Cumhuriyet Tarihi

Atatürk İlkeleri Nelerdir? Anlamları ve Özellikleri

Geçmişte, ülkemizin çağdaşlaşabilmesi için Atatürkçü felsefe ortaya çıkmış ve bu felsefe belli başlı ilkeler geliştirmiştir. Atatürk ilkeleri Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik ve İnkılapçılık olmak üzere altıya ayrılırlar ve Türkiye’nin standartlarını yükselterek çağdaş bir ülkeye çevirmek amaçlanmıştır.

Atatürk İlkeleri Nedir?

Atatürk ilkeleri tarihte ilk kez Cumhuriyet Halk Partisi’nin 1927’de “Cumhuriyetçilik”, “Halkçılık”, “Milliyetçilik” ve “Laiklik” ilkelerini dört temel ilke olarak benimsemesi ile ortaya çıkmıştır. Cumhuriyet Halk Partisi, 1935’te “Devletçilik” ve “Devrimcilik” ilkelerini de ekleyerek Partinin ilkelerini altıya çıkarmıştır. Partinin ambleminde yer alan altı ok bu ilkeleri simgelemektedir.

1937 yılında çıkarılan bir yasa ile bu altı ilke 1924 Anayasası’na aşağıdaki gibi eklenmiştir.

Madde 2- Türkiye Devleti Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi, Laik ve Devrimcidir. Devlet dili Türkçedir. Başkent Ankara’dır.

1961 ve 1982 Anayasaları’nda bu altı ilke doğrudan yer almasa da “Atatürk İlkeleri” adıyla anayasa metninde yer almaktadır.

Atatürk İlkeleri, Atatürkçülük ışığında ortaya çıkmış, Türkiye’yi çağdaşlaştırmayı, kalkındırmayı ve güçlendirmeyi hedefleyen bir ideoloji, bir programdır. Bu ideoloji, Türk toplumunun ihtiyaçlarından doğmuştur. Türk toplumu o zamanlarda, refah seviyelerinin yükselmesine, mutluluk ve huzur sağlanmasına, birlik ve beraberlik içinde bağımsız ve onurlu bir şekilde yaşamaya ve uluslararası ilişkilerde saygın bir seviyeye erişmeye ihtiyaç duymuştur. Bu sebepten dolayı Atatürk Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik (Ulusçuluk), Halkçılık (demokrasi), Laiklik, Devletçilik ve İnkılapçılık (Devrimcilik) olmak üzere altı tane temel ilke geliştirmiştir.

Atatürk İlkeleri Nelerdir? Anlamları ve Özellikleri

Atatürk ilkeleri, Türk Devleti’nin kurulması ve sürekliliğini sağlaması açısından yüksek önem taşımıştır ancak bu altıyı birbirinden ayrı bir şekilde değerlendirmek ülkenin gelişmesi noktasında yeterli olmayacaktır. Atatürk ilkeleri bir bütündür ve Türk Devleti’nin kuruluş aşamasında ve sonraki aşamalarda kendini diğer devletlerle eşit, hatta daha iyi bir konuma getirme anlamında önemli rol oynamalıdır. Atatürk’ün altı ilkesi şunlardır;

  • Cumhuriyetçilik
  • Milliyetçilik (Ulusçuluk)
  • Halkçılık (demokrasi)
  • Laiklik
  • Devletçilik
  • İnkılapçılık (Devrimcilik)

Atatürk ilkeleri, bu devletin gelişmesi, ilerlemesi, yükselmesi ve mevcudiyetini sürdürmesi için; bu uğurda atılmış, büyük ve önemli adımlardır. Atatürk ilkeleri bir bütündür ve hiçbir zaman birbirlerinden ayrı değerlendirilmemelidir çünkü onlar birlikte Türk devletine fayda sağlarlar. Aynı zamanda bu temel ilkelerin yanında bütünleyici ilkeler de vardır. Bu ilkelerin tamamı devletin ve toplumun gelişmesi ve ilerlemesi için ortaya konmuş ve benimsenmiştir.

Bütünleyici İlkeler;

  • Ulusal Egemenlik
  • Ulusal Bağımsızlık
  • Ulusal Birlik ve Beraberlik
  • Ülke Bütünlüğü
  • Çağdaşlaşma ve Batılılaşma
  • Akılcılık ve Bilimsellik
  • Özgürlük ve Bağımsızlık
  • Yurtta Barış Dünyada Barış
  • İnsan ve İnsanlık Sevgisi

1. Cumhuriyetçilik İlkesi

Cumhuriyetçilik tüm ilkelerin en başında gelir ve Atatürk ilkelerinin en temel olanıdır çünkü her şeyden önce bu ilkeler devletin ilerlemesi ve yükselmesi hedeflenerek ortaya çıkan bu ideolojiler devletin yönetimiyle yakından ilgilenmek zorundadırlar. Devlet ve hükümet şekli cumhuriyet olarak belirlenmiştir ve bu karar kesinlikle değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemezdir. Ancak bu yönetim şekli beraberinde demokrasiyi de getirir. Bu yönetim şeklinde egemenlik millete aittir ve böylece halk kendi kendini yönetme fırsatını elde eder ve Atatürk’ün dediğine göre milli egemenlik, krallık sisteminden ve monarşiden çok daha üstündür. Böylece yönetimde son karar, kişisellik ve keyfilik süzgecinden geçirilerek değil de halkın ortak hükmüyle sonuçlanır.

Bu nedenle Türk halkı cumhuriyeti büyük bir içtenlikle benimsemiştir. Bu nedenlerden dolayı Cumhuriyetçilik tek başına ele alınamaz ve diğerlerinden ayrılamaz. Bu ilke demokratik, ulusçu özgürlükçü ve çoğulcu bir ilkedir. Bu sebepten dolayı, özellikle Milliyetçilik ve Halkçılık ilkelerinden farklı değerlendirilemez çünkü bu ilkeler iç içedir. Cumhuriyetçilik ilkesinin pekiştirilmesi için atılmış adımlar olarak TBMM’nin açılması, saltanatın ve halifeliğin kaldırılması ve cumhuriyetin ilanı örnek gösterilebilir.

2. Milliyetçilik (Ulusçuluk) İlkesi

Milliyetçilik, milleti sevmek ve onu geliştirip yükseltmeyi amaçlayan ideolojidir. Bu ilke Türk milletinin Türk Devleti’ni kurmuş olmasının en temel desteklerinden biridir. Ancak bu noktada Türk milletinden bahsedilirken Türk kanından gelen Müslümanlar kastedilmemiştir çünkü milleti asıl millet yapan ortak değerlerdir. Milliyetçilikte din, dil ve ırk aracılığıyla kendini diğerlerinden ayrıştırmaz; Türk kültürüyle büyümüş, Türklüğü benimsemiş, kendini Türk olarak gören herkes Türk milletinin bir parçası olarak sayılır. Atatürk’ün dediğine göre “Türkiye Cumhuriyeti sınırları dahilinde yaşayan, Türk dili ile konuşan Türk kültürü ile yetişen, Türk ülküsünü benimseyen her vatandaş, hangi din ve mezhepten olursa olsun Türk’tür, Türk Milliyetçisidir.”

Milliyetçilik ilkesi, din, dil, ırk ayrımı yapmaz; insancıl, barışçıl, bütünleştirici, çağdaş ve ileriye dönüktür. Ayrıca demokrasiye ve milli egemenliğe dayanır. Bir Hristiyan’ı, Hristiyan olmasından kaynaklı olarak Türk olmaktan men etmez, ki zaten bu ilkeye göre kimsenin kimseye böyle bir kategorileştirme hakkı yoktur. Eğer bir insan kendini Türk olarak görüyorsa bunun üstüne kimsenin bir etkisi olamaz ve bu durum Atatürk’ün önemli bir sözü olan “Ne mutlu Türk’üm diyene!” olarak akıllarda kendine yer etmiştir.

Bu ilke, Millî Mücadelenin başlamasının ve başarıyla sonuçlanmasının en önemli etkenlerinden biridir. Milliyetçilik ilkesine tutunmadan, millet kendisine güven, destek ve huzur sağlamadan bir devlet kurup geliştirmek zordur. Bundan dolayı zamanında birçok milleti kendi milletlerinin refahı ve huzuru için harekete geçmiş ve bu milletlerin ilham kaynağı, gerek özverisiyle gerek cesaretiyle, Türk milleti olmuştur. Türk milletinin kendi içinde bu ilkeyi pekiştirmesi için de Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu kurulmuştur. Bu girişimlerle Türklerin, kendileri ve kültürleri hakkında daha çok bilgi sahibi olmaları ve geçmişlerini öğrenmeleri hedeflenmiştir.

3. Halkçılık (Demokrasi) İlkesi

Halkın halk tarafından halk için idaresi anlamına gelen Halkçılık ilkesi de diğer ilkeler gibi devletin yönetim şekliyle bağlantılıdır ve doğrudan demokrasinin temellerini oluşturur. Bu ilkenin en önemli özelliği anlamından da anlaşılabileceği halkın yönetimi doğrudan elinde bulundurmasını, kendi kendini yönetmesini hedeflemesi ve sistemin doğru yerleştiğinden emin olmaktır. Aynı zamanda Halkçılık ilkesinde de Milliyetçilik ilkesine benzer şekilde ancak bu sefer millet içerisindeki ayrım sonlandırılmak istenmiştir.

Halkçılık ilkesine göre millet içerisinde hiçbir şahsa, aileye, gruba veya sınıfa ayrıcalık tanınmaz; kanun halkın her bir bireyini eşit olarak görür. Ayrıca sınıf farklılığını kesinlikle kabul edilmemiştir, yani kanun karşısında bir farkları olmayacağı gibi normal şartlarda da sınıf farkını ortadan kaldırmıştır. Bu eşitliğin sağlanması amacıyla atılan adımlara gösterilebilecek örneklerden bazıları Türk Medeni Yasası’nın kabul edilmesi, Kılık-Kıyafet Kanunu’nun kabul edilmesi, kadınlara siyasi haklar verilmesi ve Soyadı Kanunu’nun kabul edilmesidir. Bu ilerlemeler sayesinde toplumda, her bir bireyin varlığı teker teker kabul edilmiş ve her birine aynı haklar tanınmıştır. Halkçılık ilkesinin amacı, demokratik ve sosyo-ekonomik alanda ve çağdaşlaşma yolunda başarıya ulaşmaktır. Bu ilke, halka her yönden güç sağlamış ve böylece bir noktaya kadar ülkenin gelişmesini sağlamıştır.

4. Devletçilik İlkesi

Devletçilik ilkesi, devletin üstlenmek durumunda olduğu her türlü görevi açıklar. Devlet, milleti toplumsal, ekonomik ve kültürel açıdan kalkındırmakla yükümlüdür. Türkiye Cumhuriyeti ilk kurulduğu zamanlarda devletin tarımı ve ticareti gelişmemiş, ülkenin birçok kısmı yıkılmış; halk fakir, eğitim ne eşit ne de yeterli miktarda dağılmıştır, bu yüzden de Türkiye büyük bir cehaletle karşı karşıya kalmıştır.

Atatürk’ün, Türk Devleti’nin ilk zamanları ve Devletçilik politikası hakkındaki sözleri şunlardır: “Memleketimiz üzerinde istilâ emellerini besleyecek olanların her türlü ümitlerini kıracak surette, siyasette, idarede ve iktisatta kuvvetli olmak gerekir. Tarımımızın ve ticaretimizin geri olması, memleketimizin pek çok kısımlarının yıkık ve halkımızın fakir bulunması, ulaştırma araçlarının sayılı olması, millî eğitimin herkese ve her yerde gereği gibi giremeyerek toplumsal hayatımızın en büyük düşmanı olan cahillik ve benzeri gibi sebebler, milletimizi fakir ve zayıf düşürmekten uzak kalmamış ve kalmayacaktır. Bu yüzden, kurtuluş ve bağımsızlık için yaptığımız savaşı tamamlamak ve Tanrının ulusumuza doğuştan verdiği istidat ve kabiliyeti en yüksek derecede geliştirmek ve memleketimize bağışladığı kuvvet ve zenginlik kaynaklarından en büyük faydayı sağlayarak güçsüzlüğümüzün sebeblerini gidermek için bundan böyle hiçbir fırsatı ve vakti kaçırmayarak çalışmak zorundayız. Ancak, bu çaba, yıllarca izlenip uygulanacak bir programa dayanmaz ise, başarısızlığa mahkûmdur.”

Bu sebeplerden dolayı halk kalkındırılmalı, ekonomik anlamda üst seviyelere yükselinmeli ve topumun her açıdan gelişmesi ve diğer ülkelere yetişmeleri sağlanmalıydı. Devletçilik ilkesi bu misyonlar üzerinde başarılı olmak adına, Türk toplumunun ihtiyaçlarından doğmuştur. Bu ihtiyaçları gidermek adına da Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkarılmış, Birinci ve Beşinci Kalkınma Planları yapılmış ve bunlara benzer daha birçok hamle yapılmıştır.

5. Laiklik İlkesi

Atatürk’e göre herkes kendi dinini, başkalarına zararı dokunmadığı sürece, istediği gibi yaşamakta özgürdür ve buna saygı duyar. Daha önce Milliyetçilik ilkesinde de olduğu gibi din, dil ve ırk fark etmeksizin, kendini Türk olarak gören herkes Türk’tür. Türk milletine dahil olan herkes dinini istediği gibi yaşamakta özgürdür, bu yolda hiç kimsenin hiçbir koşulda kimseye din açısından kısıtlama getirme hakkı bulunmaz. Ancak, bu durumun yönetime yansımasına Atatürk kesinlikle karşı çıkmıştır. İnsanlar inanç, fikir ve vicdan özgürlüğüne sahiptirler fakat kimse bu özgürlükleri engellenip insanları manipüle ederek politika veya siyasette kullanılmasına izin verilmemektedir. Dinin dogmatik bir yapısı ve insanlar üzerinde istemsiz ama çok da güçlü bir etkisi vardır.

Ancak Türk devletinin belirlediği yönetim, kişilerin istek ve çıkarları üzerine kurulmamış olan, dinin insanların özgürlüklerini kısıtlayan özelliklerinden sıyrılmış, halkın tam bağımsız iradesiyle sürdürülebilen bir yönetim olmalıdır. Aynı zamanda, insanların son derece değer verdikleri bu özgürlüğü, devleti sadece bir tane dinin içine koyarak o dinin içerisinde olmayan vatandaşların hayatlarını zorlaştırmaktansa, yönetimi herhangi bir dinden sıyırarak bütün vatandaşlar için eşit hale getirmeyi ve objektif bir bakış açısı kazandırmayı amaçlamıştır.

Atatürk kendini bir Müslüman olarak görse de herkes için koşulları eşit hale getirmek istediğini şöyle ifade eder: “Bizim dinimiz en mâkul ve en tabiî bir dîndir. Ve ancak bundan dolayıdır ki, son din olmuştur. Bir dinin tabiî olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. Müslümanların toplumsal hayatında, hiç kimsenin özel bir sınıf halinde mevcudiyetini muhafazaya hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler, dinî emirlere uygun harekette bulunmuş olmazlar. Bizde ruhbanlık sınıfı yoktur. Hepimiz eşitiz ve dinimizin hükümlerini eşit olarak öğrenmeye mecburuz. Her fert dinini, din duygusunu imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır…”

Laiklik doğrultusunda, saltanat ve halifelik kaldırılıp cumhuriyet ilan edilmiş, medreseler kapatılmış ve anayasadan “Devletin dini İslam’dır” yasası kaldırılmış ve bunun yerine Laiklik ilkesi anayasaya eklenmiştir. Bu ilke sayesinde toplumda din ve mezhep farklılıkları ortadan kalkmış, din ve vicdan özgürlüğü sağlanırken insanlar dine ve birbirlerine saygılı hale gelmiş ve diğer devletlerin de azınlıkları bahane ederek içişlerimize karışması engellenmiştir.

6. İnkılapçılık (Devrimcilik) İlkesi

İnkılapçılık ilkesi, devrim ve toplumda ve yönetimde değişim gerektiren, devletin kalkınıp bulunulan çağa uygun bir hale gelmesini, çağdaş uygarlıklar seviyesine ulaşıp daha da ilerlemesini öngören ve bu düşünce biçimi uğruna birtakım iyileştirmeler lazım gören bir ilkedir. Bu demek oluyor ki İnkılapçılık, Türk devletinin gelişip ilerleyerek medeni ülkeler seviyesine ulaşması ve bundan daha yükseklere çıkmasını amaçlar. Bu hedefe ulaşmak için her türlü yeniliğe açıktır ve birçok farklı inkılaplar gerekir. Bunlara “Türk İnkılapları” denir ve diğer ilkelerde bulunan değişiklikler ve yenilemeler bu başlık altına girer.

Bu gayede ilk adım, en temel nokta olan, ülkede, geçmiş zamanlarda devletin geri kalmasına sebep olmuş ve ülkenin durumunu aşağıya çekmeye devam eden kurum ve kuruluşları kapatmak ve onlar yerine toplumu geliştirmekte ve üst seviyeye taşımakta faydası olacak yeni kurum ve kuruluşları açmak ve/veya teşvik etmek olmuştur. Bu ilke sayesinde Türk devleti, başkaları tarafından hiçbir zorluk ve baskı altında kalmadan kendi başına herkesten ve her şeyden bağımsız bir şekilde varlığını sürdürebilecektir.

Atatürk İlkeleri Doğrultusunda Yapılan İnkılaplar

Atatürk İlkeleri doğrultusunda yapılmış bir çok inkılap ve yenilik vardır. Bu inkılap ve yeniliklerden bazıları şunlardır;

Cumhuriyetçilik İlkesi Doğrultusunda Yapılan İnkılaplar

  • TBMM’nin açılması
  • 1921 ve 1924 anayasalarının hazırlanması
  • Saltanatın kaldırılması
  • Cumhuriyetin ilan edilmesi
  • Siyasi partilerin kurulması
  • Kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi
  • Ordunun siyasetten ayrılması

Milliyetçilik (Ulusçuluk) İlkesi Doğrultusunda Yapılan İnkılaplar

Halkçılık (Demokrasi) İlkesi Doğrultusunda Yapılan İnkılaplar

Devletçilik İlkesi Doğrultusunda Yapılan İnkılaplar

  • Bazı özel Türk kuruluşlarının devletleştirilmesi
  • Milli Korunma Kanunu
  • Yabancılara ait ekonomik kuruluşların devletleştirilmesi
  • Kalkınma planlarının hazırlanması (I. ve II. beş yıllık sanayi planları)
  • Devlet Bankalarının kurulması (Sümerbank, Etibank)

Laiklik İlkesi Doğrultusunda Yapılan İnkılaplar

  • Saltanatın kaldırılması
  • Halifeliğin kaldırılması
  • Şerriye ve Evkaf Vekâleti kaldırılması
  • Diyanet işleri Başkanlığının kurulması
  • Vakıflar Genel Müdürlüğünün kurulması
  • Tevhid-i Tedrisat Kanununun çıkarılması
  • Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması
  • Medeni Kanunun kabul edilmesi
  • Şapka Devriminin yapılması
  • “Devletin dini İslam’dır.” maddesinin anayasadan çıkartılması
  • Milletvekillerinin yemin şeklinin değiştirilmesi
  • Altı Atatürk ilkesinin anayasaya girmesi

İnkılapçılık (Devrimcilik) İlkesi Doğrultusunda Yapılan İnkılaplar

  • Temel ilkelerle bağlantılı olarak Türk devriminin başından sonuna kadar yapılan bütün inkılaplar bu ilke kapsamında yer almaktadır.

Not: Bu konuyla ilgili olarak Mustafa Kemal Atatürk Kimdir? Askeri ve Siyasi Hayatı (Tüm Ayrıntılarıyla) başlıklı yazımızı da inceleyebilirsiniz.

2 Yorum

  1. Atatürk’ün felsefesi bu ülke için oldukça önemlidir. Atatürk İlkelerine sahip çıkmalıyız.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Konuyla İlgili Yazılar

Başa dön tuşu

Metin kopyalamanın açılabilmesi için
lütfen web sitemizdeki herhangi bir reklama
tıklayarak bize destek olunuz.

Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olunuz. Anlayışınız için teşekkür ederiz.