11. Sınıf Tarih 1. Dönem 2. Yazılı – Yeni Müfredata Göre (2024-2025)
Milli Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği’ne göre öğrencilerin başarısı; öğretim programı öğrenme kazanımları esas alınarak dersin özelliğine göre yazılı sınavlar, uygulamalı sınavlar, performans çalışmaları ve projeler üzerine alınan puanlara göre belirlenir. Tarih dersinde öğrenci başarısını tespit edebilmek için kullanılan araçlardan biri de yazılı sınavlardır. Bu yazımızda 11. Sınıf Tarih 1. Dönem 2. Yazılı örneğini paylaşıma açıyoruz.
Bu Yazının İçindeki Başlıklar:
11. Sınıf Tarih 1. Dönem 2. Yazılı
Tarih dersi yazılı sınavları ile ilgili 11. Sınıf Tarih 1. Dönem 2. Yazılı örneği aşağıda yer almaktadır. 11. Sınıf Tarih 1. Dönem 1. Yazılı örneği yönetmelik gereği açık uçlu sorulardan oluşmaktadır. Ancak 11. Sınıf Tarih 1. Dönem 2. Yazılı içine kısa yanıtlı, doğru-yanlış, eşleştirmeli veya çoktan seçmeli test gibi sorular da eklenebilir.
Aşağıdaki 11. Sınıf Tarih 1. Dönem 2. Yazılı örneği 2024-2025 eğitim öğretimi yılı için yeni müfredata göre hazırlanmıştır. Bu yazılı sınavda sınav kapsamındaki ilgili kazanımlardan 10 soru bulunmaktadır. 11. Sınıf Tarih 1. Dönem 2. Yazılı sınavı içerisinde analiz ve değerlendirme düzeyindeki kazanımlara yönelik birden fazla soru yer almaktadır. Bu tarih yazılı sınavı içerisinde yer alan sorular puanlanmamıştır. Puanlama işi tarih öğretmenine bırakılmıştır.
Tarih dersi öğretim programında yer alan becerilere ve kazanımlara göre hazırlanan 11. Sınıf Tarih 1. Dönem 2. Yazılı sınavını bilgisayarınıza kopyalayarak üzerinde düzenleme veya değişiklik yapabilirsiniz.
Yanıt Anahtarı: 11. Sınıf Tarih 1. Dönem 2. Yazılı cevap anahtarları sorulardan hemen sonra aşağıda ayrı bir başlıkta yer almaktadır.
2024-2025 11. Sınıf Tarih Dersi 1. Dönem 2. Yazılı Sınavı
2024-2025 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI
……………………………… LİSESİ
11. SINIF TARİH DERSİ 1. DÖNEM 2. YAZILI SINAVI
SORULAR
1. Avrupa’da Engizisyon Mahkemeleri hangi gerekçelerle ortaya çıkmıştır? Bu mahkemeler Avrupa’da bilimin gelişmesi önünde hangi açıdan bir engel olmuştur?
2. Petrarca kimdir? Hümanist düşüncenin ortaya çıkmasındaki rolü nedir?
3. Avrupa’da ulus-devletlerin kurulma sürecinde yaşanan mali sorunlar nasıl çözülmüştür?
4. 16. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti’nde yaşanan nüfus artışının ekonomiye etkileri neler olmuştur?
5. Osmanlı Devleti’nde suhte ayaklanmaları neden çıkmıştır? Osmanlı Devleti bu ayaklanmalar karşısında nasıl önlemler almıştır?
6. Lale Devri yeniliklerinden bir tanesini seçerek bu yeniliğe niçin gerek olduğunu Osmanlı Devleti açısından açıklayınız.
7. Şark Meselesi (Doğu Sorunu) kavramı ne zaman, nasıl ve niçin ortaya çıkmıştır? Osmanlı Devleti siyasi varlığına yönelik bu tehdidin ne kadar farkındaydı?
8. Vehhabilik Hareketi nedir? Bu hareket Osmanlı Devleti’ni siyasi açıdan uzun vadede nasıl etkilemiştir?
9. Boğazlar Sorunu uluslararası bir soruna nasıl dönüşmüştür? Kronolojik bir sırada neden sonuç bağlamında açıklayınız.
10. Mora İsyanı hangi nedenle ortaya çıkmıştır? Yunan toplumunun bu isyanı haklı görmelerinin argümanları nelerdir?
2024-2025 11. Sınıf Tarih Dersi 1. Dönem 2. Yazılı Sınavı Yanıt Anahtarı
11. SINIF TARİH DERSİ 1. DÖNEM 2. YAZILI SINAVI
YANITLAR
Yanıt 1: Avrupa’da Engizisyon Mahkemeleri, Orta Çağ boyunca Katolik Kilisesi’nin hükümeti ve dini doktrinlerin koruyucusu olarak ortaya çıktı. Bunun temel nedenleri şunlardır:
Engizisyon Mahkemeleri, özellikle Katolik Kilisesi’nin resmi doktrinlerine aykırı olan görüşlerin ve inançların bastırılması amacıyla kuruldu. Kilise, farklı yorumları ve inançları tehlikeli olarak görüyordu ve bunları kökten kaldırmaya çalıştı. Kilise, dini birliği ve homojenliği korumak amacıyla heretik olarak nitelendirilen inançları ve uygulamaları engellemek istiyordu. Bu, Katolik Kilisesi’nin otoritesini ve etkinliğini sürdürmek adına önemli bir hedefti. Engizisyon Mahkemeleri, dini aidiyeti politik hedeflere hizmet etmek için bir araç olarak da kullanıldı. Kilise, politik otoritenin desteklenmesi ve sürdürülmesi için bu mahkemeleri kullanarak, muhalefet unsurlarını ortadan kaldırmaya çalıştı.
Engizisyon Mahkemeleri, bilimsel düşüncenin gelişmesi önünde birkaç açıdan engel oluşturdu. Engizisyon Mahkemeleri, özgün düşüncenin ve farklı görüşlerin ifadesini kısıtladı. Bilim adamları ve düşünürler, Katolik Kilisesi’nin resmi doktrinlerine aykırı fikirler ortaya koyarak tehlikeli görülebilirdi. Engizisyon Mahkemeleri’nin faaliyetleri, bilim adamları arasında korku ve çekingenlik yarattı. Bu, bilim insanlarının cesurca yeni teoriler ortaya koymalarını ve tartışmalarını zorlaştırdı. Engizisyon Mahkemeleri döneminde, bilimsel araştırmalar ve gözlemler genellikle sınırlıydı. Heretik olarak nitelendirilen konuları araştırmak ve tartışmak tehlikeliydi. Engizisyon Mahkemeleri, bilimsel düşüncenin serbestçe gelişmesini engelledi. Bu da Avrupa’nın diğer bölgelerine kıyasla bilimsel ilerlemenin geri kalmasına sebep oldu.
Bu nedenlerle, Engizisyon Mahkemeleri Avrupa’da bilimin gelişmesine olumsuz etkilerde bulundu ve bilimsel ilerlemenin önünde bir engel teşkil etti. Ancak Rönesans dönemi ve Aydınlanma hareketi gibi tarihi süreçlerle birlikte bu baskılar azalmış, bilimsel düşünce ve keşiflerin önü açılmıştır.
Yanıt 2: Francesco Petrarca (1304-1374), İtalyan Rönesansının öncü figürlerinden biridir. O dönemin önde gelen şairlerinden biri olarak kabul edilir ve aynı zamanda hümanizmin önemli temsilcilerindendir. Petrarca’nın Hümanist Düşüncenin Ortaya Çıkmasındaki Rolü:
Petrarca, eserlerinde Antik Yunan ve Roma edebiyatına büyük bir hayranlık duydu. Özellikle Roma şairi Vergilius ve Latince edebiyatın önde gelen isimlerine olan ilgisi, antik metinleri kurtarma ve yeniden değerlendirme hareketinin başlamasına öncülük etti. Petrarca, kendi döneminde Latince’yi yeniden canlandırmaya çalıştı. O dönemdeki Latince, özgün haliyle değil, Orta Çağ’da gelişmiş olan bir tür hâlinde kullanılıyordu. Petrarca, Klasik Latince’yi örnek alarak bu dilin tekrar canlandırılmasına öncülük etti. Petrarca, kendi koleksiyonunda topladığı el yazmalarıyla Klasik döneme ait metinleri korudu ve çoğalttı. Bu, bu eserlerin gelecek nesillere ulaşmasını sağladı ve bu dönemin önemli antik eserlerinin bilinirliğini artırdı. Petrarca, insan merkezli düşünceyi vurgulayan ve insanoğlunun potansiyelini geliştirmesini teşvik eden hümanizmin temel ilkelerini belirleyen önemli bir figürdür. Onun düşüncesi, insanın eğitimi, ahlaki gelişimi ve entelektüel yeteneklerinin geliştirilmesi üzerine odaklandı. Petrarca, Klasik Antik döneminin büyük yazarlarını ve düşünürlerini örnek alarak, onların eserlerini yaygınlaştırdı ve onurlandırdı. Bu da antik edebiyatın yeniden değer kazanmasına ve bu dönemin eserlerine olan ilginin artmasına katkı sağladı.
Sonuç olarak, Petrarca, klasik antik kültürün yeniden değer kazanması ve hümanist düşüncenin temellerinin atılmasında önemli bir rol oynadı. Onun çabaları, Rönesans döneminin başlamasına ve bu dönemin karakteristik özelliklerinin şekillenmesine katkıda bulundu.
Yanıt 3: Avrupa’da ulus-devletlerin kurulma sürecinde yaşanan mali sorunlar, çeşitli yollarla çözülmüştür. Bu süreçteki temel adımlar şunlardır:
Ulus-devletler, merkezi bir otoriteye vergi toplama yetkisi veren sistemler oluşturdu. Bu, ülke genelinde bir vergi tabanı oluşturarak gelir toplamanın ve kamu harcamalarını finanse etmenin önemli bir yoluydu. Ulus-devletler, ekonomilerini çeşitlendirmek ve büyütmek amacıyla çeşitli ekonomik modeller geliştirdi. Bunlar arasında tarımın modernizasyonu, ticaretin artırılması, sanayileşme ve endüstrileşme gibi faktörler yer alıyordu. Devletler, kendi ekonomilerini finanse etmek ve yatırım yapmak amacıyla kamu bankalarını kurdu. Bu bankalar, ulus-devletlerin ekonomik faaliyetlerini desteklemek ve yatırım yapmak için önemli araçlar haline geldi. Bazı ulus-devletler, yabancı ülkelerden borç alarak ekonomilerini finanse ettiler. Bu, özellikle büyük projelerin finansmanı için kullanıldı. Ancak dış borçlanma, aynı zamanda borç ödeme zorlukları ve ekonomik istikrarsızlık riskini de beraberinde getirebilirdi. Bazı Avrupa ulus-devletleri, keşifler ve sömürgecilik faaliyetleriyle yeni kaynaklar ve pazarlar buldular. Bu, ekonomik büyümeyi teşvik etti ve ulus-devletlerin mali zorluklarını hafifletti. Ulus-devletler, ekonomik politikalarını düzenleyerek ve reformlar yaparak mali sorunları çözmeye çalıştılar. Bu, ekonomik faaliyetlerin daha etkin ve verimli bir şekilde yönetilmesine yardımcı oldu.
Bu faktörler bir araya gelerek, Avrupa’da ulus-devletlerin kurulma sürecindeki mali sorunların çözülmesine katkı sağladı. Bu süreçler ulus-devletlerin ekonomik güçlerini artırarak, daha sonra modern devletlerin temellerini atmalarına olanak sağladı.
Yanıt 4: 16. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti’nde yaşanan nüfus artışının ekonomiye etkileri şu şekilde özetlenebilir:
Nüfus artışı, iç piyasaların genişlemesine yol açtı. Daha fazla tüketici ve işgücü, ticaretin ve üretimin artmasını sağladı. Bu da ekonomik büyümeyi destekledi. Artan nüfus, tarım sektöründe büyümeyi teşvik etti. Daha fazla insanın beslenmesi için daha fazla ürün üretilmesi gerekiyordu. Bu, tarım alanlarının genişlemesine ve tarım tekniklerinin geliştirilmesine yol açtı. Artan nüfus, sanayi ve zanaat sektörlerinde de büyümeyi destekledi. Daha fazla işgücü, el sanatlarının ve üretim faaliyetlerinin artmasına sebep oldu. Artan nüfus, yatırım fırsatlarını artırdı. Girişimciler, büyüyen iç pazarlarda iş yapma fırsatları gördüler ve bu da ekonomik aktivitenin artmasına katkı sağladı. Artan nüfus, vergi gelirlerinin artmasına yol açtı. Daha fazla insanın vergi ödemesi, devlet gelirlerinin artmasını sağladı. Nüfus artışıyla birlikte kırsal alanlardan şehirlere göçler arttı. Bu, şehirlerin büyümesine ve ticaretin canlanmasına katkıda bulundu.
Ancak aynı zamanda, aşırı nüfus artışının yönetimi ve sağlanması da birçok zorluk ve baskı yarattı. Bu dönemde, nüfusun doğru şekilde beslenmesi, barındırılması ve istihdam edilmesi gibi meselelerin yönetimi de önemliydi. Ayrıca, tarım alanlarının sürdürülebilirliğinin sağlanması ve doğal kaynakların doğru kullanılması gibi konular da ekonomik dengeyi korumak açısından kritikti.
Yanıt 5: Osmanlı Devleti’nde suhte ayaklanmaları, çeşitli sosyal, ekonomik ve siyasi faktörlerin birleşimiyle ortaya çıkmıştır. Bu ayaklanmaların temel nedenleri:
Osmanlı İmparatorluğu, 17. yüzyıldan itibaren ekonomik sıkıntılar yaşamaya başlamıştı. Vergi yükünün ağırlığı, ticaretin düşüşü ve tarımdaki verimlilik sorunları gibi ekonomik faktörler, halk arasında memnuniyetsizliğe yol açtı. Osmanlı İmparatorluğu’nda devlet bürokrasisi içerisinde yolsuzluklar artmıştı. Vergi toplama süreçlerindeki haksızlıklar ve adaletsizlikler, halkın hoşnutsuzluğunu artırdı. Osmanlı ordusunun başarısızlıkları ve toprak kayıpları, imparatorluğun askeri zafiyetini gösteriyordu. Bu da halk arasında güven kaybına yol açtı. Osmanlı İmparatorluğu, 17. yüzyılın sonlarına doğru Avusturya, İran ve Rusya gibi dış güçlerle mücadele etti. Bu savaşlar, kaynakların tükenmesine ve halkın savaş yorgunu hale gelmesine neden oldu.
Osmanlı Devleti, bu ayaklanmalar karşısında çeşitli önlemler aldı. II. Mahmut döneminde Tanzimat Reformları başlatıldı. Bu reformlar, hukuki, idari ve ekonomik alanlarda yenilikler getirerek modernleşme çabalarını destekledi. II. Mahmut döneminde Nizam-ı Cedid adıyla modern askeri birlikler kuruldu. Bu, Osmanlı ordusunun modernleşmesine ve güçlenmesine yönelik önemli bir adımdı. Tanzimat döneminde vergi sistemi revize edilerek daha adil ve şeffaf bir vergi toplama süreci oluşturuldu. Tanzimat döneminde eğitimde reformlar yapıldı, modern okullar ve eğitim kurumları kuruldu. Osmanlı toplumunun eğitim düzeyi yükseltildi. Tanzimat döneminde hukuk sistemi modernize edilerek, hukuki eşitlik ve adaletin sağlanması amaçlandı.
Bu önlemlerle Osmanlı Devleti, iç ayaklanmaları kontrol etmeye ve devletin modernleşmesini sağlamaya çalıştı. Ancak bu süreçteki zorluklar ve dışsal tehditler, imparatorluğun çöküş sürecini durduramadı ve 19. yüzyılın sonlarına doğru çöküş süreci hızlandı.
Yanıt 6: Lale Devri‘nde gerçekleştirilen önemli bir yenilik, “Nizam-ı Cedid” adıyla anılan modern askeri birliklerin kurulmasıdır. Bu yeniliğin nedenleri şunlar olabilir:
Osmanlı İmparatorluğu, Lale Devri döneminde askeri alanda gerileme yaşamıştı. Bu durum, dış güçlerle mücadelede zorluklar yaşanmasına neden olmuştu. Dolayısıyla, Osmanlı Devleti’nin ulusal güvenliğini sağlamak ve toprak bütünlüğünü korumak için modernleşmiş ve etkili bir orduya ihtiyaç vardı. Nizam-ı Cedid birlikleri, modern silahlar ve askeri teknolojilere sahipti. Bu, geleneksel Osmanlı ordusuna kıyasla teknik üstünlük sağlayarak, savaşta daha etkili olmalarını mümkün kıldı. Lale Devri döneminde gerçekleşen bu yenilikler, modernleşme ve reform çabalarının bir parçasıydı. Osmanlı yönetimi, devletin çeşitli alanlarda modernleşmesini hedefliyordu ve bu bağlamda ordunun modernleştirilmesi önemli bir adımdı. Lale Devri döneminde Osmanlı İmparatorluğu, Avusturya, İran ve Rusya gibi dış güçlerle mücadele etmek zorunda kaldı. Bu nedenle, güçlü ve modern bir ordu, imparatorluğun dışsal tehditlere karşı daha etkili bir şekilde savunmasını sağlayacaktı.
Sonuç olarak, Nizam-ı Cedid birliklerinin kurulması, Osmanlı Devleti’nin askeri kapasitesini güçlendirmek, teknolojik olarak modernleşmek ve dış tehditlere karşı daha etkili bir savunma mekanizması oluşturmak amacıyla gerçekleştirilmiş önemli bir yeniliktir. Bu adım, dönemin koşulları ve Osmanlı Devleti’nin modernleşme çabalarının bir yansımasıydı.
Yanıt 7: Şark Meselesi veya Doğu Sorunu terimi, 19. yüzyılın ortalarından itibaren Avrupa devletlerinin Osmanlı İmparatorluğu’nun doğu bölgelerinde (özellikle Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu’da) meydana gelen sorunları ifade etmek için kullanılmıştır. Bu terimin ortaya çıkmasının temel nedenleri şunlar:
17. yüzyıldan itibaren Osmanlı İmparatorluğu, askeri başarısızlıklar, iç karışıklıklar ve ekonomik sıkıntılar yaşadı. Bu durum, imparatorluğun doğu bölgelerindeki hakimiyetini zayıflattı. Avrupalı devletler, Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflığını fırsat bilerek, kendi çıkarları doğrultusunda doğu bölgelerindeki gelişmelere müdahale etmeye başladılar. Özellikle Rusya, Avusturya ve İngiltere’nin bu bölgelerdeki politikaları, Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliğini tehdit ediyordu. Osmanlı İmparatorluğu’nun farklı bölgelerinde etnik, dini ve kültürel gruplar arasında ulusal hareketler ve ayaklanmalar meydana geldi. Bu hareketler, imparatorluğun içsel bütünlüğünü zayıflattı.
Osmanlı Devleti, Şark Meselesi’nin farkındaydı ancak bu sorunları çözmekte zorlanıyordu. İmparatorluk, bu dönemde içsel reformlar yapmaya çalışsa da, çeşitli etnik ve dini gruplar arasında çıkan çatışmalar ve dış müdahaleler, çözüm sürecini zorlaştırıyordu. Bununla birlikte, Osmanlı Devleti, 19. yüzyıl boyunca Şark Meselesi’ne çözüm aramak üzere diplomatik çözümler aramış, müzakerelerde bulunmuş ve çeşitli uluslararası anlaşmalar yapmıştır. Ancak bu çabalar, sık sık dış güçlerin kendi çıkarları doğrultusunda müdahale etmeleriyle sekteye uğradı.
Sonuç olarak, Şark Meselesi, Osmanlı İmparatorluğu’nun doğu bölgelerinde yaşanan sorunların ve dış müdahalelerin bir sonucudur. Osmanlı Devleti, bu tehdidin farkındaydı ve çözüm arayışları içinde olsa da, içsel ve dışsal zorluklarla başa çıkmakta zorlanmıştır. Bu süreç, imparatorluğun çöküşüne doğru giden bir sürecin bir parçası olarak değerlendirilir.
Yanıt 8: Vehhabilik Hareketi, 18. yüzyılda Arap Yarımadası’nda Muhammed ibn Abdülvehhab tarafından başlatılan dini bir harekettir. Bu hareket, İslam’ı daha katı ve katı kurallara dayalı bir şekilde yaşamayı savunuyordu ve özellikle Arap Yarımadası’nda yayıldı. Vehhabiler, Sünni İslam’ı temel alarak, geleneksel İslam uygulamalarının dışında kalan unsurları eleştirip reddediyorlardı. Osmanlı Devleti açısından Vehhabilik Hareketi şu şekillerde etkili olmuştur:
Vehhabilik Hareketi, Osmanlı İmparatorluğu’nun doğusunda, özellikle Hicaz bölgesinde (Mekke ve Medine civarında) etkin oldu. Bu durum, bölgedeki siyasi istikrarı tehdit etti ve Osmanlı yönetimi için bir güvenlik sorunu oluşturdu. Vehhabilik Hareketi, Osmanlı yönetiminin doğusunda çeşitli ayaklanmaların ve isyanların patlak vermesine neden oldu. Vehhabi liderler, Osmanlı hakimiyetine karşı çıkarak bağımsızlık ve kendi yorumlarına dayalı bir İslam devleti kurmayı amaçladılar. Vehhabilik Hareketi’nin etkin olduğu bölgeler, Osmanlı İmparatorluğu için ekonomik olarak önemliydi. Bu bölgeler, kutsal kentler Mekke ve Medine’yi içeriyordu ve bu nedenle hac ziyaretlerinden ve dini turizmden önemli gelirler elde ediliyordu. Vehhabilerin bu bölgeleri kontrol etmesi, Osmanlı ekonomisinin bu gelir kaynaklarından mahrum kalmasına neden oldu. Osmanlı Devleti, Vehhabilik Hareketi’ne karşı askeri seferler düzenleyerek ve bu hareketi bastırmaya çalışarak tepki gösterdi. Ayrıca, dini alimler Osmanlı’nın Vehhabi tehdidine karşı çıkarak Vehhabilerin mezhebi yorumunu eleştirdiler. Vehhabilik Hareketi’nin Osmanlı Devleti’ni uzun vadede etkisi, bölgedeki dini ve siyasi dinamiklerin şekillenmesine katkıda bulunmuştur. Özellikle Suudi Arabistan’ın kurulması ve bu ülkenin bölgedeki etkinliği, Osmanlı Devleti’nin bu dönemde yaşadığı zorluklara katkıda bulunmuştur.
Sonuç olarak, Vehhabilik Hareketi Osmanlı Devleti’ni siyasi ve ekonomik açıdan etkilemiş, özellikle doğu bölgelerindeki istikrarı tehdit etmiş ve Osmanlı yönetimini bu harekete karşı mücadele etmeye zorlamıştır. Bu hareketin uzun dönemli etkileri, bölgedeki dini ve siyasi dinamiklerin şekillenmesinde rol oynamıştır.
Yanıt 9: Boğazlar Sorunu, Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetiminde bulunan İstanbul Boğazları ve Çanakkale Boğazı’nın statüsü ile ilgili uluslararası bir meseledir. Bu sorun, Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflamaya başlaması ve uluslararası ilişkilerdeki değişikliklerle birlikte önem kazanmıştır. Bu sorunun nasıl uluslararası bir meseleye dönüştüğünün kronolojik açıklaması:
1870’ler – 1880’ler: 19. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı İmparatorluğu, iç ve dış baskılarla karşılaşarak zayıflamaya başladı. Ekonomik sıkıntılar, iç ayaklanmalar, toprak kayıpları ve hükümetin etkisizliği bu dönemde arttı.
1871 – 1878: Rus-Türk Savaşı (1877-1878) sonrasında, Osmanlı İmparatorluğu’nun imzaladığı Ayastefanos ve Berlin Antlaşmalarıyla Boğazlar Sorunu gündeme geldi. Bu antlaşmalarla Boğazlar Komisyonları kuruldu ve boğazlar üzerinde denetim sağlandı.
1880 – 1908: Boğazlar Komisyonları, Boğazların güvenliği ve serbest geçişi konularında denetimler yaptı. Ancak bu süre zarfında, Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflığı ve içsel sorunları devam etti.
1908 – 1918: 1908’deki II. Meşrutiyet’in ilanı, Osmanlı İmparatorluğu’nda bir dönüşüm umudu yarattı. Ancak I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nun yenilgisi ve sonrasında imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması, Boğazlar Sorunu’nu daha da karmaşık bir hale getirdi.
1919 – 1923: I. Dünya Savaşı sonrasında Boğazlar, İstanbul’u işgal eden müttefik güçlerin denetimine geçti. Lozan Konferansı (1922-1923) sırasında, Boğazlar’ın statüsü ve kontrolü ele alındı.
1923 – 1936: 1936’da imzalanan Montreux Boğazlar Sözleşmesi, Boğazlar’ın uluslararası bir su yoluna dönüşmesine izin verdi. Türkiye, bu sözleşme ile Boğazlar üzerinde daha fazla egemenlik kazandı.
Sonuç olarak, Boğazlar Sorunu, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü ve ardından gelen dönemdeki uluslararası müdahaleler ve anlaşmalar sonucunda uluslararası bir meseleye dönüştü. Bu süreçte, Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflaması ve uluslararası dengelerin değişmesi etkili oldu. Montreux Boğazlar Sözleşmesi, Boğazlar’ın statüsünü belirlemede önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilir.
Yanıt 10: Mora İsyanı, 1821-1829 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı Mora Yarımadası’nda meydana gelen bir ayaklanmadır. Bu isyanın ortaya çıkmasında birçok faktör etkili olmuştur.
18. ve 19. yüzyıllarda Avrupa’da milliyetçilik akımları yükselişteydi. Bu dönemde Yunan toplumunda, bağımsızlık ve milli kimlik oluşturma isteği arttı. Ayrıca, Aydınlanma düşüncelerinin etkisiyle, özgürlük ve eşitlik fikirleri yayılmaya başladı. Osmanlı yönetimi, Mora’daki Yunan toplumunu ağır vergilere tabi tutuyordu. Bu durum, Yunan halkının ekonomik sıkıntılar yaşamasına ve hoşnutsuzluğun artmasına neden oldu. Yunan toplumu, Ortodoks Hristiyanlık inancına sahipti ve bu inançlarıyla Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetimini sorgulamaya başlamıştı. Ayrıca, Yunan kültürü ve dilinin korunması ve geliştirilmesi talepleri de bu süreci etkiledi. Aydınlar ve entelektüeller, Yunan halkında bağımsızlık fikirlerini yaymaya çalıştı. Özellikle Rigas Feraios gibi figürler, bağımsızlık mücadelesini destekleyen fikirler ortaya koydu.
Yunan halkı, kendi ulusal kimliğini koruma ve bağımsızlık hakkına sahip olduklarına inanıyordu. Osmanlı yönetiminin ağır vergileri ve baskılarına karşı çıkmak, bu haklarını savunmanın bir yolu olarak görülüyordu. Yunan toplumu, Ortodoks Hristiyanlık inancı ve kültürünün önemini vurguluyordu. Osmanlı yönetimine karşı çıkarak kendi dini ve kültürel kimliğini korumak istiyorlardı. 18. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflaması, Yunan halkında bağımsızlık mücadelesi fikrini destekledi. Osmanlı yönetiminin çözülüşü, bağımsızlık şansını artırdı.
Sonuç olarak, Mora İsyanı’nın nedenleri arasında milliyetçilik, ekonomik baskılar, kültürel ayrılıklar ve dini faktörler etkili oldu. Yunan halkı, kendi ulusal kimliklerini ve bağımsızlık haklarını savunarak isyanlarını haklı gördüler ve bağımsızlık mücadelesi verdiler. Bu süreç, sonunda Yunan Bağımsızlık Savaşı’nın başlamasına ve Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasına yol açtı.
Tüm Yazılı Sınavlar: Tarih dersi yazılı sınavları ile ilgili örnek sınavların tamamını incelemek için Tarih Dersi Yazılı Sınavları – Yeni Müfredata Göre (2024-2025) başlıklı yazımızı ziyaret edebilirsiniz.
Öğretmenim ve cevapları öğrenmek istiyorum.E-posta adresime atarsanız sevinirim
öğretmensiniz ama şurdaki soruları yapamıyorsunuz işde harika bir eğtim sistemine sahibiz
arkadaşa katılıyorum tarih yazılısı cevaplar
aynen tarih sınavının cevapları lütfen
aynen yazılı cevapları
öğrenciyim ve yazılıya hazırlanmak için kendi cevaplarımı doğrularıyla karşılaştırmak istiyorum.lütfen cevapları atabilir misiniz? teşekkür ederim
e posta adresime cevapları yollarmısınız rica ederim teşekkürler
tenkü verimanç tiçır ayem maria