Truman Doktrini Nedir? Truman Doktrini’nin Türkiye’ye Etkileri
Truman Doktrini, ABD’nin Türkiye ve Yunanistan’ı komünizmden korumak için uygulamaya koyduğu bir maddi destek planıdır. Truman Doktrini ile beraber Marshall Planı’nın Türkiye ve başka ülkeler üzerinde uzun vadeli ekonomik, toplumsal ve siyasi etkileri olmuştur. Bu yazımızda bu planın ABD’nin Soğuk Savaş’taki dışişleri politikalarını, bunun yanında Türkiye ekonomisini nasıl etkilediği incelenmiştir. Truman Doktrini’nin ortaya atılmasının temelinde yatan “domino teorisi”nin Soğuk Savaş sırası ve sonrasındaki etkileri neler olmuştur? sorusunu da ayrıca inceledik.
Bu Yazının İçindeki Başlıklar:
Truman Doktrini Nedir?
Truman Doktrini, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Harry S. Truman’ın 12 Mart 1947 tarihinde Kongrenin önünde verdiği konuşmayla beraber ortaya atılmıştır. Faşizmin yenilmesinin ardından kapitalizmin hakimiyetini baltalamaya başlayan ideoloji olarak sahneye çıkan komünizmi, Truman “Doğu’daki kızıl tehdit” olarak nitelendirmiştir. Konuşmasında bu tehdidin yayılmasının önüne geçmek ve kendilerini lideri olarak gördükleri Özgür Dünya’nın komünizme yenik düşmesini engellemek için ellerinden geleni ardına koymayacaklarını belirtmiştir. Komünizmin yayılmasını engellemenin ilk adımı olarak Truman, Sovyetlerin nüfuzuna karşı hassas coğrafik pozisyonlarda bulunan devletlere her türlü yardımın sağlanması gerektiğini öne sürmüştür.
Bu yönde ortaya konulan iki plan, Marshall Planı ve Truman Doktrini, Batı Avrupa ve Doğu Akdeniz devletlerinin sadakatini kazanmak amacındaydı. Bunun yanında bu bölgelerde kapitalizmin tohumlarını ekmek amacıyla uygulamaya konulmuştur. Truman Doktriniyle beraber Yunanistan ve Türkiye’nin yapılacak maddi yardımlar sayesinde komünizmin etkisinden kurtulmaları ve ABD’nin bölgedeki etkinliklerinin artırılarak Sovyetlerle bir güç dengesi oluşturulması amaçlanmıştır. Bunlardan yola çıkarak bu iki planın ve Soğuk Savaş döneminde uygulanacak olan pek çok stratejinin birincil amacının komünizmin yayılabileceği yerleri en başından koruma altına alarak Sovyetlerin nüfuzunun “çevrelemek” olduğu söylenebilir. Bu makalede Truman Doktrininin ABD’nin dışişleri politikalarına nasıl etki ettiği incelenmiştir.
Truman Doktrini Nasıl Ortaya Çıktı?
Truman Doktrini, 2. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında süper güç haline gelmiş olan ABD ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) siyasi üstünlük için mücadele edeceği kırk beş yıllık Soğuk Savaş dönemini başlatmıştır. Bu durum ABD tarafından yapılan büyük hamle olarak değerlendirilir. Savaş sonrasında iflas etme sınırına gelmiş olan Birleşik Krallığın yanında SSCB’ye kıyasla zayıf ve coğrafi bakımdan izole bir ABD, Sovyetlerin Doğu Avrupa’yı kontrol altına almalarını elleri kolları bağlı izlemek durumunda kalmışlardı. Sovyetlerin bu iki büyük devletin zayıflamasıyla ortaya çıkan iktidar boşluğunu fırsat bilerek nüfuzlarını coğrafi öneme sahip Yunanistan ve Türkiye gibi ülkelere taşımaları an meselesiydi. Sovyetlerin 1946 yılında İstanbul Boğazı’ndan ticaret gemilerini geçirme hakkı için Türkiye’ye uyguladıkları baskı, Sovyetlerin Türkiye’nin jeopolitik konumunda gözü olduğunu ortaya çıkarmıştı.
Yunanistan ise bir süredir ülkeyi bölmüş olan, Yunan komünistlerin başlatmış olduğu, Sovyetlerin komünist tarafı desteklediği bir iç savaştaydı. Birleşik Krallık bir süredir Yunan demokratların tarafına maddi destek sağlıyordu, ancak 2. Dünya Savaşı sonrası içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar nedeniyle bu desteği daha fazla devam ettiremeyecek hale gelmişti. Komünizmin yayılmasını engellemenin önemini Amerikalılar kadar iyi bilen Birleşik Krallığın yetkilileri, Yunanistan İç Savaşı’ndaki rollerini ABD’nin devralması yönünde resmi bir çağrıda bulundu.
Domino Teorisi Nedir?
Tam olarak bu dönemde ABD’nin yönetici tabakasında sonrasında “domino teorisi” olarak anılacak bir stratejinin temelleri atılmaktaydı. Bu strateji, komünizmin etkisine karşı savunmasız durumda olan ülkelerin komünist olmasının başka ülkelerin de komünist olmasına yol açacağı inancına dayalıydı. 1950’lerde ABD başkanı olan Dwight Eisenhower tarafından bu şekilde isimlendirildi. Siyasetçilere göre eğer Yunanistan ve Türkiye’de komünizm başa geçerse İran, Irak, Suriye, Mısır’ın da komünist olması; Vietnam’ı kuzeyli komünistler ele geçirirse Kamboçya, Laos, Myanmar, Tayland, Hindistan’ın da komünizme yenik düşmesi ihtimali masaya gelirdi.
Bu ülkelerin domino taşlarının düşüşüne benzer şekilde komünizm kontrolü altına gelmesinin dünyadaki güç dengesini bozup Batı’nın hakimiyetini zayıflatacağına inanılıyordu. Bu nedenle Türkiye, Yunanistan, Vietnam ülkeleri komünizmin yayılmasını engellemek için çok önemli konumlarda bulunuyorlardı. Yılanın başının küçükken kesilmesi komünizmin yayılması yoluna taş koyabilirdi. Bu politika, Vietnam’ın komünizm kontrolüne girmesinin komşu ülkelerde uzun vadeli sonuçları olmadığı gözlemlenene kadar ABD’nin dışişlerinde ve verilen stratejik kararlarda önemli yer oynadı. Sonuç olarak Türkiye, Yunanistan ve Vietnam gibi ülkelere geniş çaplı yardımlar yapılması gerektiği fikri bu dönemde büyük desteğe sahipti.
ABD, domino teorisinden hareketle Yunanistan’ın yanında Türkiye için büyük çaplı bir maddi yardım planının ortaya konularak destek verilmesine karar verdi. Teklif 1947’nin mart ayında ABD Başkanı Harry Truman tarafından Kongreye sunuldu. Yunanistan ve Türkiye’nin anti-komünist hükümetlerine 400 milyon dolar değerinde maddi yardım yapılacaktı. 300 milyon dolar Yunanistan’a, 100 milyon dolar Türkiye’ye gidecekti. Bu ülkelerdeki savunma, ticaret, tarım ve sanayi alanlarına yapılacak büyük yatırımlar yoluyla kapitalizme olan inancın güçleneceği, komünist faaliyetlerin bu şekilde azaltılabileceği öngörülüyordu. Plan, komünizmin yayılmasının engellenmesi gerektiği konusunda hemfikir olan Kongre tarafından neredeyse oybirliğiyle kabul edildi. Daha sonra ise yürütmeye konuldu. Yunanistan’daki komünist direniş yapılan maddi destekler sayesinde başarıyla bastırıldı, Türkiye’ye yapılan yardım ise ülke içinde ABD’ye olan desteği artırdı. İki ülkede de Truman Doktrini ile gelen yardımları takriben ekonomik liberalleşmeye yönelik birtakım adımlar atıldı ve solcuların faaliyetleri önemli ölçüde azaldı.
Marshall Planı Nedir?
Truman Doktrininin ABD’nin etki alanını koruma çabalarında başarılı sayılabilecek bir iz bırakmıştır. Bu durum savaş sonrasında politik boşluk içinde bulunan Avrupa’da kapitalist sistemlerin hakimiyetini sağlamlaştırmak için uygulamaya konulan Marshall Planı’nın ortaya çıkmasına etki etti. Avrupa ülkelerinin 1929 yılında tüm dünyayı saran Büyük Bunalım sonrası serbest piyasaya olan inançlarını yitirip gittikçe devlet kontrollü ekonomik sistemlere yönelmeye başlamaları kapitalizmin Avrupa’daki pozisyonunu tehdit ediyordu. ABD bu duruma karşı koyup Avrupalıları serbest piyasa temelli ekonomik politikalara yöneltmek amacıyla Avrupa ekonomilerinin çeşitli sektörlerine 13 milyar dolar (günümüzde 100 milyar dolar) değerinde yatırımlarda bulundu. Bu yatırımlar savaş sonrası kıt bulunan hammadde ve gıda gibi maddelerin pazarlarını dengelemek, tarım sektörünü düzene koymak, döviz kurlarını stabilize etmek gibi önemli roller oynadı. 1948’den 1952’ye kadar yatırımı yapılan maddi kaynaklar ile ABD başarıyla Avrupa’nın ekonomilerini serbest piyasayı esas alan politikalara yönlendirdi. Bu ülkelerdeki komünist aktiviteleri minimuma indirmeyi başardı.
Truman Doktrini’nin Türkiye Ekonomisine Etkisi
Truman Doktrini ve Marshall Planı’nın halkın çoğunda oluşturduğu izlenim, İsmet İnönü hükümetinin ülkenin yaşam standartlarını geliştirmede başarısız olmuştur. Ayrıca bu yüzden de dış güçlerin yardımına muhtaç hale geldiğimiz yönündeydi. Aynı zamanda yine İsmet İnönü hükümetinin izlediği solcu – halkın gözünde komünist – ekonomik politikaların işlevsel olmadığına; ABD gibi kapitalist ülkelerin başarılı görülen liberal sistemlerini benimseyerek kendine yetebilen bir ülke olabileceğimiz düşüncesi yaygındı. Demokrat Parti başkanı Adnan Menderes ülkenin ekonomik sistemini liberalleştirmeyi planlayarak, Toprak Reformu’na karşı çıkarak ve yakın zamanda laiklik yönünde atılan adımları eleştirerek toprak sahiplerinin, tüccar sınıfının ve dinci/tarikatçı kesimin desteğini topladı. Artan seçim baskısı sonucunda yapılan 1950 genel seçimlerinde Demokrat Parti %52 çoğunlukla iktidarı aldı. 10 yıl sürecek Demokrat Parti döneminin başlarında Marshall Planı’nın sunduğu endüstriyel destek (traktörler, fabrikalar vb.) sayesinde bir ekonomik büyüme dönemi yaşandı. Ancak plansız ekonomik büyüme sonucu kısa sürede Türkiye sıkıntıya girdi; dış borçlanma terimi ilk olarak bu dönemde ortaya çıktı.
Özellikle 1957-1958 yıllarında dünya çapında yaşanan küçük çaplı ekonomik bulanım nedeniyle dış kredi alımının zorlaşması sebebiyle ekonomi iyice sıkıntıya girdi. Yine Demokrat Parti döneminde kapatılan Köy Enstitüleri gibi kurumlarla beraber basın özgürlüğüne getirilen kısıtlamalar nedeniyle içine girilen bu sıkıntılardan çıkılmasını sağlayacak insan kaynağının sağlanmasında çok büyük sıkıntılar çekildi. 27 Mayıs 1960 darbesiyle beraber Demokrat Parti hükümetinin devrilmesine kadar gidecek bu sürece sebebiyet veren belli başlı faktörler vardı. Bunlar arasında ABD’nin Türkiye’yi Truman Doktrini ve Marshall Planı yardımlarıyla beraber içine düşürdüğü ekonomik büyüme illüzyonu da önemli yer kapladı. Henüz genç bir devlet iken Batı’nın yardımları sayesinde dışa bağımlı hale getirilen Türkiye, bundan kaynaklı doğan hatalı politikalar nedeniyle günümüze kadar etkilerini devam ettiren sıkıntılar çekti.
Truman Doktrini’nin ABD Politikalarına Etkisi
Truman Doktrininin ortaya çıkışında Amerikan politikacıların totaliter hükümetlerin ortaya çıkışına dair şu düşünceleri önemli rol oynamıştı. Sefalete yenik düşmüş uluslar sisteme olan inançlarını yitiriyor. Çözümü ise komünizm gibi totaliter temellere dayanan ideolojilerde arıyorlardı. Bu türden sefaletin önlenmesi, kapitalizm ve liberalizme olan inancın güçlenmesi yoluyla komünizmin yayılmasını engellemek açısından fevkalade öneme sahipti. Özellikle 2. Dünya Savaşı sırasında enkaz haline gelmiş Avrupa uluslarında ortaya çıkan yoksulluğun bu ülkeleri komünizme yönlendireceğinden korkuluyordu. Bunun yanında ekonomik açıdan halihazırda hassas durumda olan ancak önemli jeopolitik pozisyonlara sahip Türkiye, Yunanistan, İran gibi ülkelerin komünizme yenik düşmesi Batı’nın pozisyonunu tehdit ederdi. Truman Doktrini bu temellerin üzerine inşa edildi. ABD’nin endüstriyel bakımdan bulunduğu üstün konumu sefalete karşı hassas pozisyonlarda bulunan uluslara yardım amacıyla kullanmıştır. Bu durum komünizm gibi alternatif ideolojilere ihtiyaç duyulmamasını sağlamak için önemli görülüyordu.
Truman Doktrini ve Marshall Planı’nı ortaya koyarak ABD, komünizmin yayılmasını yavaşlatma, demokratik dünyanın lideri pozisyonunu sağlamlaştırma ve 2. Dünya Savaşı’ndan en az etkilenen Batılı büyük güç statüsüyle komünistlerin karşısına sağlam bir duruşla çıkmayı amaçlamıştı. Nitekim bu planlar başarılı da oldu. Marshall Planı ile Avrupa ülkelerine yapılan 13 milyar dolar değerindeki yatırımlar ile bu ülkelerdeki yoksulluk başta olmak üzere çeşitli problemlerin önüne geçildi. Bunun yanında bu maddi destek sayesinde Batı Avrupalı devletler komünizmin etkisinden korunmak için inisiyatif alarak sosyal devlet yapısında reformlar yaptı; bu reformlar sendikaların kurulması, halka devlet destekli eğitim ve sağlık hizmeti sunulmasını içinde bulunduruyordu.
Böylece Batı Avrupalı devletlerin de inisiyatifiyle kapitalizme olan inanç güçlendirildi, komünizmin Avrupa’da yayılmasının önüne geçildi. En önemlisi, Truman Doktrini Sovyetler Birliği’ne karşı ABD tarafından gelen bir savaş ilanı işlevi gördü. Pek çok tarihçinin gözünde Truman Doktrini Soğuk Savaş’ı resmen başlatan eylemdir. Truman Doktrini ve hemen ardından gelen Marshall yardımları ile ABD Sovyetler Birliği’nin endüstriyel gücüne ve refah anlayışına meydan okudu. Sovyetlerin bundan geri kalmamak için giriştiği çabalar Batı ve Doğu arasındaki silahlanma yarışı, uzay yarışı, üçüncü dünya ülkelerindeki aracı savaşlar (Proxy war) gibi pek çok önemli Soğuk Savaş olgusunun oluşumuna zemin hazırladı.
Truman Doktrini Önemi
Truman Doktrini, domino teorisi için başarıyla oluşturmuş olduğu temelle ABD’nin dış işleri politikaları için önemli bir dönüm noktası oldu. Stratejik önem taşıyan bölgelerde komünizmin yayılmasının önüne geçilmesinde maddi yardımların sunduğu verim Truman Doktrini ve onu takriben Marshall Planı ile kanıtlanmış oldu. Ulusların materyal ihtiyaçlarını gidermeyi amaçlayan dışişleri politikalarından ABD’nin çeşitli uluslararası müdahalelerinde sıkça faydalanıldı. Dünya çapında gelişmekte olan uluslara egemenliklerini korumaları amacıyla yapılan askeri ve endüstriyel yardımlar sayesinde komünizme karşı küresel bir duruş oluşturulması amaçlandı. Büyük çapta başarılı olundu. Bunun yanında bu çeşit yardımlar sadece dünya milletlerini komünizmden korumak değildi. Aynı zamanda bu ülkelerde yabancı sermayeye belirli seviyelerde bağımlılık oluşturmaktı. ABD’nin liberal dünyanın ekonomik tekeli konumuna gelmesini sağlamak bakımından önemli rol oynadı.
Orijinal Belge: Truman Doktrini orijinal metnini incelemek için Yale Üniversitesi kütüphanesini ziyaret edebilirsiniz.