Orta Çağ’da Ticari Mekanlar
Orta Çağ’da Ticari Mekanlar şunlardır; Bedesten, Arasta, Han, Kapan, Ribat, Kervansaray, Pazar, Liman, Panayır.
Bu Yazının İçindeki Başlıklar:
Orta Çağ’da Ticari Mekanlar
- Bedesten
- Arasta
- Han
- Kapan
- Ribat
- Kervansaray
- Pazar
- Liman
- Panayır
Bedesten
Bedesten adlı bu kelimenin kökeninin bezzâzistan ya da bezistandan geldiği düşünülmektedir. Bezzaz Arapçada “bez satan” demektir. Bedestenler bu isme Ahmed Vefik Paşa bedesteniyle kavuşmuştur. Bu bedesten bez satılan yer olarak ifade edilir. Bez ise “elbise, kılıç, silah, bez” olarak çevrilir. Değerli taşların, silahların ve değerli kumaşların satılması için yapılan bedestenlerin eskisi bilindiği kadarıyla Kahramanmaraş’ta 12. Yüzyılda yapılmıştır. Bedesten, diğer ticari mekanlarla (han, pazar, kervansaray, arasta, çarşı) karıştırılmaktadır. Bedestenin türleri arasında kaysârriye adı verilen bir bedesten türü bulunmaktadır. Bu bedesten daha çok Arap şehirlerinde bulunur. Mimari olarak farklılıklar gösterseler bile kullanıldıkları alan aynıdır. İkisinde de değerli mücevherler, değerli taşlar, değerli kumaşlar, silahlar, kılıçlar satılır.
Kısacası Türk çevrelerinde bedesten, Memlük çevrelerinde kâysarriye kullanılır. Bazı söylentiler bedestenlerin Bizans’a ait olduğunu söylese de tarihi araştırmalar bedestenlerin Türk mimarisine ait olduğunu kanıtlamıştır. Bazı iddialar ise bedestenlerin kaysâriyyelerden örnek alınarak yapıldığını söylemektedir. Ancak bu iddialar da doğru değildir çünkü Memlük mimarisi Orta Asya mimarisini örnek almaktadır ve bu şekilde bedesten ve kaysâriyyenin aynı ilhamın farklı ürünleri olduğu söylenebilir.
Bedestenler Türk ticaret yapısının çekirdeğini oluştururdu. Bunun sebebi bazen hafif ahşaptan yapılan dükkanların bedestenin etrafına kurulması, bazen de hanların bedestenlerin etrafına kurulmasıydı. Bedestenin sağlam yapısı etrafında bulunan dükkanları koruduğu için esnaflar bedesten etrafına yerleşirdi. Bedestenlerin kapalı hücreleri bulunmaktadır. Bu kapalı hücrelere defterler, kasalar, evraklar korunurdu. Bu yüzden de çarşılar bedesten etrafında kuruluyordu. İstanbul’daki bedestenlerin etrafına birçok çarşı yapılmıştır. Bu çarşılar Rabia, Baltacı, Yağcı, Ali Paşa, Perdahçı çarşılarıdır. Bedestenler, dikdörtgen şeklinde ve kubbeli bir yapıdadır. Bedestenlerin içinde dolap adı verilen tezgahlar ve dış duvarlara bitişik dükkanlar bulunur.
Bedestenin dört farklı yöne bakan dört sağlam demir kapısı bulunur. Pencereleri ise yüksekte ve az sayıdadır. Bu pencereler gerektiği zamanlarda demir kepenklerle kapatılırdı. Bedestenlerin içi kalın kare sütunlara dayanan kemerlerle ayrılır. Bu kemerlerin üzerine ise tuğladan kubbeler örülmüştür. Bedestenlerin ilk örneklerinden biri Kahramanmaraş’ta bulunmaktadır. Bu bedesten Ulucami’nin yakınında bulunur. Dört sütun ile dokuz bölüme ayrılmış bu yapının üstü çapraz tonozlarla örtülmüştür. Bu yüzden bu bedesten kaysâriyyelere benzemektedir. Bu yapı 1291 yılında inşa edilmiştir.
Arasta
Arasta kelimesinin kökeni Farsçadaki ârâsten kelimesine dayanmaktadır. Ârâsten, çekidüzen vermek, tanzim etmek, süslemek anlamlarına gelmektedir. Arasta sözcüğünün kullanımı ise ordugahta kurulan pazar demektir. Ancak daha sonra arastanın anlamı çarşıya evirilmiştir. Arasta, dükkanların düzenli bir biçimde karşılıklı birer sıra arayla dizilmiş mekanlara denir. Arastalarda genellikle aynı malın ticareti yapılır ve baharatçılar arastası, kürkçüler arastası olarak adlandırılır. Bu yapılar daha iyi kâr sağlamak için genellikle camilerin ve vakıfların yanına kurulmuştur. Bu şekilde hem camiye giren hem de arastaya giren kişi sayısı artar ve çevre canlılık kazanır. Kapalı arastalar mimari olarak bedestenlere benzese bile bedestenlerdeki gibi kapalı hücreleri bulunmaz. Ayrıca bedestenlerde mücevherler, değerli kumaşlar gibi pahalı ve değerli eşyalar satılırken arastalarda onlara göre değeri daha az olan eşyalar satılır. Daha sonra halk bedesten ve arastaları ayırt etmekte zorlanınca arastalara bedesten ya da kapalı çarşı denmiştir.
Bazı arastaların boyu 250 metreye kadar ulaşmaktadır. Arastaların sokak kısımları genellikle ahşap çatı ya da tonoz ile örtülüdür. Bazı arastaların ise üstü açıktır. Önü tente ile kaplanmış ve ahşaptan yapılmış arastalar da bulunmaktadır. Kapalı arastalarda sokakların girişinde, bazılarının ortasında da kapılar bulunmaktadır. Pencereleri ise tonozlarda ya da duvarlarda bulunmaktadır. Edirne Selimiye arastası gibi bazı arastalarda esnafların her sabah gelip dürüst olacağına dair yemin ettiği bir dua kubbesi bulunmaktadır. Bazı bedestenlerin arastaları bulunmaktadır. Bilinen en önemli arastalardan biri Edirne Selimiye arastasıdır. Bu arasta 256 metre uzunluğunda ve yapısında 73 kemer bulunmaktadır. Edirne Selimiye arastasında iki yanda toplam 124 dükkân bulunmaktadır ve Evliya Çelebi bu arasta için Kavaflar Çarşısı demiştir. Bu arastanın yapımı 1275 yılında tamamlanmıştır.
Han
Hanlarda diğer ticari mekanlar gibi bir mal satışı olmaz. Hanlar, insanların yolda mola verip konaklaması için yapılmaktadır. Hanlarda insanların yanında getirdiği hayvanlar da kalmaktadır. Hanlar genellikle uzun yoldan gelen insanların yolda dinlenmek için kaldığı mekanlardır. Hanlar, bugünkü otel kavramına benzetilebilir. Han ile kervansaray arasındaki fark hanın kervansaraydan daha küçük olmasıdır. Hatta hanlara küçük kervansaray da denmektedir.
Hanların içerisinde bol su, erzak depoları, misafirhane ve kahvehane gibi çeşitli mekanlar da bulunmaktadır. Hanlar ikiye ayrılır. Ulaşım yolları üzerine kurulan hanlara Menzil denir. Bir de şehir içerisinde kurulan hanlar vardır. Bu hanlar ticari amaçla kullanılır. Üst kat konaklama için, diğer bölümlerde ise ahırlar, erzak depoları ve avlular bulunur.
Kapan
Kapan kelimesi Osmanlı döneminde kantar ve büyük tartı anlamına gelmektedir. Ayrıca resmi resmi ağırlıkların ve ölçülerin dağıtıldığı yerler olarak da kullanılmıştır. Kapan kelimesinin kökeni Latince campanadan Farsçaya geçmiştir. Farsçadan ise kabbân şeklinde Arapçaya geçmiştir. Kapanlar genellikle Osmanlı döneminde ticaretin yoğun olduğu bölgelere yapılır. Malların alınıp satıldığı, çardakların bulunduğu yapılar kapan olarak bilinir. Burada elde edilen toptan ürünler farklı şehirlere de ulaşır. Kapanlar özellikle İstanbul ve Bursa çevresinde bulunur. Kapanlar sayesinde ticaret yapılır ve ülke ekonomisine katkı sağlanır. Yani kapanlar sayesinde ticaret zengin bir hale gelirdi. Kapanlarda genel olarak zahire tür ürünler bulunurdu. Yani un, kahve, ipek, tahıl, yağ gibi ürünler bulunur ve kapanlar Unkapanı, Yağkapanı, Balkapanı gibi içerisinde ticareti yapılan malların ismini alır. Burada ticaret yapan insanlara “kapan tüccarı” ya da “kapan hacıları” denir. Evliya Çelebi’nin seyahatnamesi sayesinde Osmanlı’nın başkentinde otuz yedi tane kapan olduğu bilinmektedir.
Kapanlar sadece zahire türünde ürünlerin satışı için kullanılmaz. Kapanlar aynı zamanda malların kalitesinin belirlendiği, gerektiği zamanlarda malların depolanması için kullanıldığı da bilinmektedir. Kapanlar devletin önemli gelir kaynaklarından olduğu için devlet adına emin, naib, kethüda gibi memurlar gönderilirken daha sonra mali sıkıntılar yüzünden iltizama verilmiştir. Osmanlı döneminde kapanlar medrese, cami gibi vakıf yerlerinin ticari ihtiyaçlarını karşılamak için yanlarına inşa ettirilmiştir. Farklı illerden getirilen ürünler Unkapanı’na getirilip cinsine göre ayrılırdı ve kapan defterine yazılıp kaydedilirdi. Bu ürünler kapan naibinin izni olmadan hiçbir yere götürülemezdi.
Ürünlerin esnafa dağıtımı ancak fiyat belirlendikten sonra yapılırdı. Fiyat dağıtımı esnafın yanında yapılırdı. Fiyat belirlendikten sonra ise ürünler esnafa dağıtılırdı. Ancak zahire nezareti kurulduktan sonra kapan naibinin görevleri ve yetkileri nazıra verilmiştir. Esnafların ürünlerden ne kadar alacağı önceden belirlenirdi ve kimse kimsenin mübâyaa bölgesine girip ürün satın alamazdı. Birbirlerine kefalet sistemiyle bağlı olan kapan tüccarları devlet tarafından denetlenirdi. Ürünlerin karaborsaya düşmemesi ve fiyatlarının normalden daha pahalıya satılmaması için tüccarlar, o bölgenin voyvodosuna mübâyaa miktarını ve fiyatını gösteren bir belge sunmak zorundaydı. Bölgenin voyvodası ve memurları da belgeleri İstanbul’a gönderirdi. Bu şekilde satış fiyatı ve normal fiyat karşılaştırılırdı. Olası bir uyuşmazlık durumunda ise soruşturma açılırdı.
Ribat
Ribatlar, sınır boyları boyunca kurulur ve şehir güvenliğini amaçlar. Ribatlar ilk başta karakol olarak kullanılmaktaydı ancak daha sonra ribatların kullanım amacı ticaret oldu. Ribatlar kimi zaman kervansaray, kimi zaman medrese, kimi zaman ise tekke olarak kullanılmıştır. Bazen ise ribatların etrafı çitle çevrilir ve bu alanda hayvanlar beslenip bakılır. Kısaca ribatlar bütün ihtiyaçların karşılanabileceği hale gelmiştir ancak sınırların genişlemesi, değişmesi sonucunda ve ülke politikaları nedeniyle askeri amaçlı olarak kullanılmak yerine eğitim verilen kurumlar ya da kervansaraylar olarak kullanılmaya başlanmıştır. Ribatlar askeri amaçlı kullanılırken bazılarının içerisinde ya da dışarısında ateş kuleleri bulunurdu ve bu kuleler sayesinde bir gecede İskenderiye’den Sebte’ye haber ulaştırılabilirdi. Ribatlarda askeri eğitim, dini faaliyetler ve ilime de önem verilirdi. Asker saldırılarında ribatlar halk için sığınak olarak bile kullanılmıştır. Filistinde ribatlar Müslüman esirlerin kurtarılması amacıyla inşa edilmiştir. Ribatların kulelerinden Hristiyan gemileri gözetlenirdi ve eğer içerisinde esir Müslüman bulunmakta ise o gemiye fidye verilip orada bulunan esirler kurtarılırdı.
İnşa ettirilen ilk ribat Münestir Ribatıdır. Münestir Ribatının yapılış amacı denizden gelebilecek olan saldırılara karşı savunma oluşturmaktır. Ribatların köşelerinde ve her duvarın ortasında bulunan yarım daire şeklinde takviye verilen kulelerden, dörtgen şeklindeki yapının ortasında bulunan iç avludan ve avlunun etrafındaki iç bölümlerden oluşmaktadır. Kuzey Afrika sahillerinde bulunan ribatlar birbirlerini görecek şekilde inşa edilirdi ve içlerinde ateş kuleleri bulunurdu. Hatta bu yapıların içerisindeki davullarla da askerlerin hareketleri merkezlere bildirilirdi. Ribatların sayısı gün geçtikçe arttı ve her köyün bir ribatı oldu ve oradaki gazilerin ihtiyaçları köy halkı tarafından karşılanırdı.
Bazı kaynaklara göre sadece Mâverâünnehir’de 10.000’den fazla ribat olduğu söylenir. Yüksek yerlere yapılan ribatlar, sağlam surlarla çevrilir ve içlerinde binalar, erzak depoları, silahlar, hücreler, ahır, hamam ve mescid bulunurdu. Ribatlarda sadece askeri eğitim verilmiyordu. İbadete ve ilmi faaliyetlere önem verilmekteydi. Hatta bir yerden sonra ribatlar askeri özelliklerini kaybetti ve dini eğitim veren kurumlar haline geldiler. Bazı ribatlar ticaret yollarına inşa edildi ve kervansarayları korudular. Ribatların kullanım alanları gün geçtikçe farklılaştı.
Kervansaray
Kervansaraylardan han ya da ribat olarak da bahsedilmektedir. Şehirler arasındaki yollara yapılıp barınma, eğlenme gibi ihtiyaçları karşılayan yapılara kervansaray deniyordu. Burada kervanlar geçici olarak konaklar, dinlenir, mallarını pazarlar, ticaret yapar ve sonra yolunma devam ederdi. Ticaret yolları üzerinde bulunan askeri ribatlar, kervansaraylara dönüşmüştür. Kervansaraylar Selçuklu döneminde milletlerarası ticaret merkezi haline gelmiştir. Hatta kervansaraya dönüşen ribatlar yetmemiş ve ticaret yollarına kervansaraylar yapılmaya devam edilmiştir. Bazı seferlerde askerler kervansaraylarda konaklamıştır. Osmanlı döneminde yapılmış bazı menzil külliyelerin içerisinde de menzil kervansaraylar görmek mümkündür. Dönem ilerledikçe kervansaraylar da değişim göstermiştir.
Örnek olarak Erzurum Rüstem Paşa Kervansarayının ikinci katı bedesten olarak inşa edilmiştir. Ayaklanma zamanlarında menzil kervansarayları yollardaki güvenliği sağlamış ve ıssız yollarda bulunan kervansarayların yanına menziller kurulmuştur. Yani Osmanlı dönemindeki kervansaraylar için askerlerin konaklayacağı menzil kervansarayları daha büyük bir önem taşıyordu. Selçuklu kervansarayların yapılış yeri hesaplanırken bir deve ile dokuz gün gidilecek yola göre hesaplanmıştır. Devenin dokuz günde gittiği yol ise kırk kilometreye eşittir. Yani Selçuklu döneminde her kırk kilometrede bir kervansaray yapılırdı.
Selçuklu kervansarayları kesme taşlarla kaplıdır ve destek kaleleriyle güçlendirilmişlerdir. Selçuklu kervansarayları adeta bir kaleyi andırmaktadır. Kervansaraylarda eczane, hamam, mescid, hekim, fakir yolcular için ücretsiz ayakkabı, hayvanlar için yemler, veteriner, araba tamiri, nalbant gibi hizmetker bulunmaktadır. Selçuklu kervansaraylarının çoğu açık bir avlu ve o avluya bakan bir holden oluşmaktadır. Günümüze kadar ulaşmış olan kervansarayların şemalarında iki sıra beşik tonozlu avlu ve dört eyvan bulunur.
Kervansaraylar genellikle iki katlı olarak inşa edilirdi. Üst katta konuklar kalırdı; alt katta ise yine odalar, avlu, ahır, depo, yönetim merkezi bulunmaktadır. Ancak bazı kervansaraylar dört katlı inşa edilmiştir ve her katın farklı işlevi bulunmaktadır. Günümüze ulaşmış en önemli kervansaraylardan birisi de Edirne’nin merkezinde bulunan Rüstem Paşa Kervansarayıdır. 1554 yılında Mimar Sinan tarafından yapılan bu kervansarayın Büyük Han ve Küçük Han adlı iki bölümü vardır. Bu kervansarayın iki katlıdır ve ikinci katında 41 odası bulunur. Birinci katında 39 oda bulunur ve ön cephesinde ise 21 dükkân vardır. Bu kervansaray 1972 yılında restore edilmiştir ve günümüzde otel olarak kullanılmaktadır.
Pazar
Pazar kelimesi Farsça bâzâr olan alıcı ve satıcıların ticaret amaçlı belli bir yerde ve belli zamanlarda toplandıkları üstü kapalı yer anlamına gelmektedir. Arapçada ise sûk olarak yani mal sevk edilen yer olarak kullanılmaktadır. Şehirlerin günlük ihtiyaçlarını karşıladığı pazarlara Arapça süveyka, Farsça ise bâzârce denir. Türkçe kullanımı ise pazarcıktır. Pazaralrda satış yapanlara pazarcı yani bezirgân ya da bâzârgân denirdi. Pazarın düzenlenmesinden sorumlu kişi ise pazarbaşı olarak adlandırılırdı. Pazarlar sokaklar boyunca kurulurdu ve iki sokağın birleşim yeri olan, yani dört yol ağzındaki pazarlara çarşı denilirdi. Pazarlar günde bir, haftada bir, ayda bir, mevsimde bir ya da yılda bir kurulabilmekteydi. Pazarlar genellikle bir sokak boyunca yer alır ve üstleri bez ile örtülüdür. Bu şekilde ürünlerin güneş yüzünden kolayca bozulması engellenir. Pazarın kurulduğu sokak boyunca tezgahlar sokağın iki tarafına da yerleştirilirdi. Bu tezgahların üzerinde satıcılar ürünlerini satarlardı.
Pazarlar şu şekilde sınıflara ayrılabilir: Merkezî pazar, perakende pazarı, taşra pazarı, ordu pazarı, ziyaretgâh pazarı, semt pazarı. Merkezi pazar, büyük şehirlerin eski bölgelerine her gün açılırdı. Bu şekilde şehrin eski yerlerindeki ticaret arttırılırdı. Perakende pazarı, küçük şehirlerde alıcıya yönelik az miktarda ürün barındıran geleneksel bir ticaret yeridir. Semt pazarı, haftada bir ya da iki defa belli bir yerleşim yeri için kurulan küçük satış alanlarına denir.
Bazı şehirlerde semt pazar bulunmazdı. Bu tarzda durumlarda ise şehrin ana pazarının uzantıları bu görevi üstlenirdi. Taşra pazarı, semt pazarı gibi küçük çaplı bir pazardır. Kırsal kesimlere kurulurdu ve bu şekilde şehir halkı ile köy halkını bir araya getirirdi. Bu tarz pazarlar Dımaşk, Halep, Bağdat, Kandehar, Şiraz ve Kayrevan gibi şehirlerde bulunurdu. Taşra pazarlarında küçük, basit hanlar bulunurdu. Bu hanlarda köyden inenler aldıkları tarım ürünlerini depolar ve hayvanlarını dinlenmeye bırakırlardı. Ordu pazarı, askeri birliklerin ihtiyaçlarını karşılamak için sefer yolları üzerinde düzenli bir şekilde kurulurdu. Ziyaretgah pazarı, kervansaraylar gibi içerisinde insanların kalabileceği yerler bulundurur ancak kervansaraylar ve hanlardan farklı olarak içerisinde ticaret faaliyetleri bulunduran yapılardır.
Liman
Osmanlı döneminde liman kentleri çok fazla göç alırdı. Bunun sebebi limanların ticari öneminden kaynaklıdır. Liman kentlerinin bulundurduğu ulaşım imkanlarını ve hammadde pazar ilişkisini göz önünde bulundurursak liman kentleri bir ülkenin gelişimi için yüksek önem arz etmektedir. Bu yüzden devletler kendi liman kentlerini geliştirmeye çalışırlar. Ekonomi bilimi, liman kentlerinin öneminden şu şekilde bahseder “sınırlı kaynağın daha verimli kullanılması için liman ticareti yüksek önem taşır.” Liman ticareti ülkenin verimli topraklarında üretilen ürünlerin etkin ve verimli bir şekilde kullanılmasını sağlar.
Liman ticareti ulaşım, tarım, sanayi, ticaret, liman ticaretinin çalışma hayatını oluşturmaktadır. Liman ticareti sayesinde uluslararası ilişkiler de güçlenir. Normalde ticaret yapılamayan deniz ötesi şehirlerle ticaretin gelişmesi de liman ticaretinin faydalarından biridir. Liman şehirleri genellikle kozmopolit şehirler olur. Bunun sebebi limanların kozmopolit şehirlere yapılması değildir, bunun sebebi limanların şehri kozmopolit hale getirmesidir. Hem aldığı göçler hem de yaptığı ticaret ile şehir gelişir ve kozmopolit bir şehir haline gelir. Ancak gemilerin yağmalanmaya başlaması sonucuyla limanlar, deniz savaşlarını da yanında getirmiştir.
Dönemin en önemli iki limanı; Mersin limanı ve Beyrut limanıdır. Mersin limanı sayesinde Mersin şehri gelişmiştir ve 19. Yüzyılda kazandığı ticaret ve liman kenti kimliği ile Osmanlı’nın gelişimi için büyük bir önem arz etmektedir. Bu şekilde ticaretin kazandırdığı gelişimi gören Osmanlı daha fazla denizyolu, demiryolu ve karayolu altyapılarıyla ticaretini güçlendirmiştir. Mersin’deki liman sayesinde Adana’nın Tarsus şehrindeki tarım da artmıştır ve bu şekilde oraya da göçler artmıştır. Yani bir liman şehri, yanındaki tarım şehirlerinin de kalkınmasını sağlamaktadır.
Süveyş kanalı yapılırken Toros dağlarındaki ormanlardan sağlanan kereste ile kanalın yapımı değerlendirilmiştir. Keresteler Mısır ve Şam’a ihraç edilince ekonomi daha da güçlenmiştir. Osmanlının bir diğer en önemli limanı Beyrut Limanıdır. Bu dönemde Lübnan İpeği sayesinde Beyrut Limanında büyük ticaretler dönmüştür. Beyrut limanının en büyük özelliklerinden birisi ise içerisinde bir depolama alanının bulunmasıydı. Bu depolama alanı sayesinde gelen mallar birkaç gün boyunca limanda kalabiliyordu. Beyrut şehrinin gelişmesinin sebebi sanayi devriminin bir sonucudur. 1825 yılında Beyrut Limanının ihracattaki kazancı 3.995.645 Fransız frangıdır. Bu kazanç 1896 yılında ise 45.056.500 Fransız frangına kadar ulaşmıştır. Buradan da liman şehirlerinin gelişmeye ne kadar açık olduğu anlaşılmaktadır.
Panayır
Belirli zamanlarda birkaç hafta ya da birkaç gün için kurulan satış alanlarına panayır denir. Bazı panayırlarda sadece bölgenin hayvanları ve bölgenin mallar satılırken bazıları ise uluslararası alandadır. Ancak günümüzde bu tarz alanlara panayır yerine sergi ya da fuar denmektedir. Panayırların tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Eski çağlarda kavimler alışveriş yapabilmek için aralarında konuşur ve belirli bir yerde toplanmakta karar kılarlardı. Toplandıkları bu alanlarda mallarını değiş tokuş ederlerdi. Birbiriyle savaş halinde olan devletler ise panayırlar için kısa bir süreliğine barış imzalarlardı ve iki kavim de istediği malları değiş tokuş ederdi. Bu sayede iki devlet de istediği mallara ulaşırdı. Ayrıca eski kavimlere göre panayır alanı çok kutsal bir yerdi ve burada savaşmak, kavga etmek ve hatta sahtecilik yapıp insanları kandırmak günahtı. Bu yüzden panayırlar barışın da simgesi olmuştur.
Eski Mısırda panayırlar mezarların yanlarına yani türbelere kurulurdu ve bu sayede hem dini hem de ticari ihtiyaç karşılanırdı. Ölüler için yapılan törenlerin büyük bir bölümü panayırlardan karşılanırdı. Fenikeliler zamanında ise panayırlar dini amaçla kurulmuştur. Panayırlar, Mekke’yi ziyaret eden insanlar için hazırlanırdı. Panayır günü kervanlar Mekke’ye gelir ve ticaret yaparlardı. İlk panayırların dini amaçla yapılmasının sebepleri arasında hileyi önlemek de bulunur. İnsanlar günah işlemekten korktukları için hile yapmaya korkarlar ve satışlarını dürüstçe yaparlardı. Antik Yunan dönemlerinde panayırlar tanrılar için yapılan törenlerin yanlarına kurulurdu ve burada satılan mallar basit mallar değil halılar, cam eşyalar, kumaşlar, silahlar gibi önemli ve pahalı eşyalardı. Roma’da ise olimpiyat zamanında kurulan panayırlarda suç işlemek, normal zamanlarda işlenen suçlardan daha ağır cezalandırılırdı. Antik Roma’daki panayırlar tanrı Jüpiter için her yıl nisan aynın ortasında yapılırdı. Bu şenlikler Roma’nın kuruluşundan yıkılışına kadar yapılmıştır.
Not: Bu konuyla ilgili olarak Orta Çağ’da Ticaret ve İlk ve Orta Çağ’da Ticaret Yolları başlıklı yazılarımızı da inceleyebilirsiniz.
harikaydı gerçekten yardımı çok dokundu çok teşşekürler…