yalnızca bu bölgedeki canlılar değil uzak bölgelerdeki, yaklaşık dünyanın her yerindeki canlılar bu etkiden olumsuz olarak etkilenmiştir. Uzak bölgelerdeki insanların etkilenmesi çeşitli doğa olayları sayesinde uzak ülkelere, bölgelere etkisini götürmüştür. Atom bombasının atılması ile içerisinde bulundurduğu güçlü kimyasallar havaya yayılır, toprağa siner. Havaya karışan kimyasallar yağmurlar ile, karlar ile ve benzeri yağışlar ile başka bir bölgeye iner. Hiroşima’ya atılan atom bombası birçok canlı popülasyonunun ölmesine sebep oldu. Kayıtlara göre bombanın atıldığı bölgede iki kilometrekarelik bir alanda her şey yerle bir edilmiştir.

Aynı zamanda beş kilometrekarelik bir bölgede kesin ölümlere neden olmuştur. Ayrıca atom bombasının içerisinde bulundurduğu çeşitli kimyasal insanların üreme hücrelerinde hasar meydana getirdiği için bir sonraki jenerasyonda engelli çocukların doğumları gerçekleşti. Bazı insanların üremelerinde problem çıktı ve kısırlık gibi hastalıklar meydana geldi. Uzak bölgelerde bu gibi büyük denli problemler gerçekleşmese de olumsuz etkileri olmuştur. İnsanların derilerinde çeşitli hastalıklar gözlemlenmiş olabilir. Yine o bölgeden uzak ama diğer ülkeler gibi olmayan yakın olan ülkelerde çeşitli üreme hastalıkları gözlemlenmiş olabilir.

Atom bombaları yalnızca insanları değil hayvanları ve bitkileri de olumsuz yönde etkilemiştir. Bitkilerde de ölümlere yol açmış hatta çeşitli üreme hastalıklarına sebebiyet vermiş olabilir. Atom bombası içerisindeki kimyasallar bitkilerin yapraklarındaki gözenekleri kapatıp onların yaşamsal faaliyetlerini engellemiş ve bu yüzden bitkilerin ölümüne sebep olmuş olabilir.

“Hedeflenen Dünya”ya Dair Görüşlerinizi Paylaşınız.

(Bu Soru Sayfa 69’daki “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” Başlıklı Etkinlik Bölümüne Göre Yanıtlayınız.)

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi içerisinde yer alan maddeler insanları her anlamda eşit tutmak için yapılmış olsa da bu maddeler dünyanın her ülkesinde uygulanmıyor. Bazı ülkelerde uygulansa bile eşit anlamda uygulanmamaktadır. Ancak hedeflenen dünya anlayışı, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne göre insanların yaşayış koşullarının ortalama olmasını, kimsenin bu ortalamanın altına düşmemesini mental açıdan ele almıştır. Örneğin eğitim görme hakkı her insanın kendini geliştirmesi için yapması gereken şeylerden birisidir. Bu hak hiçbir şekilde kişiden alınamaz.

Özellikle günümüzde oldukça yaygın olarak karşılaştığımız din, ırk, cinsiyet ayrımları hedeflenen dünya için yaşanmaması gereken olaylardır. Ancak çoğu ülkede yaşanmaktadır. Her ne kadar İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi adında bir beyanname olması ile hedeflenen bir dünya olsa da hedeflenen dünya henüz günümüzde var olmamaktadır. Bu beyannamede yer alan birçok madde günümüzde hala gerçekleştirilememektedir. Örneğin kişinin eğitim görme hakkı ülkemizde bile hala herkesin faydalanamadığı bir maddedir. Özellikle kız çocuklarının okula gidememesi ülkemizde oldukça yaygın bir gerçek olması ile cinsiyet ayrımı ile ilgili olan madde bu konuya dahil olmaktadır.

Hedeflenen dünya gerçekleştirilmesi çok zor bir hayaldir. İnsanların düşünceleri, zihniyetleri bu konular üzerinde değiştirmedikçe veya değiştirilmeye çalışılmadıkça yasalar ile gerçekleştirmek mümkün değildir. Öncelikle insanlara kendilerini yetiştirmeleri daha sonra çocuklarını yetiştirmeleri öğretilmelidir. Çünkü yapılan bazı psikolojik testlerin sonuçlarına göre gerçekleşen şiddet hareketlerinin, yapılan ayrımların temel sebebi çocukların ailelerinden kaynaklıdır. Bir başka örnek vermek gerekirse insanların düşüncelerini özgürce ifade edebilmesi bu beyannamede yer alan maddelerden birisidir. Ancak günümüzde hala fikrini açık bir şekilde belirttiği için ceza alan insanlar ile sıklıkla karşılaşılmaktadır. Ayrıca bu insanların başına gelenlerden korkan insanlar fikirlerini sosyal platformlarda söylemeye çekiniyorlar. Hedeflenen dünya anlayışının böyle bir toplum yapısını kapsamadığı çok açık ve nettir.

Sonuç olarak hedeflenen dünya yasalarla değil, insanların düşünce yapılarını, zihniyetlerini değiştirmek, değiştirmeye çalışmak ile gerçekleştirebilecek bir hayaldir. Her devlet kendisine düşen grevi yapmadıkça gerçekleşmesi mümkün değildir. Bana göre hedeflenen dünya anlayışı asla gerçekleşemeyecek bir hayaldir.

IMF’nin Yapısında Etkili Olan Devletleri Yazınız.

(Bu Soru Sayfa 76’daki “IMF’nin Yapısı ve Politikası” Başlıklı Etkinlik Bölümüne Göre Yanıtlanmıştır.)

İkinci Dünya Savaşı sonrasında ülkelerin ortalama kazançları büyük oranda gerileme göstermiştir. Bu nedenle IMF gibi bir kuruluşun kurulmasına ihtiyaç olmuştur. Savaş sonrasında çoğu ülkenin ekonomisi gerilerken ABD’nin ekonomisi yarı yarıya büyüme göstermiştir. Bu nedenle de IMF, ABD önderliğinde kurulup bazı Avrupa ülkeleri de IMF’nin yapısında etkili olmuşlardır. Bu devletler genellikle Avrupa ülkeleri olmuştur.

IMF Politikalarının Devletler Üzerindeki Etkilerine Dair Örnekleri Tartışınız.

(Bu Soru Sayfa 76’daki “IMF’nin Yapısı ve Politikası” Başlıklı Etkinlik Bölümüne Göre Yanıtlanmıştır.)

IMF ekonomik olarak sıkıntı içerisinde olan ülkelere baskıcı bir tavır sergilemektedir. Eğer ülkeler kotalarının üstünde bir para fonu isterlerse “Stand by” antlaşmasını imzalatırlar. Ekonomik açıdan kötü durumda olan ülkeler zamanında IMF’ye üye olmuştur. Sonucu daha kötü olduğundan üyeliklerini bırakmışlardır. Bu ülkelerden birisi Arjantin’dir. Arjantin 1986 yılında IMF’ye üye olmuştur. Bu üyelik 2006 yılına kadar tam 20 sene sürmüştür. IMF, Arjantin’in iflas etmesinde baş rolü oynamıştır çünkü Arjantin’i bir kukla misali oynatmıştır. Bir başka örnek vermek gerekirse, 1997 yılında tüm Güneydoğu Asya ülkelerini etkileyen ekonomik kriz yaşanmıştır. Bu krizin ardından IMF, Endonezya’nın ekonomisini hareketlendirmek için yüksek faiz yaşanan krizi daha da güçlendirmiştir. Benzer bir durum Türkiye’de de yaşanmıştır. 2000 yılında Türkiye IMF programını uygulamaya başlamıştır. Ancak 2000 yılının Kasım ayında ve 2001 yılının Şubat ayında yaşanan iki kriz ile karşı karşıya gelmiştir. Bu durum Türkiye ekonomisinin %9,8’lik bir küçülmeye sebebiyet vermiştir.

IMF Politikalarının ABD’de ve Gelişmekte Olan Ülkelerdeki Farklılıklarını Tartışınız.

(Bu Soru Sayfa 76’daki “IMF’nin Yapısı ve Politikası” Başlıklı Etkinlik Bölümüne Göre Yanıtlanmıştır.)

ABD ekonomisi IMF ile çok daha gelişmiş bir hal almıştır. IMF’de diğer ülkelere oranla daha büyük bir oy hakkı ve daha büyük kotaya sahip olması birçok şeyin farklı olmasını sağlamıştır. Ancak gelişmekte olan ülkeler için IMF politikalarının uygulanması çok daha kötü bir hal almıştır. Ülkeler krize girdiğinde ABD’ye önerdikleri çözüm ile gelişmekte olan ülkelere verilen öneriler apayrı bir durumdaydı. Bir bakıma ABD, IMF’ye çıkarları doğrultusunda kararlar aldırtıyordu.

Polonya Sendromu Kavramının Kullanılmasının Nedenleri Neler Olabilir?

İkinci Dünya Savaşı 3 Eylül 1939 tarihinde, Almanya’nın Polonya ve Çekoslovakya’yı işgal etmesinin ardından, başlamıştır. Türkiye bu savaşın dışında kalmayı uzun bir düre boyunca başarmıştır. Türkiye’nin bu savaşa girmek istememesinin asıl sebebi askeri gücünün savaşabilecek kadar güçlü olmamasıydı. Bu argüman İsmet İnönü’nün bir demeci sayesinde öğrenebiliriz. Polonya Sendromu yine İkinci Dünya Savaşı’nın neden olduğu bir olaydır. İkinci Dünya Savaşı’nın gerçekleşmesi her ülke tarafından tahmin edilen bir olaydı. Bu nedenle daha savaş başlamadan önce bazı ülkeler kendi aralarında bazı antlaşmalar yapmışlardır. Çünkü kendi topraklarını koruma içgüdüsü ülkeleri tetiklemiştir. Türkiye’nin açısından daha yeni büyük bir mücadeleden çıkmıştı. Her şey daha yeni yoluna girerken bir de İkinci Dünya Savaşı’ndan gelecek hasara katlanamayacak olmaları bir yana psikolojik olarak da büyük bir zarara uğratılabilirlerdi.

Türkiye de çeşitli ülkeler ile çeşitli konularda antlaşma imzalayan ve kendini güvence siyasi yolla alan ülkelerden birisi olmuştur. İkinci Dünya Savaşı’nın çıkacağına dair belirtiler yaşanmaya başlamasından itibaren Türkiye İngiltere ve Fransa ile masaya oturmuş ve bir antlaşma imzalamıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile birlikte bazı ülkeleri işgal etmiş ve onları paylaştırdığı planlarını uygulamıştır. İşgal edilen ülkelerden bir tanesi de Polonya olmuştur. O zamanlar gündemi yakından takip eden Türkiye bu planları öğrendikten sonra kendisi için endişelenmiştir. Neticesinde Osmanlı Döneminde yapılan gizli antlaşmalar ile birkaç devlete bölünmüştü. Tekrar bunu yaşamaktan korkmuş olabilirler. Türkiye’nin tekrardan paylaştırılması ile ülkede iç karışıkların çıkabileceği gibi hem resmi hem fiilen Türkiye’nin işlevi sonlandırılabilirdi. Bu olayların olmasından büyük derecede kaygı duyan Türkiye, Polonya Sendromu denilen bir sendroma yakalanmıştır. Gerçekten bir sendrom yaşamayan Türkiye bu durumdan epeyce etkilenmiştir. Bu sendromun adının Polonya olması Almanya’nın Polonya’yı işgal edip ülkeler arasında bölüştürdüğü için olmuştur.

Hitler-İnönü Mektuplaşmasına Dair Metni Araştırınız.

1941 yılında İtalya Yunanistan’ı işgal etmiş, Almanya da Balkanlar’daki işgal hareketlerini sürdürmekteydi. Bu durumu öğrenen Türkiye hükümeti bütün askeri gücünü Trakya’da ve İzmir’de toplamıştı. Bunu öğrenen Adolf Hitler, dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye bir mektup yazma gereksiniminde bulundu ve bir mektup yolladı. Bu mektupta Almanya ile Türkiye’nin dost olduğunu belirtirken aynı zamanda Almanya’nın Balkanlar’daki işgalci hareketlerinin Türkiye’ye yansımayacağını anlatmıştı. “Size resmen bildiririm ki, Almanya’nın bu önlemleri hiçbir şekilde Türkiye’nin toprak bütünlüğüne veya siyasi yapısına yönelmiş değildir.” (Adolf Hitler). Yazdığı mektubun sonlarına doğru açıkça bir tehditte bulunmuştu. Bu mektubu aldığı için memnun olmuştur.

İsmet İnönü de Adolf Hitler’in yazmış olduğu mektuba karşılık olarak bir mektup yazmıştır. Bu mektupta Adolf Hitler’in yazmış olduğu mektuptan memnuniyet duyduğunu ve Türk-Alman dostluğundan bahsetmiştir. Tabiki Adolf Hitler’in yazmış olduğu tehdit cümlesini pas geçmemiştir. Tıpkı Adolf Hitler’in yazdığı gibi açıkça ve katı bir biçimde cevap verir. “Türkiye, toprak bütünlüğüne ve tamamiyetine şu veya bu devletler grubu arasındaki siyasi-askeri kombinezonlar açısından bakamaz. Kutsal dokunulmazlık (mukaddes masuniyet hakkı) hakkının herhangi bir yabancı devletin kazanacağı zafere göre yorumlanmasını kabul edemez. İşte bu sebepledir ki, milli egemenliğine yönelecek her saldırıya karşı koymaya azimlidir.” (İsmet İnönü). Daha sonrasında İsmet İnönü mektubunu zorulu olmadıkça Alman ordusuna saldırmayacaklarını söyleyerek sonlandırmıştır. Bu mektuplaşmanın ardından kısa bir süre sonra Türkiye ve Almaya arasında dostluk antlaşması imzalanmıştır.

Türk Dış Politikasının Temel Özellikleri Neler Olmuştur?

(Bu Soru Sayfa 83’teki “Savaş Dışı Kalan Türkiye” Başlıklı Etkinlik Bölümüne Göre Yanıtlanmıştır.)

II. Dünya Savaşı boyunca Türkiye savaştaki tarafsızlığını korumak için elinden geleni yapmıştır. Savaşta bir taraf belirlenmesi durumunda bile ne olursa olsun ülkenin savaş dışında tutulması amaçlandı. Ülkenin hem Müttefik hem Mihver uluslardan gelen emperyalist yatkınlıklarına karşı dik durması, bağımsızlığın korunması Türkiye için bir öncelik oldu. Tarafsızlığın materyalize olabilmesi için savaştaki ticaret ve diplomatik ilişkiler iki blokla da dengeli şekilde gerçekleştirilmeye devam edildi. Savaşın gidişatına göre Türkiye’nin bloklara yakınlığı da değişiklik gösterdi; Nazi Almanyası’nın üstünlüğü elinde bulundurduğu 1939-1942 yılları arasında Mihver bloğuyla yakınlaşılırken 1942-1945 yılları arasında savaşın kati surette Müttefiklerin lehine çevrilmesi ile beraber Müttefiklere yakınlaşıldı. Diplomatik ve ticari bağların kuruluşunda tekabül politikası izlendi; örneğin Müttefikler tarafından İtalya’ya savaş açılması konusunda baskılanması karşısında Türkiye Ankara Antlaşması’nın şartlarının sağlanmadığını belirterek savaşa girmekten kaçındı.

Türk Dış Politikasının Belirlenmesinde Etkili Olan Faktörler Nelerdir?

(Bu Soru Sayfa 83’teki “Savaş Dışı Kalan Türkiye” Başlıklı Etkinlik Bölümüne Göre Yanıtlanmıştır.)

II. Dünya Savaşı öncesi ve sırasında Türkiye hükümetindeki pek çok isim I. Dünya Savaşı’nın yıkımına ve Kurtuluş Savaşı’nın zorluklarına şahit olmuştu. Avrupa’da gittikçe yükselen gerilimler karşısında Türkiye henüz taze acılarını tekrar yaşamamak amacıyla savaşta bir taraf almama, en azından savaşta aktif bir katılımcı olmamayı öncelik olarak belirledi. Coğrafya da savaş boyunca Türkiye’nin dış politikasında önemli yer tuttu: Kuzeydoğudan SSCB’nin, batıdan da Nazi Almanyası’nın baskısı altında ülkenin iki güçlü, otoriter ulus tarafından önemli stratejik konumu için işgal edilip parçalanma, yeni bir cephe haline gelme riski bulunuyordu. Ancak Türkiye’nin görece merkezci politik tutumu ve savaş için değerli krom gibi kaynakların ihracatı ülkeyi işgal için fazla hassas bir konuma koyduğu için iki ülkeden de kendi taraflarına katılma baskısı dışında bir saldırganlığa maruz kalınmadı.

Dönemin Koşullarını Dikkate Alarak Bu Yıllarda Takip Edilen Türk Dış Politikası Hakkındaki Görüşlerinizi İfade Ediniz.

(Bu Soru Sayfa 83’teki “Savaş Dışı Kalan Türkiye” Başlıklı Etkinlik Bölümüne Göre Yanıtlanmıştır.)

O zamanki Türkiye hükümetinin verilebilecek en iyi kararları verdiğini düşünüyorum. Geriye dönüp baktığımızda ülkemizin Nazi Almanyası gibi korkunç suçlar işlemiş, totalitaryan bir ulusla ticaret yapmış olmasını, diplomatik ilişkiler yürütmeye devam etmesini kınamak bize kolay gelir. Ancak Türkiye I. Dünya Savaşı ve sonrasında Batı’nın emperyalist tutumunu deneyimlemişti; bu noktada II. Dünya Savaşı patlak verdiğinde önemli üyelerinin Türkiye’yi işgal etmiş olduğu Müttefiklere karşı güvenin az olması normaldi. Aynı emperyalizm deneyine maruz kalmamak amacıyla Müttefiklerin Türkiye’nin desteğine kesin gözüyle bakmamaları gerektiğini kavratmak elzemdi. Dönemin hükümeti savaş boyunca verdiği kararlar ve izlediği tarafsız dış politika ile Türkiye’nin herhangi bir tarafa bağımlı hale gelmesini önledi, iki taraftan da ülkeye faydası olacak maddi yardımlar alınmasını sağladı, bir yandan Birleşmiş Milletler gibi önemli kuruluşlarda Türkiye’nin de söz hakkının olacağını garantiledi.

Bu Dönemde Türkiye Cumhuriyeti’nin Dış Politikasını Etkileyebilecek Bir Devlet Adamı Olsaydınız Dönemin Politikalarına Müdahaleleriniz Ne Yönde Olurdu? Tartışınız.

(Bu Soru Sayfa 83’teki “Savaş Dışı Kalan Türkiye” Başlıklı Etkinlik Bölümüne Göre Yanıtlanmıştır.)

İyi bir krizden fayda sağlamadan olmaz. Türkiye’nin dış politikasında önemli söz sahibi olan bir devlet adamı olarak II. Dünya Savaşı’nda atacağım ilk adım ülkemizi Atatürk’ün belirlemiş olduğu Misakımilli sınırlarına ilerletmek yönünde olurdu. Almanya’nın Rusya’yı işgal etmesi üzerine milli hudutlarımızı dış tehditlerden korumak bahanesiyle Musul’un Türkiye topraklarına katılmasını talep eder, olası direniş karşısında askeri bakımdan Türkiye’den zayıf olan Irak üzerine gerekli gücü kullanarak topraklarımızı geri alırdım. Böylece Musul petrollerini ele geçirerek ülkenin enerji bakımından kendi kendine yeterli olmasını sağlar, fırsat çıkması dahilinde savaşan kuvvetlere petrol ihraç ederek Türkiye’yi harp zengini yapardım. Elbette bu sırada halkımız için yaşam şartları az bir miktar iyileşirdi, ama konumuz bu değil.

Bunu takriben ülkeleri Almanya tarafından işgal edilmekte olan SSCB’den Batum’u Türkiye’ye devretmelerini talep ederdim. Meşru müdafaasına odaklanmış olan Sovyetler, Türkiye’nin Mihver devletler tarafında savaşa katılıp Kafkasya Dağları’nda yeni bir cephe açması, üstüne üstlük Bakü petrolüne erişimi kaybetme riskini göze almak istemezlerdi. Sonuç olarak Batum Türkiye topraklarına katılmış ve Misakımilli sınırlarına gittikçe yaklaşılmış olunurdu. Son olarak savaşın sonlarına doğru Müttefiklerin yanında Almanya’ya savaş açılıp Bulgaristan’ın ve Yunanistan’ın kuzeydoğu bölgesinin işgal edilmesini sağlardım. Türkiye’nin Orta Doğu’nun önemli ticaret yollarını ve artık petrol kaynakları kontrol ediyor oluşu Müttefiklerin Türkiye’den yeni aldığı topraklardan çekilmesini talep etmeden önce tekrar düşünmesini sağlardı. Nihayetinde Türkiye II. Dünya Savaşı’ndan topraklarına toprak katmış, petrol zengini bir ülke olarak çıkar, Orta Doğu coğrafyasında ve Avrupa’da Osmanlı’nın veliahdı olarak hak ettiği pozisyona yerleşirdi.

Soğuk Savaş Dönemi’nde Kent Nüfuslarındaki Artışın Ortaya Çıkardığı Sonuçlar Neler Olabilir?

Soğuk savaş dönemi, 1947-1991 yılları arasındaki döneme verilen isimdir. İkinci Dünya Savaşı’nı iki süper güç olarak kazanan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri dünyadaki ülkeleri ikiye ayırmıştır. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, Doğu Bloğu’nu; Amerika Birleşik Devletleri ise Batı Bloğu’nu oluşturmuştur. Bu süre içerisinde fiziksel olarak savaş yaşanmamıştır ancak ülkeler arası gerginlikler yaşanmıştır. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin veya Amerika Birleşik Devletleri’nin oluşturduğu bloğa girmeyen devletler Üçüncü Dünya Ülkeleri olarak adlandırılmaya başlamıştır. Bu dönemde nüfusun artmasının başlıca nedeni bilimin gelişmiş olmasıydı. Sağlık problemlerine karşı geliştirilen tedaviler, hastalıkların önlenmesi için yapılan çalışmalar ve sağlık sektörünün epeyce gelişmesi nüfusun artmasına sebep olmuştur.

Nüfusun artması ile şehirlerde düzensiz kentleşme artmıştır. Sanayi kuruluşları nüfusla doğru orantılı bir şekilde artmıştır. Çünkü nüfus arttıkça sanayi ürünlerine duyulan ihtiyaç da artmıştır. Yine buna bağlı olarak istihdam oranı artmaya başlamış olabilir. Şehirler insanların ihtiyaçlarına göre şekillendiğinden birçok ulaşım yolu yapılmış ve ışıklandırma sistemleri yapılmıştır. Şehirlerde bu değişimleri yapmak için hayvanların doğal yaşam alanlarının tahrip edilebileceği gibi şehir hayatında yaşanan çok hareketlilik yine hayvanların yaşantısını olumsuz yönde etkilemiş olabilir. Fazlaca yapılan ışıklandırma sistemleri ışık kirliliğine sebep olabileceği gibi deniz kaplumbağalarının yani karetta karettaların yönlerini bulmasını da engeller.

Yine nüfusun artmasına bağlı olarak gelişen ihtiyaçların fazla olması durumundan kaynaklı ambalajlı ürünlerin kullanımı çevre kirliliğene sebebiyet vermiş olabilir. Nüfusun artmasının sebebiyet verdiği bir diğer konu da insanlar arası güven problemleri ve suç kavramının yaygınlaşması olmuş olabilir. Çünkü eskiden insanlar birbirlerini tanır ve güvenirlerdi. Soğuk savaş döneminde nüfusun artması ile komşuluk bağlarının kopması bu güven bağlarının azalmasına sebep olmuş olabilir. Aile bağlarının azalmasına, dini yapıların gevşemesine sebebiyet vermiş olabilir. Ayrıca nüfusun artması ile ekonomik açıdan farklılıklar yaygınlaşmıştır. Devletlerin de herkese yardım edememesi durumunda insanlar hırsızlık yapmaya yatkın hale gelmişlerdir. Bu da toplumdaki suç işlenebilme kabiliyetinin artmasına dolayısıyla adalet saraylarının artmasına ihtiyaç doğurmuştur.

Afrika Ülkelerinin Bağımsızlıklarını Kazandıktan Sonra Yaşadıkları Sorunlar Neler Olabilir?

Ülkeler kalkınmakta zorluk çekmektedir. Sömürgeciliğin bıraktığı etki ile ekonomik anlamda büyük sıkıntı çeken devletler, kendi çabaları ile gelişim gösterememekle beraber dış ülkelerden gelen ekonomik destekler ise Afrika ülkelerindeki yoğun yolsuzluk sebebiyle amacı doğrultusunda kullanılamamaktadır. Ayrıca kaynakları hala başka devletler tarafından kullanılan Afrika ülkelerinde açlık ve açlığa dayalı ölümler, salgın hastalıklar, eğitimsizlik gibi sorunlar gün geçtikçe artmaktadır. Ayrıca sömürgeden kurtulan ve yönetildikleri oluşumların değişmesi sonucu yeni kurulan devletlerin hükümetleri güçsüz kalmıştır. Böylelikle kabileler güçlü otoriteler kurmuştur.

Türkiye’de Çok Partili Hayata Geçişin Demokratik Yaşama Katkılarının Neler Olabileceğini Tartışınız.

Partiler meclisteki çok sayıdaki karşıt siyasi görüşün sayılı çatılar altında toplanıp temsil edilebilmesini sağlar. Muhalefet grupları demokratik sürecin karar vereceği surette hükümette aktif rol oynamasalar da partiler gibi ortak platformlar altında güçlerini birleştirerek taleplerinin yerine getirilmesini sağlayabilirler. İktidarın yer yer muhalefete taviz vermesi hükümetin halkın gözündeki imajını da artırır, demokratik sürecin düzgün çalıştığına dair güven vererek iktidarın itibarını da iyileştirir. Vatandaşın görüş açısından partiler siyasi yaşama katılım için münasip bir yol sunarlar. Sandıkta oy vermeye giden seçmen pusulada her vekilin vs. ismini görmesi karşısında kararsızlığa düşebilir; oyunu kime vermek istediği konusunda uzun araştırmalar yapması, fazlasıyla enerji ve zaman sarf etmesi gerekebilir. Partiler sayesinde seçmenler onlara tanıdık gelen ve güvenilen gruplara gönül rahatlığıyla oy verebilirler.

Ölçme ve Değerlendirme Bölümü Soruları

Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi dersinin ikinci ünitesi olan İkinci Dünya Savaşı ünitesinin Ölçme ve Değerlendirme bölümünde yer alan tüm soruları yanıtladık.

Sol Sütunda Verilen Açıklamaların Önündeki Boş Kutucuklara, Sağ Sütunda Verilen O Açıklamanın İlişkili Olduğu İfadeye Ait Harfi Yazınız.

1-Ğ
2-D
3-C
4-G
5-B
6-H
7-F
8-E
9-Ç
10-A

Aşağıdaki Soruları Cevaplayınız.

Türkiye’nin II. Dünya Savaşı’nda İzlediği Dış Politikanın Türk Ekonomisine Olan Etkileri Nelerdir? Açıklayınız.

Tabloya baktığımızda aslında Türkiye’nin ihracatının (dış satışın) ithalata (dış alışa) kıyasla daha fazla olduğunu görebiliriz. Bu durumda aslında Türkiye’nin o dönem ekonomik olarak rahat bir dönem olduğunu çıkarabiliriz.

Mihver Devletler II. Dünya Savaşı’nda “Hayat Sahası, Bizim Deniz ve Ortak Refah Alanı” Politikalarını Uygulamıştır. Bu Politikaların Dönemin Türk Dış Politikasına Etkilerini Açıklayınız.

Mussolini Akdeniz’i “Bizim Deniz” diye adlandırmaktaydı. Yani Akdeniz’in tamamını dünya denizi olarak almaktaydı. Düşündüğü bu düşünce nedeniyle ham madde arayışına girdi. Ama Akdeniz’de toprakları olan ülkeler buna izin vermeyince zorla almaya başladı. Bu süreç içerisinde Türkiye sınırları içerisinde bulunan Arnavutluk’u da kendi toprakları içerisine kattı. Bunun sonucu olarak Türkiye ham madde kaynaklarından birini dönemin dış politikası yüzünden kaybetmiş oldu.

II. Dünya Savaşı Yıllarında Türkiye’de Ekonominin Toplum Tabakalarındaki Etkisini Açıklayınız.

Günümüzde de olduğu gibi 2. Dünya Savaşı esnasında bir sınıflandırma bulunmaktaydı. Sınıflandırma genellikle devlet yöneticilerinin, onların yakınlarının ya da büyük toprak sahiplerinin işine gelen bir durumdu. Çünkü bir çok arazileri veya varlıkları olduğundan bu ekonomik krizler onların ekonomisini sarsacak kadar ağır değildi. Fakat bu durma gelirleri düşük olan mesela çiftçilerin gözünden bakarsak zaten az gelen gelirleri artan vergilere ve temel ihtiyaçlara ya yetiyor ya da yetmiyordu. Yani bu durma baktığımızda çok mülkü olan veya yüksek kademelerde bulunan kişilerin toplumun alt tabakası olan ve az maaş alan kişilere kıyasla daha rahat ve daha lüks yaşadığını görebiliriz.

II. Dünya Savaşı Sonrası Avrupa’nın Öncelikli Ekonomik Sorunları Neler Olmuştur?

Savaş esnasında en çok üretimi yapılan madde ve eşya silahlardı. Bu durum Avrupa’da da çok yaygındı. Fakat savaşın bitmesinin ardından bu fabrikalar kullanılmaz hale geldi. Bir çok silah fabrikası çalışanı işsiz kaldı. 2. Dünya Savaşı esnasında eğitimim fazla dikkate alınmamasından kaynaklı da bir çok kişi eğitim durumunu düzeltemedi. Bunun soncunda aslına ülkede bir çok işsiz kaldı. Bu işsizlik sonucunda da bir ekonomik kriz ortaya çıktı. Dış satım yapılamadı. Çünkü toplum silah dışında başka materyal üretemiyordu ve savaş bittiğinden artık silaha ihtiyaç yoktu. Ayrıca savaş esnasında tüketilen yiyeceklerden kaynaklı ve üretimin az olmasından kaynaklı gıda sektöründe bir düşüş ve kriz yaşandı.

Avrupa’nın Sorunları Karşısında ABD’nin Aldığı Önlemleri Yazınız.

ABD savaş sonrasında bu duruma kendisini hazırlamıştır. Bir miktar fon biriktirerek diğer ülkeleri kendisine bağlayacak bir banka açacaktır. Bu banka Dünya Bankası olacaktır. Bu banka sayesinde bir çok ülke ekonomik düzenleri gelene kadar bir miktar para ödünç alacaktır. Sonrasında ABD’ye daha fazla para ödeyecektir. Bu şekilde ABD kara geçecektir. Aslında burada aldığı önlem ekonomisini savaş esnasında düzgün çizmesi ve sonrasında diğer ülkeleri kendisine muhtaç etmesidir bence.

Savaşın Türkiye’deki Toplumsal Yansımalarının Neler Olabileceğini Yazınız.

Aslında toplumun bir kısmı Türkiye Devleti’nin başında bulunan kişilerin nelerle uğraştığını bilmeyerek hamleler yapmıştır. O dönemde Türkiye’nin savaşa girmesi an meselsi olduğu için kaynaklar düzgün bir biçimde kullanılmıştır. Ayrıca dünya çapındaki ekonomik krizin ülke içine yansımaması için çalışmıştır. Fakat toplum bu duruma geniş bir çerçeveden bakmayıp sadece eksiklikleri görmüşlerdir. Aslına ne kazandıklarına veya ne kaybettiklerine dikkat etmemişlerdir.

ABD Başkanı Truman’ın İfadesini İnsan Hakları ve Evrensel Değerler Açısından Açıklayınız.

Bu yazı kapsamında değerlendirecek olursak Truman insanlık yoksunu bir kişi diyebiliriz. Kişilerin hayatına saygısı olmayan ve her şeyi kazanmak veya para olarak gören biri. Hiroşima’daki bir çok kişinin yaşama haklarını elinden aldı. Bunun ardından bir çok kişinin ölümünü kendisince bir ödül olarak gördü. Bu dedikleri ve insanların ölümlerini bir ödül olarak görmesi evrensel anlamda insanlığın öldüğü noktadır.

Aşağıdaki Soruları Okuyarak Doğru Seçeneği İşaretleyiniz.

8-C
9-C
10-E
11-B
12-E


Not: Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi ders kitabı cevaplarının tamamı için Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi Ders Kitabı Cevapları – Tüm Üniteler başlıklı yazımızı inceleyebilirsiniz.

Soru Sor: Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi Ders Kitabı içinde yer alan diğer soruları destek@derstarih.com e-posta adresini kullanarak bize iletebilirsiniz. Sorularınızı bize gönderin Ders: Tarih Ekibi sizin için yanıtlasın!

2 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Konuyla İlgili Yazılar

Başa dön tuşu

Metin kopyalamanın açılabilmesi için
lütfen web sitemizdeki herhangi bir reklama
tıklayarak bize destek olunuz.

Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olunuz. Anlayışınız için teşekkür ederiz.