Osmanlı Tarihi

Şark Meselesi (Doğu Sorunu) Nedir? Tarihi, Önemi ve Özellikleri

Bu yazımızda Şark Meselesi (Doğu Sorunu) nedir? Şark Meselesi (Doğu Sorunu) ne zaman, nerede, nasıl ortaya çıktı? Şark Meselesi kavramını ilk kim kullandı? Şark Meselesi (Doğu Sorunu) nedenleri ve sonuçları nelerdir? Şark Meselesi (Doğu Sorunu) önemi ve özellikleri nelerdir? Şark Meselesi kapsamında Avrupalı devletlerin, Orta Doğu’ya yönelik politikaları nelerdir? sorularını yanıtladık.

Şark Meselesi (Doğu Sorunu) Nedir?

Türk devletleri Anadolu’ya yerleştiklerinden beri, bu durumdan rahatsız ve memnuniyetsiz olmuş Avrupa devletlerinin, Türk devletlerini Orta Doğu’ya (şarka) gönderme ve Avrupalı devletlerin Osmanlı İmparatorluğu çok uluslu yapısı üzerine bu devleti yıkma ve paylaşma gayesine Şark Meselesi (Doğu Sorunu) adı verilmiştir. Bu doğu politikası Orta Doğulu devletlerle Avrupa arasındaki tüm meselelerde temel alınarak tüm dünyanın da hitap ettiği gibi Şark Meselesi adı altında yürütülmüştür. Bir İngiliz Harbiye Nazırı Lord Kitchener’ın Doğu Sorunu’nu “Türkleri dünya haritasından silinceye kadar, harbe devam edeceğiz” olarak tanımlıyor olması ise bize Doğu Sorunu’nun Osmanlı Devleti’nden çok Türk ırkına karşı yapılan bir hareket olduğu sonucunu vermektedir.

Şark Meselesi Ne Zaman, Nerede, Nasıl Ortaya Çıktı?

Şark Meselesi ne zaman, nerede, nasıl ortaya çıktı? Bu kavramı ilk kim kullandı? sorusunu yanıtlayalım. Doğu Sorunu ilk defa 1815’te gerçekleştirilmiş olan Viyana Kongresi’nde gündeme gelmiştir. Viyana Kongresi, tüm Avrupalı devletlerin Napolyon Savaşılarının sonuçlarından mümkün olan en az zararla ayrılabilmesi için toplandıkları ve Avrupa’nın siyasi durumunu tartıştıkları bir kongredir. Bu konferansa Osmanlı İmparatorluğu Balkan sorununun tartışılacağından ve kendinden taviz vermesi gerekebileceğinden çekindiği için katılmamıştır. Viyana Kongresi’nde Rus Çarı olan Aleksandre, Rum meselesine değinmek istemiştir. Fakat, İngiltere’nin ve Avusturyalı bir diplomat olan Metternich’in, Rusların doğuda ilerlemesini engellemek istemeleri sonucunda bu konu tartışmaya kapatılmıştır. Buna karşın Rus delegeleri, resmi müzakerelerin dışında, Osmanlı İmparatorluğunun bünyesinde barınmakta olan Hristiyan halkın durumu üzerinde tartışırlar iken “Doğu Sorunu” adını kullanmışlardır.

Viyana Kongresi’nden sonra bu terim dönemin diplomatları ve hükümdarları arasında yaygınca kullanılmaya başlandı. Artık Doğu Sorunu, Türk milletini diğer devletlerin sosyal, siyasi, ekonomik, kültürel ve hukuki açıdan kontrol etmesi veya yok etmesi manasına gelen bir terim olmuş idi. Doğu Sorunu politikası tarihte olmuş her olay gibi zamanla farklı anlamlar kazanmıştır. 19. yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünün sağlanması, 19. yüzyılın sonlarında ise Osmanlı Devleti’nin Avrupa kıtasında bulunan topraklarının işgal devletleri arasında bölüştürülmesi ve 20. yüzyılda ise Osmanlı Devleti’nin bütün topraklarının işgal devletleri arasında bölüştürülmesi manalarına gelmiştir. Bunun yanı sıra Avrupa devletleri, Osmanlı Devleti’nin her kriz anını Doğu Sorunu adı altında tartıştığı için Doğu Sorunu Osmanlı Devleti’nin yazgısı olarak da kabul edilmiştir.

Şark Meselesi Nedenleri ve Sonuçları

Şark Meselesi nedenleri ve sonuçları nelerdir? sorusunu yanıtlayalım. Şark Meselesi’nin altında yatan emellerin başında maddi sıkıntılar gelmektedir. 19. yüzyılda Sanayi Devrimi ile yaygınlaşan Avrupalı devletlerin sömürgeci politikaları dolayısıyla Avrupalı devletler himayeleri altına alabilecekleri güçsüz devlet arayışındaydılar. Bu sömürgeci politika Avrupalı devletlerin bütünlüğü için önemli bir konumda bulunmaktaydı, birbirleri arasındaki herhangi bir çatışmayı önlemek için bir tampon görevi gören bu politikanın en önemli hedefi ise Osmanlı Devleti idi. Şark Meselesi’nin bir diğer önemli sebebi ise sömürgeci politikalardan doğan Osmanlı’nın stratejik konumu idi. Osmanlı’nın Avrupa ile diğer kıtalar arasında bir köprü görevi görmesi stratejik bir avantaj sağlamaktaydı. Osmanlı’ya pazar ile üretim yeri arasında daha ucuz alternatif bir yol gözüyle bakılmaktaydı. Bu yüzden tüm sömürgeci devletlerin gözü Osmanlı Devleti’nin üzerindeydi. Şark Meselesi’nin bir diğer önemli sebebi ise Osmanlı’nın himaye altına alınması durumunda Avrupa’daki güç dengesini belirleyecek nitelikte olması idi.

Bu güç dengesi, sömürgeciliğin yalnızca ekonomik menfaat gözetmediğini, bir güç oyunu olduğunu gösterir. Bu güç oyunu ekonomiyle doğru orantılı olup ekonominin ve kontrolün kimin elinde olduğunu da gösterir. Sömürgeciliği ortaya çıkaran üstünlük yarışı ve Hristiyanlığı yayma gayesidir, bu yüzden tüm Batı devletleri sömürgeciliği benimser. Batı Devletleri bu politikalarını uygularken Avrupa ve Orta Doğu’da büyük sıkıntılarla karşılaşmamışken Osmanlı Devleti’nin büyük bir direnç ile başkaldırması hepsinin bu amaç uğruna Şark Meselesi altında bütünleşmesine sebep olmuştur. Batı Devletleri’ne göre Osmanlı, ne Avrupa’nın bir parçası idi ne de Hristiyan olması da kendilerine katamadıkları bu devlete karşı birleşmelerinin temel sebeplerinden birisidir. Toparlamak gerekirse, Şark Meselesi’nin üç ana unsuru vardır: ekonomik sıkıntılar, sömürgeci politikalar ve güç dengesi. Bu sebepler Avrupa’nın bir bütün olarak Osmanlı Devleti’nin karşısında yer almasına yol açmıştır.

Şark Meselesi Önemi ve Özellikleri

Şark Meselesi önemi ve özellikleri nelerdir? sorusunu yanıtlayalım. Şark Meselesi Osmanlı Devleti’nin parçalanmasında büyük bir rol oynamıştır. Batılı devletlerin Osmanlı’yı ele geçirme gayesiyle uyguladıkları politikaların bütününü içerir.

Şark Meselesi kapsamında Avrupalı devletlerin, Orta Doğu’ya yönelik politikaları nelerdir? Osmanlı İmparatorluğu 17. yüzyıldan sonra imparatorluk olma özelliğini çeşitli başarısız politikaları ve kötü idare edilmesi sebebiyle yitirmiştir. Bunun üzerine Avrupa’da sözü geçen devletler olan İngiltere, Rusya, Avusturya ve Fransa’nın arasında bir çıkar mücadelesi oluşmuştur. Osmanlı Devleti ise bu çıkar mücadelesinin tam ortasında bulunmaktaydı. Çünkü, Osmanlı jeolojik olarak stratejik bir konumdaydı, Çanakkale ve İstanbul boğazlarına sahip olması ve Avrupa ile Asya ve Afrika arasında bir köprü konumunda bulunması Osmanlı’yı çok değerli yapmakta idi. Osmanlı Devleti’nin 18. yüzyılın sonlarına doğru eski gücünü kaybetmesi, Avrupa başta olmak üzere, tüm büyük devletlerin dikkatini üzerine çekmiştir.

Osmanlı Devleti’nin bütünlüğünün bozulmasında ve gücünü kaybetmesinde en etkili olan devletler arasında Rusya yer almaktadır. Rusya’nın Moskova-Üçüncü Roma olma ülküsünü benimseyen Büyük Petro emperyalist bir politika yürütmüştür. 16. yüzyılda ortaya çıkan Rusya’nın sıcak denizlere inme politikası altında yer alan faaliyetler arasında Osmanlı’nın bünyesinde barındırdığı azınlıkları kışkırtmak ve desteklemek yer almıştır. Bunun için Ermenileri, Ortodoksları ve Slav ırkını kullanmıştır. 1774’te imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması ile Ortodoksların haklarını korumak bahanesiyle Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışmıştır. Sürekli farklı nedenlerle Osmanlı’ya karşı savaş açmış ve kazanarak Osmanlı’yı yavaş yavaş zayıflatmıştır. Rus yayılmasını Osmanlı güçlü iken tek başına idare edebilmekteyken, güçsüzleştiği zamanlarda çıkarları çatışan Avrupalı devletler tarafından durdurulmaya çalışılmıştır.

Fransa 16. yüzyılda ilk kez Osmanlı tarafından kapitülasyona tabi tutulmuştur. Buna rağmen Osmanlı’nın rakipleriyle iş birliği yaparak Osmanlı’yı himayesi altına almayı hedeflemiştir. Napolyon Bonaparte Mısır’ı 18. yüzyılın sonunda Osmanlı’dan koparmıştır. 19. yüzyılda ise Cezayir, Tunus ve Fas’ı sömürgeleştirmiştir.

İngiltere 1877-1878 arasında Ruslara karşı koymak için Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü korumuştur. Fakat, kendi çıkarları çerçevesinde bu tarihten sonrasında Osmanlı’nın kendi kontrolü altına girmesine uğraşmıştır. Rusya ile Osmanlı üzerine birçok çatışmaya girmiştir, çünkü Osmanlı Devleti’ni kendine istemektedir. Balkanlardaki isyanları desteklemiş ve isyana halkı teşvik etmiştir. 1. Dünya Savaşı’ndaki Osmanlı’nın yenilgisi sonucunda Osmanlı’nın en önemli bölgelerini ele geçirmiştir. Hala devam eden Ermeni ve Kürt sorununu ateşlemiştir.

Avusturya Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı’nın gerilemeye başladığını gösteren Viyana Kuşatması’nı başarısızlığa uğratan devlettir. 20. yüzyılın başında Bosna Hersek’i işgal etmiştir. Rusya ile çıkarlarının en başta çatışmasına rağmen, daha sonrasında Rusya ile ittifak oluşturup Osmanlı aleyhine beraber çalışmalarda bulunmuşlardır.

Toparlamak gerekirse Osmanlı’yı ele geçirmek için birçok devlet “azınlık hakları”, “kapitülasyonlar” ve “din bütünlüğü” projelerini kullanmışlardır. Amaçları Osmanlı’yı kültürel, sosyal, siyasi ve ekonomik açılardan zayıflatarak kendi himayeleri altına almaktı. Osmanlı nihai parçalanmasını engellemek için Tanzimat ve Islahat Fermanı’nı yayınlamıştır, buna rağmen Islahat Fermanı Batılı devletler tarafından yazılmıştır. Fakat, bu ıslahatlar Batı’yı durdurmaya yetmemiştir ve Osmanlı Devleti’nin parçalanması ile son bulmuştur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Konuyla İlgili Yazılar

Başa dön tuşu

Metin kopyalamanın açılabilmesi için
lütfen web sitemizdeki herhangi bir reklama
tıklayarak bize destek olunuz.

Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olunuz. Anlayışınız için teşekkür ederiz.