Dünya Tarihi

Mezopotamya’da Hekimlik ve Tıp

Bu yazımızda Mezopotamya’da hekimlik konusunu ele aldık. Mezopotamya’da hekimlik en temelde hekimlerin suya bakarak hastalıkları belirlemesi üzerine kuruludur. Bu nedenle Mezopotamya’da hekimler “suyu tanıyan kimse” olarak tanımlanmıştır. Doktorlar bir kabın içine su doldurup suyun üzerine birazcık zeytinyağı damlattıktan sonra damlanın aldığı şekle ve harekete bakarak hastanın iyi olup olmayacağını söylerdi.

Mezopotamya’da Hekimlik ve Tıp

Dicle ve Fırat nehirlerinin çevrelediği bölgeye Mezopotamya denir. Günümüz coğrafyasında ise İran, Suriye, Irak ve Türkiye’nin de Güneydoğu Anadolu bölgesi Mezopotamya olarak adlandırılabilir. Bilindiği üzere Mezopotamya Sümerler, Babiller ve Asurlular gibi büyük medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Bölge hakkındaki bilgilere bakacak olursak, kültürü, tarihi ve sosyolojik yapısı hakkında pek çok kaynak bulunurken, tıp alanında aynı şekilde bir arşive sahip değiliz. Örnek verecek olursak Babil’deki tıp hakkındaki bilgilere Asur Kralı Asurbanipal’ın arşivinde bulunan bazı kaynaklarıdan ulaşabiliyoruz.

Asur belgelerinin dili Sümerce’dir, Asurlu hekimler de Sümerlilerin reçetelerinden ve bazı ilaç formüllerinden yararlanmışlardır. O zamanlarda Sümerceyi konuşanlar genelde halkın yüksek tabakasındaki insanlar oluyordu. Toprak tabletler üzerinde de tıp ile ilgili konular ve hastalıklar kısa bir özet niteliğinde belirtilmiş ve açıklamadan çok bu hastalıkların tedavi yöntemleri yer almıştır. Bütün bu bilgilere dayanarak eğitim ve öğretimin daha çok sözlü olduğu tarihle uğraşan uzmanlarca kabul görmüştür. Yani bilgi ustadan çırağa sözlü ve yaşayarak uygulamalı öğrenme şeklinde aktarılıyordu. Tıp ile alakalı olarak tabletlerden Konstantinopolis (İstanbul) Tableti bir hastalığı ve bunun tedavi sürecinde ne yapılması gerektiğini ele alır. Özet niteliğindeki bu tabletteki hastalık akrep sokmasından kaynaklanmaktadır.

Hammurabi Kanunları’nda Hekimlik ve Tıp

Mezopotamya’da hekimlik konusunda ve Babil’deki tıp hakkında en ilginç belge Hammurabi Kanunları içerisinde yer almaktadır. Hammurabi’nin hayatı hakkında kesin bilgiler bulunmamakla beraber genelde tarihçilerin büyük bir kısmı M.Ö. 2000’li yılların başında yaşadığını savunmaktadır. Tarihte ilk kez toplu bir şekilde yani Codeks halinde yasa koyan bir hükümdardır. Yapılan bu kanunlarda hekimlerden çok cerrahlardan bahsedilmiştir. Bu kanunlardan anlıyoruz ki cerrahlar başarılı operasyonlar sonrasında onurlandırılıyor ve ödüllendiriliyor fakat başarısız olduklarında ise onları büyük cezalar bekliyor. Bu özelliğinden dolayı da Hammurabi Kanunlarına tarihin en eski tıp yasası diyebiliriz. Örnek verecek olursak yasanın;

  • 215. maddesinde: Eğer hekim, soylu bir kişiyi ameliyat edip onu yaşama kavuşturursa ya da görmeyen gözünü açarsa yani iyileştirirse 10 şekel gümüşe sahip olacaktır.
  • 216. maddesinde: Tedavi edilen kişi halktan biriyse ödül 5 şekeldir.
  • 217. maddesinde: Tedavi edilen kişi soylu kimsenin kölesi ise kazanılacak ödül, köle sahibince ödenir ve 2 gümüş şekeldir.
  • 218. maddesinde: Cerrah girdiği ameliyatta başarılı olamazsa eli kesilecektir.
  • 219. maddesinde: Tedavi edilen köle ölürse, hekim onun yerine soylu kişiye bir köle verecektir.
  • 220. maddesinde: Hekim soylu kimsenin kırık kemiğini ya da sakatlanmış adalesini iyi ederse, 5 gümüş şekel ödül olarak verilecektir.

Babil’de tabletlerdeki yazılardan bazı hastalıkların ve musibetlerin tanrılar tarafından gönderildiğine ulaşılmıştır. Burdan da anlıyoruz ki din ve tıp ayrılmaz bir bütün olarak değerlendirilmektedir. Bu durum Babil’de hekimlerin de dinle alakadar olup olmadıkları ya da hem din adamı hem hekim olup olmadıkları hakkında akıllarda bir soru işareti oluşturmaktadır.

Eski Mezopotamya’da Tedavi Yöntemleri

Hasta karşısına çıkan hekim ilk olarak hastanın rengini, genel görüntüsünü ve hareketlerini incelemiştir. Olumsuzlukları tespit etmek için ise ağız ve dilin durumunu, idrarın görüntüsü, gözlerin durumunu kontrol ederek tanı koymaya çalışmıştır. Örnek vermek gerekirse hastanın ağzı kırmızı ise hasta iyi olacaktır, siyah ise hasta ölecektir. İdrar kırmızı ise hasta iyileşecektir, şayet hasta idrarını yapamıyorsa o kişi ölecektir. Bu yöntem hasta doktor ilişkisinden daha çok kahinliği daha çok çağrıştırmaktadır.

Bütün bunlar dışında hekimlerin kendi uyguladıkları tedavi yöntemleri de bulunmaktadır. Örnek verecek olursak göz çevresinde oluşan hastalıkları yakından takip etmekle kalmayıp bu hastalıkları iyileştirmek için merhemler, göz banyoları ve yağlar kullanmışlardır. Ayrıca göz bozukluklarından miyop ve hipermetropun da tedavileri için mercek kullanımından kaçınmamışlardır. Ayrıca karaciğer kaynaklı bir hastalık olan sarılığı incelemişler ve bunun çıkış noktasını keşfetmişlerdir.

Mezopotamyalılar diş için de bazı yöntemler geliştirmekle kalmayıp, diş ağrılarında o dişi çekmekten çekinmemişlerdir. Hatta tarihteki en eski diş hekimi buradan çıkmıştır. Safra kesesine dair de detaylı bilgiler bildikleri aşikardır ve safra kesesi rahatsızlıklarında su içerisine keskin şarap karıştırılarak hastaya içirilmiştir.

Diş hastalıkları için ayrıca droglar da kullanılmıştır. Drog diş tedavisinde kullanılan doğal veya sentetik her türlü maddeye denir. Öncelikle deve dikeni kökü uygun şartlarda kurutulup toz haline getirilir. Üzerine yağ eklenip karıştırıldıktan sonra ise dişe uygulanır. Mezopotamya’da uygulanan tedavilerden iç organları ve vücudun diğer sistemlerini etkileyenleri de yaygın olarak kullanılır. Yukarıda bahsettiğimiz safra kesesi buna örnek olarak verilebilir.

Antik Mezopotamya’da Reçeteler

Bunun haricinde Mezopotamya’da hekimlik alanında hastanın tedavisi için dana sütü de verilmiştir. Bunun haricinde dana sütüne ve acı içkilere hurmanın da içerisinde bulunduğu şarabı karıştırarak tedavi süresince uygulanmıştır. İnanışları gereğince uğur getiren zaman dilimi içerisinde toplanılması gerektiği düşünülen bitkileri (kekik, erik ağacı, armut, incir, hardal, söğüt, köknar, çınar ağacı ve benzeri) yine uğurlu olduklarını düşündükleri sihirli sayıların etkisiyle belirli zaman dilimleri içerisinde tedavilerde kullanmışlardır.

Yukarıda bahsetmiş olduklarımızla ilgili olarak bazı somut belgelere de ulaşılmıştır. Edinilen bilgilere göre yanık tedavisinde kullanılan ilaçla alakalı reçete şöyledir:

Yanık Tedavisi Reçetesi

Irmak çamuru toz haline getiriniz ve bunu suyla yoğurunuz; ham yağla ovunuz ve yakı olarak bağlayınız.

Yine aynı reçetenin devamında yutularak alınan ilaçlarla alakalı olarak 9 numaralı reçete de şunları söyler:

… bitkisinin sakızı üzerine sert bira dökünüz; bir ateş üzerinde ısıtınız; bu sıvıyı ırmak zifti yağına dökünüz ve hasta kişiye içiriniz.

Not: Bu konuyla ilgili olarak İlk Çağ’da Bilim başlıklı yazımızı da inceleyebilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Konuyla İlgili Yazılar

Başa dön tuşu

Metin kopyalamanın açılabilmesi için
lütfen web sitemizdeki herhangi bir reklama
tıklayarak bize destek olunuz.

Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olunuz. Anlayışınız için teşekkür ederiz.