10. Sınıf TarihTarih Dersi İçerikleriTarih Konu Anlatımları

Moğollar Sonrası Anadolu’da Mutasavvıflar (Tarih Konu Anlatımı)

Bu yazımızda tarih dersi konu anlatımları kapsamında 10. sınıf tarih dersinin 1. ünitesi olan Yerleşme ve Devletleşme Sürecinde Selçuklu Türkiyesi ünitesinin 6. konusunun devamı olan Moğollar Sonrası Anadolu’da Mutasavvıflar konusuna yer verdik. Moğollar Sonrası Anadolu’da Mutasavvıflar konusunu “Moğol İstilası’nın Anadolu’da meydana getirdiği siyasi ve sosyal değişimi analiz eder.” kazanımı çerçevesinde anlattık.

Moğollar Sonrası Anadolu’da Mutasavvıflar

Ders: Tarih 10

Ünite: Yerleşme ve Devletleşme Sürecinde Selçuklu Türkiyesi

Konu: Moğollar Sonrası Anadolu’da Mutasavvıflar

Kazanım: Moğol İstilası’nın Anadolu’da meydana getirdiği siyasi ve sosyal değişimi analiz eder.

Moğollar Sonrası Anadolu’da Mutasavvıflar konusunda Mutasavvıf ne demektir? Yunus Emre kimdir? Türkiye Selçuklu Devleti dönemindeki dinî hareketlerin, siyasi ve sosyal yapıya etkileri nelerdir? Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî, Hacı Bektâş-ı Velî ve Yunus Emre gibi âlimlerin fikirlerinin günümüzde de etkili olmasının nedenleri nelerdir? sorularını yanıtladık. Ayrıca Mevlana ve Mevlevilik hakkında bilgi verdik. Hacı Bektâş-ı Velî ve Bektaşilik hakkında bilgi verdik.

Tasavvuf Nedir?

Tasavvuf kısaca, “İslam mistisizmi” şeklinde tanımlanabilir. Temelinde yaratılış nazariyesi/kuramı vardır. Dört ana unsur üzerine kuruludur: Hakikat, marifet, şeriat, tarikat. Tasavvufa göre mutlak varlık olan Allah, aynı zamanda “kemal-i mutlak”, “cemal-i mutlak” ve ’hüsn-i mutlak”tır. O’nun şanı kendini izhardır. Allah’ın fani şeylere duyduğu aşk nedeniyle kendini görmek ve göstermek istemesi alemin yaratılmasına gerekçe olmuştur, insan nasıl kendini görmek için aynaya bakarsa Allah da kendi güzelliğini görmek için bir ayna hükmünde olan alemi ve onun en değerli varlığı olan insanı var etmiştir.

Mutasavvıf Ne Demektir?

Mutasavvıf Arapça bir kelimedir; tasavvuf konusunda bilgili olan, tasavvuf konusunda ilerlemiş kişiler anlamına gelmektedir. Abdülkadir Geylani, tasavvuf yolunda saygın bir isimdir. Mutasavvıf kelimesini ise “Rabbi için her türlü bağ ve her endişeden sıyrılıp Allah’tan başkasına tapınmayı ve O’nun emirlerinden başkasına uymayı terk ederek, Hakk’tan gayriye yönelmekten ve meşgul olmaktan kalbini kaçırıp içtenlikle Allah’a ibâdet eden kişi” olarak anlatmış ve kendisi de bu yolda ilerlemiştir. Yunus Emre, Şeyh Bedreddin, Mevlânâ Celaleddin Rumi, Hoca Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş-ı Veli ve Hacı Bayram-ı Veli Türk tarihinde bilinen önemli Türk mutasavvıflardandır.

13. Yüzyılda Anadolu’da Mutasavvıflar

Selçuk İmparatorluğu, 1243’teki Kösedağı Yenilgisi ile sarsılmıştı. Bu yenilgi Anadolu’da siyasi karışıklıklara ve otorite sağlanamamasına neden olmuştur. Moğollar, Sivas’a girmiş, Sivas kadısının hatrına halka zarar vermemişlerdir. Şehri üç gün yağmalamalarının ardından Kayseri’ye devam etmiş ve burada erkekleri kılıçtan geçirip kadın ve çocukları yanlarına alıp devam etmişlerdir. Sonunda, Selçuklular yüklü bir miktar vergi karşılığında Moğollar ile uzlaşmaya varmışlardır. Fakat II. Gıyasseddin Keyhusrev’in ölümü ile siyasi karışıklıklar doruğuna ulaşmıştır. Halk yıkılan siyasi otoritenin etkisiyle, manevi bir otorite olarak çeşitli tarikatlara yönelmiştir. Bu dönemde, Hacı Bektaş-I Veli, Mevlânâ Celâleddîn-î Rumî ve Yunus Emre gibi mutasavvıflar büyük kitlelere ulaşmış ve bu kitlelerin saygısını kazanmıştır.

Mevlana Kimdir?

Mevlana ve Mevlevilik hakkında bilgi verelim.Muhammed Celâleddîn-i Rumi 13. yüzyılda yaşamış Fars, Sünni, Müslüman şair, fâkih, âlim, ilahiyatçı ve Sufi mutasavvıftır. Mevlana birçok ulusa ve etnik kimliğe ulaşmış, pek çok millete manevi miras bırakmışlardır. Bu devletler İranlılar, Tacikler, Türkler, Rumlar, Peştunlar, Orta Asyalı Müslümanlar ve Güney Asyalı Müslümanları kapsamıştır. Ayrıca birçok millete hitap etmesi nedeniyle şiirleri birçok dile çevirilmiştir.

Celaleddin, Bahauddin Veled ve Mu’mine Hatun’un oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Celaleddin Rumî Semerkantlı Şerefuddin Lala’nın kızı Gevher Hatun’la evlenerek bir taraftan aile düzenini kurarken diğer taraftan medrese ilimleri üzerine eğitim alarak akıl ve fikir dünyasını en üst noktaya taşımanın heyecanını yaşamıştır. Mevlana, Anadolu’nun Moğol baskısı altında kaldığı ve politik durağanlıktan uzak olduğu bir dönemde yaşamıştır. Anadolu topraklarındaki huzursuzluktan kaçıp huzur bulmaya çalışan halk, mutasavvıflar tarafından kurulan tekke ve zaviyelerde kaybolan huzurlarını aramaya çalışmıştır. Tasavvufi akımlardan en çok bilinenlerinden biri olan mevlevilik Mevlana’nın öğretisidir. Mevlevilik, 13. yüzyıldan sonra Mevlana’nın oğlu Sultan Veled tarafından devam ettirilmiştir. Planlı bir şekilde teşkilatlandırılması mevleviliğin kalıcılığını büyük ölçüde etkilemiştir. Sultan Veled önderliğinde Anadolu’nun dört bir yanına halifeler gönderilmiştir.

Mevlana yaşıyorken müridlerine sıkı ve belirli kurallar koymamıştır. Sıkı tören veya giyiniş biçimleri belirlememiştir. Fakat yine de kabul gören müridlerin kaş, bıyık, saç ve sakallarından bir miktar kıl kesmek; halifelik verilenlere ise günümüzde hırka adı verilen yakasız, geniş kollu, önü açık bir giysi olan fereci giydirmek, halkı aydınlatma görevini sembolize etmek için bir çerağ vermekti. Mevlevilere göre tasavvuf eğitimi insanın kendini bulmasını ya da yaklaşmasını sağlamaktır. Onlara göre hakikate ulaşmanın yolu çile ve zikir gibi insan tabiatına aykırı birtakım davranışlarda değildir. Zikir insanı düşünmeye itiyorsa geçerlidir. Mevlevilik; zikir ve çile yerine yöntem olarak aşk ve cezbeyi önerir. Allah’ın varlığı ve birliği tek gerçekliktir. Duyu verilerimiz aracılığıyla algıladığımız varlıklar gerçekte yoktur; ancak bu varlıklar Allah’ın varlığının bir yansımasıdır. Evren sürekli bir yeniden yaratılış sürecinden geçmektedir. Allah’ı bilmeyen ve bilmeye çalışmayan insanlar altın, gümüş gibi maddi ve dünyevi nesnelere köle olurlar. Bu köleler ancak ilahi aşk ile serbest kalabilirler.

Mevlevilik Nedir?

Mevlevilik Mevlana’dan sonra kendisinin tasavvufi düşünceleri üzerine kurulmuş tarikattır. Bu tarikat da Mevlana gibi bireyden ve bireyin ihtiraslardan tamamen uzaklaşmayı ve halka, topluluğa yayılmak amacıyla kullanılan sınırsız bir sevgi, insanî bir görüş ve mutlak bir birlik halini temel alır.

Hacı Bektâş-ı Velî Kimdir?

Hacı Bektâş-ı Velî ve Bektaşilik hakkında bilgi verelim. Hacı Bektâş-ı Velî 1209’da Nişabur’da doğmuş, 1271’de Nevşehir’de vefat etmiştir. Hacı Bektâş-ı Velî mistik, seyyid, mutasavvıf şair ve İslam filozofu olmuştur. Yesevîlik tarikâtı, Hoca Ahmed Yesevi -Horasan Melametîliğinin önde gelen temsilcilerinden Yusuf Hemedani’nin öğrencisi- tarafından kurulmuştur. Hacı Bektâş-ı Velî ise bu tarikatınen etkin uygulayıcı olmuştur. Ayrıca kendisi “Horasan Erenleri” olarak anılan şahsiyetler 13. yüzyıl Anadolu’sunun İslâmlaşma sürecine önemli katkılarda bulunmuş, “Horasan Erenleri” olarak anılan şahsiyetler arasına yazdırarak büyük başarıya imza atmıştır. Yaşamının sonlanmasından sonra ise etkisi bitmemiş; 16. yüzyılda Balım Sultan önderliğinde 14. ile 15. yüzyıl Azerbaycan ve Anadolu’sunda yaygınlaşmış olan Hurûfîlik akımının etkisi altında kalmış, ibahilik, teslis (üçleme), tenasüh, ve hülul anlayışlarını da içine almış Bektaşilik tarikatının isim babası olmayı başarmıştır.

Hacı Bektâş-ı Velî gençliğinde ilk eğitimini Lokman Parende’den alırken Hoca Ahmed Yesevî (1103-1165)’nin öğretilerini de takip etmeyi hiç bırakmamıştır ve bu öğretileri takip etmesiyle de Yesevi’nin halifesi olarak anılmıştır. Daha sonrasında Anadolu’ya gelmesi ile ise kısa zamanda bilinirlik kazanmış kendisi de değerli öğrenciler yetiştirmiştir. Verdiği eğitimin yanında ise “Ahilik Teşkilâtı”na bağlı olmuş, Osmanlı’nın sosyal yapısının gelişmesi için de yardımcı olmuştur. Hayatının büyük bir kısmını da öldüğü yer olan Sulucakarahöyük’te geçirmiştir. 62 yıllık hayatında ise birçok esere imza atmıştır. Bunlardan bazıları: Makalat, Kitâbu’l-Fevâid, Makâlât-ı Gaybiyye ve Kelimât-ı Ayniyye, Velâyet-nâme-i Hacı Bektâş-ı Velî ve Şerh-i Besmele’dir.

Tam adı Seyyid Muhammed bin İbrahim Ata’dır. Ancak ölümünün ardından Hacı Bektaş-ı Veli olarak anılmaya başlanmıştır. Horasan’dan gelmiş; sırasıyla Amasya, Kayseri, Kırşehir ve son olarak Sulucahöyük (Hacıbektaş)’e yerleşmiştir. Hacı Bektaş-ı Veli, insana hizmeti en büyük ibadet sayar. Kur’an yorumunda insanlar arasında ayrılıklara yer vermemiş, insanların her birinin birbirinin eşiti olduğunun altını çizmiştir. Bu nedenle insanlar arasında birleştirici bir rol oynamıştır. Bu görüşleri “İncinsen de incitme.”, “Her ne ararsan kendinde ara.” sözlerinden anlaşılabilir. Hacı Bektaş-ı Veli, ilk eğitimlerini Ahmet Yesevi’nin öğrencisi olan, zahir ve batın ilimlerine hakim olan Lokman-ı Perende’den almıştır. Lokman-ı Perende’nin gözdesi olan Bektaş-ı Veli, kısa sürede ustalaşmış ve kendi öğrencilerini yetiştirmiştir. O ve talebeleri “Ahilik” teşkilatının önemli bir parçası olmuş ve yayılmasında büyük katkılar sağlamıştır.

Bektaşilik Nedir?

Bektaşilik, düşünülenin aksine 13. yüzyıl Anadolu’sunun İslamlaştırılması sürecinde faaliyet gösteren Hacı Bektaş-ı Veli tarafından kurulmamış, ondan esinlenilerek kurulmuştur. Kurumsallaştırılması 16. yüzyılın başlarında Balım Sultan tarafından gerçekleştirilmiştir. Bektaşilik On İki İmam esasına yönelik tasavvufi tarikat olarak anılmıştır. Bektaşilik Türkiye’de Aleviliğin sembolü haline gelmiştir. Tarikatın mensupları, yani bu tarikata düzenli katılım gösteren insanlara Bektaşi denmiştir. Bektaşilikte Ehl-i Beyt sevgisine, teberraya (Ehl-i Beyt’i sevmeyenleri sevmeme), tevellaya (Ehl-i Beyt’i sevenleri sevme) ve Ali’ye bağlılık vardır. Bu bağlılıklar Aleviliğin temel esaslarındandır. Bu nedenle de Bektaşilik bazı zamanlarda Alevilik olarak da anılmıştır.

Yunus Emre Kimdir?

Yunus Emre Anadolu’da 1238 ve 1320 yılları arasında yaşamış, Türkçe şiirin öncüsü olmuş, tasavvuf ve halk şairidir. Selçuklu Devleti’nin Anadolu üzerindeki gücünü kaybedip dağılmaya başladığı, böylelikle çeşitli bölgelerde büyüklü küçüklü Türk beyliklerinin kurulumunun başladığı 13. Yüzyılın ortalarından Osmanlı Beyliği’nin kurulduğu 14. Yüzyılın ilk çeyreğine kadar yaşamıştır. Yaşamında yetişirken Orta Anadolu havzasında Eskişehir’in Sivrihisar ilçesinde yer alan Sarıköy’de geçirirken kalan kısmında da Ankara’nın Nallıhan ilçesindeki Taptuk Emre Dergâhı’nda yaşamıştır.Yunus Emre Türk tasavvuf edebiyatında kendine has bir tarzın kurucusu olmayı başarırken, aynı zamanda Ahmed Yesevî ile başlayan tekke şiiri geleneğini özgünlükle Anadolu’ya taşımıştır. Yunus Emre halk ve tekke şiirini etkilemek ile kalmamış, divan şiirini de etkilemiştir.

Yazdığı şiirlerde de tasavvuftan beslenmiş böylelikle insanın kendisiyle, nesnelerle, Allah’la olan ilişkilerini şiirlerinde bulundurmuş; ölüm, doğum, yaşama bağlılık, İlahi adalet, insan sevgisi gibi konuları ele almıştır. Çağın kültürünü ve düşünüş biçimini dile getirirken ise üslup olarak konuşma dilini yalın ve akıcı bir biçimde kullanmıştır. Şiirleri 14. yüzyıldan itibaren Osmanlı fetihlerinin de yardımıyla Anadolu ve Rumeli coğrafyasına yayılmıştır. Böylelikle de yazıldığı günden bu güne kadar birçok milletten insan tarafından okunmuştur. Yunus Emre’nin şiirleri yayılarak Anadolu ve Rumeli’de olan tarikatların ortak düşüncesi ve sesi hâline gelmiş, Alevî-Bektâşî ve Melamî-Hamzavî edebiyatını meydana getiren halk edebiyatının oluşum noktası olmuştur. Yunus Emre’nin günümüzdeki etkisi ise 1991 yılının, UNESCO tarafından Yunus Emre’nin doğumunun 750. yılı olarak anılmasıyla görülmektedir.

Tasavvuf camiasının etkili isimlerinden bir diğeri ise Yunus Emre’dir. Halk Yunus Emre’yi kendinden bilir, anlaşılabilir bir dille kaleme aldığı eserlerinde kendini bulur. O; bir ahlakçı, derviş ve büyük bir düşünürdür. Bir halk şairi olarak görülmesi ve halk ile sürekli etkileşim içinde bulunması Anadolu’da huzurlu bir ortam yaratılmasındaki etkisini arttırmıştır. Bir yandan da Farsça bilen eğitimli kesimlere hitap etmiştir. Yunus Emre’nin hümanist bakış açısı ve bu konuda söylediği sözler günümüze kadar gelmiş, toplumlara yol göstermiştir. Hümanist bakış açısı “Yunus Emre der hoca, gerekse var bin hacca, Hepisinden iyice bir gönüle girmektir.” sözlerinde görülebilir. Aynı zamanda bağnazlığı eleştirmiş ve sorgulamanın önemini vurgulamıştır. Hz. Muhammed gibi bir insan-ı kamil olmanın yolunu anlatmış; bu yolda insanları kardeşliğe, şefkate ve merhamete, ilahı aşka davet etmiştir. İnsan olmanın ve kendini bilmenin gereklilikleri üzerinde durmuştur.

Hacı Bayram-ı Veli Kimdir?

​1352’de Ankara’da doğduğu ve 1429’da yine Ankara’da vefat ettiği düşünülmektedir. Asıl adı Numan bin Ahmed bin Mahmud’dur, lakabı Hacı Bayram’dır. Küçük yaşta öğrenimine başlayan Hacı Bayram, Ankara ve Bursada hadis ve tefsir, fıkıh gibi dini bilimler ve o zamanda fen bilimleri olarak nitelenen dersler aldı. Öğretisinde nefsin terbiyesini ve olgunluğunu önemli saymıştır. Diğer mutasavvıflarla ortak olarak Allah ve diğer bütün varlıklara sevgiyle yaklaşmanın altını çizmiştir. Ona göre insan ancak içine dönüp kendini daha iyi tanıyarak ve var olan düzenin yaratıcısının emrine kendini adayarak varoluşunun bilincinin tamamen farkında olabilir. İlk kurulan tarikat olan ​Bayramiyye’nin pîridir. Hakkında direkt kaynağın ve üzerine olan araştırmaların sayılı olması nedeniyle ​doğum tarihi, adı, ailesi ve hayatının diğer safhaları üzerine kesinliğe varılamamıştır. Kimliği hakkındaki bu belirsizlik ​acı Bayram’a ait olduğu düşünülen ama üslubu ve dil kullanımından görülebileceği üzere on yedinci yüzyıl sonrasında yazılmış olan mektuplar ortaya çıkmıştır.

Ahi Evran Kimdir?

​Ahi Evran’ın 1169 tarihinde günümüzde İran sınırları içinde bulunan Hoy’da dünyaya gelip 1261’de Kırşehir’de vefat ettiği düşünülmektedir. ​Gerçek adı Nasıruddin Mahmud Ahi Evran bin Abbas’dır. İlk eğitimlerini Hoy’da almış, sonrasında Ahmet Yesevi’nin sohbetlerine katılım göstermiştir. Konya, Kayseri ve Denizli gibi şehirleri gezerek Ahilik teşkilatının kurulmasında büyük rol oynamıştır. Evran ismi “gök, kainat” veya “ejderha, yılan” gibi efsanevi anlamlar taşımakta ve adının bu anlamları efsanevi kişiliğiyle bağdaştırılmaktadır. “​Hacı Bektaş Vilâyetnâmesi”nde Hacı Bektaş Veli ve diğer menkıbevi şahıslarla olan ilişkisi konu edilmiştir. Çeşitli eserlerde yaşadığı anlatılan sosyal ve siyasal hadiseler nedeniyle, İslami düşünce tarihinde Mevlana ve Hacı Bektaş Veli’nin çağdaşı olduğu söylenebilir. On dördüncü yüzyılın başlarında Gülşehri tarafından kaleme alınan Ahi Evran mesnevisi onun tipik bir derviş olarak betimlemektedir.

Cevaplayalım: Türkiye Selçuklu Devleti Dönemindeki Dini Hareketlerin, Siyasi ve Sosyal Yapıya Etkileri Nelerdir?

1. Dönemde siyasi otoritenin zayıflaması nedeniyle halk manevi otoriteye sığınmıştır.
2. Bölgede sosyal huzur ortamı sağlamışlardır.
3. Anadolu İslamlaşmış ve Türkleşmiştir.
4. Oluşan dini ve milli heyecanla Bizans’a karşı birlikte ve etkili bir mücadele verilmiştir.
5. İnsanalar yeni fikirlerle tanışmışlardır.
6. Anadolu coğrafyasında yaşayan halk arasında birlik ve beraberlik sağlanmıştır.
7. Siyası alanda dini kişiliklerin yeri artmıştır.
8. Tekke ve zaviyeler kurulmuş insanlar bilinçlendirilmiş ve eğitilmişlerdir.
9. Merkezi otoritenin gücünün artmasını sağlamışlardır.
10. Kurulan tekke vakıfları gibi vakıflar yoksulların, muhtaçların ve fakirlerin yardımına koşarak toplumsal fayda sağlamışlardır.
11. Ahilik teşkilatı ile ticarette önemli ve büyük faydalar sağlanmıştır.
12. Dönemin Hacı Bektaş-ı Veli, Mevlana Celâleddin-i Rumi ve Yunus Emre gibi önemli âlimleri açtıkları vakıflar, tekke ve zaviyeler ile birlikte halkın büyük bir kısmı üzerinde önemli bir etkiye sahip olmuşlardır.


1. Ünitenin Tüm Konuları: Yerleşme ve Devletleşme Sürecinde Selçuklu Türkiyesi ünitesinin tüm konularını aşağıdaki başlıklarda inceleyebilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Konuyla İlgili Yazılar

Başa dön tuşu

Metin kopyalamanın açılabilmesi için
lütfen web sitemizdeki herhangi bir reklama
tıklayarak bize destek olunuz.

Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olunuz. Anlayışınız için teşekkür ederiz.