Cumhuriyet Tarihi

Latin Alfabesi ile Halk Bir Gecede Cahil Bırakıldı!

Harf Devrimi veya Harf İnkılabı olarak da adlandırılan bu değişime karşı gelenler ise Latin alfabesi konusunda, Türk gençlerinin atalarının mirasına sahip çıkamamasına neden olduğunu savunarak milletin cahil bırakıldığını söylemişlerdir. Fakat okur-yazarlık, dönem şartları, komşu devletler, iletişim gibi pek çok açıdan değerlendirildiğinde kanıtlar ve istatistiklerle de görüldüğü gibi çağdaş Türk alfabesine geçiş Türk milletinin kültürüne, eğitimine ve medeniyetine olumlu katkı sağlamıştır. Bu yazımızda Türkiye’de Latin alfabesi karşısında ortaya atılan iddialar ile Harf Devrimi’nin gerçek getirileri incelenmiştir.

Latin Alfabesi ile Halk Bir Gecede Cahil Bırakıldı İddiası

Harf Devrimi ile cahil kalındığını savunan kişiler iddialarını şöyle desteklemeye çalışmışlardır;

Harf Devrimi ve onun asıl gayesi: İslam’dan, Osmanlı’dan, Kuran’dan uzaklaşmak ve Osmanlı kültüründen kopmaktır. Geçmişi unutturup kendi ideolojilerinin kabul edilmesi için ortaya atılmış bir felakettir. Batı camiasına doğrudan dahil olunmak istenmiştir; fakat İbni Sinalar, Gazaliler Arap alfabesiyle alim olmuşlar, Batı’ya medeniyet öğretmişlerdir, ayrıca o dönemlerde Avrupa’da Latin alfabesi kullanılmasına rağmen Karanlık Dönem’de yaşayan onlardır.

Japonya ve Çin gibi gelişmiş devletler kendi alfabeleriyle bu aşamaya ulaşmışlardır. Eğer Harf Devrimi yapılmasaydı, Kuran kurslarına gerek kalmamış olurdu, görüldüğü gibi de harf devrimi sonrasında okuma-yazma oranı düşmüş, iletişim aksamış, basılan eserler elde kalmıştır. 1 Kasım 1928 kültür dünyasına yapılan bir darbedir. Basın bu günden sonra yönetimin kölesi olmuştur, resmi görüşe karşı olan herhangi bir düşünceyi yayınlamak imkansız hale gelmiştir.

İnkılap ‘kalben kabul’ anlamına geldiğinden bu zorla değişim devrim yani ‘devirme eylemi’ olarak adlandırılmalıdır. Bu tanıma yönelik olarak denilebilir ki, Arap harfleri adeta ayak altına alınmıştır. Muasır medeniyet seviyesine ulaşmak için alfabe değiştirildiyse gelecekte Çin medeniyeti üstün geldiğinde Çin alfabesi mi kabul edilecek? İsrail, Latin alfabesinden 2000 yıl önceki İbrani alfabesine geçerek modernleşmiştir, biz kendi alfabemizi yok ediyoruz.

Harf devrimi ile dedelerimizin mezar taşını, kitabeleri okuma yetisini kaybettik; kütüphanelerimizi tanıyamayarak uzaylı gibi bakar olduk. 1915’te savaşa girilmeseydi okuryazarlık oranı yüzde 20, Kurtuluş Savaşı ve Birinci Dünya Savaşı gerçekleşmeseydi 1923’te yüzde 30 olacaktı. Bunların gerçekleşmesiyle yüzde 10’a düşülmüştür. Atatürk’ün dediğine göre 1928 yılından 2 yıl sonra tüm vatandaşlar okuma yazma bilecekti fakat onların amacı kendi çevrelerine öğreterek kendi adamlarını ön plana atmaktı. Diğerleri tıpkı bu devirde üniversiteye girişlerin engellenmesinde olduğu gibi cahil bırakılacaktı. Sonuç olarak Harf Devrimi, toplumun genel kültür düzeyine katkıda bulunmaktan çok, halkın tarihle ve dinle ilişkisini kesmekte işe yaradı.

Alfabe Bilmecesi: Arap Alfabesinden Latin Abecesine

Yukarıdaki iddiaları savunanlar İsmet İnönü, Cemil Meriç ve Kazım Karabekir gibi tarihte önemli yer edinen kişilerin aşağıdaki sözlerine göndermede bulunmuşlardır.

Harf devriminin tek amacı ve hatta en önemli amacı, okuma yazmanın yaygınlaşmasını sağlama değildir (….) Devrimin temel gayelerinden biri yeni nesillere geçmişin kapılarını kapamak, Arap-İslâm dünyası ile bağları koparmak ve dinin toplum üzerindeki etkisini zayıflatmaktı. Yeni nesiller, eski yazıyı öğrenemeyecekler, yeni yazı ile çıkan eserleri de biz denetleyecektik. Din eserleri eski yazıyla yazılmış olduğundan okunmayacak, dinin toplum üzerindeki etkisi azalacaktı.

İsmet İnönü

Nihayet İstiklal Savaşı… Batı’nın silâhlı saldırısını püskürtmüş, Batılılaşma sevdasından kurtulamamıştık. Avrupa vazgeçmemişti avından. Aydınlar devrilen hisarlar karşısında sevinç çığlıkları atıyordu. Düşmanın teslim alamadığı tek kale kalmıştı: hafıza, yani dil. Bugünü düne bağlayan köprü uçurulmadıkça tarihten kopamazdık… Harf devrimi, kütüphaneleri tuğla yığınına çevirir. İrfanımızı düne bağlayan köprüler uçurulmuştur… Hiçbir ülkenin eşine rastlamadığı bir vandalizme inkılâp adı verilir; Dil İnkılâbı… Dil’de inkılâp olmaz. İhtiyar tarih dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir çılgınlığa şahit olmamıştır.

Cemil Meriç

Bu kabul edildiği gün memleket herc ü merce girer. Her şey bir yana kütüphanelerimizi dolduran mukaddes kitaplarımız, tarihlerimiz, yazılarımız ve binlerce cilt eserlerimiz bu lisanla yazılmış iken büsbütün başka bir şekilde olan hurûfu kabul ettiğimiz gün en büyük bir felakete maruz kalacağız.

Kazım Karabekir

Türk Halkı Bir Gecede Cahil mi Kaldı?

Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi ‘‘Dilini kaybetmiş bir millet yok olmaya mahkumdur’’. General Albert Sidney Johnston ise Türklerin gelecek kuşaklara ulaşamadan yok olmasını sağlamak için Türkçe’nin yok edilmesi gerektiğini vurgulayarak dilimize sahip çıkmamız gerektiğini bize öğretmiştir. Çünkü harf devrimi hepimizin yaşamını kolaylaştıran önemli bir atılımdır.

Sinan Meydan da, Latin alfabesi yerine Arapça yanlısı düşüncelere karşılık: … siz alfabe değişikliğinden önce (Osmanlı Dönemi) çok mu kültürlüydünüz? Eğitim sisteminiz çok mu moderndi? Halkınız harıl harıl kitap mı okuyordu? Hurafe bataklığında, çarpık dini yorumların girdabında debelenmiyor muydunuz? diye sorarlar ve şöyle devam ederler: İleri miyidiniz? O zaman neden askeri, teknolojik, kültürel, hukuksal konularda Batı’nın çok gerisinde kaldınız? Madem ileriydiniz de neden en yüksek eğitim kurumumuz medreselerde 17-19. yüzyıllar arasında “don ve çamaşır giymek”, “derslerde harita kullanmak” şeriata uygun mudur diye tartıştınız? İleriydiniz de neden “göklerin sırrını bilmek Allah’a mahsustur.” diyerek ilk rasathanenizi yıktırdınız? İleriydiniz de neden kız çocuklarını okutmuyordunuz? ileriydiniz de neden sanatta ve bilimde çağın çok gerisinde kaldınız? İleriydiniz de neden matbaayı 1727 gibi çok geç bir tarihte kullanmaya başladınız?

Sahi halkınız kitap okumadığı, okuyamadığı için matbaayı getiren İbrahim Müteferrika’nın bastığı ilk kitaplar elinde kalmadı mı? Sonra da bu matbaa 200 yıl boyunca hiç kitap basmadan atıl durumda bekletilmedi mi? Osmanlılarda okuma yazma oranı erkeklerde %7 kadınlarda % 3 değil miydi? Hani siz 1928’de Atatürk’ün alfabe değişikliğiyle bir gecede “cahil” kalmıştınız! diyerek kanıtlarla gelişmişlik doğrultusunda cahilliğin kaynağını açıklamaya çalışmıştır.

Bir Gecede Dilsiz ve Dinsiz mi Kaldık?

Günümüzde birçok kişi tarafından savunulan ‘‘Latin alfabesi kullanımının kanunlaştırılması, Arap harflerinin kullanılmasının yasaklanmasıyla bir gecede dilsiz ve dinsiz kaldık. Herkes Arapça bilseydi Kur’an’ı da okuyabilirdi, eserler değer kaybetmez, kimse cahil kalmazdı. Alfabemize sahip çıkmalıydık ki tıpkı Japonların 1500 yıllık alfabeleriyle geliştiği gibi biz de o seviyeye kendimizi ulaştırabilirdik.’’ fikri Çağdaş Türk alfabesini eleştirmekte, Arapça’nın kutsal görülerek onun da kaldırılmasıyla İslam dinine de karşı çıkıldığı ve Osmanlı medeniyetinin anlaşılamayacağı belirtilmektedir. Oysa dönem eserleri söz konusu olduğunda harf devrimi ile Arapça’nın kullanılmamaya başlanması, onları tam olarak yok etmemiştir.

Günümüzde de olduğu gibi geçmişte de dil bilimcilerin sayesinde bu eserlerin çevirilerine ve anlatılarına ulaşılabilinmektedir. Halkın da dilsiz kaldığından söz edilemez, çünkü harf devrimi başka dil devrimi başkadır. Halkın eski sözcükleri anlamaması ile okuyamaması aynı şey değildir. Yani Osmanlı devletinin en büyük sorunlarından biri olan farklı kesimlerin birbirini anlayamaması Harf Devrimi ile bağlantılı olmadığından ve okuma-yazma oranı halkı bilinciyle alakalı olduğundan bu iki olgu karşılaştırılamaz.

Dedemizin Mezar Taşını Okuyamıyor Muyuz?

Kısacası harfleri okuyabilmek farklıdır, o harflerin meydana getirdiği sözcüklerin ne ifade ettiğini anlamak farklıdır. Örneğin günümüzde Divan eserlerini anlayamamamızın sebebi sözcükleri kullanmayışımız ve o dönemde Arapça-Farsça konuşulup yazılmasıdır. Halk içinden ozanların ne demek istediklerini anlayabilmemiz ise kelimelere aşina oluşumuz ve o dönemde halk tarafından Türkçe’nin benimsenmesidir; fakat her ikisi de aynı alfabeyle yazılmıştır.

Öncelikle Latin alfabesi geçişiyle bir gecede ilan edilmiş ancak bir gecede geçilmemiştir. Bu aşamalı şekilde olmuştur. Hatta ilk ıslahat fikirleri daha önceden II. Abdülhamit tarafından ortaya atılarak:  “Halkımızın okuma yazma bilmemesinde şaşılacak bir şey yoktur. Çünkü bizim yazımızın sırlarına alışmak kolay değildir. Latin alfabesi kullanarak belki, halkımızın işini kolaylaştırabiliriz.” denmiştir.

1928’de ilan edilen kanunun 4. maddesinde de ‘‘Halk tarafından vakı müracaatlardan eski Arap harfleriyle yazılı olanlarının kabulü 1929 Haziranının birinci gününe kadar caizdir. 1928 senesi Kânunuevvelinin iptidasından itibaren Türkçe hususi veya resmi levha, tabela, ilan, reklam ve sinema yazıları ile kezalik Türkçe hususi, resmi bilcümle mevkut, gayrı mevkut gazete, risale ve mecmuaların türk harfleriyle basılması ve yazılması mecburidir.’’ ibaresi bulunmaktadır.

Yeni Türk Harfleri Neden Kabul Edildi? Latin Alfabesine Neden Geçildi?

Peki neden Latin alfabesine geçtik? Çünkü Türk diline uygun olmayan alfabeler sıralansa, Arap alfabesi neredeyse ilk üç içinde yer alırdı. Türkçe ünlü harflere dayanan bir dildir ve arada sesli harf bulunmadan sözcük türetilemez. Oysaki Arapça ünsüz harfler üzerine kuruludur, sözcükte bulunduğu yere göre ‘‘a,e,ı’’sesleri vermek üzere kullanılan tek bir harf vardır: ‘elif’ ve bazı ünsüzler de belirli durumlarda ünlü gibi okunmaktadır. Bu harf kuralları da sözcüklerin aynı şekilde yazılmasına sebep olarak sözcükler arası karışıklığa yol açar.

Türkçe yazıldığı gibi okunurken, Latin alfabesi yerine Arap alfabesi kullanıldığında sözcükler yazıya tam olarak geçirilemediğinden konuştuğumuz ile yazdığımız birbirinde farklı anlaşılabilir. Hatta bu yazım yanlışları da fıkralara konu olmaktadır, fakat aslında vahim gerçekleri yansıtmaktadır: ‘‘İstanbul’a Sinop’tan gemilerde çalıştırılmak üzere kırk kürekçi istenmektedir. Kırk kürekçi beklerken, kırk kör keçi gönderildiği anlatılır. Karışıklığın sebebi, Osmanlı yazısında kırk kürekçi yazılışıyla kırk kör keçi yazılışı aynı olmasıdır.’’ Sadece günlük hayatta değil, resmiyette de pek çok anlaşmazlıklara yol açmıştır. Bu karışıklıklara da bir yenilikle dur denmesi gerektiğinden dolayı geçmişteki fikirler de değerlendirilerek 1928’de resmileştirilmiş, Türklere özgü çağdaş alfabe kullanılmaya başlanmıştır.

Alfabe Değişikliği ve Cahillik İlişkisi

Eğer yeni alfabeyle millet cehalet devrine girmiş olsaydı 1927-28 döneminde Arap alfabesi ile eğitim yapan toplam 3.034 Halk Dershanesi’nden ancak 64.032 kişi başarıyla mezun olmayı başarırken bu sayı harf devrimi tamamlandıktan sonra Latin harfleriyle aynı eğitimi veren kurumdan bir yıl içinde neredeyse 600.000 kişiye yükselmesini sağlamazdı.

Ayrıca 1927 yapılan ilk nüfus sayımında Türkiye’deki yetişkin nüfusun, yani 7 yaş ve üzerinin ancak % 10.5’nin okuma yazmayı bilindiği tespit edilmiştir. Erkeklerin % 17,4ü kadınların ise ancak % 4,6’sı okuryazardır. Bu oranlardan devlet adamları, eğitimciler, yüksek kesim kişiler çıkarıldığında Latin alfabesi geçişinden önce cahil kalanın halk olduğu apaçık ortadadır. Üstelik harf devrimi ve bundan yaklaşık 20 yıl sonra, 1950’de, Türkiye’deki okuryazarlık oranı %33,6’ya yükselmiştir.

Osmanlı Devleti’nde ve Türkiye Cumhuriyeti’nde Okur-Yazarlık Oranı

Bununla beraber Harf Devrimi ardından yeni alfabeyle cahil olunduğu savunulup eskinin unutulmasının sağlandığı fikri istatistiklerin yanı sıra geçmişte daha geriye giderek çürütülebilir. Türk tarihinde pek çok alfabe kullanıldığı bilinmektedir, eğer her değişiklikte geçmişin unutturulması amaçlansaydı Türk tarihi diye bir kavram olmazdı. Ayrıca sorgulanan tarihin yok edilmesi ise geçmişi değerlendirirken onu bütünüyle almak ve objektif olunması gerektiğinden 1893 yılında keşfedilen Orhun Yazıtları’nın dili Göktürkçe, Latin alfabesinin 1000 sene öncesi Arapça, 1928’den itibaren kullanılan Latin alfabesi de bilinmelidir.

Sonuç olarak harf devrimi ve sağladığı yararlara değinecek olursak Latin harflerine geçiş, Türk milletinin dünyanın büyük çoğunluğun kullandığı alfabeyi öğrenmesini, bu harfleri kullanan diğer milletlerin dillerini daha az zamanda kavramasını ve de en önemlisi ilim ve fen alanında Latin alfabesi ile yazılmış eserleri okuyabilmesini sağlamıştır. Ve eğer tarihin anlaşılmaması ve örtülmeye çalışıldığı savunuluyorsa, son derece ciddi ve bilinçli olunması gereken bu sosyal bilim üzerine değerlendirme veya eleştiri yapabilmek için Göktürkçe de, Uygurca da, Farsça da, Çince de, Fransızca da, Arapça da öğrenilmelidir. Tarihin kesin bir dili yoktur, fakat milletler kendi dillerine sahip çıkmayıp modern dünyaya da ayak uyduramazsa geri kalmaya ve yok olmaya mahkûmdur.

Not: Bu konuyla ilgili olarak Harf Devrimi Nedir? Yeni Türk Harflerinin Kabulü başlıklı yazımızı da inceleyebilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Konuyla İlgili Yazılar

Başa dön tuşu

Metin kopyalamanın açılabilmesi için
lütfen web sitemizdeki herhangi bir reklama
tıklayarak bize destek olunuz.

Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olunuz. Anlayışınız için teşekkür ederiz.