Şapka Devrimi Nedir? Şapka Kanunu Maddeleri
Osmanlı Devleti’nin son döneminde dikkat çeken çağdaşlaşma çabaları ile birlikte ortaya çıkan toplumsal yapının değişimine yönelik çalışmalar, yeni kurulan Türk Cumhuriyeti Devleti’nde de devam etmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında, Türk milletinin çağdaş uygarlık seviyesini yakalaması çabası, bir var olma mücadelesi haline gelmiştir. Çağdaşlaşma her bakımdan içinde bulunulan zamanın gereklerini benimseme, o gereklere uyma ve yerine getirme anlamındadır. Mustafa Kemal Atatürk de çağdaşlaşmayı siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomi yönleriyle bir bütün olarak ifade etmektedir. Bu nedenle, uygulamaya konulan devrimler ile Türkiye’nin çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması amaçlanmıştır. Öncellikle siyasal, hukuk ve eğitim alanında devrimler başlatılmıştır. Daha sonra devrimlerin kapsamı genişletilerek kültürel dönüşüm, ümmet toplumundan ulus toplumuna geçiş ve ekonomi alanında medeni değişimleri amaçlayan devrimler yapılmıştır. Örneğin, Şapka Devrimi.
Özellikle son yıllarda başa takılan başlıklar değişik sosyal sınıfların amblemi haline gelmiş ve dini bir simge olarak görülmeye başlanmıştır. Buna karşın şapka, Batı dünyasının bir sembolü olarak görülmüş ve din adamlarınca benimsenmemiştir. Bu tür sosyal devrimlerin gerçekleştirilmesi, yüksek tepki alma potansiyeline sahip olmaları nedeniyle zamana yayılmışlardır. Ayrıca yapılan yenilik hareketleri baskı ve şiddetle değil, toplumun kendi isteği ile kabul görmüştür. Atatürk’ün Erzurum Kongresi bitiminde kaleme aldığı Şapka devrimi öncellikle Kastamonu halkı tarafından daha sonra ise tüm Türk ulusunca benimsenmiştir. Meclisten çıkartılan kararname sonrasında şapka kullanımı kanunlaştırılmıştır. Şapka devrimi Türk ulusunun dış görünüşünü değiştirmekle kalmamış aynı zamanda Batı uygarlığına geçişinde en büyük etkiyi yaratmıştır.
Bu Yazının İçindeki Başlıklar:
Şapka Devrimi Nedir?
İngilizce bir terim olan revolution kelimesinin karşılığı olarak dilimize geçen inkılap kelimesini tanımlamak gerekirse; bir toplumda var olan düzen, çağın gereklilik esaslarını karşılamıyorsa, bu düzenin zorla ve kısa bir sürede yıkılarak çağdaş ilkelere ve toplumun ihtiyaçlarına karşılık veren yenilikçi bir düzenin kurulmasına inkılap adı verilir. Aslında bu tanım, Atatürk’ün siyasal, hukuk, eğitim ve sosyal gibi pek çok alanda gerçekleştirdiği devrimlerin tanımına uygunluk göstermektedir. Cumhuriyetin ilanından sonra gerçekleştirilen devrimlerin amacını Atatürk şu sözleri ile ifade etmiştir. “Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimlerin amacı Türkiye Cumhuriyeti insanların tam anlamında çağdaş ve bütün anlam ve biçimleriyle uygar bir toplum haline getirmektir. Devrimlerimizin temel ilkesi budur”. Atatürk, devrimi tanımlarken “Devrim var olan kurumları zorla değiştirmektir. Türk Milletini son asırlarda geri bırakmış birçok kurum zorla kapatılarak, yerlerine milleti çağdaş ve uygar bir düzeye taşıyacak yeni kurumlar koymaktır” diyordu1. Atatürk’ün sözlerinden de anlaşıldığı üzere inkılap terimi geniş ve köklü bir değişim anlayışını ifade etmektedir.
Türk ulusundan aldıkları güç ile Atatürk ve arkadaşları, Türkiye’yi çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmak amacıyla siyasal, eğitim ve kültür, toplumsal, hukuk ve ekonomi alanında çeşitli devrimler yapmıştır. Öncellikle siyasal, hukuk ve eğitim alanında başlatılan devrimlerin daha sonra kapsamı genişletilerek kültürel dönüşüm, ümmet toplumundan ulus toplumuna geçiş ve ekonomi alanında medeni değişimlere gidilmiştir.
Toplumun sosyal bir değişimi olan ulus toplumuna geçiş sürecinde tekke ve zaviyelerin kapatılması, kadın hakları alanında değişimler, milletlerarası takvim ve saatin kabul edilmesi, soyadı yasası, ölçülerin değiştirilmesi, şapka, kılık ve kıyafetin düzenlenmesi gibi pek çok alanda değişim gerçekleştirilmiştir.
Bu yazımızda da, Osmanlıdan kalan ümmet toplum düzeninin bozulması amacı ile gerçekleştirilen sosyal alandaki inkılaplardan olan şapka, kılık ve kıyafet inkılabının oluşum aşamaları ele alınmıştır.
Şapka Devrimi Neden Kastamonu’da Başlatıldı?
Erzurum Kongresi’nin kapanış gecesi yani 7/8 Ağustos 1919 tarihinde sabaha karşı Mustafa Kemal Atatürk, Süreyya Yiğit ve Mazhar Müfit Kansu konuşmaktadır ve Paşa, Mazhar Müfit Kansu’ya: Hatıra defterine yaz, der;
1-Zaferden sonra hükümet şekli Cumhuriyet olacaktır.
2-Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince gereken yapılacaktır.
3-Tesettür kalkacaktır.
4-Fes kalkacak, uygar uluslar gibi şapka giyilecektir.
Bu anda Mazhar efendinin kalemi elinden düşer ve Paşa’ya “kusura bakmayın Paşam ama sizin de hayalperest taraflarınız var” der. Paşa da “Bunu zaman tayin eder, sen yaz” der ve diğer devrimleri maddeler halinde yazıya dökerler. Bundan 6 yıl sonra, Kastamonu’da başlatılan bir kampanya sonrasında 29 Kasım 1925’te Şapka Giyilmesi Hakkında Kanun çıkartılır.
Bu durumdan da anlaşıldığı üzere, Atatürk daha önceden düşünüp tasarladığı birçok değişimi zamanı geldikçe hayata geçirmiştir. Bu süreçte Anadolu’nun çeşitli yörelerine yapmış olduğu geziler sırasında kendi düşüncüleri ile ilgili fikir toplamış ve halkın nabzını tutmuştur. Halkın sosyo-ekonomik yapısını ve kültürel geçmişi ile düşünce yapısını iyi gözlemleyen Atatürk, şapka devrimini başlatmak için Kastamonu şehrini seçmiştir. Şapka devrimi gibi çok önemli bir devrim kampanyasının kapalı ve dar görüşlü bir halka sahip olduğu düşünülen Kastamonu’da başlatılmasının birkaç farklı nedeni bulunmaktadır.
Öncelikle gezileri sırasında elde ettiği izlenimler ve dinlediği görüşler Kastamonu’nun bilindiğinin aksine taassup bir yapıya sahip olmadığı idi. Bununla birlikte, Kurtuluş Savaşı başlangıcında Mustafa Kemal ve arkadaşlarının idamına dair Şeyhülislam Dürrizade’nin fetvasına karşın, Anadolu müfritleri de bir fetva çıkarmışlar ve bu fetvadaki imzaların çoğu Kastamonu halkına aitti. Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu’nun birçok yerinde ayaklanma çıkmasına rağmen Kastamonu yöresinde hiçbir isyan ve ayaklanma olmamıştır ve bu yöre halkı ayaklanmaların önlenmesinde önemli mücadeleler göstermiştir.
Yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı, dış görünüşle, şekil ve biçimle ilgili bir yenilik olarak görünen Şapka devriminin, temelde bir birlik sağlamak ve şeklen uygarlık yakalamak amacıyla yapıldığı bilincinde olan Atatürk, bu devrimin Kastamonu’nda yapılmasının uygun olacağına karar vermiştir.
Atatürk’ün Kastamonu Gezisi
Atatürk düşündüğü ve tasarladığı bir değişimi çıktığı yurt gezilerinde anlatarak halkın tepkisini ölçer ve kabul ettirme yoluna giderdi. Bu devrim hareketini hazırlama, araştırma ve yoklama davranışıydı. Atatürk bu davranışını şu sözleri ile ifade etmiştir; “Ben şimdiye kadar millet ve memleket hayrına ne gibi inkılâplar, hamleler yapmış isem hep böyle halkımızla temas ederek, onların alaka ve muhabbetlerinden gösterdikleri samimiyetten kuvvet ve ilham alarak yaptım.” Bu hareketi yapmaktaki amacını ise; “Milletimizi en kısa yoldan medeniyetin nimetlerine kavuşturmaya mesut ve müreffeh kılmak” şeklinde belirtiyordu.
Ağustos 1925 tarihinde iki heyet tarafından Atatürk, Kastamonu’ya davet edildi. İlk giden heyet, Müftü Osman Nuri, Belediye Başkanı Necip, Şemsioğlu Ziya, Evliyaoğlu Abdullah, Dr. Fazıl Berkin’den oluşmaktaydı. Atatürk’ün rahatsızlığından dolayı heyet bu görüşmeyi yapamamıştır. İkinci heyet, 8 Ağustos Cumartesi günü Ankara’ya; Heyet Başkanı Cumhuriyet Halk Fırkası Mutemedi Hüsnü (Berker) ile birlikte gelerek, Atatürk ile görüşme sağlandı ve Atatürk’ten en kısa zamanda geleceğine dair söz alındı.
Heyetler Cumhurbaşkanı’nın huzuruna başları açık olarak kabul edilmişti. Bu durum yeni bir devrim başlangıcını işaret ediyordu. Bu devrimin adı “Şapka Devrimi” idi. 23 Ağustos Pazar sabahı Atatürk, Kütahya Milletvekilli Nuri (Conker) ve Rize Milletvekilli Fuat (Bolca) ile birlikte sessiz ve törensiz bir şekilde Kastamonu’ya hareket etti. Tören yapılmaması nedeniyle kimse Atatürk’ün Kastamonu’ya hangi kıyafetle gittiğini görmedi. Kastamonu’ya vardığında Atatürk’ün başı açık ve elinde beyaz bir Panama şapka bulunuyordu. Bunu göre Kastamonu Valisi ve ileri gelenler bunun yeni bir devrimin işareti olduğunu anlamışlardı.
24 Ağustos Pazartesi öğlene kadar dinlenen Atatürk, Çankırı ve Kastamonu milletvekillerini, Kastamonu Valisi, Belediye Başkanı ve komutanların ziyaretini kabul edip, Askeri kıyafetiyle Kışla’yı ziyaret eder. Daha sonra hastane, memleket kütüphanesi ve Kastamonu Belediye’sine ziyaretlerde bulunur. Gittiği her yerde kılık ve kıyafet ile ilgili görüşlerini söyler ve halkın düşüncülerini dinler.
Atatürk’ün Şapka Nutku
25 Ağustos Salı günü Atatürk ve heyeti İnebolu’ya hareket eder ve tarihi Şapka Nutkunu İnebolu Türk Ocağında açıklar3. Şapka Nutkunda şöyle demektedir:
Bizim kıyafetimiz beynelmilel midir? Milli midir? Bu olur mu?… Turan kıyafetini araştırıp ihya eylemeğe mahal yoktur. Medeni ve beynelmilel kıyafet bizim için çok cevherli ve milletimiz için layık bir kıyafettir. Onun için iktisa edeceğiz. Ayakta iskarpin veya fotin, bacakta pantolon, yelek, gömlek, kravat, yakalık, ceket ve bittabi bunların mütemmimi olmak üzere başta siper-i şemsli serpuş, bunu açık söylemek isterim. Bu serpuşun ismine Şapka denir. Redingot gibi, bonjour gibi, smokin gibi, Frak gibi… işte şapkamız diyenler vardır…. Yunan serpuşu olan fesi giymek caiz olurda, şapkayı giymek neden olmaz ve yine onlara, bütün millete hatırlatmak isterim ki, Bizans papazlarının ve Yahudi hahamlarının kisve-i mahsusası olan cübbeyi ne vakit, ne için ve nasıl giydiler. Bizim kıyafetimiz milli midir?…. Altı kaval, üstü şişhane diye ifade olunabilecek bir kıyafet ne millidir, ne de beynelmileldir. O halde kıyafetsiz millet olur mu? Medeniyetin coşkun seli karşısında mukavemet beyhudedir.
Atatürk, Kastamonu’ya döndüğünde onu karşılamaya gelen heyetin büyük bir kısmında şapka vardı. Kastamonu gezisi istenilen hedefine ulaşmıştı.
Şapka devrimi topluma benimsetilerek uygulanmış ve hiçbir baskı yolu izlenmeden toplum tarafından kabul görmüştür. Devrimin uygulanıp uygulanmaması tamamen toplumun vicdanına bırakılmıştır. Bu tür devrimlerde yani sosyal alanlarda yapılan devrimlerde kanun beklenmeden uygulamaya geçilmiştir. Türk toplumu bu tür devrimleri sorgulamamış, yaptırıma gerek duyulmadan benimsemiş ve kabul etmiştir. Toplumun benimsediği bu değişimlerin karşısına çıkmak isteyenler zorla ve baskı ile yola getirilmiştir. Mustafa Kemal “gerekirse birkaç kişiyi kurban edelim” dememiş, “gerekirse birkaç kurban verelim” diyerek, devrimlerin uygulanması yolunda kararlı olduğunun altını çizmişti.
Şapka Kanunu Neden Çıkarıldı?
Kastamonu dönüşü Bakanlar Kurulu, 2 Eylül 1925’te Atatürk başkanlığında toplandı ve bu toplantı sonrasında tekke ve zaviyeleri kapatan, din adamlarının kıyafeti ile devlet memurlarının kıyafetini belirleyen üç kararname açıklandı.
Devlet memurlarının kıyafetini düzenleyen kararnamede, bütün memurların şapka giyeceği belirtilir. Yapılan düzenlemeler sonrasında özellikler gençler ve aydınlar şapka giymeye başladılar. Devlet Memurlarının Kıyafetleri Hakkındaki Kararname şu şekildedir:
- Ordu ve donanma mensuplarıyla ilmiye sınıfına mensup olanlardan ve yargıçlar gibi giysileri devletçe özel şekilde saptanmış bulunanların dışında tüm devlet memurlarının giysileri dünya yüzündeki uygar ulusların ortak ve genel giysilerinin aynıdır. Yani gündüz ve gecenin değişik durumlarına ve resmi törenlere göre giyilmek üzere değişik giysiler ve şapkalardır.
- Binalar içinde başı açık bulunmak kuraldır.
- Binalar dışında selamlaşmak şapka ile olur.
- Genellikle halk, ordu ve donanma ve ilmiye sınıfına özgü ya da yargıçlar için olduğu gibi özel yasa ile saptanmış giysileri giyemezler. Fakat devlet memurlarının giysileri her türlü halk tarafından aynen ya da çalışma durumlarına uygun surette kabul olunabilir.
Kararnamenin çıkarılmasının ardından tüm il ve ilçelere şapka uygulaması hakkında usul ve esasları içeren bilgilendirme yazıları gönderildi. Ayrıca çeşitli yazarlar şapka uygulaması hakkında yazılar yazarak halkın bu konuda bilgilendirilmesini sağladılar.
Şapka Kanunu Maddeleri
Bu çabalar sonrasında şapka giyenlerin sayısının artması ile mecliste de şapkaya dair kanun çıkarma zorunluluğu ortaya çıktı. Mecliste bile bunun kanun haline getirilmesine karşı çıkan milletvekillerinin olmasından dolayı Konya Milletvekili Refik (Koraltan) Bey ve arkadaşları tarafından şapkanın milli başlık olmasıyla ilgili 2/476 no’lu kanun teklifi 15 Kasım 1925‘de meclise sunuldu. Bursa milletvekili tarafından yapılan itirazlara rağmen kılık ve kıyafetin din ile hiçbir ilgisinin olmadığı ve ulusumuz bu çağdaş ve uygar başlığı giymek sureti ile herkese örnek olacağı vurgulanmıştır ve 671 sayılı Şapka İktisası Hakkında Kanun kabul edilmiştir. Bu kanun aşağıdaki maddeleri içermektedir:
Madde 1: TBMM ile özel müesseselere mensup şahıslar ve müstahdemin (resmi sıfata sahip olan herkes) Türk Milletinin giymiş olduğu şapkayı giymek mecburiyetindedirler. Türk halkının da genel başlığı şapka olup buna aykırı bir alışkınlığın devamını hükümet yasaklar.
Madde 2: Bu kanun yayınlandığı tarihten itibaren geçerlidir.
Madde3: Bu kanunun uygulanmasından Hükümet (Bakanlar Kurulu) sorumludur.
Şapka kanununun kabulünden sonra, kaleme alınan Türkçe hutbe 1925 Kasım ve Aralık aylarında camilerde okutularak halkın şapka kullanması sağlanmaya çalışıldı. Ülkenin her tarafında şapka giyilmeye başlamasının ardından, illere şapka müfettişleri gönderilerek uygulama denetlendi.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra siyasi, hukuk, eğitim, kültürel ve sosyal alanlarda birçok değişim gerçekleştirildi. Atatürk bu değişimlerin birçoğunu Erzurum Kongresi sonrasında kaleme almıştır ve zamanla ulusun desteği ile gerçekleştirme fırsatı bulmuştur. Bu değişimlerden bir tanesi sosyal alanda yapılan ve basit bir başlık değişimi gibi görülen Şapka Devrimidir. Aslında Şapka devrimi, Türkiye’de sınıf ayrıcalığının ve gericiliğin kalktığını, demokratik ve laik kuralların uygulandığını gösteren açık bir simge haline gelmiştir. Şapka devrimi topluma benimsetilerek uygulanmış ve hiçbir baskı yolu izlenmeden toplum tarafından kabul görmüştür. Devrimin uygulanıp uygulanmaması tamamen toplumun vicdanına bırakılmıştır. Geniş kitleler tarafından kabul gören ve kullanılmaya başlanan şapka uygulaması daha sonra Meclis tarafından kanunlaştırılmıştır.
Kapalı alanda baş açık kalacak maddesi başörtülü kadınlarıda kapsıyormu cevap verirseniz çok yardımcı olursunuz.
Şapka Devrimi konusunda İskilipli Atıf Hoca önemli bir figürdür. Şapka Kanunu’na muhalefet ettiği için mi idam edildi kendisi?
Tabiki hayır. Kendisi şapka aleyhine 1924 yılında bir kitap yazmıştır. Şapka Kanunu 1925’te çıkmıştır… Şapka Kanunu bahane edilerek ve “Din elden gidiyor” diyerek isyan edenler olmuştur. İsyancıların evlerinde İskilipli Atıf Hoca’nın kitabı bulunmuştur. Gözaltına alınan Atıf Hoca, kitabı Şapka Kanunundan önce yazdığını ispatlayınca serbest bırakılmıştır. İskilipli Atıf Hoca mahkeme huzurunda bile şapka takmadığı halde serbest kalmıştır…
Atıf Hoca’nın kitabının başımı ve dağıtımı yasaklanmıştır… İsyanlar devam etmiştir. Örneğin Rize’de çıkan isyanda yakalananların Rizeli olmadığı görülmüştür. Buradaki isyancılardan da o yasaklı kitap çıkınca, yapılan araştırmada İskilipli Atıf Hoca’nın bu kitapların basımının ve dağıtımının yapmata devam ettiği tespit edilmiştir. Tekrar gözaltına alınan Atıf Hoca’nın Kurtuluş Savaşının başarısız olması için gazetede aleyhte yazılar yazdığı, başında olduğu cemiyetin Yunan uçaklarıyla Anadolu’ya bildiriler attığı ortaya çıkmıştır. O bildiriler atıldıktan sonra da o cemiyetin başında bulunduğu anlaşılmıştır. O bildirilerde Mustafa Kemal’in fitneci, hain, alçak, cani, Selanik dönmesi olduğu yazıyordu… “Yunan ordusu hilafet ordusu sayılır.” Ya da “İslamın kilidini İngilizler koruyacak.” gibi laflar etmiş biridir…
Kısacası, Kurtuluş Savaşı’nın başarısız olması için mücadele etmesinden dolayı vatan hainliğinden idam edilmiştir.
Hayır iskilipli Atatür henüz ortalarda bile yokken halkı kışkırtmak ve zimmetine para geçirmekten padişah tarafından bodruma sürülmüş, aynı şeyi bodrumda da yaptığı için Sinop’a kaçmıştır.Asılma sebebi işlediği bu ihanet ve zimmet suçlarıdır.
Hiç bir baskı olmamış, halk benimsemiş demek koca bir yalan olabilir mi? Başka kaynaklar da kanunu protesto eden onlarca kişinin şehir şehir sayıları verilerek asıldığından bahsediliyor
Tam emin olmamakla beraber şabka kanunu tbmm görevlileri ile devlet çalışanları için zorunluluk getirdi ve din görevlileri dışında sarık ve cübbenin kullanılmasını yasakladı. kanun normal halktan bahsetmiyordu. ama saltanatın ve hilafetin kaldırılmasından sonra özellikle tbmm karşıtları bu kanunu bahane ederek “din elden gidiyor” diyerek sokaklara döküldü. hatta “Şabka takanları öldürmek vaciptir.” diye halkı galeyana getiren sözde hocalar ve mollalar vardı. halbuki devlet memurları ve tbmm yetkileri dışında kimse şabka giymeye zorlanmadı sadece sarık ve cübbenin giyilmesi yasaktı. kanunu protesto edenler çok kişi olmasına rağmen sadece elebaşları idam edildi. eğer dediğin gibi protesto edenlerin hepsi idam edilseydi. nüfusun yarısı erirdi. o zaman da devlet diye bir şey kalmazdı. hatırlarsanız hala dış güçlerin baskısı vardı. musul kerkük hatay sorunlarıyla ege sınırları boğazların güvenliği derken dışta savaş yeni bitmiş ama payını alamamış devletler bir açık bekliyordu. en başta da yunanistan ve güneydeki petrol kaynaklarının paylaşılma sorunu vardı. şeyh sait isyanı yüzünden iç karışıklık çıkmış. ve daha üzerinden 3 4 ay geçtikten sonra da şabka kanunu bahane edip isyan ateşini tekrar yakmak istediler. hükümetin tepkisi de sert oldu. eğer önüne geçilmeseydi tekrar işgalle yüzyüze kalırdı. sadece şabka kanunu değil bütün kanunlara karşı özelliklere inklaplara karşı gelen ve halifeliğin kaldırılmasını içine sindiremeyen bir kesim vardı. Rica ederim tarihi olayları dönemlerini dikkate alarak değerlendirin. Şu an dışarı çıksak imam kıyafetiyle ve bağırsak ” din elden gidiyor, şabka takanları öldürün” desek kimse sallamaz. çünkü barış zamanı ve iç karışıklık çıksa bile dıştan bir müdahale çok zor. ordu hazır vaziyette. devletin savaş bütçesi var. herhangi bir savaşı kaldırabilir. örnek verecek olursak 15 temmuz kalkışması içte karışıklık olmasına rağmen diğer devletler sadece izlediler. “hadi şuraya saldıralım hazır fırsat varken” düşüncesi akıllarına bile gelmedi. ama o zamanki şartlar.
1909-hükümet darbesi
1910-1911 trablusgarp savaşı vs.
1912-1913 balkan savaşı
1914-1918 dünya savaşı işgaller isyanlar içte azınlıkların yaptıkları
1919-1922 kurtuluş savaşı
1923-1924 halifeliğin kaldırılması lozan görüşmeleri belki de savaş devam edecek belirsiz
1925 şeyh sait isyanı ülkedeki diğer karışıklar
bunlara ek olarak bütçenin 10 katı kadar borçlar (ödeneceğine dair teminat verilmiş.) askeri yetersizlikler. özellikle tekalifi milliye emirlerinde toplanan para erzak techizat yüzünden halkın büyük kesiminin ve devletin hiçbir şeyinin kalmaması. sanayi üretim ve tarımdaki durgunluklar… yani tam bir kaos hakim ve ülke enkaz halinde. böyle bir ortamda tek kişinin sesi yüzlerce binlerce milyonlarca kişiye ulaşabilir ve bitmek bilmeyen bir iç savaş çıkabilirdi. afganistan örneği verebiliriz. yani bugünün şartlarıyla değil o zamanki şartlarla ve idamların gerekçelerini bilmek lazım. öyle şabka takacaksın takmadı o yüzden asıldı falan. yıl olmuş 2021 hala buna inanan varsa sebebi eğitimsizlik ve din tüccarlarıdır. mailimi ekliyorum, bilgim çok yok ama araştırmak isterim.
Koca bir yalan olduğunu yazıda zaten yazıyor müfettişler göndererek kontrol ettikleri yazıyor.serbest bırakılmış sa madem neden müfettiş gönderiyor
Şapka inkılabının oldukça fazla tepki aldığını okumuştum başka kaynaklardan nedeni ise şapkanın dinsizlik yarattığını söylüyorlardı tabiki bunlar dinimizle alakası olmayan insanlar kanun maddesinde halk zorla şapka giysin demiyor devlet memurlarına zorunlu din adamlarıda zorunlu tutulmuyor en tuhafı ise gerçektende dini olarak gördüğümüz kastamonunun ilk kabul eden yer olması Atatürkün yanlışları var insan sonuçta doğrularıda var fakat buradaki çabası Türk Milletinin çağın şartlarına ayak uydurmasıdır merakım ise kadınların başı açık kılındımı zorunlu olarak onu araştırıcam bu metin bana şapka kanununu çok daha açıklayıcı anlattı teşekkür ederim öğretici ve güzel
Şapka devrimi neden Kastamonu’da başladı acaba