Irakeyn Seferi nedir? Osmanlı Devleti’nin 1534-1535 yılları arasında bugünkü Kuzey Batı İran ile Kuzey Irak bölgelerine yaptığı seferdir.
Bu Yazının İçindeki Başlıklar:
Irakeyn Seferi Nedir?
Çaldıran Savaşı sonrasında duruldu sanılan Osmanlı-Safevi ilişkilerinin ya da bir başka deyimle iki devlet arasındaki anlaşmazlıkların dışa vurumu Irakeyn Seferi sayesinde yeniden gerçekleştirmiştir. Kelime anlamı iki Irak olan Irakeyn Seferi, sefer sırasında isimleri Irak-ı Acem ve Irak-ı Arap olan sırasıyla Kuzeybatı İran ve Bağdat civarlarına; doğuya Osmanlı Devleti tarafından yapılan en güçlü ve zamanca en çok sürenlerden biri olarak da dikkatleri çekmektedir. Özelikle doğu sınırlarına doğru yapılan bu sefer konumu dolayısıyla yalnızca ülkenin güvenliği için zannedilse de İslam dünyasında ele geçirdikleri konum üzerinde komplolar kuran Safeviler’den tamamen kurtulmak bu seferin en temel amaçlarından bir tanesidir.
O zamanlar Safevilerin yöneticisi olan İsmail Şah, Yavuz Sultan Selim’in vefatından sonra tahta geçen Kanuni Sultan Süleyman’ın Rodos ve Belgrad gibi meselelerle ilgilenmesi dolayısıyla bunun kendisi için bir fırsat olduğunu düşünerek Osmanlı Devletinin doğu sınırlarında ara ara güç gösterileri ve propagandalar yaparak nüfuzlu aşiretler üzerinde bir baskı ve kendi yönetimini kurmaya çalışmaktaydı. Ancak Şah İsmail amacına ulaşamadan vefat edip yerini oğlu Tahmasb alınca, bu tehditi ortadan kaldırmak için en güzel fırsat olduğunu düşünen Kanuni Sultan Süleyman Irakeyn Seferini bu şekilde başlatmış bulunmaktaydı.
Irakeyn Seferi Nedenleri
Osmanlı Devleti’nin en geniş çaplı ve kuvvetçe güçlü seferi olan Irakeyn Seferi Safevilerle arasında gerçekleşmiştir. Bölge olarak Kuzeybatı Irak ve Bağdat civarlarında meydana gelmiştir. Yavuz Sultan Selim’in vefatı Şah İsmail için bir fırsat olarak görülmüştür. Kanuni Sultan Süleyman’ın o dönem Rodos ve Belgrad problemleriyle uğraşta olması nedeniyle Anadolu topraklarındaki insanları vasıtasıyla Osmanlı Devleti aleyhinde karalama çalışmalarına hız vererek güçlü propagandaya başlamıştır.
Aynı zamanda halkın sözü geçen kesimlerinde üstünlük kurup yavaş yavaş küçük işgaller gerçekleştirmekteydi. Şah İsmail vefat edip yerine oğlu Şah Tahmasb geçince ise Kanuni Safevi sorununu ortadan kaldırmak için bir fırsat buldu. Ne yazık ki Avrupa’da patlak veren olaylar sebebiyle bu niyetini yerine getiremedi. Mohaç’a yapılan sefer sırasınca Safevilerin yarattığı sorunların propagandalar, küçük çaplı akınlar gibi zararsız eylemler değil de otoriteye zarar verecek derecede isyanlar haline gelmesiyle İran’a yapılacak olan sefer tercihten ziyade bir nevi zorunluluk olmuş idi. İsyanlar bastırıldıktan sonra yapılacak olan sefer için açıkça sebep olarak nitelendirilebilecek birtakım olaylar olmuştur. Bunların en başında iki devletin insanları arasında da yaygınca gerçekleşen göçler ve sınır güvenliğini tehdit eden problemler gelmektedir.
Irakeyn Seferi (Muharebesi)
1533’te Avrupa’daki sorunların hallolmasını sağlayan Hapsburglar’la barışın ilanı sonrası Osmanlı diğer sorunlarına yönelebilir hale geldi. Hiç vakit kaybetmeden veziriazamı olan İbrahim Paşa, Kanuni Sultan Süleyman tarafından İran civarlarına gönderildi. Aynı senenin aralık ayında Halep’e varan İbrahim Paşa İran’a yönelmeden önceki plana uysaydı Bağdat’a geçecekti. Ancak beklenmeyen bir hamle yaparak Ulama Han etkisiyle gelmiş bulunduğu Diyarbekir’den Tebriz taraflarına geçti. Aynı vakitlerde gerçekleşmiş olan bir harekât nedeniyle şehir adeta İbrahim Paşa’nın geçmesi için bomboştu. Ertesi gün çok uzun senelerdir kullanılmayan Uzun Hasan Cami’de kıldığı namaz sonrası İbrahim Paşa sayesinde şehre resmen sahip olunup insanlar tayin edilmişti. Tebriz’in beylerbeyi ise Ulama Han olmuştu. Ardından Ulama Han ve Hüsrev Paşa sırasıyla Erdebil’i ve Alıncak Kalesini ele geçirmek üzere görevlendirildiler.
Diğer bir yanda ise Kanuni Sultan Süleyman da yola çıkmıştı. Erzurum’a varınca aldığı negatif haberler dolayısıyla acil olarak Tebriz’e geçti. Bu haberler İbrahim Paşa’dan gelen raporlarda Şah Tahmasb’ın Tebriz’in Osmanlı Devleti tarafından ele geçirildiğini öğrenmesi üzerine Tebriz’e yola çıkması idi. Hızlıca Tebriz’e varan Kanuni sayesinde iki ordunun çakıştığı nokta Ucan bölgesi oldu. Böylece Tahmasb tarafından gelebilecek herhangi bir saldırıya karşılık hazırlıklı bulunuldu. Tahmin edilen yapılmadı. Şah Tahmasb Tebriz’deki Osmanlı’ya karşın saldırıya geçmedi. Osmanlı’nı lehine olaylar art arda sıralanmaktaydı. Şah Tahmasb tarafından beklenen saldırının gelmediği sırada Gilan Hanlığı yapan Muzaffer Sultan Kanuni Sultan Süleyman’ın karşısına çıkarak kendisine ve Osmanlı Devleti’ne olan bağlılıklarını belirtti.
Irakeyn Seferi (1534-1535)
Kanuni Tebriz’de bir Osmanlı kalesinin bulunmasını icap ettiğinden hemen yapımına başlandı. Şehrin güvenliği Mehmed Mirza’ya bırakıldı. Olası bir saldırıya hazırlıklı olmak niyetiyle çokça top, silah ve yeniçeri Tebriz’de bırakılarak Kanuni Sultan Süleyman Şah Tahmasb’ın peşinden gitti. Tahmasb’ın Sultaniye şehrinde olduğu duyulunca padişahın onun peşinden gideceği görmezden gelinemeyecek bir gerçekti. Bunu zaten bilen Şah Tahmasb Osmanlı Devleti’nin askeri gücünün hem sayıca hem de kuvvetçe üstün olduğu gerçeğiyle yüzleşip doğrudan çatışmaya girmeme kararı aldı. Ancak bir şekilde Osmanlı’yı mağlup etmenin yolunu bulmalıydı. Direkt olmasa da Şah Tahmasb öyle bir yol düşündü ki onların lehinde ve zekiceydi. Osmanlı’nın kendilerinin arkasından gelindiği bilindiği için geçecekleri güzergahlara onların geçişini zorlaştıracak şekilde handikaplar yarattılar. Böylece ordu kendilerine ulaşıncaya dek zayıf düşmüş olacaktı.
Sultaniye’ye varan Kanuni Sultan Süleyman Şah Tahmasb’ın halkını çok kötü bir vaziyette orada bulsa da Şah Tahmasb’ın kendisinden iz yoktu. Tahmasb’ın sadık iki Bey’i Kanuni’nin huzuruna çıkıp bağlılıklarını bildirdiler. Bundan sonra Osmanlı Ordusu istikametini Bağdat’a çevirdi. Orada Safevi Muhafızı ile yaşanan münasebet sonrası alınan haberler vasıtasıyla tekrar Tebriz’e doğru yola çıktı. Bu haberlerde Şah Tahmasb’ın sözleriyle denginin ve konuşacağı müessesenin Kanuni Sultan Süleyman değil, Ulama Han olduğu belirtilmişti. Tebriz Tahmasb’ın ordusu ile tekrar ellerine geçmişti. Ulama Han gönderdiği haberde Van Kalesi’nde sıkıştığını, Şah Tahmasb’ın askerlerinin ise henüz o noktayı ele geçiremediklerinin altını çizdi.
Böylece Kanuni Azerbaycan’a ulaşmak üzere yola düştü. Ancak Kanuni’nin geldiğini duyan Tahmasb Van Kalesi’ndeki askerlerini geri çekti. Burada gerçekleşen bazı olaylar sonrası Osmanlı’lar Tebriz’i terk ederken Tahmasb bunu fırsat bilip ordusunu çabukça Tebriz’e gönderdi. Hızlı olmalarının sağladığı bir avantajla Van’a gelebildiler. Ayrıca kardeşini de elçi niyetine gönderdi. Bunun üzerine Kanuni Sultan oldukça büyük bir orduyu üzerlerine gönderdi. Tebriz’de elde edilen başarıya rağmen Van’daki Tahmasb askerlerini yenemediler. Kışın gelmesi üzerine Van’daki askerlerini daha fazla ilerletemeyen Kanuni oradan ayrıldı ve İstanbul’a geri döndü. Tahmasb ise Van’ı tamamen ele geçirerek Tebriz’e doğru yola çıktı.
Irakeyn Seferi Sonuçları
Osmanlı Devleti’nin en uzun ve güç bakımından en büyük bu kuşatması sonucunda avantaj olarak sayılabilecek yalnızca bir durum bulunmaktadır; Bağdat civarlarında sağlanan hakimiyet ve ülkenin doğu taraflarında kurulan yeni beylerbeylikleri sayesinde güvenliğin artırılması. Bu sefer sonucunda Osmanlı Devleti ne yazık ki İran’da üstünlük sağlayamayacağını anlamıştır. Safevileri o topraklardan atmak yerine belli bir sınır içinde kalmalarını sağlamaya çalışmaya odaklanmışlardır.