Türk Tarihi

Türkçe Nasıl Ortaya Çıktı? Türkçenin Tarihi Gelişimi

Bu yazımızıda Türkçe tarihinin zaman içinde gelişimini açıklamaktadır. Aynı zamanda bu gelişimde etki eden birkaç faktörler de örneklerle açıklanmıştır. Türkçe dilinin gelişmesini ve değişmesini etkileyen faktörler nelerdir?

Türk Dilinin Kökenleri

Hiç konuştuğunuz dilin nasıl şekiller değiştirerek ya da nereden geldiğini merak ettiniz mi? Tahmin edebileceğiniz gibi bir dilin oluşması için uzun bir süreç gereklidir. Bu süreç içinde dile her şey etki edebilir. Örneğin o milletin kullandığı dil bir savaş yüzünden etkilenmiş olabilir ya da bir göç yüzünden hem kültürler hem de diller çeşitlenmiş ve birleşmiş olabilir. Bu yazımızda sizlere dili zaman içerisinde nelerin etkilediğini ve nasıl etkilediğini anlatacağız. Özellikle Türkçe dilinin gelişimi üzerinde duracağız ve daha çok toplumda yaşananların etkisi ve din gelişimi ve değişiminin etkisi üzerinde duracağız.

Din kısmın daha çok Arapça ve Farsça kelimelerin girmesini etkilemiştir. Ama biz Türkler savaşçı bir toplum olduğumuz için ve daha önceden göçebe yaşadığımız için birçok dil özelliklerini de başka ülkelerin ve devletlerin etkisi altında kalarak kazanmışızdır. Tabi ki de Türkler tarihinde yaşanan bazı büyük olaylar da çok büyük etkiler bırakmışlardır. Türkçe dili ilk defa yazılı olarak 7. yüzyılda kullanılmıştır ve bu döneme Eski Türkçe denir.

Dil Nedir?

Türkçeyi anlatmadan önce konuşma dili ve yazı dillerinin ne olduklarını bilmemiz lazım. Öncelikle konuşma dili, insanların günlük hayatlarında diğer insanlarla konuşmak yani iletişim kurmak amacı ile kullandığı dildir. Bu dil türü doğal olarak oluştuğundan dolayı, kullanılırken nasıl sıralandığına ya da söylenişinin doğru olup olunmadığına pek dikkat etmeyiz. Bundan dolayı zaman içinde konuşulan dil birtakım değişikliklere uğrayabilir. Bu değişiklikler zamanla olduğu için ve bölgeden bölgeye değiştiği için he bölgede farklı bir lehçe ortaya çıkmıştır.

Lehçe Nedir?

Lehçe, bir dilin değişik yörelerde aynı dil grubuna bağlı olan insanlar tarafından değişik biçimde kullanıldığı hallerine denir. Lehçe kelime farklılıkları, ses ve yapı bakımından değişiklikler taşır ve her birini farklı bir lehçe yapan özelikler bunlardır. Örnek olarak Türkçe’nin yaklaşık 20 civarında lehçesi vardır. Yakutça ve Çuvaşça Türkçe’nin uzak lehçeleridir ve oldukça çok fark göstermektedirler hatta bu onların farklı bir dil olduklarını bile düşündürebilir. Türkmence, Özbekçe gibi diller bugün Türkçe’nin lehçelerine birer örnek olarak gösterilebilirler.

Ağız Nedir?

Ağız ise lehçeden farklıdır. Ağız bir dil ya da bir lehçenin yakın zamanlarda ayrılmış küçük kollarıdır. Sadece şehirden şehre söyleyiş farklılıkları gösterirler. Bunlardaki ayrılıklar çoğu zaman söylenme biçimlerinden öteye gitmez. Bu durum sadece konuşmada görülür ve yazı dillerinde çoğunlukla rastlanmaz. Konya şivesi ya da Sivas şivesi gibi adlandırmalar yanlıştır ve aslında böyle durumlarda şive yerine ağız kullanılmalıdır.

Yazı dili ise adından da anlayabileceğimiz gibi yazı yazarken kullandığımız dildir. Bu türde birlik sağlamak için ya da anlaşma kolaylığı sağlamak üzere kullanılan kültür, kitap ve edebî dildir. Konuşma dilinde her yöreye göre bazı şeyler değişebiliyordu ama yazı dili ona karşılık yazı ve okumada kullanılan ortak bir dildir. Bu yüzden de örneğin Türkçenin kullanıldığı yerlerde hep aynıdır ve değişiklik göstermez.

Türkçenin Tarihi Gelişimi

Öncelikle Türkçe dilinin nerelerden gelişerek geldiğini bilmeliyiz. Çoğumuzun da bildiği gibi şu an ki Türkiye Türkçesi Ural-Altay dil ailesine bağlı diller arasından Oğuz grubuna mensuptur. Türkçe yaklaşık altı asır boyunca; ses, biçim ve söz açısından son derece yalın ve durudur. Bu dönem Türkçesinin özellikleri Göktürk, Uygur ve Karahanlı metinlerinde görülmektedir. Türk dilinin 3 tane tarihi dönemi vardır. Bu dönemler sırasıyla Altay dil birliği dönemi, en eski Türkçe dönemi ve ilk Türkçe dönemi olarak bölünmektedirler.

İlk dönem Türkçenin diğer Altay dillerinden ayrılmadığı bir dönem olarak değerlendirilir. Bu dönem ile ilgili bildiğimiz bilgiler kısıtlıdır, yani bu dönem karanlık bir dönemdir. İkinci dönem ise Türkçenin Altay ailesinden ayrıldığı ve bağımsız bir dil olduğu dönemdir. Üçüncü dönem ise Türkçeden Hun, Bulgar ve Hazar gibi dillerin ayrılmadığı dönemdir.

Türkçenin Oluşumu

Türk dilinin oluşumunu yedi aşamada tamamladığı üzerine birçok görüş vardır. Bu yedi aşama sırasıyla Altay çağı, en eski Türkçe çağı, ilk Türkçe çağı, eski Türkçe devresi, orta Türkçe devresi, yeni Türkçe devresi ve modern Türkçe devresinde oluşur. Altay çağı dönemine dair çok bilgiye sahip değilizdir ama bildiklerimize göre Türkçe bu döneminde henüz ayrı bir dil özelliği kazanmamıştır ve öbür akraba dillerle birlikte Ana Altayca ailesinin içinde bulunur. Bundan sonraki en eski Türkçe çağı ile ilgili daha fazla bilgiye sahibiz ama yine de çok değil. Bu çağda Türkçenin Ana Altayca ailesinden ayrıldığı düşünülmektedir ama yine de elimizde kesin kanıtlar yoktur. Bu şekilde Türkçe, Moğol, Kore ve Japon dilleri ana aileden ayrıldığı düşünülmektedir.

Bu dönemde kullanılan Türkçenin özelliklerine bakarsak, bu özellikleri Karahanlı, Göktürk ve Uygur metinlerinde de görebiliriz. Bu dönemde yazılmış olan Köktürk metinleri ise Köktürklerin kendi icadı olan Köktürk alfabesi ile taşlar üzerine yazılmış bir şekilde bulunmuştur. Bu taşların en meşhurları Kül Tigin, Bilge Kağan, Tonyukuk adına diktirilmiş olan yazıtlardır. Bu yazıtlar metin anlamıyla daha uzun ve daha kapsamlı olanlarıdır. Bunlar dışında da bu çağa ait bir sürü anıt bulunmaktadır.

Köktürk Dönemi Türkçe

Bu taşların arasından Çoyrın Bengü taşı 687 ile 692 yılları arasında dikildiği sanılan bir taştır ve eğer bu tahmin doğruysa bu taş altı asırlıktır. Türkçe ve Köktürk alfabesinin kullanıldığı ilk metin olmaktadır. Ama tahmin edebileceğimiz gibi Köktürk alfabesi daha da öncesine dayanmış olabilir. Eğer son yıllarda yapılan araştırmalarda çıkan bakır tas üzerindeki Köktürk yazılarının 1200 yıl öncesine kadar gittiği doğrulanırsa Köktürk alfabesinin daha önceden de var olduğu kesinleşir. Bu döneme ait en önemli belgeler kesinlikle Köktürk Yazıtlarıdır. Bu yazıların varlığının bulunması şüphesiz Türk dili ve araştırmaları için büyük bir dönüm noktasıdır. Sadece bu yazıların 1893’te V. Thomsen tarafından çözülmesi bence bizim ne kadar da az önem verdiğimizi göstermektedir.

Üçüncü aşama olan ilk Türkçe çağında ise Türkçe daha gelişmiş bir haldedir ve diğer akrabalarından ayrılmış bir haldedir. Hunların konuştukları Türkçe dili bu çağda oluşup kendini göstermiştir. Bugünkü Çuvaşça dilinin temelini oluşturan Bulgar Türkçesini, Doğu Türkçesi ile de geri kalan tüm Türk dillerinin de temelini atmaktadır.

Orhun Yazıtları

Dördüncü dönem olan eski Türkçe devresi başlangıcından, 10. yüzyıla kadar olan zamanı kapsar. Bu devredeki bulunan ilk metinleri Göktürk alfabesi ile yazılmış olan Orhun Yazıtları’dır. Bu anıtlardaki metinler mükemmel ve işlenmiş bir şekilde bulunmuştur. Bu da Türkçenin daha eski yüzyıllarda meydana gelmiş olduğunu göstermektedir. Ama elimizde oluştuğu zamanlarla ilgili kesin bilgiler yoktur, bu da bazı soruların havada asılı kalmasına sebep olmuştur. Elimizdeki belgelere göre Türklerin en eski yazarları vezir Tonyukuk ve Yolluğ Tigin’dir ve onlar da Orhun Yazıtları’nın yazarlarıdır. Göktürk anıtlarından sonraki dönemde yazılmış bütün eserler Mani ve Buda ile ilgilidir. Bunun nedeni olarak Türklerin o dönemde Mani ve Buda dinlerini benimsemiş olmaları örnek gösterilebilir. Bu da dillerin gelişimlerinde dinin önemli ve değiştirici bir etkisinin olduğunu gösterir. Bu devre de Göktürk Türkçesi ve Uygur Türkçesi olmak üzere iki parçaya ayrılmıştır.

Uygur Dönemi Türkçe

Beşinci aşama olan orta Türkçe devresi 10. yüzyıl ile 13. yüzyıl arasındaki zamanı kapsamaktadır. Bütün Türkler bu tarihler arasında yazı yazmak için Karahanlı Türkçesi kullanmışlardır. Bu devirde hem kültürel hem de dinsel açıdan bir sürü gelişme olmuştur bunlardan biri Türklerin İslamiyet’i tamamen ve resmen kabul etmiş olmalarıdır. Alfabe de Arap harflerine dönmüştür. Buradan da görebileceğimiz gibi bir tane daha din etkileşimi olmuştur. Buda ve Mani gibi bu sefer İslam dinine özel Arapça kelimeler Türkçe diline girmeye başlamıştır ve Türkçe dili Arapça ile etkileşmiştir.

Bu dönemde Kutadgu Bilig, Yusuf Has Hacip tarafından 1069 yılında tamamlanmıştır. Kutadgu Bilig günümüz Türkçesi ile “Kutlu Olma Bilgi” olarak tanımlanabilir. Bu eser insanların sorumlulukları, görevleri ya da devlet yönetimi hakkında bilgiler içerir. Dil ve kültür tarihi açısından büyük önem taşıyan ve eski bir eserdir. Bu dönemlerde yazılmış olan eserlerden biri de Divanü Lügat-it Türk eseridir. Bu eser Kaşgarlı Mahmut tarafından Araplara Türkçeyi öğretmek amacı ile yazılmıştır. Bu eser Türk şiirleri, atasözleri, deyimler, dil ve kültür tarihimizi kapsadığı için oldukça önemlidir. Kaşgarlı Mahmud aynı zamanda ilk Türkçü yazar ve dil bilginidir. 12. yüzyılın başında ise Edip Ahmet tarafından, dinden, ilimden, vb bahseden bir eser yazılmıştır. Bu eserin yazılışı ile birlikte Türkçe diline daha da çok Arapça sözcük eklenmiş olabilir.

Osmanlı Dönemi Türkçe

Altıncı aşama olan Yeni Türk Devresi ise 13. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar olan süredir. Bu devrin ilk başlarında Doğu ve Batı Türkleri arasında dil farklılıkları oluşmaya başlamıştır. Doğu Türkçesi eski Türkçe benzeri bir şekilde devam etmiştir. Batı Türkçesi iki kol şeklinde gelişmiştir. Bu iki kol sırasıyla Azeri ve Osmanlı Türkçesidir. Bu iki dal arasındaki farklar 15. yüzyıldan sonra ortaya çıkmaya başlamıştır. Doğu Türkçesinin kuzey kolu olan Türkçe türüne ise Kıpçak denmektedir. Bu Türkçe türü Kuzey Afrika ve Mısır dolaylarında görülmektedir. Daha sonralarda ise Kıpçak Türkçesi başka Türkçelerle birleşmiştir. Aynen devam eden eski Türkçe, 15. yüzyıldan sonra isim değiştirerek Çağatay Türkçesi olarak adlandırılmaya başlanmıştır. Ali Şir Nevai bu yazı dilini 15. yüzyılda kurmuş ve geliştirmiştir. Günümüzde ise Çağatay Türkçesi yerine Özbek Türkçesi kullanılmaktadır.

Yedinci devre ise 20. yüzyılın önemli yazı dillerini kapsamaktadır. Bu diller arasında şu anki Türkçe, Türkmen Türkçesi vb bulunmaktadır.

Batı Türkçesi

Şimdiye kadar Doğu Türkçesi dalından gittik, ama Batı Türkçesi de 3 devreye ayrılmaktadır. Bu devreler Eski Anadolu Türkçesi, Osmanlı Türkçesi ve Türkiye Türkçesi’dir. İlk devre olan Eski Anadolu Türkçesi 13 ve 15. Yüzyıllar arasındaki kalan zamandadır. Çoğunlukla eski

Türkçenin özelliklerini taşıyan bir dildir ve ilk Osmanlı ve Anadolu beyliklerinin yazı dilidir. Bu devrede henüz Arapça ve Farsça kelimeler çok değilidir. İkinci Batı Türkçesi devresi ise 16 ve 20. yüzyıllar arasındaki süreyi kapsar. Bu dönemlerde eski Türkçenin izlerine zor rastlanmaktadır. Azeri Türkçesi ise bu zamanlarda ayrılıp farklı bir Türkçe türü olmuştur. Arapça ve Farsça ise bu dönemlerde çok etki etmiştir. Bu da din ve dinin kullanımı dolayısı ile olmuş olabilir, çünkü Osmanlı İmparatorluğu o dönemlerde oldukça dini kullanmıştır. Osmanlı Türkçesi beş asır boyunca Osmanlı imparatorluğunun yazı dili olarak kalmıştır. Bu dönemlerde diğer ülkelerle ve milletlerle olan etkileşimlerden dolayı dil yavaşça gelişmeye başlayıp geleceğin yazı dili olma yolunda gelişmiştir. Bizim dil tarihimizin güzel özelliklerinden biri ise sözlü halk edebiyatının da devam etmesidir. Hatta bazı destanlar, hikayeler ve şiirler bu dönemde yazıya geçirilmiştir.

Türkiye Türkçesi

Üçüncü Batı devresi olan Türkiye Türkçesi ise 1908’den başlayıp şu ana kadar olan zamandır. Bu Türkçe Milli Edebiyat akımının ürünü olarak sayılmaktadır. Ama artık Arapça ve Farsça kelimeler azalmaya başlamıştır, bu da artık bu dilleri kullanan ülkelerin bir tür gelişim içerisinde olduklarını göstermektedir. Bu kelimelerin azalmasına rağmen aynı hızla İngilizce kelimeler dilimize girmeye başlamıştır. Türkiye Türkçesi, konuşma dilinin aynı zamanda yazı diline de geçirilmesi ile oluşmuştur. Osmanlı Türkçesinde yazı ve konuşma farklıyken, artık o zamanki konuşma ve yazı birleşerek Türkiye Türkçesini oluşturmuştur. Bu yüzyılın başında bütün Türkçe konuşan milletler kendi yazı dillerini oluşturmaya çalışmışlardır. Bizde gündelik ve edebiyat yazı dillerinin aydınların konuşması sayesinde sadeleşti. Atatürk de bu değişimi etkileyerek Türkçenin daha da millileşmesini sağladı. Bu kısımda yeni Türkçe bilgin ve teknik dilleri de yaratıldı. Bu çağda dilimiz daha bağımsız bir dil olma yolunda hızlı bir şekilde gelişmektedir.

Din ve Dil İlişkisi

Dil ile din ilişkisine daha yakından bakarsak, Türklerin Müslümanlığı benimseme döneminde çok etkileştiklerini ve bu etkileşimlerin dilimizi etkilediğini görebiliriz. Buna örnek vermemiz gerekirse, Araplar İslamiyet’i yaymaya çalışırken, Türkler hızla batı ülkelerine doğru yol almışlardır. Bu şekilde yeni yurtlar edinen Türkler, farklı kültürlerden farklı şekillerde hem dil hem de kültür açısından etkilenmişlerdir. Bu Müslüman Türkler ve Müslümanlığı da benimsememiş olanlar arsında çok büyük bir kültürel uçuruma yol açmıştır. Müslümanlığın kendi soylarının dini sayan Araplar, Kur’an dilinin Arapça olmasını gerekçe göstererek Müslümanlığın yayıldığı yerlerde Arapçayı egemen kılmaya çalışmışlardır.

Bu akım gittikçe artarak, bir dönemde İslam İmparatorluğu’nun resmi dili olarak kullanılmıştır. Aynı zamanda Arap ülkelerine giden Türkler de kendi dillerini unutup, Arapça konuşmaya başlamışlardır. Aynı zamanda Türklerin Müslümanlığı ilk benimsedikleri dönemlerde Arapça ve Farsça terimleri almaya eğilim gösterdikleri için de dilimize bu sözcükler girmiştir. Bu eğilim bir yerden sonra fazla abartılmış, hatta bazı Türk seçkinleri arasında yazışma dili Arapça, edebiyat dili olarak da Farsça yaygınlaşmıştır. Burada anlattıklarımızdan da yola çıkarak din benimsemenin kültürler üzerinde ne kadar etkisi olduğunu görebiliyoruz. Bu değişen kültürlerin de daha sonra dilin değişimine yol açabileceğini de böylece görmüş olduk.

Türk Dili Tarihi

Sonuç olarak, Yazı dilinin ve konuşma dillerinin farklarını öğrendik. Lehçelerin aynı grubun sadece konuşma kısmında farklılıklar gözüken kısmı ve ağızların ise daha da az farklılıklar gösteren küçük dalları olduğunu öğrendik. Lehçeye örnek Özbekçe, ağıza örnek ise Sivas ağzı olarak verilebilir. Türk dillerinin 7. yüzyıldan beri varlıklarını gösterdiklerini görmüş olduk. Bu zaman içinde ise Türk dilleri 7 aşama geçirmişlerdir. Bu aşamalarda ise Türk dilleri ağaç dalları gibi bölünerek çeşitlenmişlerdir.

Yukarı bakarak da anlayacağımız şekilde, din buradaki en büyük dili etkileyen faktör olmuştur. Bunun nedenleri arasında ise din ile yürütülen devletlerin ve Osmanlı gibi imparatorlukların bolca olması gösterilebilir. Yani din kültürel bir etkileşim yaratır ve bu etkileşim daha sonrasında etkilenen toplumları din ve alışkanlıklar konusunda kendilerine benzetirler. Örneğin Türkiye de bir ara ezan milli duygularla Türkçe okunmaya başlamıştır. Ama daha sonra belli bir Arapça kelimelerini savunan bir zihniyet yüzünden yine Arapça okunmaya başlanmıştır. Yani zaman içerisindeki dilin değişiminde din en büyük etkileşim ve değişim rolünü üstlenmiştir. Bu etkileşim sadece İslam dini ile gerçekleşmemiş aynı zamanda buda gibi Türklerin eskiden benimsediği dinler de Türkçe üzerinde büyük bir etki yaratmıştır.

Not: Bu konuyla ilgili olarak Milli Kimlik Nedir? Tarih ve Milli Kimlik başlıklı yazımızı da inceleyebilirsiniz.

Bir Yorum

  1. Türkçeyi Türklerden öğrenmemek gerek… Pan-Turkic ideallerini bilime katmaya çalışan Türk “Dil Bilimcileri” önüne gelene Türk, Türk asıllı diyor… Moğolca, Japonca, Korece’nin Türkçe’yle alakası çok az var. Aynı yerde yaşadık diye aynı kandan olmuyoruz. Oturduğunuz evin komşusuyla akraba mısınız? Cidden öyleyseniz bilmem ama, yüksek ihtimalle değilsiniz. Ve ne kadar kelime benzerliği olsa da, akraba dil olmuş olmuyor. Diller kelime benzerliğiyle değil, cümle yapısıyla gruplandırılır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Konuyla İlgili Yazılar

Başa dön tuşu

Metin kopyalamanın açılabilmesi için
lütfen web sitemizdeki herhangi bir reklama
tıklayarak bize destek olunuz.

Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olunuz. Anlayışınız için teşekkür ederiz.