Komünizm Nedir? Komünizm İle Yönetilen Ülkeler
Komünizm denilen hareket akımı toplumun eşitliğine, sınıf ayrımsızlığına ve ortaklığa dayanır. Bu hareket, farklı kişilerin yorumlamasıyla günümüze kadar değişime uğramıştır. Bu yazımızda Komünizm kavramının yanı sıra Marksizm ve Leninizm kavramlarını da inceledik. Ayrıca komünizme göre toplumların ilerleyişi ile birlikte komünizmin günümüzdeki durumuna dair bilgiler de aktardık.
Bu Yazının İçindeki Başlıklar:
Komünizm Nedir?
Komünizm sözcüğünün kökeni Latincedeki communis kavramıdır. Bu kavram ortak ve evrensel anlamlarına gelmektedir. Türkçeye, Fransızca communisme kavramından geçen komünizm sözcüğü Türk Dil Kurumu sözlüğünde bütün malların ortaklaşa kullanıldığı ve özel mülkiyetin olmadığı toplum düzeni olarak tanımlanmaktadır.
Komünizmin tam olarak doğru bir tanımını yapacak olursak: “Marks’tan hareketle geliştirilmiş, sınıf savaşını savunan ve ortak mülkiyetin olduğu, her bireyin kendi yeteneklerine ve ihtiyaçlarına göre çalışarak ücretlendirildiği bir toplumu hedefleyen politik teoridir.” Komünizm, sınıfsız, parasız ve devletsiz bir toplumsal düzen hareketidir. Yalnız tüm malların ortak mülkiyetini savunan komünizm sosyalizm ile asla karıştırılmamalıdır. Sosyalizmde verilen ücret ve harcanan emek arasında doğru bir orantı olması gerekir. Komünizmde ise başından beri bu olay imkansız olarak görülmüştür. Ücretlendirmenin emeğe göre asla olamayacağını savunur komünizm. Komünizme göre mutlaka kapitalizm bu işe yeniden bulaşacak ve fazla emek harcayanlar bu emeklerinin karşılığını alamayacaktır. Bu yüzden de sosyalizm mazlum olarak hep işçileri gösterir. Çok çalışır ve bunun karşılığını alması gerekir. Komünistlere göre ise çok çalışır ama asla alamaz.
Komünizm, sosyal sınıf farkından dolayı ezilenlerin direnişine verilen addır. Kapitalizmin, iktidar tarafından dışlanan bir sınıfın yeniden iktidar başına geçebilmesi için izlediği politik ekonomiydi. Bu da demek oluyor ki kapitalizmin amacı iktidar sahibi olabilmekti ve tamamen o sınıfın kendi çıkarlarına dayanıyordu. Komünizmde ise amaç işçileri yükselterek burjuva sınıfının ve proletaryanın eşit hale gelebilmesiydi.
Komünizm Nasıl Ortaya Çıktı?
Komünizm, ilk olarak “komünizm” adı altında Karl Marx ve Friedrich Engels’in 1848’de yazdığı Komünist Parti Manifestosu adlı eserle ortaya çıkmıştır. Geçmişe baktığınızda ise bazı küçük yapılanmaların komünal bir yaşam sürdüğünü görürsünüz. Buna da İlkel Komünizm denir. Örnek olarak: İlk çağlarda avcı ve toplayıcılar, komünal bir yaşam sürmüşlerdir. Hatta Platon’un “Devlet” adlı eserinde komünizmden bahsettiğini savunanlar vardır. İlkel çağlarda, bazı yerlerde, avcı ve toplayıcıların erzak depolamaları yüzünden sosyal sınıflar oluşmuştur. Bu da her yerde komünizm uygulanamayacağı anlamına gelir. Bir nebze komünizm, çağdaş formuna 19. yüzyılın işçi hareketiyle birlikte Avrupa’da yükselmişti. Tam da Sanayi Devrimi’nin ilerlediği bu sıralar, bazı sosyalist görüşlü insanlar zengin ile yoksul arasındaki uçurumun arttığını ve o dönem ,yaşanmakta olan devrimden de dolayı, işçiler çok çalışmaktaydı ve bu işçilerin de haklarının yenildiğini düşünüyorlardı.
Komünizm, 20. yüzyılın başlarından beri en büyük siyasi güçlerden biri haline gelmiştir. Bu siyasi güç ise Karl Marx’ın ve Friedrich Engels’in kaleme aldı Komünist Parti Manifestosu ile birlikte anılır. Marks’a göre para ile değişime ve özel mülkiyete dayalı bir toplum yerine -kısaca kapitalist- ortak mal ve mülklerin olduğu, sınıfsız bir toplum gereklidir. Sınıfsızlığın sağlanabilmesi için de üretim araçlarından kazanılan sermayenin toplum arasında “ihtiyaçlara göre” bölüştürülmesi lazımdır.
Komünizme Göre Toplumların İlerleyişi
Marks, toplumda izlenen sistem için ilkel sistemleri örnek almıştır. Örneğin: Tarihteki ilk toplumlardaki üretim araçlarında asla bir aitlik söz konusu değildi. Böylece devlet diye bir kavram da olmuyor dolayısıyla sınıf farkı da ortadan kalkıyordu.
Tarihi düzen işte şöyle ilerledi:
Komünal Toplum
Bu toplum, ilk yerleşik hayata geçmiş ilk gruplardı. Bu gruplarda komünal bir düzen vardı ve bu düzende sınıf ayrımı ve devlet gibi kavramlar yoktu.
Köleci Toplum
Alt sınıf olarak görülmeye başlanan sınıfın temelleri bu toplum zamanında atıldı ve alt sınıf burjuvalar tarafından direkt olarak eziliyordu.
Feodal Toplum
Köleci toplum yerini feodal topluma bıraktıktan sonra artık en temel üretim araçlarından biri olan toprak, özel bir mülkiyet haline girdi. Senyörler, bu toprakların sahibiydi ve alt sınıf olan seriler de bu topraklarda senyörler için çalışıyorlardı.
Kapitalist Toplum
Şu an günümüzde bu toplum sistemi hakimdir ve sınıf ayrılıkları açık bir biçimde devam etmektedir. Üretim araçlarına ve makinelere sahip olan bu toplum, alt sınıf olan işçi sınıfı üzerinde bir hiyerarşi kurmaktadır ve sınıf uçurumu çok yüksektir.
Marks ve Engels, toplumda gördüğü bu düzenleri incelediklerinde artık işçi temalı bir devrimin gerektiklerini düşündüler. Çünkü kapitalist düzen bütün kötü yüzüyle toplumun karşısındaydı ve toplum da artık bu duruma dayanamayacak haldeydi. Üstüne kapitalist sınıf, emekçi işçilerin bütün üretim hasılasına el koyuyor üzerine asıl üretici ve emektar olan işçiler ise sadece aç olan karınlarını doyurabilmek için çalışıyorlardı. Bu durumda üstü kapalı bir biçimde köleci topluma dönülmüştü ve işçilerin de tıpkı köleler gibi kaybedecek hiçbir şeyleri yoktu. Devrim kaçınılmazdı.
Komünizm Neden Kötüdür?
Bütün bu eziyetin en büyük ve ana sebebi üretim araçlarının özel mülkiyet haline gelmesidir. Üretim araçlarının bu durumdan çıktığı vakit devlet ve hukuk gibi bir diğer kurumlar da bu değişime ayak uyduracak ve sınıf ayrımı olmadığından dolayı devlet de olmayacaktır.
Marks ve Engels uzun bir süre boyunca Sanayi Devrimi’nin etkisini etkili bir biçimde gösterdiği yerlerde devrim beklediler. 1917 yılında Bolşevik Devrimi oldu ancak bu devrim onlara göre çok anlamsızdı çünkü o zamanlar Rusya’da sanayi işçileri gayet az bir sayıdaydı ve sanayinin gelişmediği bir yerde devrim gerçekleşmişti.
Komünizmin karşıt görüşlerine göre komünizm bir ütopyadır ve uygulanması neredeyse imkansızdır. Bunun sebebi ise herkesin eşit hale gelip tüm üretim mallarının ortak olmasıdır. Onlara göre, komünizmi yaşatmak için önceden de herkesin eşit koşullarda (neredeyse her anlamda) yaşaması gerekir. Herkes bu sistem gelmeden önce de eşit olması lazımdır ki bu sistem geldiğinde uygulanması zor veya “ütopik” bir ortam olmayacak ve halk, kolayca bu sisteme ayak uyduracaktır. Örnek olarak: 1917’de Ekim Devrimi’nden önce, ilk devlet rejimi olarak uygulanmadan önce, halk genel olarak devletin iş yapmadığını, işçi haklarının göz ardı edildiğini ve yoksulların düşünülmediğini düşünüyordu. Zaten devrimin amaçlarından biri de yoksulların lehine olacak şekilde toprakları ortak mülkiyet haline getirmekti.
Marksizm ve Leninizm Nedir?
Marksizm-Leninizm akımı, komünizmin en çok savunulan akımıdır. Bu akıma göre devlet sisteminin komünizm haline gelmesi aşamalar halinde gerçekleşir. İlk olarak burjuvazi ortadan kaldırılacak sonrasında ise proletarya (işçilik) rejimi başlayacak ve ardından komünizmin hazırlayıcısı olan sosyalizme geçilecektir. En son olarak da komünizm gelecek ve devletsiz, sınıfsız, ortak bir sistem oluşacaktır.
Lenin, Marks’ın görüşünü bir noktaya kadar mantıklı bulmuş fakat sonrasında küçük değişiklikleri zorunlu kılmıştır. Marks’a göre toplumsal değişim devrimi kaçınılmaz yapmaktaydı. Yani toplumun değişmesiyle birlikte devrim de gerçekleştiğinde toplumun değişimi tamamlanmış olacaktı. Lenin ise bunun tam tersi biçimde değişmesi gerektiğini düşünüyordu. Toplum eğer değişecekse bunun için hazır bir ortam gerekiyordu. Örneğin: Yöneticinin topluma yön veremediği, ülkenin menfaatlerini göz önünde bulundurmadığı, yönetilen halkın da bu yöneticiler tarafından yönetilemediği bir toplumda devrim kaçınılmazdır. Yani devrim için işçilerin ayaklanması beklenmemeli, sanayinin gelişmediğini fark edip devrim gerçekleşmelidir. Böylece en büyük rol işçilere düşmek yerine devrimi üstlenen parti grubuna ve devrimci örgütte olacaktı. Zaten Komünist Parti’nin anahtar bir rol izlediğini Marx’ın anlamsız bulduğu Bolşevik Devrimi’nden sonra görürsünüz.
Lenin, bu düşünceleriyle sanayinin ve kapitalizmin gelişmediği yerlerde Marx’ın komünizminin uygulanabileceğini gösterdi. Ayrıca Sovyet devriminin öncüsü Lenin, Marx’a bir noktada daha katılmıyordu. Marx’a göre devlet, burjuvazi sayesinde var olmaya devam etmektedir ve burjuvazinin bir nevi geçim kaynağıdır. Marks, işçilerin devrimden sonra özel mülkiyete son vereceğinden dolayı üretim araçları ortak hale gelecek böylece devlet de kendi kendine ortadan kalkacaktır. Komünizme bu şekilde geçilmiş olunacak ve sınıf ,mülk gibi şeyler de ortadan kalkacaktı.
Lenin, bu görüşü yanlış buldu çünkü devrimi üstlenecek topluluk işçi sınıfı değil, komünist partilerdi. Lenin, işçi sınıfın bu yüzden toplumu yönetemeyeceğini ve bu yüzden de devletin başına işçi sınıfının geçemeyeceğini savundu. İşçi sınıfı toplumu yönetebilecek düzeye gelene kadar, Stalin’e göre toplumu komünist partiler devralmalıydı.
Stalin ve Komünizm
Stalin’in bu fikri, Marks’ı savunanlar tarafından göz önünde tutuldu ta ki Stalin yönetimi ele geçirene kadar. Stalin, işçi sınıfının yönetimde payının olması fikrini tamamen sildi ve direkt olarak komünist partilerin yönettiği bir yönetim biçimine geçildi. Stalin, işçi sınıfının yönetimi devralması için, herkesin birlikte sanayileşme çabasına girmesi lazımdı. Bu sistem ise Komünist Parti olmadan olmazdı. Planlı bir ekonomi sayesinde sanayileşecek olan bu ülke, benmerkezci ve otoriter bir yönetimi kaçınılmaz kıldı. Böylece Komünist Parti, bütün toplum adına konuşacak ve tamamen baskıcı bir yönetimi zorunlu kılacaktı. Böylece bir insanın, devletin başına geçtiğinde koltuk sevdasının, onu en büyük davasından bile döndürebileceği kanıtlanmış oldu.
Komünizm, Stalin ile birlikte bu yönde tamamen bir değişime uğramıştır. Komünizm, otoriter, baskıcı, hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı bir yönetim şekline dönüşmüştür. Komünizm, Lenin’in getirdiği bu hal ile adeta bir din haline gelmiştir. Bunun nedeni ise komünizmin artık bir yönetim biçimi yerine insanın hayatını kısıtlayıcı bir hal almış olmasıdır.
Komünizm İle Yönetilen Ülkeler
Günümüzde yönetim şekli resmi olarak komünizm olan sadece 5 tane ülke vardır:
Çin Halk Cumhuriyeti
1921 yılından beri komünizm rejimi ile yönetilen Çin’de 1970’lere kadar diktatör Mao’nun etkileri büyüktü. Ülke giderek kötüye ilerlerken Deng Xiaoping serbest piyasa ekonomisini benimsedi. Böylece Mao’nun tersinde bir hareket yapmış oldu ama ülkenin ekonomisi iyiye gitti. Ülkenin rejimi şu an komünizm olarak görülse de aslında kapitalizmin baskın olduğu gayet net bir biçimde seçilebiliyor.
Kuzey Kore
Zamanında, Amerika destekli Güney Kore ve Sovyetler Birliği destekli Kuzey Kore olarak zamanında ikiye ayrılmıştır. Kuzey Kore, kendini sosyalist bir cumhuriyet olarak tanımlamaktadır.
Küba
Zamanında çok ses çıkaran Che Guevara ve Fidel Castro önderliğinde 1959 yılında bir devrim gerçekleşmiştir ve 1961 yılında tamamen komünist bir rejim haline geçmiştir. O zamandan beri tek iktidar partisi olan Komünist Parti tarafından yönetilmektedir. Bu da Lenin’in Marksizm üzerine söylediğini doğru kılmıştır. Hatta bir yandan da Stalin’i de haklı çıkarmaktadır. Bunun nedeni ise işçi sınıfının yönetimde hiçbir zaman söz konusu olmaması ve o tarihten beri iktidarda Komünist Parti’nin yer almasıdır.
Vietnam
Vietnam’da da tıpkı Küba gibi komünizm uygulandığından beri Komünist Parti iktidardır. Vietnam da komünizme SSCB ile geçmiştir.
Laos
Laos’ta Çin’e benzer bir yapı izlenmektedir. Laos 1975’ten beri komünizm ile yönetilmektedir fakat burası da tıpkı Çin gibi serbest piyasa ekonomisi izlediğinden dolayı kapitalizmin büyük etkileri görülmektedir.
Günümüzde Komünizm
Komünizm, ilk başlarda sadece sınıf ayrılığını kaldırmak ve devletsiz, özel mülkiyetsiz bir yaşam için kurulmuş olsa da sonrasında bir din kadar baskıcı bir ideolojiye dönüşmüştür. Her yerde uygulanması imkansız olan komünizm, sadece uygulanmaya elverişli ortamlarda uygulanabilir. Dünyanın her yerinde uygulama düşüncesi tamamen ütopyadan ibarettir.
Komünizmin çıkış amacı ve eşitlik düşüncesi ne kadar mantıklı olsa da şu an tüm dünyada ekonomik bir yarış var ve serbest piyasa ekonomisi izleniyor. Bu da kapitalizmin sürekliliğini getiriyor. Şu an dünyanın düzeni bu ve her ne kadar yoksulların da üst sınıflar kadar rahat bir yaşam sürme hakkı olsa da bu kaçınılmaz bir gerçek. Bu düzen ekonomik yarış sona erinceye kadar böyle ama bu yarış ne yazık ki dünyanın sonunu getirecek.
Şu anda komünizm dünya yönetimine hakim olsa bile insanlar yine de para için komünizmden vazgeçecekler. Yazımızı komünizmdeki eşitliğe bir söylemde bulunarak bitirmek istiyoruz: “Eşitlik, her zaman adalet değildir.”
Not: Bu konuyla ilgili olarak Komünist Kimdir? En Ünlü Komünist Liderler başlıklı yazımızı da inceleyebilirsiniz.
Komünizm özet olarak baskı, zulüm, kan ve gözyaşı demektir.
Soğuk katı, sert ve vahşi bir ideolojidir. 120 milyon sivil insanı bir anda öldüren, temel hak ve özgürlüklerden mahrum bırakan, göçe zorlayan zihniyettir. Kıtlık, hapis ve köle gibi insanı çalıştıran, kanlı acımasız yönetim şeklidir.
Darwinizme materyalizme dayanır. Katil Stalin, Lenin, Marks gibi zorbaların idaresidir. Milletini ve fakir ülkeleri sömüren kişileri ötekileştiren korku ve emperyalist rejimidir. İnsanları robotluğa evrimleştiren, mülkiyet ve inanç hakkı tanımayan ilkel dikta yönetimdir.
Çin, Kuzey Kore, küba, Vietnam da tek parti yönetimidir. Bu rejim insanları hayvanlaştırmak ister. Dünyada Sol bu Bolşevizm rejimine sıcak bakar.
Bence o zulüm yöneticiler yüzünden olmuştur.