Venezuela Ekonomik Krizi Ne Zaman ve Nasıl Yaşandı?
Bu yazımızda Venezuela ekonomik krizi ne zaman ve nasıl yaşandı? sorusu üzerinden Venezuela ekonomik krizi konusunu tüm ayrıntılarıyla inceledik.
Venezuela, Güney Amerika’nın kuzey kıyısında yer alan bir ülkedir. Karayip Denizi’ne kıyısı olan ülke bir büyük kara parçası ve birçok adadan oluşmaktadır. 916.445 km2 toprak genişliğine sahip olan ülkenin resmi verilere göre nüfusu 28,44 milyondur. Nüfusun demografik dağılımına bakıldığında ise en çok nüfusun aynı zamanda başkent olan Karakas’ta toplandığı görülmektedir. Ülkenin resmi dili İspanyolca olmakla beraber toplam 26 dil konuşulmaktadır. Bu dillerin başlıcaları İngilizce, Almanca, Portekizce, İtalyanca, Çince ve Arapçadır. Aslında bu çok dilli yapının arkasında ülkedeki etnik grupların çeşitliliği yatmaktadır. 2011 verilerine göre ülkenin %51,6’sı Mestizo, %43,6’sı beyaz, %3,6’sı siyah ve %1,2’si yerli halktan oluşmaktadır. Din dağılımına bakıldığında ise ülkenin %91’lik kısmının Hristiyanlığa mensup olduğu görülmektedir.
Bu Yazının İçindeki Başlıklar:
Venezuela Ekonomi Durumu
Tarihsel periyotta Venezuela topraklarının ilk sakinler Kızılderililer olmuştur. 1498’de Kristof Kolomb’un Amerika’ya ya da bir diğer adıyla Yeni Dünya’ya yaptığı üç başarısız seferden sonra 4. seferde günümüzde Venezuela sınırları içerisinde yer alan İnci Adaları’na ayak basmıştır. Bu dönemde İspanyol kaşifler bölgedeki yoğun inci rezervini keşfetmişlerdir ve daha sonra bu incilerden yararlanmak için birçok sefer düzenleyip yerli halkı köleleştirmiş ve aynı zamanda inci rezervlerini tahrip etmişlerdir. Ayrıca bölgede kazıklar üzerine oturtulmuş su üzerinde yüzen evlerden oluşan bir şehir planı ile karşılaşınca bölgeye “Küçük Venedik” anlamına gelen Venezuela adını vermişlerdir.
İspanya’nın Venezuela anakarasını sömürgeleştirmeye başlaması ise 1502’de oldu. Güney Amerika’daki ilk kalıcı yerleşimini ise Cumaná şehrini kurarak yapmıştır. 16. yüzyıla gelindiğinde İspanyol tarımcıların da bölgeyi sömürgeleştirmeye başlamasıyla beraber bölgedeki yerleşim yerleri de çoğalmaya başladı. 1567’de Karakas kuruldu, 1600’lerde ise bölgede 20’den fazla yerleşim yeri vardı. Bu sömürge ekonomisi ise tarım ve hayvancılığa dayanıyordu. İspanya buradan elde ettiği şeker, kakao, tütün, deri gibi ürünler ihraç ederek gelir kazanıyordu. Sömürge dönemi yönetim şekline bakıldığında ise bölgenin İspanya tacı tarafından yönetildiği görülmektedir.
Bağımsızlık Ayaklanmaları
18. yüzyılın sonlarına doğru bazı Venezuelalılar bu sömürgeci rejime karşı ayaklanmaya başladı. Bu rejime karşı ilk organize komplo 1797’de Manual Gual ve José María tarafından düzenlendi. Aslında bu ayaklanmaların altında asıl yatan şey Avrupa’da gelişen olaylardı. Fransız İhtilali ile yayılan “milliyetçilik” ve “bağımsızlık” kavramları sesini Venezuela’ya kadar duyurdu. Ayrıca Napolyon Savaşları’yla otoriter rejimini ve emperyal gücünü yavaşça kaybeden İspanya etkeniyle beraber Venezuela bağımsızlık taraftarı ayaklanmalar baş göstermeye başladı. 5 Temmuz 1811’de ise İspanya sömürgesi olan Venezuela Genel Kaptanlığı’nın 11 eyaletinden 7’si Venezuela Bağımsızlık Bildirgesi ile beraber bağımsızlıklarını ilan ettiler.
Hugo Chávez ve Venezuela Seçimleri
1992’de bir darbe girişiminde bulunmasının ve daha sonra başkan Rafael Caldera tarafından affedilmesinin ardından Hugo Chávez cumhurbaşkanı seçildi. Bu görevi 1999’dan ölüm yılı olan 2013’e kadar sürdürdü. İktidar olduğu bu dönemde ekonomik, sosyal ve kültürel koşulları iyileştirmek adına kamu hizmetleri sağlayan “Bolivarcı Misyonlar”ı kurdu. Bu sayede Venezuela’da 2002 – 2008 yılları arasında yoksulluk %20’den fazla azaldı. Bolivarcı Misyonlar kapsamında yoksullar için ücretsiz tıbbi klinikler, gıdanın yasalaşması ve konut sübvansiyonları konusunda başarılar elde edildi.
Bir BM endeksine göre de Venezuelalıların yaşam kalitesi iyileşmişti. Fakat daha sonra Chávez’in popülist politikaları nedeniyle ülke ekonomik zorluklarla karşılaşmaya başladı. 2 Haziran 2010’da Chávez artan kıtlık nedeniyle “ekonomik savaş” ilan etmek zorunda kaldı. Bu krizin tek nedeni popülist politikalar değildi. Siyasi yolsuzluk, kronik gıda ve ilaç kıtlığı, işletmelerin kapanması, üretkenliğin bozulması da bu ekonomik savaşın ilan edilmesine katkıda bulundu. Ayrıca otoriterlik insan hakları ihlalleri, kötü ekonomi yönetimi ve petrole aşırı derecede bağımlılık da nedenler arasındaydı. 2013’de Chávez’in ölümünden sonra koltuğa yeni bir isim geçmesi için seçimler yapıldı. Fakat Foreign Policy’e göre Chávez’in yerine geçen kişi tıpkı ölen liderin politikalarının faturasının vadesi geldiği gibi Amerika’nın en işlevsiz ekonomilerinden birini miras alacaktı.
Yeni Başkan: Nicolás Maduro
Hugo Chávez kanserden öldükten sonra, yerine, seçimi başarısız bir şekilde yeniden sayım talebinde bulunan rakibi Henrique Capriles’e karşı 235.000 oyla ve %1.5 farkla kazanan Nicolás Maduro koltuğu devralmayı başardı. Maduro, Ulusal Meclis tarafından kararnameyle yönetmek için kendisine verilen yetkiyi kullanarak, çok geçmeden gücünü pekiştirmeye başladı. Chávez’in mevcut politikalarını da sürdüren Maduro, her ne kadar denese de Venezuela ekonomisi ile başa çıkamadı. Eski iktidar döneminden kalan ekonomik sorunların çoğu devam ederken bir yandan da ekonomiyi asıl aşağı çeken etmen olan petroldeki fiyat düşüşlerini durduramıyordu. Maduro, kapitalist spekülasyonun yüksek enflasyon oranlarını tetiklediğini ve temel ihtiyaç maddelerinde yaygın bir kıtlık yarattığını söyledi. Kendisinin ve müdavimlerinin uluslararası bir ekonomik komplonun arkasında olduğunu belirttiği siyasi muhaliflere karşı ekonomik önlemler aldı.
Fakat 2014 itibariyle Venezuela ekonomik durgunluğa ulaşmıştı. Bu dönemde yoğunlaşan kriz 2015 başlarındaki düşük petrol fiyatları, bakım ve yatırım eksikliğinden dolayı Venezuela’nın petrol üretimindeki düşüşün bir sonucu olarak daha şiddetli hale geldi. Hükümet, düşen petrol gelirleri karşısında harcamaları kısmayı başaramadı ve krizin varlığını inkar ederek ve muhalefeti şiddetle bastırarak ele aldı. Maduro rejimi siyasi muhalif liderleri tutukladı, haber sitelerini kapattı ve gazetecileri gözaltına aldı. Ek olarak Birleşmiş Milletler Özel Eylem Kuvvetleri tarafından 5.287 cinayet rapor edildi. 2017 ve 2019’un ilk altı ayında da yine en az 1.569 cinayet daha kayda geçirildi.
BM’nin “bu cinayetlerin birçoğunun yargısız infaz teşkil ettiğine inanmak için makul gerekçeleri” vardı ve güvenlik operasyonlarını “siyasi muhalifleri ve hükümeti eleştiren kişileri etkisiz hale getirmeyi, bastırmayı ve cezalandırmayı amaçlıyor” olarak nitelendirdi. Otoriter rejimine devam eden Maduro, kendine bağlı kişilerle dolu olan Venezuela Yüksek Mahkemesi’ne başvurarak Ulusal Meclis’in yetkilerini azaltarak kendi kontrolünü artırdı. Tüm bu olayların sonucu olarak 2016’da ülke, tarihindeki en yüksek enflasyon oranı olan %800’lük bir hiperenflasyon ile karşı karşıya kaldı. 2018’de ise Maduro, diğer batı yarımküre uluslarından oluşan bir koalisyonun “meşrutiyetten yoksun” dediği bir seçimde ezici bir çoğunlukla yeniden seçildi.
Venezuela Ekonomik Krizi Nedenleri
Venezuela, 2013’dan bu yana Maduro’nun liderliği altında ve bir sosyoekonomik felaket içinde. Halkın yönetimden duyduğu memnuniyetsizlik nedeniyle muhalefet 2015’te Ulusal Meclis’te çoğunluğu kazandı ve ardından Bolivarcı yetkililerden oluşan Ulusal Meclisi ve Venezuela’nın en yüksek mahkemesi olan Yüksek Adalet Mahkemesini Maduro arkadaşlarıyla doldurdu.
2017’de Maduro, Ulusal Meclis’i reddetti ve Venezuela’da anayasal bir krize yol açtı. 2018 itibariyle, bazıları Ulusal Meclis’i ülkede kalan tek “meşru” kurum olarak kabul etti ve insan hakları örgütleri cumhurbaşkanlığı yetkisi üzerinde bağımsız kurumsal kontroller olmadığını iddia etti. Anayasa krizi ve muhalefetteki başkan adayı Henrique Capriles’in 15 yıl boyunca siyasetten men edilmesi kampanyasının ardından protestolar, 2014’te başladığından bu yana en “savaşçı” hale geldi.
Tüm bu protestolarda 2,5 milyon ile 6 milyon arasında insan sokaklara döküldü. En az 29 kişinin öldüğü bir ay süren protestoların ardından Maduro, 1999 Venezuela Anayasasının yerini alacak yeni bir anayasa tasarlaması için bir kurucu meclis çağrısında bulundu. Yeni anayasa önerisinin muhalefetin çabalarına karşı koymak için gerekli olduğunu iddia ederek 347. maddeyi ileri sürdü. Böylece, Kurucu Meclis üyeleri, açık seçimlerle seçilmek yerine Maduro’ya sempati duyan sosyal kuruluşlardan seçilecekti. Ayrıca, geçici süre boyunca iktidarda kalmasına ve tamamlanması en az iki yıl sürecek olan 2018 cumhurbaşkanlığı seçimlerinden kaçınmasına izin verecekti.
Birçok ülke Maduro’nun hareketlerini onu süresiz olarak iktidarda tutmak için bir girişim olarak gördü ve 40’tan fazla ülke ile Avrupa Birliği, Mercosur ve Amerikan Devletleri Örgütü gibi ulus üstü kuruluşlar, 2017 Kurucu Ulusal Meclisi’ni tanımayacaklarını açıkladı. Muhalefetteki Demokratik Birlik Yuvarlak Masası, ANC’nin [mevcut iktidar partisini] iktidarda tutmak için bir oyun” olduğunu iddia ederek seçimleri boykot etti. Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi’nin egemen olduğu görevdeki Büyük Vatansever Kutup, muhalefet seçime katılmadığı için varsayılan olarak yasama meclisindeki neredeyse tüm sandalyeleri aldı. Maduro’nun müttefikleri arasında yer alan Bolivya, El Salvador, Küba, Nikaragua, Rusya ve Suriye, Venezuela siyasetine uluslararası katılımı teşvik etti ve cumhurbaşkanını övdü.
Venezuela Ekonomik Krizi Nasıl Başladı?
ANC 4 Ağustos 2017’de yemin etti ve ertesi gün kendisini Venezuela’nın en yüksek güce sahip hükümet kolu olarak ilan etti ve muhalefet liderliğindeki Ulusal Meclis’in Meclise müdahale etmesini yasaklarken, Başkan Maduro ile “destek ve dayanışma” tedbirlerini geçirmeye devam etti. ve Maduro, Ulusal Meclis’in yetkilerini elinden aldı.
Maduro, Şubat 2018’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerini planlanandan dört ay önce ilan etti. Birkaç büyük muhalefet partisinin adaylıktan çıkarılması da dahil olmak üzere çok sayıda anormallik vardı. Mayıs 2018’de Maduro kazanan ilan edildi. Birçok kişi seçimlere hile karıştırıldığını iddia etti. Hem yerel hem de uluslararası politikacılar, Maduro’nun gerektiği gibi seçilmediğini ve etkisiz bir diktatör olduğunu iddia ettiler. Maduro, 10 Ocak 2019’da göreve başlamasından önceki aylarda Lima Grubu (Meksika hariç), ABD ve Amerikan Devletleri Örgütü (OAS) gibi ülkeler ve kuruluşlar tarafından istifa etmesi için baskı gördü; bu baskı, Venezuela’nın yeni Ulusal Meclisi’nin 5 Ocak 2019’da yemin etmesinden sonra arttı.
2019 Venezuela cumhurbaşkanlığı krizi, Ulusal Meclis’in Mayıs 2018 cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarını gayri meşru ilan etmesi ve 1999 Venezuela Anayasası’nın birçok hükmüne atıfta bulunarak Ulusal Meclis başkanı Juan Guaidó’yu başkan vekili olarak atamasıyla zirveye ulaştı.
Günümüzde ise hala siyasi ve ekonomik bir krizle yüzleşen Venezuela’da halk gıda ve ürün yetersizliği, fakirlik, kıtlık gibi sorunlarla karşı karşıyadır. Güncel verilere göre geçtiğimiz yıl Venezuela’da enflasyon oranı %686,4’tür. 2022 verileri incelendiğinde ise Ocak ayında %472 olan enflasyon oranı Şubat ayında %340,40’a gerilediği görülmektedir. Çalkantılı ve stabil olmayan bu enflasyon oranlı halk ve yönetimi olumsuz etkilemektedir.
Venezuela Ekonomik Krizi Etkileri
Venezuela Ekonomik Krizi, Hugo Chávez’in iktidar olduğu dönemde kendini göstermeye başlayan ve Nicolas Maduro başkanlığında zirve noktasına ulaşan sosyoekonomik bir krizdir. Bu krizin sonuçları olarak artan hiperenflasyon, artan kıtlık, suç oranları ölümler ve kitlesel göçler sıralanabilir.
Ekonomistlere göre bu kriz, Venezuela’nın ülke tarihi boyunca karşılaştığı en kötü ekonomik kriz olmakla beraber 20. yüzyıl ortalarından beri devam eden barış dönemi boyunca herhangi bir ülkenin karşılaştığı tüm krizlerden daha büyüktür. Kriz, Amerika’daki “Büyük Buhran”, 1985 – 1984 Brezilya Ekonomik Krizi ve 2008 – 2009 Zimbabve Hiperenflasyonu ile karşılaştırıldığında dahi açık ara farkla şiddetini ortaya koymaktadır.
Kriz ülkede yaşayan Venezuelalıların yaşam koşullarını ciddi biçimde etkilemiştir. Wall Street Journal’e göre 2019’daki yoksulluk, 2014’te gözlemlenenin iki katına ulaşmıştır. 2019 yayınlanan bir Birleşmiş Milletler raporuna göre ise halkın %94’ü yoksulluk içinde yaşamaktadır. Bu aşırı yoksulluk, yetersiz beslenme, yetersiz sağlık hizmeti, barınma gibi pek çok soruna yol açmıştır. Gıda marketinin %70’inden fazlasının ithal olduğu Venezuela’da raporlara göre nüfusun yaklaşık %75’i ortalama 8 kg ve %64’ü 11 kg ağırlık kaybetmiştir. Ayrıca insanların yarısından fazlasının temel gıdalarını dahi karşılayabilecek yeterli gelire sahip olmadığı kaydedilmiştir.
Devlet her ne kadar yetersiz beslenen insanlar için yardım kutuları oluşturup ekonomik krizin izlerini bir nebze de olsa hafifletmeye çalışsa da işleyiş ve yönetimdeki yolsuzluk yüzünden bu kutular ihtiyaç sahiplerine ulaşmıyor, karaborsada fahiş fiyatlara satılıyor ya da tedarik sırasında görevliler tarafından ele geçiriliyorlardı. Bu nedenle Venezuela’da insanlar geceleri sokağa çıkıp çöp kutularında ya da kaldırımlarda yiyecek bulmaya çalışıyorlar. Bir atık toplama yetkilisinin aktardıklarına göre çöp poşetlerinin çoğunun yiyecek arayan insanlar tarafından parçalanmaktadır. Ek olarak, çöp poşetlerinin için kedi, köpek, eşek, at ve güvercin gibi hayvanların parçalanmış cesetleri çıkmaktadır. Hatta kimi zaman kertenkele, karıncayiyen, flamingo gibi vahşi hayvanların dahi yaşanan kıtlık yüzünden tüketildiğine dair kanıtlar bulunmaktadır.
Venezuela Ekonomik Krizi Sonuçları
Bu yetersiz ve sağlıksız beslenmeden dolayı hastalıklar oldukça yaygınlaşmakta ve sağlık hizmetleri yetersiz kalmaktadır. 17 farklı eyaletteki 21 devlet hastanesinde görev yapan doktorların aktardıklarına göre ekonomik kriz başlamadan önce nadiren karşılaştıkları yetersiz beslenmeye bağlı çocuk ölümleri son yıllarda ciddi seviyelere ulaşmıştır. Ölüm vakalarının artmasının tek sebebi yetersiz beslenmeye bağlı değildi. Ayrıca yetersiz ekipman, koşullar ve uzman sayısına bağlı olarak da ölüm oranlarında bir artış gerçekleşmiştir.
Venezuela Tıp Federasyonu Başkanı 10 büyük hastanenin 9’unun gerekli ekipmanların yalnızca %7’sine sahip olduklarını belirtmiştir. Hastane yataklarının yalnızca %35’i kullanabilir iken ameliyathanelerin %50’si ekipman yetersizliği yüzünden çalışamıyordu. İlaç tedariği de yetersiz kalınan alanlardan biriydi. Doktorlar, ilaç, ekipman kıtlığı ve düşük maaş aldıkları bu çökmüş sistem içerisinde çalışmak istemiyorlardı. 2018’de Pan Amerikan Sağlık Örgütü, kayıtlı doktorların yaklaşık üçte birinin, 22.000, görevi bıraktığını bildirdi. Görev bırakan doktorlar nedeniyle sistem daha da kötüleşiyordu. Öyle ki kamu hastanelerine başvuran her üç hastadan biri ölmektedir. Kayda geçen diğer verilere göre anne ölümleri de %65, bebek ölümleri %30 artmıştır. Yetersiz hijyen ve beslenmeye bağlı olarak ise sıtma vakalarında %76 artış gözlemlenmiştir.
Artan şiddet ve cinayet suçları, kriz sırasında Venezuelalıların en büyük endişesi haline gelmiştir. The New Yorker Dergisi’ne göre 2017’de Venezuela “şiddet içeren en yüksek suç oranına sahip ülke”dir. Ülkede en çok işlenen suç cinayettir. Hükümet 2015’te günlük 45 cinayet, 2016’da ise günlük 60 cinayetin kayıtlara geçtiğini belirtmiştir. Dünya Bankası’na göre 2016’da 100.000 kişi başına düşen cinayet 56’dır ve bu Venezuela’yı El Salvador ve Honduras’tan sonra en çok cinayet işlenen üçüncü ülke konumuna getirmektedir.
Yoksulluk, yetersiz sağlık hizmetleri ve suç oranlarındaki artış insanları ülkeden göç etmeye zorlamıştır. 2021 yılı itibariyle halkın %20 gibi bir kısmı, 5.4 milyon, ülkeden göç edip farklı ülkelere sığınmıştır. Birleşmiş Milletler’e göre bu göçmenlerin 2,7 milyonu Karayipler’e ve Latin Amerika’ya gitmiştir. Kolombiya ise bu göçlerden en fazla etkilenen ülkelerden biri olmuştur. 1,1 milyon göçmen Kolombiya’ya göç etmiştir. 506.000 göçmen Peru’ya, 288.000 göçmen Şili’ye 221.000 göçmen Ekvador’a ve 130.000 göçmen Arjantin’e gitmiştir.
Hiperenflasyonun Tek Örneği Venezuela Değil!
Hiperenflasyon, enflasyonun yılda %200 sınırını aştığını tanımlamak için kullanılan ifadedir. Paranın değerini yitirdiği en şiddetli enflasyon biçimidir. Venezuela Ekonomik Krizi de bir hiperenflasyon örneğidir fakat tek değildir. Dünya tarihinde şu ana kadar toplam 62 hiperenflasyon vakası yaşanmıştır.
Hiperenflasyonun en bilinen örneklerinden biri Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’da meydana gelmiştir. Dönemim Almanyası savaşı kazanacağı ve büyük tazminatlar alacağı yönünde bir düşünceyle savaş harcamaları adına büyük miktarda borç aldı. Ancak savaşı kaybettiklerinde hem bu borçları hem de yüklü miktarda savaş tazminatı ödemek zorunda kaldılar. Böylece ekonomik bir çöküş içine giren Almanya bir hiperenflasyon ile karşı karşıya kaldı. Fiyatların her 3,7 günde bir iki katına çıktığı ve aylık enflasyon değerlerinin %29.500’e ulaştığı ülkede para değerini tamamiyle yitirmişti. Öyle ki halk daha ucuza geldiği için odun yerine paraları yakarak ısınıyordu. 1921’de 1 Dolar 70 Mark iken 1923’te bu rakam 840 milyara ulaşmıştı. Ekonomik sistemin çöktüğü bu dönemden Almanya, Amerika ve İngiltere’nin yardımlarıyla çıkabilmeyi başardı ve günümüzde ihracat devlerinden biri haline geldi.
Bir başka hiperenflasyon örneği ise “2008 Zimbabve Hiperenflasyonu”dur. 1980’de bağımsızlığını ilan etmesinin ardından ilk yıllarını oldukça istikrarlı bir şekilde geçirmiştir. Fakat hükümetin 1990’lı yıllarda uyguladığı yanlış ekonomik politikalar dolayısıyla yüksek enflasyon sorunu ortaya çıktı. Robert Mugabe hükümeti, kredileri ödemek için yüklü miktarda para bastırdı ve ülke kısa süre içinde hiperenflasyona sürüklendi ve aylık enflasyon oranı %79.600.000.000’a kadar yükseldi. Marketlerin günde birkaç kez etiket değiştirdiği, su ve yiyecek sıkıntılarının yaşandığı bu dönem sonrasında Zimbabve Merkez Bankası para birimini yeniden fiyatlandırarak ve ABD dolarına sabitleyerek kurtulmayı başardı.