Dünya Tarihi

Hindistan Nasıl Bağımsız Oldu? Hindistan Tarihi

Yaklaşık 200 yıllık İngiliz himayesinin sona ermesiyle birlikte Hindistan kendini büyük bir boşlukta hissetmiştir. Bağımsızlık ile birlikte gelen çökmüş bir ekonomi, medeni olmayan inançlara sahip ve iyi eğitilmemiş insanlar ile birlikte yeniden kalkınmakta zorluk yaşamıştır. 21. yüzyılın getirdiği teknoloji ve insan hakları çerçevesinin dışında kalmış, nüfus yoğunluğu ve kast sistemi altında ezilmiş bir haldedir. İngiliz himayesi ise bağımsızlığın aksine Hindistan’ı modernleştirmiş ve bir refah getirmiştir.

Hindistan’ın Bağımsızlığını İlan Etmesi

Hindistan’ın uzun süren ve 20. yüzyılın ilk yıllarında hız kazanan, ama dini ayrılıklar sebebiyle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraya kadar bekleyen bağımsızlık mücadelesi, Mahatma Gandhi ve diğer milliyetçi liderlerin imparatorluğun vaatlerini reddetmesi üzerine Gandhi ve diğerlerinin hapse atılması ile alevlenmiştir. Süreç 15 Ağustos 1947 tarihinde Hindistan’ın bağımsızlığını ilan etmesi ile sonuçlanmıştır.

Mahatma Gandi Kimdir?
Mahatma Gandi, Hindistan Bağımsızlık Hareketi’nin Siyasi ve Ruhani Lideri

Yaklaşık 290 milyon Hintliyi 200 yıllık İngiliz egemenliğinden kurtaran bu olayı, 26 Ocak 1950 tarihinde Hindistan’ın resmen cumhuriyet rejimini kabul etmesi takip etmiştir. Sonraki yıllarda Hindistan’ın modernleşmesi ve daha da demokratikleşmesi için ilk başbakan Jawaharlal Nehru büyük özen göstermiştir. Nehru’nun geleneksel kast sisteminden kurtulma çabaları ve cinsiyet eşitliğini topluma kazandırmak için uğraşmasının yanı sıra, Hindistan Cumhuriyeti, İngiliz parlamenter sistemini benimsemiş ve demokratikleşme çabalarını desteklemiştir.

Hindistan’da Bağımsızlığın İlk Yılları

Üzerine çokça emek harcanan modernleşme hareketlerine rağmen, Jawaharlal Nehru büyük bir sorunla karşı karşıya kalmıştır. 200 yıldır İngiliz egemenliği altında yaşayan Hindistan’ın kendi ayakları üzeride durabilecek bir ekonomisi bulunmamaktaydı. Çünkü Hindistan, bağımsızlığından önce imparatorluğun tarımsal yükünü üstlenmekle yükümlüydü ve endüstriyelleşen dünyada hayatta kalabilecek bir sanayi sektörüne sahip değildi. Hindistan’da diğer sektörlerin yükselebilmesi için ciddi miktarlarda finansal yatırıma ihtiyaç vardı. Çoğunlukla çiftçi veya devlet çalışanı olan halkın gelir düzeyi düşük olduğu için ülkede bu tür yatırımları yapabilecek insanlar yoktu. Bu yüzden gelişmekte olan Hindistan Cumhuriyeti diğer ülkelerden finansal yardımlar almak zorunda kalmıştır. İngiliz egemenliği altında iken yatırım yapanlar ve dışarıdan gelen özel yatırımcıların yatırımları üzerine ekonomisini kurmaya başlamıştır. Bu durum ekonomisi çoğunlukla dışarıdan gelen yatırımlar üzerine kurulu olan Hindistan’da en yüksek geliri yabancı yatırımcıların kazanmasına ve Hindistan Cumhuriyeti vatandaşlarının fakir kalmasına sebep olarak gelir eşitsizliği yaratmıştır.

Hindistan’ın Birleşik Krallık kontrolünden çıkması ile birlikte Hindistan’daki inanç sistemi ve ataerkil toplum anlayışının getirisi olarak cinsiyet ayrımı, cinsiyete bağlı kürtaj ve kız bebeklerin öldürülmesi gibi durumlar artmıştır. İngiliz egemenliği altındayken Hindistan’da kız çocuklarının öldürülmesine dair yasaklar gelmesine rağmen, Hindistan’ın bağımsızlığı ile birlikte bu tür yasaların uygulandığından emin olmak için daha iyi eğitimli ve medeni bir otoritenin olmayışı ile birlikte bu tür olaylarda ciddi bir artış gözlemlenmiştir. Günümüzde Hindistan’da her gün yaklaşık 2000 kız çocuğu doğumdan önce veya hemen sonra öldürülmektedir. Öldürülmeyenler ise sokağa genellikle sokağa veya çöpe atılmaktadır. Ayrıca İngiliz egemenliği altında iken, 1929 yılında, dönemi için en modern ve uygar yasalardan biri olan Sharda Yasası yürürlüğe girmiştir. Hindu kültürünün ve ataerkil toplumun en sık rastlanan olaylarından biri olan çocuk evlilikleri yasaklanmıştır.

Birleşik Krallık Himayesindeki Hindistan

Birleşik Krallık himayesi altında iken Hindistan’da teknolojik olarak çok gelişmiş yatırımlar da yapılmıştır. Hindistan bağımsızlığını ilan ettiğinde elinde İngiliz himayesinde geçirdiği döneme ait üç yüzden fazla büyük baraja sahipti. 1929 yılına gelindiğinde, Hindistan üzerinde yaklaşık 66000 kilometre uzunluğunda demiryolu bulunmaktaydı. Bu geniş demiryolu ağı her yıl 620 milyon yolcu ve 90 milyon ton yük taşıyordu. Yine İngiliz egemenliği altında iken ilk hidroelektrik santrali (1870) ile ilk elektrikli tren (1925) Hindistan’da çalışır ve kullanılabilir halde mevcuttu. Ayrıca yaklaşık 120 bin kilometrelik su kanalı ağı Hindistan’da Birleşik Krallık tarafından inşa edilmiştir. Bu kanallar büyük nehirlerden su alarak çorak toprakların Asya kıtasının en verimli tarım alanlarından bazılarına çevrilmesinde büyük rol oynamıştır. Buna ek olarak Hindistan’da kömür madenciliğinin temeli imparatorluk egemenliği altında atılmıştır. Hindistan ise günümüzde kömür kaynakları açısından en zengin beşinci ülke konumundadır.

Hindistan’da Birleşik Krallık Yatırımları

Hindistan’da modern anlamda yasalar ilk olarak İngiliz himayesinde uygulanmaya başlanmakla birlikte, hizmet sektöründe de birçok yenilik yine aynı dönemde yapılmıştır. Hindistan’da ilk posta servisi ve ormanları koruma amaçlı bir kurum İngiliz himayesindeyken kurulmuştur. Parlamento binası, ulusal kütüphane ve Yeni Delhi de İngiliz egemenliğinde inşa edilmiştir. Ayrıca ilk ordu, hava kuvvetleri, donanma, polis servisi, merkez bankası, Hindistan Ulusal Arşivi (1891), Hindistan Meteoroloji Departmanı (1875), Hindistan Tarımsal Araştırma Konseyi (1929), Hindistan Tıbbi Konseyi (1934) Birleşik Krallık döneminde kurulmuştur. 1945 yılında Hindistan ordusu hali hazırda 2 milyon kişiden büyükken, hava kuvvetleri dokuz filodan oluşmaktaydı. Donanmanın ise 33 gemisi ve 538 çalışanı vardı. Ayrıca Hindistan’da ticaret amaçlı çay üretiminin başlatılması ve ilk nüfus sayımı (1872) da İngilizler tarafından yapılmıştır. Bunlara ek olarak İngiliz egemenliği milyonlarca Hintlinin batı standartlarında eğitim almasını da sağlamıştır. Böylece Hindistan’da modernleşmenin ve bilimsel gelişmelerin önü de açılmıştır.

Bağımsızlığın Hindistan’a Etkisi

Kısacası, yaklaşık 200 yıllık İngiliz himayesinin sona ermesiyle birlikte Hindistan kendini büyük bir boşlukta hissetmiştir. Bağımsızlık ile birlikte gelen çökmüş bir ekonomi, medeni olmayan inançlara sahip ve iyi eğitilmemiş insanlar ile birlikte yeniden kalkınmakta zorluk yaşamıştır. 21. yüzyılın getirdiği teknoloji ve insan hakları çerçevesinin dışında kalmış, nüfus yoğunluğu ve kast sistemi altında ezilmiş bir haldedir. Rudyard Kipling’in “Doğu, doğudur; batı, batıdır; ve ikisi asla bir araya gelmemelidir.” sözünün aksine İngiliz himayesi Hindistan’ı modernleştirmiş ve bir refah getirmiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Konuyla İlgili Yazılar

Başa dön tuşu

Metin kopyalamanın açılabilmesi için
lütfen web sitemizdeki herhangi bir reklama
tıklayarak bize destek olunuz.

Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olunuz. Anlayışınız için teşekkür ederiz.