Avrupa Tarihi

Birinci Haçlı Seferi Nasıl Başladı? Nedenleri ve Sonuçları

Bu yazımızda Birinci Haçlı Seferi nasıl başladı? Birinci Haçlı Seferi nedenleri ve sonuçları nelerdir? sorularını yanıtladık. Ayrıca Birinci Haçlı Seferi içinde gerçekleşen İznik (Nikea) Kuşatması, Dorileon Muharebesi, Antakya Kuşatması, Kudüs Kuşatması gibi konuları da inceledik.

Birinci Haçlı Seferi, 15 Ağustos 1096 ile 15 Temmuz 1099 tarihleri arasında Papalık öncülüğünde Avrupa’daki birçok devletin Anadolu Selçuklu Devleti, Suriye Selçukluları, Fatımiler, Abbasiler, Dânişmendliler gibi devletlere saldırdığı savaşlardır. Birinci Haçlı Seferi sonucunda Haçlılar başarılı olmuştur ve Kudüs Krallığı kurulmuştur. Birinci Haçlı Seferine katılan Avrupalı devletler;

  • Papalık
  • Fransa Krallığı
  • Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu
  • Bizans İmparatorluğu
  • Kilikya Ermeni Krallığı
  • Ceneviz Cumhuriyeti
  • Sicilya Kontluğu
  • Flandre Kontluğu
  • Puglia ve Calabria Düklüğü

Lordların Haçlı Seferleri (Asıl 1. Haçlı Seferi)

Frank İmparatorluğu’nun dağılmasıyla Avrupa’da oluşan otorite boşluğu, kilise için iyi bir otorite fırsatı oluşturdu. Papalık, bu durumu fırsat bilip uzun süredir planladıkları “Teokratik Tarih ve Devlet Anlayışı”nı yürürlüğe koymayı denedi. Bu başarılarının sonucu olarak Avrupa’da hükümetler din ile yürütülmeye başladı. İnsanlar papazları dinlemeye, sınıflara ayrılmaya başladı. Tabii ki bu sınıfların en üstünde soylular ve din insanları vardı. Bu durumun sonucu olarak Papanın yönlendirmesiyle 1096-1293 yılları arasında Kudüs hedefli gözüken sekiz tane haçlı seferi yapıldı. Daha başlamadan bile Avrupa’yı kötü duruma düşüren bu seferler başarısızlıkla sonuçlandı ama bunun yanında Avrupa’da önemli gelişmelere sebep oldu. Bu yazımızda da birinci haçlı seferi konusunu tüm ayrıntılarıyla inceleyeceğiz.

Birinci Haçlı Seferi Nedenleri

Bu fikrin doğuşunun birçok nedeni var. İlki, İspanya ve Portekiz müslümanların elindeydi, ikincisi ise batıdan gelen türk güçleri Anadoluyu almıştı ve bu durumdan rahatsız olan Bizans İmparatoru 1. Aleksios papadan yardım istedi. Papa bu yardımı kabul etti ama amacı farklıydı. Bu durumlar sonucu Hristiyanlık dünyası kendini tehdit altında hissetti. Buraya kadar politik nedenlerden konuştuk, bunun yanısıra Avrupa fakirdi. Zenginler dışında halk eziliyordu, din ile yönetilen güçlere halkın umudu destek oluyordu. Daha fakir halk daha inançlı halkı, yobaz halkı ve eğitimsiz halkı tetikliyordu. Dini, yani öbür yönü ise kilise ikiye ayrılmıştı. Ortodoks kilise Protestanlara karşı bir şey yapması gerekiyordu.

Peki insanlar nasıl ikna oldu. Halkı kışkırtmak kolaydı, önce şövalyeleri ikna etmek gerekiyordu ki bu da zor değildi. Savaş demek ganimet ve toprak demek. Bunun üstüne asiller ve din adamları kolayca bu işe girdi. Doğudaki cennete gözlerini dikmişlerdi. Şimdi asker olacak bir halk lazımdı. Halka para ve cennet vaat edildi. Hatta cennetten tapu vereceğiz diyenler de olmuştu. İnsanlar Tanrıları için savaşacaktı. Zaten şu anki hayatları rezil durumdaydı, belki bu durum sayesinde ahirette güzel bir hayat yaşayacaklardı.

Başında daha düzenli ordu kurulmamışken, bir kesim halk ellerine silahlarını alıp Batı Avrupa’dan yola çıktı. Bu ordunun içinde azınlık askerler, bolca deneyimsiz erkek ve çocuk, ayrıca da kadınlar vardı. Tabi ki bu durum düzensizliğiyle sadece yıkıma yol açtı. Bu insanların az erzağı vardı ve bu durumda geçtikleri yerleri talan edip yağmaladılar. Alman Krallığı değişik nedenlerle Yahudileri öldürmeye başladı(tam Almanlara göre bir şey). Bu saçma olayların sonunda Almanlar bir süre sonra durduruldu ve düzensiz ordumuz Bizansa vardı. Küçük bir kesim kalan bu ordu, Selçuklulara saldırıp kolayca yenildiler. Sonrasında ilk düzenli toplanma başladı.

Birinci Haçlı Seferi Nasıl Başladı?

Profesyonel Güney İtalya Normanları, Lorraineliler, Fransız şövalyeleri içinde barındıran güçlü bir ordu, bundan sonra 1907’de önlerine geldi. Komutanları arasında Aşağı Lorenli Godfrey de Bouillon, kardeşi Baudouin Boulognelu, kuzeni Baudouin Bourglu, Normandiya Dükü Robert, Norman Boemondo Tarantolu ve kuzeni Tancred, Toulouse Kontu Raymond St. Gilles, Flandra Kontu II. Robert, Fransız kralının kardeşi Hugh Vermandoislı gibi Fransa’nın, Burgundi’nin ve Güney İtalya’nın önemli soyluları bulunmaktaydı. Ayrı ayrı yollarla Konstantinopolis’e gelen bu ordular yollarında tabi ki yine bol bol yağma yapmaya başladılar. Macar ordusu bunlara son vermeye çalıştı ama sonunda ordularımız hedefine ulaştı ve Bizans ordusu tarafından şehrin içine alındı. Şimdi Bizans İmparatoru düşüncelerini uygulamaya koyacaktı. Tek tek komutanlarla anlaşma yaptı ve alınan toprakların Bizans’ın olacağı üstüne yemin ettirdi. Tabi ki kimse bunu yapmadı ve bu durum yeni Latin Krallıkların kurulmasına neden olacaktı.

İznik (Nikea) Kuşatması Nedir?

İlk önce 10 Nisan 1907’de İznik’i kuşattı. İznik , üç tarafı duvarlarla kaplı durumdaydı ve kuşatma uzun bir süre sürdü. Bu süreçte hiç Türk ordusu etrafta gözükmedi. Birden bire kapılar haçlılara açıldı ve gözükene göre Bizans burayı gölden gemilerle işgal etmişti. Aslında olan ise İznik Bizans ile Türkler arasındaki bir anlaşmaya göre boşaltılmış ve Bizans’a teslim edilmişti. Tabi bundan Haçlılar’ın haberi yoktu çünkü Kral 1. Aleksios yapılan anlaşmanın yürürlülüğe girmeyeceğini biliyordu ve olayı şansa bırakmak istemedi.

Halk Haçlısı olarak anlandırılan düzensiz ordu nedeniyle Kılıç Arslan haçlı ordusunu küçümsemişti ve bir tehdit olmayacağını düşünmüştü. Bu sırada güneydoğuda başka savaşlar yapıyordu ve kuşatma sonrası ordusunu Anandolu’nun içlerine geri çekti.

Bunun sonucu Haçlılar yürüyüşüne devam etti ve Kılıç Arslan onları eskişehirde karşıladı. Fakat bu karşılaşmada ise Selçuklunun ince oklarının kalın zırhlı şövalyeler karşısında efektif olmadığı gözüktü ve Türkler geri çekilip Haçlıları izler bir strateji uyguladı. Yolda giderken kuyuları yıkıp, otlaklardan koyun sürüleri geçirerek Haçlı Ordusunun atlarının otlayacağı otlakları bitirdiler ve Haçlılar yine kaynaksız kaldı. Kılıç Arslan’ın bu taktiği başarılıydı, Haçlıların atları ve insanları anadolu sıcağında can verdi, su bulmak için bitkileri kemirecek dereceye gelmişlerdi.

Dorileon Muharebesi Nedir?

Sonunda Konya’ya varan Haçlılar Konya’da stoklayıp tekrar yola koyuldular. Bu sefer de bir yol ayrımına vardılar. Ya zor ve hızlı olan yoldan yani Toros Dağlarından geçeceklerdi, ya da kolay ama yavaş olan Aladağlardan. Başlarından Celile Prensi Tancred ve Kudüs Kralı l. Baudouin olan küçük bir grup Toroslardan ve asıl ve büyük olan haçlı ordusu Aladağlardan geçecekti. Toroslardan geçerken Tancred ve birkaç yüz kişilik ordusu Tarsus Kalesine vardı. Bu kadar askerle kaleyi alamayacağını gören Tancred, amcası Boemondo’a yardım istediği bir mektup yollar.

Sonra aklına bir fikir ve askerlerine kaleyi sanki kuşatıcakmış gibi sarmalırını emreder ve Türklere büyük bir ordunun yolda olduğunu ayrıca kaleyi savunan herkesin feci bir şekilde öldürülüceğini söyler. Gecesinde kalenin çoğu Türkler tarafından boşaltılır, sabahında ise kale teslim olur ve Tancred kaleye el koyar. Sonrasında Kaleye Baudoin ve yaklaşık iki bin kişiden oluşan ordusu gelir ve kısaca der ki “Biz fazlayız kaleyi ver !” ve Tancred tekrar yoluna koyulur. Kale Baudouin iken ise Tancred’ın çağırdığı yardım gelir. Saçma davranarak Baudouin gelenleri kaleye almaz ve bu birlik dışarı kamp kurar. Gece kaçan Türkleri hatırlıyor musunuz? Aslında kaçmamışlar ve yakınlara yerleşmişler. Gece kamp kuran birliği görünce (bir kaç yüz kişilik) kamplarını talan edip herkesi öldürmüşler. Sabahında kaledeki halk dışarıdaki ölü Haçlıları görünce sinirlenip Baudouin’e baskı yapmışlar o da kendini odasına kitlemiş ve herkes sakinleşene kadar kapıyı açmayacağını söylemiş.

Bu sırada Tancred yolun üstünde başka bir kaleyi ele geçirmiş ama bu sefer yerel paralı askerlerle anlaşmak gibi hazırlıklar yapmış. Baudoin bu sefer geldiğinde hayır deme sırası Tancred’daydı. Bu sefer Baudouin doğuya yol alır Yolda bir Krallığa varır. Bir arkadaşı aracılığı ile kralın kendisini evlatlık almasının sağlar. Krala suikast düzenler. Bu arkadaşına ölünceye dek işkence eder ve kendini Edessa Kontuluğu’nun kontu ilan eder. Bu da ilk Haçlı Devleti olur. Tancred bu sırada ana birliğe geri katılır. Ama görür ki daha kolay olan yol o kadar da kolay değildir. Dağ tırmanışı gibi şeyler yüzünden Haçlılar zırhlarının bir kısmını geride bırakmıştır. Ayrıca atlarınının da bir kısmı ölmüştür.

Antakya Kuşatması Nedir?

Ayrıca önlerinde Antakya gibi güçlü bir şehir bulunmaktadır. Antakya Kudüs ile aralarındaki son büyük zorluk olucaktı. Antakya’nın dev gibi duvarları Haçlılar için çok büyüktü. Bu durum Haçlıların yapıcağı değişik bir planla sonuçların. Haçlılar kapıların çoğunu kuşatır. Pek kuşatma kelimesine uymasada bazı kapılar dağda bazıları nehir kenarındaydı yani bu durum onları bölecekti. Bu durumdan şunu dediler “Yapabileceğimizin en iyisini yapalım.” Haftalar, aylar geçtikten sonra; kış geldi ve Haçlıların kaynakları tükendi. Aç kalmışlardı. Bir birlik yollamaya çalışsalar alan çok ortadaydı ve pusu tehlikesi çok yüksekti. Tek yapabilecekleri şey etraftan bayağı bir dolanmak olurdu ve bu da çok uzun sürerdi. Bunun üstüne Haçlılar bir plan yaptı. Boemondo ve II. Robert, Flander’in Kontu, ordunun büyük bir kısmıyla yemek arayışına çıktı. Kalanlar kuşatmaya devam etmeyi denedi. Yemek arayışı sırasında Haçlılar kuşatmaya yardıma gelen büyük bir müslüman ordusuyla karşılaştılar ve savaşa girdiler. Savaş sonlandığında galip yoktu, iki ordu da büyük kayıplar vermişti.

Haçlılar topladıkları yiyeceği de kaybettiler. Şanslılar ki bu müslüman ordunun komutanı, pek hevesli olmadığı için, yapılacaklar listesine bakıp “Bu kadar.” dedi ve geri döndü. Bir şekilde Haçlılar bahara kadar kaldı ve yemek sorunun yavaş yavaş çözüldü. Bu sırada Boemondo iyi ve sinsi bir plan yaptı. Önce Bizans komutanının kendisine suikast düzenlendiğine ikna etti, bunun üstüne Bizans’ın ordu Konstantinopolis’e geri döndü. Boemondo onları korkaklıkla suçladı ve Bizans’a ettiği yemini feshettiğini duyurdu. Sonrasında ikinci bir ordunun geldiğini duyunca, kendisinin eğer Antakya’yı kendisine alırsa savaşa devam edeceğini açıkladı. Haçlı şövalyeler tarafından da sevilince öbür liderlerin olur demekten başka şansı kalmadı ve ikince orduyu da alan ettiler. Bu sefer Türkler daha güçlü bir ordu kurup yola çıktılar ve bunu duyan Boemondo güvenilir bir kale korumasına gece onları içeri alması için para verdi ve Haçlılar Antakya’ya girdi. Birçok sivil öldürüldü ve Haçlılar Antakya’nın kontrolünü akropol dışında ele geçirdi.

Şimdi Haçlılar Antakya’yı aldı ama birkaç sıkıntı ile uğraşmaları gerekiyordu. Birincisi, Gelen Türk ordusu Antakya’nın çevresini kaplamıştı. İkinci, akropol hala Türklerin elindeydi. Üçüncü, içerdeki malzeme yani yiyecek tükenmekteydi. Son olaraksa Stephen Blois bu uğraşın umutsuz olduğunu söyleyip onları Antakya’yı almadan önceki gün terk etmişti. Ayrıca yolda yardıma gelen Bizanslılara bu işin olmayacağını söyledi ve Bizanslılar da kendi ülkelerini korumak için geri döndü. Dört gün boyunca Türkler duvarlara saldırdı ve Haçlılar duvarları savundu. Bu sırada Boemondo akropolü almaya çalışmaya devam edip aynı anda duvarları savunuyordu. Bir süre sonra Türkler “Hadi şu adamları tekrar aç bırakalım.” dediler ve şehir çevrediler. Haçlılar tekrar aç kaldı, moralleri yerin dibine vurdu. Birden Pierre Barthelemy, yerel bir keşiş, rüyasında Kutsal Mızrağın (lance of longinus) yerini gördüğünü söyledi.

Antakya’nın Haçlılar Tarafından Ele Geçirilişi

Bunun üstüne Haçlılar St. Peter kilisesinin yerini kazmaya başladılar. Pierre Barthelemy kazılan çukura atladı ve iri bir parça demir çıkarıp onu bulduklarını duyurdu. Liderler bunun bir düzmece olduğunun farkındaydılar ama askerler bundan etkilendi ve Toulouse Kontu, IV. Raymond bunun kazanacaklarına dair bir işaret olduğunu söyledi. Aç kalmış askerler on üçüncü günün sonunda kapılardan çıkıp Türklere saldırdı. Türkler yenildi ve Haçlılar bunu kutsal bir olay olarak anlatmaya başladı. Aslında olan ise Türk komutanları aynı haçlılar gibi tek tek dağılmaya başlamıştı ve artık ortada düzgün bir Türk ordusu kalmamıştı. Artık sıkıntılar bitmişti, mi? Boemondo ve Raymond Antakya’nın kimde kalacağı üstüne tartışmaya başladılar. Aylar sonra Boemondo (zekası sayesinde) Antakya’yı aldı ama bu süre boyunca Haçlılar Antakya’da bekledi.

Bu sırada Hugh, Vermandois Kontu Bizans’tan yardım almak için geri yollanmıştı ama Bizans bunu kabul etmedi ve Hugh da dedi ki “Okey beybi ben de geri dönüyorum” ve Avrupa’ya geri döndü. Bunun üstüne hayatının sonuna kadar onla alay edildi. Antakya’daki bu aylar sürecinde bir salgın ortaya çıktı ve Le Puy Piskoposu Adhemar de Monteil (sözde papa tarafından seçilen lider) bu salgın sonucu öldü ve artık ortada bir lider kalmadı. Kutsal Mızrağı taşıyan Raymond kendini lider ilan edip güneye yol adlı ve bugün ki ismiyle Ma’arretü’n-Nu’man kuşatmasına başladılar. Popülasyonu katlettikten sonra, Raymond ve Boemondo tekrar şehri kimin alacağı üstüne tartışırken Haçlılar açlıktan öleceklerdi hatta bazı kaynaklara göre ölü Türkleri yedikleri yazılmıştır. Sonunda Raymond kendisinin Tanrı tarafından görevlendirildiğini söyleyip tekrar güneye yol aldı ama bu sefer sadece Tancred ve Robert onu takip etti.

Kudüs Kuşatması Nedir?

O sırada Kudüs Şiiler tarafından kontrol ediliyordu. Bu sebeple halk hem kendilerine dokunulmaması için hem de Şiileri almak için Haçlılara yardım ettiler ama nedense Raymond birden Lübnan’a saldırmaya karar verdi ki bu bayağı rastgele bir hareketti. Kudüs ile aralarında bile durmuyordu. (Tabi ki kendi kendi krallığınızı kurmak istemiyorsanız.) Nedeni bilemeyeceğiz çünkü Raymond saldırısında başarılı olamadı. Hatta o kadar kötü yenildi ki Tancred ve Robert Raymond’dan ayrılıp Godfrey de Bouillon’a (kendisi önemli haçlı liderlerinden biridir) katıldı. Sonrasında Raymond onlardan yardım istedi ve dört ordu beraber tekrar kuşatmaya başladı ama bu da yeterli olmadı ve orada öylece kaldılar ta ki Godfrey’in rahiplerinden biri Kutsal Mızrağı bulan Pierre Barthelemy’e meydan okudu. Kabul eden Pierre ateşe atladı ve ölene kadar yandı.

Bu durum Kutsal Mızrak sanılan şeye ve Raymond’a olan güveni sarstı ve Godfrey liderliği ele alıp Kudüs’e yol aldı. Küçük bir aksilik dışında Haçlılar sonunda, SONUNDA!, Kudüs’e vardılar. Sıkıntı şu ki bu zamana kadar Haçlılar çok dağılmıştı. Baudouin Odessa’da kendi işleriyle uğraşıyordu. Hugh Haçlıları çoktan terk etmiş ve Avrupa taraflarına yol almıştı. Boemondo Antakya’da kendi halinde takılıyor, işleriyle uğraşıyordu. Bizans direk geri dönüp ellerini kollarını bu işten çekmişlerdi. Stephen Blois kaçıp İngiltere’ye dönmüştü. Adhemar de Monteil Antakya’daki salgın dolayısıyla ölmüştü. Yani ortada kuşatma için pek adam kalmamıştı.

Bunların yanında Kudüs birlikleri etraftaki kuyuları zehirlemişti ve Haçlılar bu nedenle susuzlukla boğuşuyordu. Kalan prensler kuşatma yapamayacaklarına karar verdiler ve direk bir hücum ya da hiç diyerek bir plan yapmaya başladılar. Ne yazık ki hala bir problemleri daha vardı, arazide hiçbir şey yoktu yani ne kuşatma merdivenlerinden yapabilirlerdi ne de kuşatma kulesi. Şansılar ki Cenova gemileriyle gelip gemilerini sökmek üzerine anlaştılar. Bununla birlikte 13 Temmuz 1099’da kuşatma başladı.

Birinci Haçlı Seferi Sonuçları

Haçlılar iki kanada ayrıldı. Birinde Raymond savaşıyordu, öbüründe Godfrey ve Tancred. Raymond, yine yenildi ve kuşatma kulesi yerle bir oldu. Godfrey ve Tancred aynı hatayı yapmayıp kuleyi bir taraftan hazırladılar. Kudüs birlikleri o tarafa hazırlık yaptıktan sonra gecesinde kuleyi söküp öbür tarafa hazırladılar ve sabah beklenmeyen savunmasız bir kenardan saldırıya başladılar. Yine de iki gün boyunca taktiksiz vahşice savaştılar savaştılar ve en sonunda Kudüs’ün kapıları Haçlılara açıldı. Büyük bir katliam başladı. Kadınlar ve çocuklar öldürülüyordu. Bu katliama sadece en gençleri Tancred yeter dedi ve gördüğü halka korunmaları için kendi bayrağını verdi ve onlar için gelen herkese bunu göstermelerini ve onun korumasında olduklarını söylemelerini istedi fakat sonunda savaş için başka yere çağrıldığında koruduğu onca insanı bir camii avlusunda ölü bularak hüsrana uğradı.

Bununla İlk Haçlı Seferi son bulmuş oldu ve sonuçları olarak dört Haçlı devleti kuruldu. Bunları Kutsal Kudüs Krallığı, Urfa Kontluğu, Antakya Prensliği ve Trablus Kontluğu olarak sayabiliriz. Godfrey ise Kudüs Krallığı’nın kralı oldu. Modern tarihçilere göre başarılı kabul edilen “Baronların Haçlı Seferi” sayesinde Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs’ü geri almasına kadar (1187) Kudüs, Hristiyanların elinde kaldı.

Not: Bu konuyla ilgili olarak Dördüncü Haçlı Seferi ve İstanbul’da Latin İstilası başlıklı yazımızı da inceleyebilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Konuyla İlgili Yazılar

Başa dön tuşu

Metin kopyalamanın açılabilmesi için
lütfen web sitemizdeki herhangi bir reklama
tıklayarak bize destek olunuz.

Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olunuz. Anlayışınız için teşekkür ederiz.