Kırım Tatar Sürgünü Tarihi, Nedenleri ve Sonuçları
Kırım Tatar Sürgünü Nedir? Sovyetler Birliği tarafından yürütülen 18-20 Mayıs 1944’te Kırım Tatarının kültürel soykırımıdır.
Bu Yazının İçindeki Başlıklar:
Kırım Tatarları Kimdir?
Kırım Tatarları, tarihsel olarak Kırım Yarımadası’nda yaşamış olan ve çoğunlukla Müslüman olan bir Türk halkıdır. Onların kökenleri, Orta Çağ’da Kırım’a yerleşen çeşitli Türk boyları ve yerli halklarla ilişkilidir. Kırım Tatarlarının kültürü, dili ve tarihi, Türk ve İslam etkilerinin bir birleşimi olarak görülebilir.
Kırım Tatarları II. Dünya Savaşında Almanlara yardım ettikleri gerekçesiyle vatan haini sayılmış ve Rus diktatör Stalin tarafından sürgün edilmişlerdir. 22 gün süren sürgün sırasında hastalık, açlık, bit salgını ve doğumlar gibi sorunlar sürgün edilen Tatar halkının neredeyse yarısının sürgün sırasında ve sonrasında hayatlarını kaybetmesine sebep olmuştur. Kırk beş yıl sonra Tatarlar tekrar memleketlerine dönme şansına sahip olmuşlardır. Ne var ki evleri ve toprakları Ruslara verilmiştir. Hükümetin onları desteklememesine rağmen ana vatanlarında yaşayabilmek için çadırlarda ve kulübelerde kalmışlar, kendi imkanlarıyla yeniden ev yapmışlardır. Sürgün edildikleri ülkelerde kalan Tatarlar ise kültürlerini ve birliklerini devam ettirmek için girişimlerde bulunmuşlardır.
Kırım Neresidir?
Kırım, Karadeniz’in kuzey kıyılarında bulunan bir yarım adadır. Bu topraklarda yer alan Kırım Özerk Cumhuriyeti ise Ukrayna’ya bağlı bulunan bir özerk devletidir. Ne var ki Rusya, Abhazya, Dağlık Karabağ Cumhuriyeti, Ermenistan, Gana, Güney Osetya, Kazakistan, Kırgızistan, Moğolistan, Uganda, Beyaz Rusya ve Afganistan; yasalara aykırı yapılan bir referandum sonucu Kırım’ı Rus toprağı kabul etmektedir. Tatar halkı, Kırım’ın yerli halkı olarak kabul edilmesine rağmen bölge nüfusunun sadece %12,64’üne hakim oldukları gerekçesiyle ana vatanlarında azınlık statüsüyle yaşamaktadırlar. Kırım Tatarları 1944 yılında Rus diktatör Josef Stalin tarafından vatan haini oldukları gerekçesiyle sürgün edilmiştir. 1966’da çıkarılan bir kararname uyarınca Tatarların Kırım’a dönüş yolu hukuken açılmıştır.
Kırım Tatar Sürgünü Nedir?
Kırım Tatar Sürgünü, 18 Mayıs 1944 tarihinde, Sovyetler Birliği’nin lideri Josef Stalin’in emriyle, Kırım Tatarlarının Kırım Yarımadası’ndan Orta Asya’ya zorla sürüldüğü bir olaydır. Bu sürgün, II. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında gerçekleşmiş olup, Kırım Tatarlarının büyük çoğunluğunu etkilemiştir. Sovyet hükümeti, Kırım Tatarlarını Nazi Almanyası ile işbirliği yapmakla suçlamış ve bunun sonucu olarak bu topluluğun tamamını sürgüne gönderme kararı almıştır. Ancak, bu suçlamaların çoğu asılsız veya abartılmış olduğu sonradan anlaşılmıştır.
Kırım Tatarları, tren vagonlarına bindirilerek uzun ve tehlikeli bir yolculuğa çıkarılmış ve çoğunlukla Özbekistan, Kazakistan ve diğer Sovyet cumhuriyetlerine yerleştirilmişlerdir. Bu süreçte ve sonrasında yaşanan zor koşullar nedeniyle birçok Kırım Tatarı hayatını kaybetmiştir. Bu olay, Kırım Tatarları için derin bir travma ve nüfusunun büyük bir bölümünün kaybı anlamına gelmekte, ayrıca kültürel ve sosyal yapısında büyük değişimlere yol açmıştır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından, birçok Kırım Tatarı anavatanlarına dönmeye başlamış, ancak bu süreç de birçok zorlukla doludur. Kırım Tatar Sürgünü, modern tarihin trajik olaylarından biri olarak kabul edilir ve bu topluluğun hafızasında önemli bir yer tutar.
Kırım Tatarı Sürgünü Nedenleri
Adolf Hitler iktidara geldikten sonra ilk uygulamalarından biri Almanya Komünist Partisi’ni baskı altına almak oldu. O dönemde Almanya Komünist Partisi, Sovyetler birliğinden sonra en güçlü komünist parti olduğu için Rusya ve Almanya ilişkileri açısından çok büyük önem taşımaktaydı. İlk cildi 1925 yılında Adolf Hitler tarafından yazılan Kavgam adlı kitabın 1926’da yayınlanan ikinci cildinde doğuda Lebensraum (Alman ulusunun yaşam alanı) kavramını ortaya atmakla beraber sürekli suçlamakta olduğu ve soykırım girişiminde bulunduğu Yahudilerle Komünistler arasında bir fark olmadığını belirtmiştir.
İlk başta Moskova’nın bu tutuma gösterdiği tepki Sovyet basınında yeni Alman hükümetine yapılan eleştirilerle sınırlı kalsa da Alman hükümetinin kesintisiz olarak silahlı anti-Sovyet propagandalarını yürüttüğünü görünce karşı propagandalar yürütmeye başladı. Ancak çatışma pozisyonuna gelmediler. 23 Ağustos 1939 tarihinde Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti ve Almanya arasında Alman Sovyet Saldırmazlık Paktı adlı antlaşma imzalandı. 22 Haziran 1941 tarihinde Almanya, Alman Sovyet Saldırmazlık Paktı’nı ihlal ederek Barbarossa Harekatı adını verdiği bir taarruz operasyonu başlattı. Bununla beraber II. Dünya Savaşı’nın Doğu Cephesi’nin açılmasına sebep oldu. Barbarossa Harekatı, tarihin en geniş çaplı askeri harekatı olarak nitelendirilmektedir.
Kırım Tatarları, ana vatanı Karadeniz’in kuzey kıyılarındaki Kırım yarımadası olan Türk halkıdır. Kırım tatarları 1917’den 1941’e kadar Rus hükümetinden baskı ve zulüm görmüşlerdir. Tatar bir görgü tanığı olan Seyit Aslan Asanov şöyle söylüyor “1917’den 1941’e kadar birçok adamımızı kurşuna dizdi Sovyet hükümeti. Hitler’den farkı yoktu Stalin’in. O nedenle ona karşı çalışan Ruslar da vardı. Tatarlar da vardı elbet. Olmaması mümkün mü? Kim acıya tatlı verir? Kırım iki kere boşaltıldı. Komünizm geldikten sonra Kırım’dan Tatarları tamamen temizlediler. Kırım, Kırım Tatarsız olmalıydı onlar için. Kırım’ı Rusya toprağı yapmak istediler.”
II. Dünya Savaşı sırasında (1941 – 1944 yılları arası) Almanya, Rusya topraklarını işgal etmiş idi. İşgal edilen topraklar arasında Kırım yarımadası da var idi. Almanlar Kırım Tatarlarının mülklerine el koydular ve evlerinde askerleri için yemek pişirdiler. Tatarlar onlara kötülük etmediklerini fakat giderken evlerini yakıp gittiklerini söylüyor. “Alman aşçılar bizim eve yerleştiler. Kendi askerlerine yemek pişiriyorlar idi. Ben çocuk idim o zamanlar. Oradayken bize kötülük yapmadılar. Ama giderken evimizi de yakıp gittiler. Ben bilmem.”
Rusya’dan kötü muamele gören ve Türk oldukları için o zamanlar Alman hayranı olan Türkiye’ye güvenen Tatarlar Almanlara karşı gelmeye tenezzül etmedi. Bununla birlikte yirmi binden fazla Tatar erkeği Sovyet ordusunda, iki bin kadarı ise Alman Cephesinde yer almakta idi. Buna rağmen 10 Nisan 1944’te Rusya, Kırım yarımadasını geri aldığında Kırım Tatarlarının Almanlara yardım ettiği gerekçesiyle onları vatan haini ilan ederek sürgüne gönderme kararı aldı.
Kırım Tatar Sürgünü Sırasında Neler Yaşandı?
18 Mayıs 1941 gününde saat 03.00 sularında Rus askerleri Kırım Tatarlarının kapılarını çalmaya başladılar. Kırım Tatarlarının hazırlanmak için 15 dakikası var idi. Bir haftalık yemek ve kıyafet almaları istendi. Yanlarına neredeyse hiçbir şey alamayan Tatarlar nereye götürüldüklerini bilmeden bir trene bindirildiler. Dört yüz bin kadar Kırım Tatarı sürgün edildi ve bu insanların yaklaşık yarısı sürgün sırasında ya da sonrasında hayatlarını kaybetti. Vaapova Fatma şöyle diyor: “Hazırlanın, çıkacaksınız dediler. Hazırlanmak için 15 dakika süre verdiler. Gereken şeyleri alın dediler. Bir haftalık yemek alın, kıyafetinizi alın, çok şey almayın dediler. Biz zannettik ki bizi öldürecekler. Çok şey almadık. Bir döşek, bir yorgan, bir yastık, ekmeğimiz var idi, ekmek aldık. Bir tencere aldık ne olur ne olmaz diye. Bizi hızlıca kamyonlara yüklediler ve götürdüler. Hiçbir şey aldırmadılar bize. Hiçbir şey! Babam evde yok idi, bilmiyorum neredeydi.”
Sürgün sırasında annesi 3 gün önce doğum yapmış olan Uriye Selimova ise yataktan kalkamayan annelerini ve 4 kardeşiyle birlikte kendisini nasıl götürdüklerini şu cümlelerle anlatıyor: “Gece saat üçte, 7 asker kapımıza geldiler. ‘tak tak’ vurdular. Anam 3 günlük lohusa idi. Döşekten kalkamıyordu annem. Biz 5 çocuk idik. Uyuyan kardeşlerimi tüfeğin ucuyla dürterek ‘Davay! Davay!’ (‘Hadi! Hadi!’) – biz Rusça bilmiyoruz – vurup vurup öyle kaldırdılar. Oturduk oraya. Sonra araba geldi. İlk arabaya ilk olarak hastaları yüklediler. Anam da 3 günlük lohusa. Yüklediler bizi o asker taşıyan arabalara. Nereye gittiğimizi bilmiyoruz. ‘Orada öldürecekler bizi.’ dağların, bayırların içinden geçerken, ‘Burada öldürecekler bizi’ diye ağlıyor idik o arabanın üstünde. Öyle gittik.”
Bir gecede evlerinden çıkarılan Kırım Tatarları 22 gün süren bir sürgün yolculuğuna koyulmuş idi. Yıllarca onlara zulüm uygulamış olan ve Rus ordusunda savaşmalarına rağmen Kırım Tatarlarını vatan haini ilan ederek süren Rusya, sürgün sırasında da halka iyi davranmayacak idi. Kırım Tatarları bir trenle yolculuk yapıyor idi. Tren çok sıkışık idi. Yolculuk sırasında hastalık ve bit salgını yaşandı. Yolda hastalık ve açlık nedeniyle ölenler, Sovyet askerleri tarafından yol kenarına atılarak yolculuğa devam edildi.
Mustafa Kızı Sıdıka, tanık olduklarını şu cümlelerle anlatıyor: “Normalde hayvanları taşıdıkları trenlerle bizleri götürdüler. Vagonlar yüksek olduğundan çıkamadık, onlar da tüfekleriyle iterek bizi vagonlara koydular. Ben o zamanlar küçük çocuk idim. Trenler tıka basa dolu idi. Yatmak için, oturmak için dahi yer yok idi. Sıkışıp oturduk. Gidene kadar halkın yüzde 15’i ya da 20’si öldü. Ölen insanları yollara attılar ve devam ettiler. Cenazeleri bıraka bıraka gittik. Ne kefen, ne mezar, ne cenaze… Çok insan öldü. Hastalar, yaşlılar var idi. Kiminin kalbi dayanmadı. Evet, bu meşakkat işi.”
Tren durduğunda insanlar su almak için ya da tuvalet ihtiyaçlarını gidermek için trenden inip koşuyorlar idi. Yetişebilenler yetişiyor, yetişemeyenler ise tren hareket ettiğinde yolda kalıyordu. Doktor yok idi. İnsanlar açlıktan ölüyordu, insanlar hastalıktan ölüyordu. Hamile kadınlar var idi. Doğum yapanların çevresinde çarşaf çevrilip doğum yapılıyor idi. Askerler bir vagondakilerin yemesi için yalnızca bir çuval kuru ekmek veriyorlar idi.
Yolcuların temizlenmesi mümkün değil idi. Trenlerde bir bit salgını başladı. “Hamile kadınlar var idi. Bu kadınlar nasıl hayatta kaldı benim aklım almıyor. Doğum esnasında onlara her şey olabilir idi. Biz de çocuk idik, ‘Onlar neden sızlıyor’ dedik neneme. Nenem ‘Oğlum senin bilmene gerek yok, sen otur boş ver!’ dedi. Ancak biz sonradan ne olduğunu anladık. Kadının etrafını çarşaflarla çevirdiler ve orada öylece doğum yaptı. Bu bir zulüm idi. Bunu Allah hiçbir millete yaşatmasın. Bizim gördüklerimizi bir insanın bir insana yapması mümkün değil idi. Mesela tren durduğunda insanlar su almak için koşuyorlar idi. Sonra tren hareket edince binemeyip orda kalanlar oldu. O kalanlara ne oldu, Allah bilir.”
“Vagonun içinde doktor ne arar? Doktor da yok idi, herkes de aç idi. Bitlendik. Başlarımız bit doldu. Aç, çıplak… Yemek de vermediler. Askerler tak tak kapıya vurdular, ‘Bir çuval verin!’ dediler. Çuvalı verdik, çuvalın içinde ekmek kurusu verdiler. Kime yetecek ki?..”
“Hepimizi öldürmek istediler. Ama Allah var yukarıda. Ölen öldü, kalan kaldı işte döndük Kırım’a. Ne bileyim ben…”
“Hatırımızdan hiç de çıkmaz bu ağır günler,
On beş dakika içerisinde Kırımdan çıkın dediler.
Kartlar, yaşlar ve hastalarını tüfekten kakıp
Yarı gecenin bir kabusta yollarda yatıp.
Adım Tatar, yurdum Kırım, bu nasıl zülüm?
Yok olsun bu kara günler görmesin gözüm.
Bahçesaray istasyonunda vagonlara bindik,
Yirmi iki gün yol yürüyüp Taşkent’e geldik.”
Arabat Köyünde Yaşayan Kırım Tatarları
Rus hükümeti Kırım yarımadasını tamamen Slavlaştırmak istiyor idi. Ne var ki sürgün sırasında Arabat köyünde yaşayanlar unutuldu. Bu bölgede yaşayanların sayısı yaklaşık 500 idi. Tatar yetkililerin dediğine göre 20 Temmuz 1944 tarihinde bu insanlar bir gemiye bindirildi. Gemi içindeki Kırım Tatarlarıyla batırıldı. Kurtulan bir kişi bile olmadı. Kırım Tatarlarının cesetlerinin kaldırılmasında görevlendiren Mihail Bilohin yıllar sonra bulunduğu itirafta şöyle demiştir: “Hendek kazımı ile meşgul buldozerler görünüyor idi. Kıyıya yaklaştığımızda gördüğümüz manzara bizleri dehşete düşürmüş idi. İnsan cesetleriyle dolu sahilde adım atacak yer yok idi ve hala denizde olan cesetler de suyun üzerinde yüzüyor idi. Evladına sımsıkı sarılmış olarak gördüğüm genç bir annenin görüntüsünü hafızamdan hiç silemedim. Arkadaşımla onları ayırmaya çalışsak da başaramadık. Sonunda ikisini beraber hendeğe atmaya mecbur olduk.” Arabat’taki Kırım Tatarları da katledildikten sonra Kırım yarımadası Tatarlardan tamamen arınmış idi.
Almanya’da Tutsak Edilen Tatarlar
Tatar sürgününden kısa bir süre önce, Alman ordusu bazı Kırım Tatarlarını esir almış idi. Bu esir alınan Tatarlar Almanya’da esir kamplarında çalıştırıldı. II. Dünya Savaşı’nı Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’ne kaybeden Almanya, pek çok Kırım Tatarı’nı Rusya’ya teslim etti. Teslim edilen Tatarlar Özbekistan’a gönderildi. Bu sefer de Tatarlar, Sovyet esir kamplarında çalıştırıldılar. Küçük yaşta esir kamplarında çalıştırılan Uriye Selimova yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Hastanede Yahudiler var idi. Adlarını da unutmuyorum: Remenikova, o başhekimdi. Yahudi idi. Onun yardımcısı, Tamara. Akşam on beş hasta hastaneye yatırılsa on beşine de ilaç verip, iğne vurup öldürüyorlardı. Annemin yanında oturuyorduk ve ‘annemizi öldürecekler, annemizi öldürecekler’ diye ağlıyorduk. O küçücük Sıdıka kardeşim 7 yaşında idi. ‘Annemi öldürecekler’ diye ağlıyordu. Ah bizim gördüğümüz günler…”
Kırım Tatar Sürgünü Sonuçları
1954 yılında Kırım yarımadası, Sovyetler Birliği Yüksek Sovyeti Prezidyumu tarafından verilen karara istifaden Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’nden çıkarılarak Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlanmıştır.1967’den sonra Kırım Tatarlarının Kırım yarımadasına dönüş süreci başlamıştır. Eş zamanlı olarak esir kamplarında çalıştırılan Kırım Tatarları Özbekistan’da Kırım Milli Tatar hareketi adı altında örgütlenmiştir. 1989 yılında Rusya Kırım Tatarlarına geri dönü izni veren bir karar aldı. 45 yılın sonunda Kırım Tatarları ana vatanlarına kitleler halinde geri dönmeye başladılar.
Kırım yarımadasına dönen Kırım Tatarları kırk beş yıl önce on beş dakika içinde çıkmaya zorlandıkları evlerine geri dönmek istediler. Ne var ki artık o evlerde Ruslar oturmaktaydı. Evlerini Ruslardan geri istediler. Fakat onların evlerinde oturan Ruslar da Rusya’nın uyguladığı iskan uygulamasıyla bu evlere yerleştirilmişlerdi. Ruslar, Kırım Tatarlarının evlerine geri dönmelerine izin vermediler. Kırım Tatarları bunun üzerine çadırlarda yaşamaya başladılar. Kendi emekleriyle inşa ettikleri evler izinsiz olduğu gerekçesiyle devlet tarafından yıkıldı. Ukrayna’nın Sovyetler birliğinden ayrılmasıyla birlikte 1991’de Kırım Özerk Cumhuriyeti Ukrayna’da kalmıştır. Kırım yarımadasında yaşayan Kırım Tatarlarının beş bin kadarı hala kulübelerde yaşamaktadır.
Sürgünde hayatta kalıp Kırım yarımadasına geri dönen Vaapova Fatma bu durumu şöyle anlatıyor: “Kırım’a geldiğimizde bizi kabul etmediler. İki katlı evimiz var. Birinci katta 5 oda, ikinci katta 5 oda olmak üzere toplam 10 odalı bir evdi. Orada yaşayan Ruslara ‘evimizi geri alacağız’ dedik. Onlar da bize ‘Biz size vermeyeceğiz, bizi de buraya zorunlu olarak getirdiler’ dediler. Onlar hala o evde yaşıyorlar ve bize vermiyorlar. Evimiz var. Evin içine girmemize bile izin vermediler. Genç bir gelin kız gelip ‘girin bakın’ dedi. Girdik baktık. Daha sonra da birkaç kere gittik evimize. Evlerimiz var, topraklarımız var ama bir şey vermiyorlar. Ne satıyorlar ne de veriyorlar. Buraya geldikten sonra kızım ve 14 yaşındaki torunum mücadele ede ede kendilerine bir ev yaptılar.”
Türkiye’ye gelen Kırım Tatarlarının çoğu Eskişehir ilimize yerleşmiştir. Ülkemizde “Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği” adı altında bir dernek kurmuşlardır. Bu derneğin Türkiye genelinde pek çok şubesi bulunmaktadır. Bu dernek Kırım’daki ihtiyaç sahibi kardeşlerine yardımda bulunmak için kermes etkinlikleri, Müslüman kültürlerini devam ettirmek ve birlik olup kültürlerini unutmamak amacıyla Ramazan ayında iftar ve sahur yemekleri ve Hıdırellez’den sonra kutlanan Tatarların bahar bayramı olan Tepreş kutlamaları gibi etkinlikler düzenleyerek birliklerini korumakta ve kültürlerini sonraki nesillere aktarmaktadırlar.
Kırım Tatarlarının her etkinlikte Kırım özlemlerini ifade etmek için söylediği bir türkü vardır. Bu türkünün adı “Ey Güzel Kırım”dır. Türküde Tatarların vatan sevgisi ve özlemi ifade edilmektedir. Bu türkünün Türkçe çevirisi aşağıdaki gibidir:
Aluşta’dan esen yeller yüzüme vurdu,
Çocukluktan özlediğim eve gözyaşım düştü.
Ben bu yerde yaş almadım/ yaşamadım,
Yaşlığıma doyamadım,
Vatanıma hasret oldum
Ey güzel Kırım
Geze geze doyamadım her yerlere göremedim
Vatanıma hasret oldum
Ey güzel Kırım
Bahçelerinin meyvelerinin bal ile şerbet
Sularını içe içe doyamadım men
Yeşil dağlar güldü bana
Kaçıp geldi tatar sana
Kucağını aç sen bana
Ey güzel Kırım
Ben bu yerde yaş almadım/ yaşamadım,
Yaşlığıma doyamadım,
Vatanıma hasret oldum
Ey güzel Kırım”