Ulubatlı Hasan Kimdir? Ulubatlı Hasan Gerçekten Yaşadı Mı?
Tarih geçmişi ve geleceği birbirine bağlayan, ulusların kimliğini ve kabul ettikleri olguları yapılandıran bir sosyal bilim dalıdır. Bulduğu kaynakları yorumlama, kaynakları araştırma ve derleme yöntemleri ile sözlü ve yazılı olarak aktarılan tarihte bazı olgular yanlış aktarılmıştır. Efsaneden gerçeğe dönüşmüş veya da abartılmış olarak karşımıza çıkabilmektedir. Tarihin belirttiğim şekillerde bilinçli ya da bilinçsiz aktarılması yanlış bilgilere dönüşmektedir. Örnekleri düşünüldüğünde oldukça fazla olan tarihi bilgilerin çarptırılmasına Türk tarihinde de rastlarız. Halk arasında olukça yaygın olup tarihçiler arasında hala tartışmalara neden olan tarih yanılgımız Ulubatlı Hasan ile ilgilidir. Ulubatlı Hasan gerçek midir? Ulubatlı Hasan efsane midir? Ulubatlı Hasan gerçekten yaşamış mıdır?
Bu Yazının İçindeki Başlıklar:
Ulubatlı Hasan Kimdir?
Günümüze kadar birçok kaynakta okuduğumuz, büyüklerimizden dinlediğimiz, filmlere ve dizilere konu olan Ulubatlı Hasan bahsettiğim kaynaklarda geçtiğine göre bir Osmanlı askeridir. Kendisinin 1428 yılında Bursa’nın Ulubat köyünde doğduğu ve 1453 yılında İstanbul’un Fethi‘nin 53. gecesinde Bizans surlarına ilk sancağı dikerken şehit olduğu ve vurulmasına rağmen sancağı elinden düşürmediği anlatılmaktadır. Fakat uzun yıllar boyunca böyle bir kahramanın olduğunun anlatılmasına rağmen bunu kanıtlayacak herhangi bir kanıt da bulunamamıştır. Buna ek olarak savaş şartları düşünüldüğünde de Ulubatlı Hasan’ın varlığına dair şüpheler kuvvetlenmektedir. Kanıtların yetersiz olması ve fetih şartları düşünüldüğünde tezim odur ki Ulubatlı Hasan hiçbir zaman var olmamıştır.
Ulubatlı Hasan Adı İlk Hangi Kaynakta Geçmektedir?
İlk olarak, Ulubatlı Hasan adı, 16. yüzyılda Melissinos adlı tarihçinin eserlerinde karşımıza çıkmaktadır. Melissinos 1573 yılında, İstanbul’un fethine tanık olan 1402- 1477 tarihleri arasında yaşamış Bizanslı tarihçi Francis’in fethe dair yazdığı kitabı yeniden kaleme almıştır. Ne kadar Melissinos, Francis’in kitabını yeniden kaleme alsa da kitabın yazarı olarak Francis anılmaya devam etmiştir. Yeniden ele alınan bu kitapta Ulubatlının anlatıldığı bölümler bunlardır:
Ulubatlı Hasan öldürüldü ancak otuz arkadaşı terk edilen mahal hatlarını işgal ettiler ve şehre girdiler.
Francis
Ulubatlı Hasan’ın şehit olmasından sonra surların üzerine çıkmış olan savaşçılar o kadar çoktu ki, müdafileri dağıttılar ve kalenin içine girdiler. Durum bu şekilde iken kale alındı, önemli mevkiler düşman eline geçti ve düşman bayrakları asıldı, diye bir ses işitildi ve bu ses Bizanslıları kaçırdı. Düşmanı (Türkleri) cesaretlendirdi. Onlar artık korkusuzca kaleye çıkmaya başladılar.
Francis
Fakat Francis tarafından yazılan eserin orijinali incelendiğinde Ulubatlı Hasan ismine yahut surlara ilk çıkan Osmanlı askerine dair herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Tarihçilerin belirttiğine göre Melissinos, Francis’in eserine yaklaşık dört misli kadar ekleme yapmıştır. Yani 1573 yılında eseri yeniden kaleme alan Melissinos eserin orijinaline sadık kalmamış ve yüzyıllar boyunca devam edecek bir tarih yanılgısının temelini oluşturmuştur. Eserler arasındaki farklılıkları inceleyen uzmanlara göre sahte tarihçi olarak adlandırdıkları Melissinos’un amacı yazacağı esere heyecan katmak ve insanların dikkatini çekmekti.
Ulubatlı Hasan Adının Geçtiği Diğer Kaynaklar
Melissinos’un uydurma eseri haricinde Ulubatlı Hasan ismine rastlanılan diğer eski kaynaklar ise 1737-1794 tarihleri arasında yaşamış İngiliz tarihçi Gibbon’un tarih kitabıdır. Yine 18. yüzyılda yaşamış tarihçi Lmartine’nin Türk Tarihi (Historia de la Turquie) adlı eseri ve Gibbon adlı kitaptır.
Ulubatlı Hasan’ın otuz kişi ile ileri atıldığını ve bir elinde kalkanı diğer elinde yatağanı olduğu halde sura çıkarak, burada tündüğünü ve sonra şehit düştüğünü ve diğer otuz arkadaşının bulundukları yeri tahkim ederek yerleştiklerini ve bunlardan ilk şehre giren Balban Badera’nın emirliğe terfi ettiğini yazar.
Gulliet
Ulubatlı Hasan’a katılan 100 kadar yeniçeri, kendisinin ölümünden sonra buradaki gediği işgal edip şehre girdiler.
Lamartine
Ulubatlı Hasan surlara çıkabileceğini göstermişti. Kendisi öldüğü zaman arkadaşları, onun gösterdiği yolu takip ederek surlara çıktırlar.
Gibbon
Fakat bu kaynakların da güvenilirliği tartışmalıdır. Bunun nedenlerinden biri, bahsedilen kaynakların ikinci el kaynak olup bahsettikleri olayı yaklaşık 300 yıl sonra kaleme almalarıdır. 300 yıllık süreç ve dönemin şartları düşünüldüğünde yazdıkları bilginin inanılırlığı azalmaktadır. Diğer bir neden ise bazı araştırmacıların iddialarına göre Lamartine, Gibbon ve Gulliet, Ulubatlı Hasan hakkında yazdıklarında Melissiosun yeniden yazdığı tarih kitabını kaynak olarak kullanmışlardır. Ayrıca 15. yüzyıl ile 17. yüzyıl arasında ki kaynakları detaylı olarak inceleyen Prof. Dr. Necdet Öztürk de kaynaklarda Ulubatlı Hasan diye bir ismin olmadığını belirtmiştir. Yani Ulubatlı Hasan efsanesi hakkında yazılan eserlerinde kaynakları incelendiğinde güvenilir değildir ve uydurmadır.
Ulubatlı Hasan Efsanesi
Ulubatlı Hasan’ın varlığına dair olan kabulleri çürüten bir diğer durum ise kendisini tarihi bir kişi kıldığı iddia edilen İstanbul’un fethinin şartlarıdır. Kaynaklarda anlatılan şartları inceleyecek olursak 6 Nisan tarihinde başlatılıp 53 gün süren kuşatmada her iki tarafın da aldığı hasar oldukça büyük ve yıpratıcıdır. 53. günün gecesinde Osmanlı ordusunun kumandanı ve dönemin padişahı II. Mehmet tarafından yapılan büyük bir hücumla şehir fethedilmiştir. Oldukça kalabalık iki ayrı ordunun çarpıştığı, birçok kişinin öldüğü, yüzlerce kişinin surlara çıkıp bayrak dikerek şehri fethetmek için savaştığı ve oldukça büyük bir alanda gerçekleşen bunca olayın içinde Bizans surlarına ilk çıkan ve Osmanlı sancağını diken ilk askeri görmek, görmenin haricinde o askerin kimliğini saptamak oldukça zordur.
Benzer büyüklükte fakat daha yakın bir tarihte gerçekleşen ve o döneme göre yüksek imkanlarda yaşanan Çanakkale Savaşı’nda dahi binlerce kimliği saptanamayan asker bulunurken, Çanakkale Savaşı’ndan yaklaşık beş yüz yıl önce yaşanmıştır. Tasvirlerine göre daha da şiddetli olabilecek bir fetih savaşında surlara bayrağı ilk diken kişiyi saptamak zor hatta imkansız denebilecek düzeydedir.
İstanbul’un Fethi’nde Ulubatlı Hasan
Bazı kaynaklarda sancağı diken askerin yediği ok sayısına kadar bilgi verilmesi ise tamamen yapay bir durumdur. O askerin kimliğini saptamak haricinde ok yaralarını saymak fetih şartlarında olanaksızdır. Çünkü savaş sırasında askerlerin görevi bayrağın dikilmesiyle bitmemiş olup surların içine girmektir. Kimse bayrak dikilir dikilmez silahlarını bırakıp tüm dikkatini bayrağı diken askere vermemiştir. Askerin cesedinin bulunup kimliğinin ve yaralarının belirlenmesi ihtimali ise bir o kadar düşüktür. Eğer askerin kitaplarda geçtiği gibi bayrağı dikerken öldüğü düşünülürse surlardan aşağı düşmesi gerekmektedir.
Böyle bir durumda ceset ya askerlerin ayakları altında sürüklenir ya da ezilip tanınamaz hale gelir. Asker öldükten sonra surlardan aşağı düşmemiş olsa bile onlarca ceset arasında sancağı diken askerin cesedinin kaybolması da yüksek bir ihtimaldir. Savaşın şiddeti, savaşın gerçekleştiği alanın büyüklüğü ve surların yüksekliği göz önüne alındığında surlara sancağı ilk diken askerin kimliğinin saptanması için imkansız denmesi az kalır. Bu nedenlerden ötürü sancağı surlara ilk diken askerin Ulubatlı Hasan olduğunun söylenmesi doğru olmaz. Ayrıca, bu nedenler Ulubatlı Hasan’ın varlığına dair olan inancı zayıflatır.
Ulubatlı Hasan ve Fatih Sultan Mehmet
Ulubatlı Hasan’ın var olmadığını iddia etmemizi sağlayan bir diğer neden ise dönemin padişahı II. Mehmet ile alakalıdır. Ulubatlı Hasan’ın surlara sancağı ilk diken kişi olduğunu iddia eden kişiler bu iddianın peşi sıra II. Mehmet’in Ulubatlı için “Eğer sultan olmasaydım Ulubatlı olmak isterdim.” dediğini savunurlar. II. Mehmet’e ithaf edilen bu söz dönemin hiçbir kaynağında geçmemektedir. Politik açıdan da değerlendirecek olursak böyle bir sözün fetih gerçekleştirmiş bir padişah tarafından söylenme ihtimali de oldukça düşüktür. Çünkü bahsedilen söz, halk üzerinde Ulubatlı imgesini güçlendirip padişaha bağlılığı düşürebilecek düzeydedir. Ayrıca böyle bir sözün çok büyük topraklara hüküm süren bir insan tarafında söylenmesi de psikolojik açıdan pek olası değildir.
Bahsettiğimiz bu söz haricinde bir diğer nokta ise kaynaklardan öğrendiğimiz kadarıyla fetih öncesi II. Mehmet’in surlara bayrağı ilk diken askerin ailesine feth edilen topraklardan tımar vereceğini ilan etmesine rağmen fetih sonrasında tımar verilen herhangi bir toprak bulunmamasıdır. II.Mehmet’in söylediği iddia edilen sözün geçersizliğine ve kaynaklar ile doğrulanan sözüne bakacak olursak Ulubatlı Hasan’ın varlığı haricinde surlara sancağı ilk diken asker dahi bilinmemektedir.
Tüm bunların haricinde tarihçilerin büyük bir kısmı Ulubatlı Hasan’ın var olmadığı konusunda hem fikirdir. İleri gelen Türk tarihçilerinden İlber Ortaylı ve Halil İnalcık da Ulubatlı Hasan’ın sadece bir efsane olduğuna dair açıklamalar yapmıştır. Yani Ulubatlı Hasan’ın varlığını iddia eden büyük bir kesimin yeterli bilgiye ait olmayan halk olduğu rahatlıkla söylenebilir. İddiaların geçerliliği incelendiğinde de Ulubatlı Hasan’ın tarihte var olmadığı düşüncesi güçlenmektedir.
İstanbul Surları’na Osmanlı Sancağını Kim Dikti?
Ulubatlı Hasan’ın var olmadığının yanı sıra, sancağı diken askerin farklı askerler olduğu da bazı tarihçiler tarafından iddia edilmektedir. Tarihçi Feridun Emecen, araştırmalarının sonucunda, İstanbul Surları‘na ilk çıkan askerlerin tarihçi Bihişti’nin babası Karıştıran Süleyman Bey, Anadolu’dan gelen Mustafa Bey ve Balaban Bey olduğunu söylemiştir. Ne kadar bu bilgilerde güvenilir olmasa da Ulubatlı Hasan’ın var olma ihtimalini zayıflatmaktadır.
Popüler Kültürde Ulubatlı Hasan (“Fetih 1453” Filmi)
Tüm bunlara ek olarak, yakın dönemde, 2012 yılında, çekilmiş olan ve İstanbul’un fethini anlatan Fetih 1453 filminde de Ulubatlı Hasan’a büyük bir yer verilmiştir. Filmin etkisi ile halk içinde Ulubatlı Hasan’ın bilinirliği artmıştır. Fakat filmin danışmanı Ulubatlı Hasan hakkında yaptığı açıklamada Ulubatlı Hasan’ın hiç var olmamış bir karakter olduğunu anlatmıştır. Fakat film yapımcılarının dikkat çekecek bir karaktere ihtiyaç duyduklarından dolayı yanlış ve hayali bir karakter olan Ulubatlı Hasan karakterinin filme eklendiğini belirtmiştir.
Ulubatlı Hasan 16. yüzyılda uydurulmuş ve günümüze kadar uzanan bir tarih yanılgısıdır. Bilinçsizce yazılan eserler bu tarih yanılgısının devamlılığını sağlamıştır. Bu yanılgının desteklenmesinin amacı ise milli kimlik oluşumunda yeni tarihi kahramanlar icat edilme ihtiyacına dayanmaktadır. Tüm bunlar değerlendirildiğinde Ulubatlı Hasan’ın var olmadığı tezi oldukça güçlenmektedir. Fakat Ulubatlı Hasan’ın var olup olmaması tarihin bir yanılgısı olsa da kendisi Türk tarihi için efsanevi bir karakter olarak kalacaktır. Bayrağın kutsallığı ile fethin güçlüklerini simgeleyerek nesillere aktarılacak bir destan olacaktır.
Uzun yıllardır anlatılan, kitaplarda geçen, filmlerde ve dizilere konu olan Ulubatlı Hasan hiç var olmamıştır ve kurgusal bir karakterdir. Karşımıza ilk kez 16. yüzyılda Melissinos’un, Francis’in kitabına eklemeler yapması ile karşımıza çıkmıştır. Yani Ulubatlı Hasan, Melissinos’un yarattığı bir kişidir. Ayrıca II. Mehmet’in söylediği iddia edilen ve de söylediği kayıtlı sözleri ile kurulabilecek bağlamlar ile fetih döneminin şartları incelendiğinde de Ulubatlı Hasan’ın var olduğuna dair iddialar zayıflamaktadır.
Kısacası, elimizdeki tüm kaynaklar detaylı olarak her açıdan ele alındığında Ulubatlı Hasan’ın var olduğuna dair geçerli kaynak bulunamaz. Bunlar sonucunda Ulubatlı Hasan’ın hayali bir karakter olduğu ve asla var olmadığı söylenilebilir.
Not: Bu konuyla ilgili olarak İstanbul’un Fethi Sırasında Gemiler Karadan Yürütüldü Mü? başlıklı yazımızı da inceleyebilirsiniz.
Bu numaralarınız sökmez yavrum artık osmanlı islam tarihimizi çarpıtarak bizlere özümüzü unutturmaya çalışmalarınız hala devam ediyor lalin şunu unutmayın ki LA GALİBE İLLALLAH.
Uzun zamandır bir “Fetih efsanesi” olduğu öne sürülen Ulubatlı Hasan’ın kabri ve gerçekten yaşamış biri olduğu kanıtlandı.Yeniçağ Tarihi uzmanı Araştırmacı-yazar Hakan Yılmaz’ın ortaya koyduğu tarihî kanıtlar, Fatih’in şehit sancaktarı“Baba Hasan”a ait Fatih’teki ilginç bir kabrin Ulubatlı Hasan’a ait olduğunu gösteriyor.
Ulubatlı Hasan’ın mezarı İstanbul Fatih’te midir?
Ulubatlı Hasan’ın gerçekten yaşamış tarihi bir kişilik olduğu ve kabrinin Fatih’te bulunduğunu gösteren makaleler bulunmakta mıdır?
Bunu yazan adam, kimliği neden öldükten sonra tespit edilsinki adam zaten ölmeden önce sancakla ve oraya giderken görenler olur, yani kimliği ölmeden önce tespit edilmiş olabilir. Vardır yoktur gerçektir değildir bilemem ama senin yazdıklarında okadar çok hata var ki inanasım gelmedi.
Ulubatlı Hasan’ın Güncel Biyografi Metni özetle şöyledir;
Ulubatlı Hasan Ağa
(Alemdar Baba Hasan / Baba Hasan-ı ‘Alemî)
(Ulubat köyü, Bursa, 1390 civarı? – İstanbul, 29 Mayıs 1453), İstanbul’un fethi sırasında Doğu Roma’nın (Bizans) en büyük kara burcu olan Topkapı (Aya Romanos) burcuna ilk sancağı diken Osmanlı askeridir. Yapılan son araştırmalar onun uzun süre Sancaktar ve ömrünün son yıllarında Sekbanbaşı olduğunu ortaya çıkarmıştır. 828 (M. 1425) tarihli vakfiyesine göre babasının adı Abdullah’tır.