Türk Tarihi

Ordu Millet Anlayışı Nedir? Türklerde Ordu Millet Anlayışı

Yaygın anlayışlara göre, ordu-millet anlayışı nitelikli bir orduyu meydana getiren en temel olgudur. Ancak bu anlayış yanlıştır. Milletin asker toplumunu oluşturduğu bu anlayışta profesyonel asker bulunmamaktadır. Ordu-millet anlayışı, göçebe yaşayan her bireyin askerlik için uygun olduğu düşünülmektedir. Oysaki resmi askerlik eğitimine sahip bireyler olmadığı için savaş sahasında göçebe toplumlar, yerleşik toplumlara göre kısıtlıdır. Gerekli savaş eğitimi verecek yapıların olmaması, savaş stratejisinde tüm kapasitelerini gerçekleştirememelerine neden olmuştur.

Örneğin, yerleşik bir Türk devleti olan Osmanlı Devleti’ndeki yeniçeri birliklerinin savaş sahasında sağladığı esnekliğin, benzer şekilde eğitim ve donanıma sahip birliklere sahip olmamaları nedeniyle, göçebe Türk toplumlarının ordularında bulunmadığı görülmektedir.

Türklerde Ordu Millet Anlayışı

İlk Türk devletlerinde ordu-millet anlayışı önemli bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Kaynaklara göre hafif ve pratik silahlar kullanan ilk Türk toplumları, savaş alanında bundan dolayı bir üstünlük elde edebilmiştir. Göçebe olmaları nedeniyle ilk Türk devletlerinin taşıması kolay savunma ve saldırı araçları olduğu doğrudur. Fakat, bu yüksüz silahlar savaşta  düşmanın savunmasını delmek konusunda yetersiz kalmıştır. Örneğin, Türklerin hafif kılıçları, düşmanların ağır zırhlarını yenememiştir. Benzer şekilde, düşman surlarını aşmakta etkili olmayan kuşatma silahları, ilk Türklerin duvarla korunan şehirlere saldırı konusunda başarı elde edememesine neden olmuştur. Ayrıca, Türklerin sıkça kullandığı yaylı silahlar, yağmurda ıslandıklarında etkili olamamaktaydı.

Hafif silah gereksinimi, Türklerin at yetiştiricilik tercihlerinden de kaynaklanmaktadır. Göçebe olmalarından dolayı hızlı ve uzun süre koşabilen atları kullanmışlardır. Sürat ve dayanıklılıkta gelişmiş hayvanlar olmalarına rağmen bu atlar, yük taşıma konusunda zayıftırlar. Savaş esnasında, ağır zırh taşıyamazlar ve bundan dolayı saldırıya açıktırlar. Bu doğrultuda, savaşta kullanılmak üzere gereken ağır silahları da taşıyamamakta olan atlar, Türklere dezavantaj olmuşlardır.

Göçebelikle gelen ordu-millet anlayışı ile toplumda tek mesleği asker olan bireyler bulunmamaktadır. Profesyonel veya özel askerlik olmamasıyla beraber toplumdakiler, ne iyi bir asker olarak tamamen başarılı ne de özel hayatlarında veya başka işlerine kendilerini tamamen verebilen bireyler olmuşlardır. Normal hayattaki işlerine de kendilerini vermeye çalışan sürekli askerlerin tek odağı sadece ordu işleri olmadığı için bu alanda yeterince iyi olamamışlardır.

İlk Türklerde Ordu Teşkilatı

Göçebelik şartlarıyla gelen hayvancılıkta üretilen et, tarımcılıktakine göre korunması daha zor gıdalardan olduğundan dolayı askeri birliklerin beslenme ihtiyacı yeterince iyi karşılanamamıştır. Hayvancılıkla uğraşan göçebe Türklerin temel beslenme kaynakları etti. Beslenme ihtiyaçlarının çoğunu hayvansal gıdalar üzerinden karşılayan ilk Türkler, bu çeşit gıdaların çabuk bozulması nedeniyle yiyeceklerini uzun süre saklayamamaktaydı. Doğal olarak savaşmak için gıda kaynağına ihtiyaç duyan ordunun hem tarıma göre daha fazla çaba gerektiren hem de işlenmediğinde ancak kısa bir süre dayanabilen gıda kaynakları bulunmaktaydı. Yerleşik yaşama geçen halklarda ise tarım tabanlı besinler üretilirken çok kolayca daha uzun süre saklanabilen ürünler elde edilebiliyordu.

İlk Türkler göçebeliklerinden dolayı birçok maden kaynakları bulabilmişlerdir. Ancak bu kaynaklardan çıkardıkları madenleri en iyi şekilde işleyebilecekleri teknolojiyi düzenlemek için göçebeyken kuramayacakları daha karmaşık işleme tesisleri bulunması gerekmekteydi.. Madenler, silah yapımında kullanmak için en ideal malzemeleri içermekteydi. Maden bakımından zengin olan Orta Asya’daki ilk Türkler, silah işçiliğinde de ustaydılar. Buna rağmen, göçebe olmaları sebebiyle bu madenleri en iyi şekilde işleyecekleri teknolojiyi kurmaları için yerleşik hayata geçmeleri gerekmekteydi.

Türklere Neden Ordu Millet Denir?

İlk Türklerde göçebelikten kaynaklanan ordu-millet anlayışı ve gönüllü askerlik genel bir anlayışa göre paralı askerlikten daha iyiydi. Halbuki, ordunun yenilgi durumunda paralı askerlikte ordu motivasyonunu daha az kaybetmekteydi. İlk Türklerin durumundaki gibi ailesini ve milletini koruma tutkusuyla yapılan askerlikte bir yenilgi, askerlerin onurunu da kaybetmelerine sebep olmaktaydı. Askerler, kendilerinde tekrar savaşma teşviğini çok daha az bulmaktaydı. Her ordunun tabii olarak savaş kaybedebileceği, bize göçebe Türk ordularının tek bir mağlubiyette çok daha kolay dağılabileceği sonucuna ulaştırır.

Göçebe Türk toplumlarındaki tüm bireylerin asker olması ve bunun sebep olduğu ordu içi samimiyet, bazı kaynaklar tarafından olumlu algılanmakta fakat gerçekte ise iyi sonuçlar doğurmamaktadır. Ordu içi samimiyet, bir askerin dikkatini dağıtabilmektedir. Örneğin bir askerin, savaşta yanında savaşmakta olan bir tanıdığı hayatını kaybedince demoralize olması çok olasıdır. Bunun gibi, bir yakınıyla savaşa giden bir asker savaştan ziyade yakınını korumaya  odaklanacaktır.

İlk Türklerde Ordunun Özellikleri

Göçebe alışkanlıkları sayesinde hızlı bir şekilde sığınma ve korunma alanı yaratabildiklerini savunan birçok kaynak olmasına rağmen ilk Türkler, diğer yerleşik ulusların aksine daha sağlam ve daha dayanıklı duvarlar inşa edememiştir. Yerleşik devletlerde askerler için savunma yapıları oluşturulmuş ve savaş zamanı için saklanmıştır. Buna karşın göçebe Türk devletlerinde böyle oluşumlar gözlenilmemektedir. Askerler kendi çabalarıyla doğada bir savunma alanı bulmak zorundadır. Güçlü birliklerle savaşmak zorunda kalan askerlerin, geri çekilmek ve güç toplamak için somut bir yapıya gereksinimleri vardır. Ancak, göçebelik nedeniyle taşıyamayacakları bir yapı inşa etmeleri mümkün değildir.

Tüm bu zorluklara rağmen belli başlı göçebe Türk devletleri, askeri alanda oldukça gelişmeyi başarabilmişlerdir. Fakat, başarılı olan Türk devletleri yerleşik yaşama geçmek ve ordularını sağlam bir temele dayandırmak zorunda kalmışlardır. Başarılı devletlerin ihtiyacı olan ekonomik ve askeri gücü yerleşik hayata geçerek sağlamışlardır. Selçuklular ve Osmanlı Devleti, göçebe Türklerin yerleşmesiyle kurulan devletlere örnektir. İki devlet de göçebe Türk boylarının fethettikleri topraklara yerleşmesiyle kurulmuştur.

Not: Bu konuyla ilgili İslamiyet Öncesi Türk Devletlerinde Kültür ve Uygarlık başlıklı yazımızı da inceleyebilirsiniz.

Bir Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Konuyla İlgili Yazılar

Başa dön tuşu

Metin kopyalamanın açılabilmesi için
lütfen web sitemizdeki herhangi bir reklama
tıklayarak bize destek olunuz.

Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olunuz. Anlayışınız için teşekkür ederiz.