Revizyonist Politika Nedir? Tarihi ve Önemi
Revizyonist politika nedir? tarih veya uluslararası ilişkilerde mevcut normları sorgulayan ve değiştirmeye yönelik bir politika yaklaşımını ifade eder.
Bu Yazının İçindeki Başlıklar:
Revizyonist Politika Nedir?
Revizyonist politika, genellikle tarihle veya uluslararası ilişkilerle ilgili olarak kabul edilen anlatıları veya kuralları sorgulayan, eleştiren ve değiştirmeye yönelik bir politika yaklaşımını ifade eder. Bu terim genellikle bir devletin veya siyasi aktörün, tarihsel olayları veya mevcut durumu farklı bir perspektiften değerlendirerek, hükümet politikalarını değiştirmeye çalışmasını ifade eder.
Revizyonist politika terimi, gelenekselmiş siyasi doktrinlere ait anlayışların değişimi, gözden geçirilmesi ve dayalı siyasi ve politik görüşü ifade etmektedir. Revizyonist politika anlayışına göre uzun süredir köklenmiş ve uzun süredir devam eden siyasi uygulamaların yeniden incelenmesi ve ve değerlendirilmesi savunulmaktadır. Revizyonist siyaset anlayışı liberalizm, sosyalizm, muhafazakarlık ve hatta milliyetçilik de dahil pekçok ideoloji olarak biçim alabilmektedir. Günümüzde revizyonist siyasetin en öne çıkan örneklerinden biri sosyal demokrasi hareketidir. Sosyal demokrat kesimler Marksist düşünceye ait yıllardır süregelen devrimci tavrın terkini ve sosyal adaletin yasal kurumlar ve yöntemler aracılığıyla sağlanması düşüncesini savunmuşlardır. Örneğin, bazı revizyonist akademisyenler, devletlerin çatışmadan kaçınmak ve güçler arası dengeyi korumaya çalıştığını savunan gücün dengelenmesi teorisinin modasının geçtiğini ve küresel siyasetin değişen doğasını açıklamak için yeni bir uluslararası ilişkiler teorisine ihtiyaç olduğunu savunmuşlardır.
Anti Revizyonist Politika Nedir?
Anti revizyonist politika ise, genellikle mevcut durumu ve geçmişin kabul edilen anlatılarını savunan bir politika türüdür. Bu politika benimseyen devletler, mevcut sınırları, antlaşmaları veya tarihi anlatıları koruma ve savunma eğilimindedirler. Anti revizyonist politika benimseyen devletler genellikle mevcut durumu koruma amacını güderler. Bu, genellikle mevcut sınırları, antlaşmaları veya tarihi anlatıları savunma çabası olarak ortaya çıkar. Güvenlik ve istikrarın sürdürülmesi genellikle bu politikanın arkasındaki ana sebeplerden biridir.
Revizyonist Politika Takip Eden Devletler
Birinci Dünya Savaşı sonrasında, özellikle savaşı kaybeden devletler arasında revizyonist politika takip eden ülkeler vardı. Örneğin, Almanya Versay Antlaşması‘nın ağır koşullarını ve sınırlarını değiştirmeye çalıştı. Benzer şekilde, İtalya ve Japonya da kendi ulusal çıkarları doğrultusunda revizyonist politikalar benimsemişlerdi. 1930’larda, özellikle Nazi Almanyası ve İtalya, önceki savaş sonrası düzeni ve antlaşmaları değiştirmeye yönelik revizyonist politikalar benimsemişlerdi. Bu, sınırlarını genişletme ve ulusal güçlerini artırma çabalarını içeriyordu. Bu politikaların çoğu, savaş sonrası dönemde uluslararası sistemin şekillenmesine ve İkinci Dünya Savaşı‘nın patlak vermesine etki etmiştir.
Revizyonist Politika ve Sosyal Demokrasi
Sosyal demokrasi hareketi, devletin vatandaşlara geniş bir aralık dahilinde sosyal ve ekonomik hizmetler sağlamasını ve demokratik yaklaşımcı olmasını destekleyen ve piyasa temelli ekonomi hizmetini ön plana çıkaran siyasi düşünce biçimidir. Sosyal demokrasi fikrinin arkasında devletin vatandaşlarına ekonomik ve sosyal statülerine dikkat edilmeksizin adil hizmet sunmasıdır. Bu anlayış, sosyal demokratların yoksulluğu, eşitsizliği ve sosyal dışlanmayı azaltmayı amaçlayan politikaları desteklenmesi, aynı zamanda ekonomik büyümeyi ve yeniliğin teşvik edilmesini ifade etmektedir. Sosyalist demokrasi Marksist anlayışın hakim olduğu 20. yüzyıl politikalarına yeni bir bakış açısı getirmiştir. İçerisinde hem kapitalist hem de sosyalist anlayışa dair elementlerin bulunduğu karma ekonomi sistemini kabul eden sosyal demokrasi anlayışı, aynı zamanda devletin vatandaşına hesap vermesini de büyük ölçüde ön planda tutar. Bu bağlamda devlet vatandaşın devletin yükümlü olduğu yardımların alındığından emin olunmasından da sorumludur.
Sosyal demokrasi anlayışına göre adil bir toplum eldesi ancak devlete ait yasal kurum ve kuruluşların halkı yararında çalışmak amaçlı birleşmesi ekseninde gerçekleşmekte, devrimler de özellikle 20. yüzyıl hareketlerinin aksine gerilla hareketleri yerine halkın itirazı ekseninde devlete karşı yasal kurumlar ve halk iradesine dayalı sürdürülerek gerçekleştirilir. Sosyal demokrasinin odağında halkın genel refahının yasal yollardan sağlanması düşüncesi yer almaktadır.
Sosyal demokrasi ilk defa 19. yüzyılın sonlarında Avrupa’da ortaya çıkmıştır. Sosyal demokrasiye inanan kesim, daha eşitlikçi bir toplum anlatısı çerçevesinde zenginlik ve gücün yeniden değerlendirilmesi ve dağıtımında yoğunlaşmıştır. Marksist davaya inanan meslektaşlarının anlayışına karşı çıkan ve yeniden değerlendirilmesinde kilit rol oynayan isimlerden biri de Alman sosyalist Eduard Bernstein olmuştur. Bernstein’a göre sosyalist topluma devrimci anlayışın şiddet etkili devrimlerine nazaran varolan otorite kurumlarının yeniden oluşturulması ve varolanın iyileştirilmesi üzerinden gerçekleşebileceğini savunmuştur. Reform üzerinden ilerlenilmesini savunan sosyal demokrasi dönemin radikal sosyalist eylemlerine ve Ekim Devrimi’nin dehşetine şahit olan sosyalist kesimin daha ılıman olan bu yaklaşımı çabuk benimsemesiyle sonuçlanmıştır. Birçok Avrupa ülkesinde sosyal demokrat partiler kurulmuş ve sosyal refah programları, işçi hakları ve diğer ilerici politikaları savunarak siyasette önemli bir güç haline gelmiştir.
Sosyal demokrasinin kayda değer en önemli başarısı, 20. yüzyılın ortalarında İsveç, Norveç ve Danimarka gibi ülkelerde refah devletlerinin oluşturulması olmuştur. Bu ülkeler evrensel sağlık hizmetleri, ücretsiz eğitim ve sosyal refahın sağlanmasına yönelik programlar gibi politikalar uygulayarak daha eşit ve adil bir topluma ulaşma ilkesini benimsemişlerdir. Ancak 20. yüzyılın sonlarında neoliberalist anlayışın ivme kazanması sosyal demokrasinin gerilemesine sebep olmuştur. Birçok ülkede sosyal refah programlarına ayrılan kaynak azaltılmış ve piyasaya odaklı politikalara ağırlık vermeye başlanmıştır. Bunun sonucunda bazı devletlerde toplumsal eşitsizlik ve huzursuzluk da artışa geçmiştir. Ancak günümüze yakın tarihlerde artan gelir adaletsizliği ve siyasi kutuplaşmalar halkın sosyal adalet etrafında birleşmesiyle ve siyasette daha ilerici politikalara önem verilmeye başlanması ile sonuçlanmıştır. Günümüz sosyal demokrasi anlayışı uygun sağlık hizmeti ve eğitim politikalarının savunulduğu sistemlerde kendini ideolojik olarak göstermektedir. Geçmiş yıllarda sosyal adalet pek çok darbe almış olsa da demokrasi, sosyal adalet ve karma ekonomik sistemin bütünleştiği anlayışa bağlı ideolojiler varlıklarını sürdürmektedir.
Türkiye’de Revizyonist Politika
Türkiye’de sosyal demokrasi anlayışı 20. yüzyılın başlarına dayanmaktadır. İlk ortaya çıkan sosyal demokrat parti 1920’de Türkiye İşçi ve Köylü Sosyalist Fırkası adı altında kurulmuştur ve 1925 yılında devlet tarafından kapatılmıştır. Türkiye’de 1950’li yılların sonlarında gerçekleşen askeri darbenin ardından ortaya çıkan totaliter askeri hükümet ekseninde 60 ve 70’li yıllar arasında sosyal demokrasi hareketleri hız kazanmıştır. Türk Sosyal Demokrat Partisi (Sosyal Demokrat Parti veya CHP) 1960’ta kurulmuş ve 1970’lerde en etkili muhalefet partisi haline gelmiştir. 1980 yıllarına gelindiğinde Türkiye tarihinde sık sık etnik köken tartışmaları üzerinden siyasi polemikler yaşandığı ve siyasi bir istikrarsızlığın gözlemlendiği görülmektedir.
1995 yılına gelindiğinde Demokratik Sol Parti (DSP), CHP ve diğer sol grupların eski üyelerinden oluşan bir grup tarafından kurulmuştur. DSP 1999 genel seçimlerinde en büyük parti olmuş, diğer iki parti ile bir koalisyon hükümeti kurmuştur. DSP liderliğindeki hükümet döneminde, işçi haklarının iyileştirilmesi, eğitim ve sağlık alanındaki kamu harcamalarının artırılması ve cinsiyet eşitliğinin teşvik edilmesi gibi çeşitli sosyal demokrat politikalar uygulanmıştır. Ancak hükümet, ekonomiyi ele alış biçimi ve yolsuzluk ve insan hakları ihlalleri gibi konuları ele almadaki başarısızlığı nedeniyle de eleştirilmiştir.
Türkiye’deki sosyal demokrat hareket 2000’li yılların başında Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) otorite kazanmasıyla gerileme yaşamıştır. 2002’de iktidara gelen AKP, muhafazakar ve iş dünyası yanlısı bir gündemi desteklemiş ve otoriterlik ve insan hakları ihlalleri ile suçlanmıştır. Ortaya çıkan zorluklara rağmen, sosyal demokrat hareketler bugün Türkiye’de varlığını sürdürmektedir. CHP en büyük muhalefet partilerinden biri olmaya devam etmekte olup, sosyal demokrat politikaları ve değerleri savunan taban örgütler ve küçük çaplı partiler de bulunmaktadır.