Sağlık Alanında Yapılan Yenilikler (İnkılaplar) Nelerdir?
Bu yazımızda önce kısaca Osmanlı dönemindeki sağlık hizmetleri, sonrasında Türkiye’de Cumhuriyet döneminde yapılan gelişmeler sıralanacak ve açıklanacaktır. Cumhuriyet döneminde sağlık alanında yapılan çalışmalar nelerdir? sorusunu yanıtladık. İşte sağlık alanında yapılan yenilikler;
Bu Yazının İçindeki Başlıklar:
Sağlık Alanında Yapılan Yenilikler (İnkılaplar)
Sağlık bireyin ruhsal, fiziksel ve zihinsel açıdan sağ olması anlamına gelir. Tüm insanlar için bir ihtiyaç olduğu kadar temel bir hak olarak da kabul edilir. Her insanın sağlıklı bir şekilde yaşama hakkı vardır. Bir ülkede sağlığın tanımlanması üç temel esasa dayanır. Bunlar o ülkenin sağlık politikası, o ülkedeki sağlık hizmetlerinin düzeyi ve o ülkede yaşayan insanların sağlık düzeyidir. Bir ülkenin sağlık politikası, o ülkenin sağlık konusunda benimsediği felsefe doğrultusunda yaptığı düzenlemeler, yenilikler ve izlediği yol olarak tanımlanabilir.
Osmanlı Devleti döneminde sağlık sistemi saray ve ordu/asker merkezlidir. Bunun sebebi merkezi monarşi sistemiyle imparatorluk olmasıdır ve sağlık kurumlarının yanında diğer kurumlar da saray ve ordu/asker merkezlidir. Sağlık hizmetlerinin başında hekim başı bulunur. Saray ve sarayın etrafındaki kamu kuruluşlarındaki hekim dahil sağlık personelinin atanmasından hekim başı sorumludur. Saray dışındaki geniş halk kitlesinin sağlık ihtiyaçları ücretle çalışan serbest hekimler tarafından karşılanmıştır. Osmanlı döneminde de Selçuklular döneminde bulunduğu gibi sağlık hizmetleri sağlayan hayır kuruluşları ve vakıflar bulunmaktaydı. Bunların yanı sıra büyük şehirlerde bulunan askeri hekimler de ücret beklemeden halkın sağlık ihtiyacını karşılamaktaydı. Bu bilgiler ele alındığında sağlığın devletin sorumluluğunda olmadığı söylenebilir.
Ancak 19. yüzyılda ortaya çıkan Batılılaşma hareketleri ile sağlık hizmetleri devletin eline geçmeye başlamıştır. İlk kez tıp eğitimi vermek amacıyla II. Mahmut tarafından 1826 yılında Tıphane kurulmuştur. Kurulmasından beş yıl sonra cerrahiye bölümünün açılmasıyla ismi Mekteb-i Tıbbiye’ye çevrilmiştir. Sonuç olarak önceleri merkezi monarşinin etkisiyle sadece saraya ve askere sağlık hizmetleri sunan Osmanlı Devleti’nde 1800’lü yıllarda etkisi görülmeye başlanan Batılılaşma hareketleri ile sağlık alanında önemli değişiklikler görülmüş ve bu sonrasında kurulacak olan Türkiye Cumhuriyet’inde izlenen sağlık politikasının temellerini oluşturmada önemli bir rol oynamıştır.
Cumhuriyet Öncesi Sağlık Alanında Yapılan Yenilikler
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından önce 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışıyla birlikte siyasi, ekonomik, eğitim öğretim, toplumsal ve sağlık alanlarında gereksinimler belirlenmiştir. Kurulacak olan devletin çağdaş bir yapıda olmasını sağlayacak politikalar üretilmiştir. Bu politikaların üretimi sırasında sağlık alanına da özel ilgi gösterilmiş; verem, frengi ve trahom gibi bulaşıcı hastalıklara ve toplumun diğer sağlık sorunlarına çözüm getirilmesi düşünülmüş, bununla birlikte toplumsal ve mesleki sağlık eğitiminin kurumsallaşması konularına da değinilmiştir. O dönemin kısa bir süre öncesinde yaşanmış I. Dünya Savaşı gibi olaylar da bu politikaların üretimi sırasında sağlık alanına önem verilmesinde etkilidir.
Bunların sonucunda 2 Mayıs 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin aldığı kararla Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekaleti, bugünkü ismiyle Sağlık Bakanlığı kurulmuştur. Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekâlet’inin kuruluşu sağlık alanının kurumsallaştırılması yönünde atılan en önemli adımlardan biridir. Kurtuluş Savaşı’nın ağır ve yorucu koşullarının etkisi altında olunmasına ve o dönemde gelişmiş birkaç ülke dışında hiçbir ülkede ayrı bir sağlık bakanlığı örneği bulunmamasına rağmen bir sağlık bakanlığının kurulmasına öncelik verilmesi o dönemin yönetiminin ileri görüşlülüğünü ve bu konuya verdiği önemi özet bir biçimde açıklamaktadır.
Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekâlet’inin kurulmasını kararlaştıran yasanın ardından bu kurumun başına ilk atanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin ilk sağlık bakanı kabul edilen Dr. Adnan Adıvar bu göreve seçildiğinde o dönemin gereksinimlerine karşılık verebilecek bir yasa veya köklü bir örgüt bulunmamaktaydı. Her şeyin en baştan o dönemde kurulmaya başlamasından bugünün Türkiye’sindeki sağlık alt yapısının temellerinin o dönemde atıldığı söylenebilir. Dr. Adnan Adıvar’ın Türkiye Büyük Millet Meclisi İkinci Başkanı olarak seçilmesi sonuca sağlık bakanı olarak görevinden ayrılmış, bunun sonucunda yerine Dr. İbrahim Refik Saydam getirilmiştir.
Refik Saydam Döneminde Sağlık Alanında Yapılan Yenilikler
Dr. İbrahim Refik Saydam, 10 Mart 1920’de sağlık bakanı olarak işine başlamış ve görevi kısa aralıklarla son bulmasına rağmen 15 sene boyunca sağlık bakanı olarak hizmet vermiştir. Çalışmalarıyla modern Türk sağlık sisteminin kurucusu olarak bilinmiştir. O dönemde yeni yeni kurulmaya başlamış olan ülkenin en acil durumlarına öncelik vermiş, ilk iş olarak bulaşıcı ve salgın hastalıkların tedavisi konusunda çalışmalara başlamıştır. Trahom, frengi, lepra, sıtma, verem, kolera, tifüs, tifo, difteri ve çiçek hastalıklarının tedavisi üzerine yoğunlaşmıştır.
Bu hastalıklarla mücadele için aşı üretimine başlanmış, 1921 yılında Frenginin Kaldırılması ve İlerlemesinin Yayılmasına Dair Kanun ve Sıtma Mücadele Kanunu gibi kanunlar yayımlanmış, hekimlere zorunlu hizmet getirilmiş, Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü kurulmuş ve taşra teşkilatlanması yapılmıştır. Bu çalışmalar ile tedavi etme ve koruma amaçlı sağlık hizmetleri bir arada verilmiştir. Dr. Refik Bey’in bulaşıcı ve salgın hastalıklara öncelik verilerek mücadele etmesinin arka planında yatan sebeplerden biri Refik Bey’in Balkan Savaşları’nda askeri doktor olarak çalıştığı zamanlarda 26 bin askerin kolera ve dizanteriden hayatını kaybetmesinden duyduğu üzüntü ve çalıştığı sürede edindiği tecrübe sayılabilir.
Sağlık alanında kanunlaşma üzerine yapılan çalışmalara 47 kanun ve 18 tüzüğün yayımlanması örnek gösterilebilir. 1921 yılında yayımlanmış Frenginin Kaldırılması ve İlerlemesinin Yayılmasına Dair Kanun, 1926 yılında yayımlanmış Sıtma Mücadele Kanunu, 1935 yılında yayımlanmış Sıtma ve Frengi İlaçları için Kanun ve hekimlerin taşralarda çalışmayı tercih etmemesi ve taşrada çalışan sağlık personelinin yetersiz olması sebebiyle 1923 yılında yayımlanmış Hekimlerin Zorunlu Hizmetleri Hakkında Kanun gibi sağlık alanının önemini vurgulayan kanunlar yayımlanmıştır. Sağlık alanındaki en önemli kanunlardan biri 1930 yılında yayımlanmış Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’dur. Bu kanunda sağlık hizmetlerinin devlet tarafından sahiplenildiği ibaresi ve psikiyatrik hastalar ve engellilerin tedavi ve korunması görevinin devlet tarafından üstlenildiği ve bu konuda da kurumsallaşmaya gidilmesi gerektiği açıklanmıştır.
Refik Saydam Döneminde Sağlık Kurumları ve Personeli
Dr. Refik Bey sağlık bakanı olarak çalıştığı dönemde görev yapan hekim ve sağlık personelinin sayısının belirlenmesi, kayıt altına alınması ve çalışanların sayısının arttırılması yönünde de çalışmalar yapmıştır. 1923’te yapılan sayıma göre hizmet veren hekim sayısı 344, eczacı sayısı 60, ebe sayısı 136 ve sağlık teknisyeni sayısı 560’tır. Hemşire sayısı bilinmemekle beraber hekim başına düşen kişi sayısı 19.860’tır. Hizmet veren 86 kurum ve 6437 yatak bulunmaktadır. İki sene sonra yapılan sayımda hekim sayısının iki katından fazlasına, 728’e çıktığı ve hekim başına düşen kişi sayısının 16.480’e düştüğü gözlenebilir. 1930 yılında hekim sayısı 1182’ye, eczacı sayısı 127’ye, hemşire sayısı 202’ye, ebe sayısı 400’e ve sağlık teknisyeni sayısı 1268’e çıkmıştır. Hekim başına kişi hekim sayısı 12.220’ye düşmüştür. Hizmet veren kurum sayısı 182’ye ve yatak sayısı 11.398’e çıkmıştır.
1935 yılında yapılan sayımın sonuçlarına göre hekim sayısı 1625, eczacı sayısı 135, hemşire sayısı 325, ebe sayısı 451 ve sağlık teknisyeni sayısı 1365’tir. Hekim başına düşen kişi sayısı 9.270’e inmiştir. Hizmet veren kurum sayısı 176’ya ve yatak sayısı 13.038’e çıkmıştır. Bu dönemde sağlık personelinin yetersizliğinin ve bulaşıcı hastalıkların yıkıcı etkilerinin yanı sıra taşrada işleyen sağlık kurumlarının ve hastanelerin yetersizliği de göze batan sorunlar arasında yer almıştır. Bunları çözüme kavuşturmak için 1924 yılında Ankara’da, Sivas’ta, Erzurum’da ve Diyarbakır’da örnek olması için numune hastaneleri ve taşrada muayene ve tedavi evi adı altında tedavi hizmeti veren bugünkü ismiyle dispanserler kurulmuştur.
Refik Saydam Döneminde Sağlık Alanında Yapılan Diğer Çalışmalar
Dr. Refik Bey’in sağlık politikalarını hazırlarken önceliği o dönemin var olan sağlık sorunlarını çözmek ve gereksinimleri karşılamak olmuştur. Bu amaca yönelik olarak hastaneler, sağlık kurumları ve Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü’nü kurmuştur ve sağlık personelinin yetiştirilmesini hedeflemiştir. Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü’nde kuduz, tifüs ve çiçek gibi hastalıklarını aşılarını üretmeye, gıda ve suların analizleri yapılmaya başlanmıştır. O dönemin koşulları göz önünde bulundurulduğunda bir devletin kendi aşısını üretebilmesi ve halk sağlığını koruma yönünde bu kadar kapsamlı çalışmalar yapabilmesi uluslararası düzeyde bir başarı olarak görülmelidir. 1925’te 1 Eylül 3 Eylül tarihleri arasında Mustafa Kemal Atatürk’ün açılışını yaptığı I. Milli Tıp Kongresi gerçekleştirilmiştir. Bu kongrede sıtma hastalığının yoğun olarak varlığını sürdürdüğü iller tespit edilmiş ve sıtmanın önlenmesiyle ilgili o bölgede bulunan sivrisineklerin yok edilmesi ve bataklıkların kurutulması gibi önlemler konuşulmuştur. 1927 yılında ise II. Milli Tıp Kongresi’nin açılışı Başbakan İsmet İnönü Paşa tarafından yapılmış ve bu kongrede o dönemde yaygın görülen trahom ve verem hastalıkları üzerinde durulmuştur.
Refik Saydam Döneminden Sonra Sağlık Alanında Yapılan Yenilikler
Başbakan İsmet İnönü Paşa’nın 25 Ekim 1937’de istifa etmesiyle yerine Celal Bayar geçmiştir. Yeni kurulan hükümet, sağlık bakanı olarak Dr. Ahmet Hulusi Alataş’ı atamıştır. Dr. Ahmet Hulusi Alataş 1945 yılına kadar sağlık bakanı olarak görev yapmıştır. Görev yaptığı dönemde bulaşıcı hastalıklarla mücadele etmeye devam etmiş, sağlık alanının kurumsallaşması ve sağlık personelinin sayısının artması konusunda çalışmalar yapmış, 1937’de kuduz serumunun üretimini başlatmış, 1938’de Konya’da köy ebe okulu kurmuş, İstanbul Emrazı Asabiye ve Akliye Hastanesi’ndeki yatakların sayısını arttırmış, 1936’da Zonguldak Amele Birliği Hastanesi’nin ve 1938’de Ergani Maden Hastanesi’ni açarak işçilerin sağlığının korunmasını sağlamıştır. Dr. Refik Bey’in dönemin acil sorunlarına odaklanma felsefesini benimsediği söylenebilir. O dönemde Gazi Mustafa Kemal’in vefatı ve II. Dünya Savaşı’nın etkilerinin görülmeye başlanması dönemi zorlu kılmıştır.
Behçet Uz Döneminde Sağlık Alanında Yapılan Yenilikler
18 Ocak 1945 yılında Dr. Sadi Konuk sağlık bakanı olarak görevine başlamıştır. 5 Ağustos 1946’ya kadar görev yapmış olan Dr. Sadi Konuk, İşçi Sigortaları Kurumu’nu yapılandırmıştır. Bu dönemde sağlık alanında önemli yenilikler yapılamamıştır. 7 Ağustos 1946’da sağlık bakanı olarak göreve başlayan Dr. Behçet Salih Uz, belediye başkanı olarak çalıştığı sürede halk sağlığı ve veremle mücadele konusunda önemli katkılar sağlamış olmanın verdiği tecrübe ile sağlık bakanı olarak önemli sağlık politikalarının oluşmasını sağlamıştır. Mevcut yapının çağdaşlaşması ve modernleşmesi üzerine Birinci On Yıllık Milli Sağlık Planı’nı hazırlamıştır.
Bu plan doğrultusunda halkın sağlık kalitesinin arttırılması için ilaç üretiminde dış ülkelere bağlılığın sonlandırılması, sağlık sandıklarının kurulması, yaşlı ve yardıma muhtaçların bakım ve korunması için yurtların açılması, engelli bireylerin gelişimini desteklemek için kurumlar açılması, halkın sağlığıyla özel olarak ilgilenilmesi, tropikal hastalıkları tedavi etme amaçlı enstitülerin kurulması, Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün geliştirilmesi ve Türkiye’nin yedi sağlık bölgesine ayrılıp yedi bölgesinin her birinde 500 yataklı hastane, 300 yataklı çocuk hastanesi, 200 yataklı doğumhane kurulması, 10 yataklı sağlık merkezi kurulması ve sağlık personelinin sayısının arttırılması için tıp eğitimi veren kurumların sayısının arttırılması gibi yenilikler planlanmıştır. Bulaşıcı hastalıklarla mücadele devam etmiştir. 1946’da Sıtma Savaş Kanunu çıkarılmıştır. Kolera aşısının üretiminde büyük ilerlemeler kaydedilmiş, Mısır ve Suriye gibi ciddi kolera salgını görülen ülkelere aşı gönderilmiştir. 1947’de Türkiye Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu kurulmuştur. 1948’de Dünya Sağlık Örgütü’nün üyesi olunmuştur. Aynı yıl Dr. Behçet Uz’un görevi sona ermiş, yerine Dr. Kemali Beyazıt geçmiştir.
Behçet Uz Döneminden Sonra Sağlık Alanında Yapılan Yenilikler
Sonrasında 1950-1960 yılları arasında sırasıyla Prof. Dr. N. Reşat Belger, Dr. E. Hayri Üstündağ, tekrar Dr. Behçet Uz, Dr. Nafiz Körez ve Dr. Lütfi Kırdar sağlık bakanı olmuştur.1950 ile 1960 yılları arasında bulaşıcı hastalıklar ile mücadele devam etmiş, 1957 yılında Cüzzam Savaş ve Araştırma Derneği açılmış ve Frengi Tedavi Yönetmeliği yayımlanmıştır.1954’te ana çocuk sağlığı merkezleri yapılandırılmıştır. Aynı sene okullarda beslenme projesi uygulanmış ve devlet tarafından süt tozu dağıtılmıştır. 1952 yılında ilk Türk ilaç fabrikası olan Eczacıbaşı İlaç kurulmuştur. 1954 yılında hemşirelik bürosu açılmış ve Hemşirelik Kanunu yayımlanmıştır. 1952’de köy ebe okulları açılmaya başlamıştır. 1954 yılında il özel idarelerine bağlı hastaneler Sağlık Bakanlığına bağlanmış, hastanelerin yönetimi tamamen hükümetin eline geçmiştir. Bunun sonucunda hastanelerin açılması hız kazanmış ve hastane hizmetleri tüm yurda yayılmaya başlamıştır.
1961 Anayasası’nda 48. ve 49. Maddeler ile sağlık hizmetleri anayasal bir devlet görevi haline getirilmiştir. 1961 yılında Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun kabul edilmiştir. 1963 yılında Sosyalleştirilmiş Sağlık Hizmetleri uygulaması başlamıştır ve 1977’de tüm yurda yayılmıştır. 1982 Anayasası ile 1961 Anayasası’nda yer alan sağlıkla ilgili bazı maddeler kaldırılmış, yerine sağlık hizmetlerinin devlet tarafından gözetileceği ve düzenleneceği konulmuştur. 2003 yılında yapılan bir sayıma göre hizmet veren 97763 hekim, 46563 uzman hekim, 51200 pratisyen hekim, 18073 diş hekimi, 23632 eczacı, 50432 sağlık memuru, 82246 hemşire ve 41273 ebe olduğu hesaplanmıştır. Türkiye’de sağlık aşamasının geldiği son nokta bu şekildedir.
Türkiye’de Sağlık Alanında Yapılan Yenilikler Listesi
- 1920 – Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekaleti’nin kurulması
- 1921 – Frenginin Kaldırılması ve İlerlemesinin Yayılmasına Dair Kanun ve Sıtma Mücadele Kanunu’nun yayımlanması
- 1923 – Hekimlerin Zorunlu Hizmetleri Hakkında Kanun’un yayımlanması
- 1924 – Numune hastaneleri ve taşrada dispanserler kurulması
- 1924 – 150 ilçe merkezinde muayene ve tedavi evleri açılması
- 1925 – I. Milli Tıp Kongresi’nin gerçekleştirilmesi
- 1926 – Sıtma Mücadele Kanunu’nun yayımlanması
- 1927 – II. Milli Tıp Kongresi’nin gerçekleştirilmesi
- 1928 – Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un yayımlanması
- 1930 – Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun yayımlanması
- 1935 – Sıtma ve Frengi İlaçları için Kanun’un yayımlanması
- 1936 – Zonguldak Amele Birliği Hastanesi’nin ve Haydarpaşa Numune Hastanesi’nin açılması
- 1936 – 20 ilçe merkezinde muayene ve tedavi evleri açılması
- 1937 – Kuduz serumu üretilmesi
- 1938 – Konya’da köy ebe okulu kurulması, Ergani Maden Hastanesi’nin açılması
- 1946 – Birinci On Yıllık Sağlık Planı’nın hazırlanması
- 1946 – Sıtma Savaş Kanunu’nun çıkarılması
- 1947 – Türkiye Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu’nun kurulması
- 1948 – Dünya Sağlık Örgütü’nün üyesi olunması
- 1952 – İlk Türk ilaç fabrikası olan Eczacıbaşı İlaç’ın kurulması
- 1952 – Köy ebe okulları açılması
- 1954 – Hemşirelik bürosu açılması ve Hemşirelik Kanunu yayımlanması
- 1954 – İl özel idarelerine bağlı hastanelerin Sağlık Bakanlığına bağlanması
- 1957 – Cüzzam Savaş ve Araştırma Derneği açılması
- 1957 – Frengi Tedavi Yönetmeliği yayımlanması
- 1961 – 48. ve 49. Maddeler ile sağlık hizmetlerinin anayasal bir devlet görevi haline getirilmesi
- 1961 – Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun’un kabul edilmesi
- 1963 – Sosyalleştirilmiş Sağlık Hizmetleri uygulamasının başlatılması
- 1977 – Sosyalleştirilmiş Sağlık Hizmetleri uygulamasının tüm ülkeye yayılması
- 1982 – 1961 Anayasası’nda yer alan sağlık ile ilgili bazı maddelerin kaldırılması
Not: Bu konuyla ilgili olarak Veba Nedir? Orta Çağ’da Avrupa’da Veba Salgını (1347-1351) başlıklı yazımızı da inceleyebilirsiniz.
KAYNAKLARI YAZABİLİRMİSİNİZ