Tarih Dersi İçerikleriTarih SınavlarıYazılı Sınavlar

Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi 1. Dönem 2. Yazılı (2024-2025)

Milli Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği’ne göre öğrencilerin başarısı; öğretim programı öğrenme kazanımları esas alınarak dersin özelliğine göre yazılı sınavlar, uygulamalı sınavlar, performans çalışmaları ve projeler üzerine alınan puanlara göre belirlenir. Tarih dersinde öğrenci başarısını tespit edebilmek için kullanılan araçlardan biri de yazılı sınavlardır. Bu yazımızda Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi 1. Dönem 2. Yazılı örneğini paylaşıma açıyoruz.

Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi 1. Dönem 2. Yazılı

Tarih dersi yazılı sınavları ile ilgili Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi 1. Dönem 2. Yazılı örneği aşağıda yer almaktadır. Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi 1. Dönem 2. Yazılı örneği yönetmelik gereği açık uçlu sorulardan oluşmaktadır. Ancak Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi 2. Dönem 1. Yazılı içine kısa yanıtlı, doğru-yanlış, eşleştirmeli veya çoktan seçmeli test gibi sorular da eklenebilir.

Aşağıdaki Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi 1. Dönem 2. Yazılı örneği 2024-2025 eğitim öğretimi yılı için yeni müfredata göre hazırlanmıştır. Bu yazılı sınavda sınav kapsamındaki ilgili kazanımlardan 10 soru bulunmaktadır. Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi 1. Dönem 2. Yazılı sınavı  içerisinde analiz ve değerlendirme düzeyindeki kazanımlara yönelik birden fazla soru yer almaktadır.  Bu tarih yazılı sınavı içerisinde yer alan sorular puanlanmamıştır. Puanlama işi tarih öğretmenine bırakılmıştır.

Tarih dersi öğretim programında yer alan becerilere ve kazanımlara göre hazırlanan Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi 1. Dönem 2. Yazılı sınavını bilgisayarınıza kopyalayarak üzerinde düzenleme veya değişiklik yapabilirsiniz.

Yanıt Anahtarı: Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi 1. Dönem 2. Yazılı cevap anahtarları sorulardan hemen sonra aşağıda ayrı bir başlıkta yer almaktadır.

2024-2025 Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi Dersi 1. Dönem 2. Yazılı Sınavı

2024-2025 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI

……………………………… LİSESİ

ÇAĞDAŞ TÜRK VE DÜNYA TARİHİ DERSİ

1. DÖNEM 2. YAZILI SINAVI

SORULAR

1. Berlin Buhranı’nın çıkış sebeplerine ve siyasi sonuçlarına dair bilgi veriniz.

2. NATO nedir? Neden kurulmuştur? NATO kurucu üyeleri hangi ülkelerdir?

3. Hindistan’ın bağımsızlık sürecini kronolojik olarak açıklayınız.

4. Orta Doğu’da Baas Rejimleri’nin oluşumu ve bu oluşumların siyasi sonuçları hakkında bilgi veriniz.

5. Kadınların iş hayatında aktif rol almasının nedenleri tarihi süreç içinde açıklayınız.

6. Soğuk Savaş Dönemi’nde kent nüfusunun artması ve bu durumun sosyoekonomik sonuçları nelerdir?

7. Truman Doktrini’nin Türkiye’deki etkileri neler olmuştur?

8. Türkiye, NATO’ya neden ve nasıl üye olmuştur?

9. Demokrat Parti’nin kurulmasının ve çok partili hayata geçişin Türk demokrasi tarihi açısından önemi nelerdir?

10. 27 Mayıs Askerî Darbesi’nin arka planındaki iç ve dış faktörler nelerdir?


2024-2025 Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi Dersi 1. Dönem 2. Yazılı Sınavı Yanıt Anahtarı

ÇAĞDAŞ TÜRK VE DÜNYA TARİHİ DERSİ

1. DÖNEM 2. YAZILI SINAVI

YANITLAR

Yanıt 1: Berlin Buhranı, Soğuk Savaş döneminde yaşanan ve Doğu ve Batı Berlin arasında gerilim yaratan bir dizi olayı ifade eder. Bu dönemde, Berlin, II. Dünya Savaşı sonrasında Müttefik Devletler tarafından işgal edilmiş ve dört bölgeye ayrılmıştı: Amerikan, İngiliz, Fransız ve Sovyet sektörleri.

Berlin Buhranı’nın çıkış sebepleri şunlardır; II. Dünya Savaşı sonrasında Almanya’nın işgal edilmesiyle birlikte, ülke dört bölgeye ayrıldı. Bunun bir sonucu olarak, Berlin de dört bölgeye ayrıldı. Sovyetler Birliği ile Batılı Müttefikler arasında ideolojik ve politik farklılıklar nedeniyle Soğuk Savaş dönemi yaşanıyordu. Berlin, bu gerginliğin önemli bir sahnesiydi. 1948-1949 yıllarında Sovyetler, Batılı Müttefiklerin kontrolündeki Batı Berlin’e erişimi engellemek amacıyla bir abluka başlattı. Bu, Batı Berlin’e gıda ve temel malzeme tedarikini zorlaştırdı. Batılı Müttefikler, Berlin Ablukası sırasında, Sovyet ablukasını aşmak için bir hava köprüsü kurarak kente yardım malzemeleri taşıdılar.

Siyasi Sonuçları: Berlin Buhranı, Batılı Müttefikler arasındaki dayanışmayı güçlendirdi ve 1949’da NATO’nun (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) kurulmasına yol açtı. NATO, Batı Bloku ülkelerinin birlikte hareket etmesini amaçlayan bir askeri ittifaktı. Buhranın ardından, Almanya Federal Cumhuriyeti (Batı Almanya) ve Alman Demokratik Cumhuriyeti (Doğu Almanya) olmak üzere iki ayrı Alman devleti kuruldu. Bu, Soğuk Savaş döneminin simgesi haline geldi. Doğu Almanya’nın kurulması, Sovyet etki alanını genişletti ve Doğu Bloku’nun bir parçası haline getirdi. Diğer Doğu Avrupa ülkeleri de benzer şekilde Sovyet etki alanına girdi. Berlin Buhranı’nın ardından, 1961’de Doğu Almanya, Batı Berlin ile olan sınırları kapatmak amacıyla Berlin Duvarı’nı inşa etti. Bu, Doğu ve Batı Berlin arasındaki fiziksel bölünmeyi temsil etti. Berlin Buhranı, Soğuk Savaş gerginliğini artırdı ve Doğu ve Batı arasındaki ideolojik çatışmayı somutlaştırdı.

Berlin Buhranı, Soğuk Savaş’ın en belirgin sembollerinden biri haline geldi ve Almanya’nın bölünmesiyle sonuçlandı. Bu olay, 20. yüzyılın siyasi tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilir.

Yanıt 2: NATO, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (İngilizcesi: North Atlantic Treaty Organization) kısaltmasıdır. NATO, askeri ve siyasi işbirliği amacıyla 4 Nisan 1949 tarihinde kurulmuş uluslararası bir askeri ittifaktır.

NATO’nun Kuruluş Amaçları: Üye ülkeler, bir saldırıya uğradıklarında, diğer üye ülkelerin savunma güçlerinin desteğini alacaklarını taahhüt ederler. Bu, üyeler arasında ortak bir savunma sistemini öngörür. NATO’nun kurulduğu dönem Soğuk Savaş dönemiydi. NATO, Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı gibi Doğu Bloku ülkelerinin oluşturduğu tehdide karşı Batı Bloku ülkelerini bir araya getirmeyi amaçlıyordu. NATO’nun amacı, üye ülkelerin barış ve güvenliğini sağlamak ve korumak olarak belirlenmiştir.

NATO’nun kurucu üyeleri aşağıdaki 12 ülkedir:

1. Amerika Birleşik Devletleri
2. Birleşik Krallık
3. Fransa
4. Kanada
5. Belçika
6. Hollanda
7. Lüksemburg
8. Norveç
9. Danimarka
10. İzlanda
11. İtalya
12. Portekiz

Dolayısıyla, NATO’nun kurucu üyeleri, Batı Bloku ülkeleri arasında Soğuk Savaş döneminde olası bir saldırıya karşı dayanışmayı sağlamak amacıyla bu ittifaka katılan ilk ülkelerdir. NATO daha sonra genişleyerek, 30 üyeli bir uluslararası askeri ittifaka dönüşmüştür.

Yanıt 3: Hindistan’ın bağımsızlık süreci, uzun ve karmaşık bir tarihsel süreçtir. Hindistan’ın bağımsızlık sürecinin ana aşamaları;

1857: Hint İsyanı olarak da bilinen Sepoy Ayaklanması, Hintlilerin Britanya sömürge yönetimine karşı başlattığı büyük bir isyandır. Ancak bu isyan bastırılır.

1905: Britanya yönetimi, Bengal’i idari ve dini nedenlerle böler. Bu karar, büyük bir protesto ve halk tepkisine yol açar.

1919: General Dyer, Amritsar’da Jallianwala Bagh’da bir kalabalığa ateş açar, binlerce Hintli ölür. Bu olay, büyük bir öfkeye ve ulusal hareketin güçlenmesine sebep olur.

1919-1922: Gandhi, Britanya mallarının boykotunu ve tuz yürüyüşlerini başlatarak Hintlerin Britanya yönetimine karşı protestosunu örgütler.

1930: Mahatma Gandhi, tuz vergisine karşı bir protesto olarak Gujarat’tan başlayarak Arap Denizi kıyısına kadar tuz yürüyüşünü başlatır.

1935: Britanya, Hindistan’a sınırlı bir öz-yönetim veren bu yasayı çıkarır. Ancak bu yasa hala Britanya’nın kontrolünde bir yönetimi öngörüyordu.

1942: Gandhi, Britanya’ya “Hindistan’dan Çık” çağrısı yaparak tam bağımsızlık için bir hareket başlatır. Ancak bu hareketin liderleri hapsedilir.

1945: Savaş sonrasında Britanya ekonomik olarak zayıflar. Hindistan’da da bağımsızlık talepleri artar.

1947: 15 Ağustos 1947’de Hindistan, bağımsız bir ulus olarak bağımsızlığını ilan eder. Ancak aynı dönemde Hindistan, Pakistan adında Müslüman çoğunluklu ayrı bir ülke olarak bölünür.

1947-1950: Hindistan, 26 Ocak 1950’de yeni bir anayasa kabul ederek resmi olarak bir cumhuriyet haline gelir.

Bu dönemdeki birçok olay ve hareket, Hindistan’ın bağımsızlık sürecinin temel kilometre taşlarını oluşturur. Bu süreçte Gandhi, Nehru, Patel gibi liderler önemli roller üstlenmişlerdir.

Yanıt 4: Orta Doğu’da Baas Rejimleri, Baas Partisi ideolojisine dayalı olan siyasi yönetimlerdir. Baas Partisi, Arap milliyetçiliği ve sosyalizmini birleştiren bir ideolojiye sahiptir. Bu ideoloji, 1940’lı yılların ortalarında Suriyeli Michel Aflaq ve Mısırlı Salah al-Din al-Bitar tarafından geliştirildi. 1947: Suriye’de Baas Partisi kuruldu. Suriye’deki Baas hareketi, 1950’lerin başında güç kazanmaya başladı. 1963: Baas Partisi, Suriye’de iktidarı ele geçirdi. Hafız al-Assad 1970 yılında iktidara geldi ve oğlu Beşar al-Assad’a 2000 yılında iktidarı devretti. 1954: Baas Partisi, Irak’ta kuruldu. 1968: Baas Partisi, Ahmed Hasan el-Bakr liderliğinde bir askeri darbe ile iktidara geldi. Saddam Hüseyin, Bakr’ın yardımcısı olarak göreve başladı ve daha sonra iktidarı ele geçirdi. 1950’lerin başında, Baas Partisi Mısır’da etkin olmaya başladı. Ancak Mısır’da iktidarı ele geçirme başarısı elde edemedi.

Baas Rejimleri, otoriter ve otoriterleşmiş yönetim biçimlerine sahipti. Parti üyeleri ve liderleri, ülkelerini sıkı bir şekilde kontrol etti. Baas ideolojisi, Arap milliyetçiliği, sosyalizm ve modernizmi birleştiriyordu. Bu ideoloji, ulusal birliği teşvik etmeyi ve sosyal adaleti sağlamayı amaçlıyordu. Baas Rejimleri, bölgesel ve uluslararası politikalarında sıkça ideolojik çatışmalara girdiler. Özellikle Suriye ve Irak, Arap dünyasındaki liderlik konusunda çeşitli çatışmalara girdiler. Baas Rejimleri, toprak reformları, millileştirme politikaları gibi sosyal ve ekonomik reformları hayata geçirdiler. Ancak bu politikaların başarıları ve sonuçları ülkeden ülkeye değişti. Baas Rejimleri döneminde, bölgedeki çeşitli dış müdahaleler ve savaşlar yaşandı. Örneğin, Irak’ın 1980’lerde İran’a saldırısı ve 1990’larda Kuveyt’i işgali gibi olaylar bu dönemin önemli siyasi olaylarından bazılarıdır. Baas Rejimleri, Orta Doğu’nun siyasi ve toplumsal yapısını önemli ölçüde etkiledi. Ancak zaman içinde bu rejimlerin popülaritesi ve etkinliği azaldı ve çeşitli iç ve dış baskılarla karşılaştılar.

Yanıt 5: Kadınların iş hayatında aktif rol almasının nedenleri tarihsel bir süreç içinde çeşitli faktörlere dayanmaktadır. Bu faktörler zamanla değişmiş ve gelişmiştir. Endüstri Devrimi ile birlikte tarım toplumlarından sanayi toplumlarına geçiş yaşandı. Fabrikaların kurulması ve sanayi sektörünün gelişmesiyle kadınlar da ücretli iş gücü olarak çalışmaya başladılar. Birinci Dünya Savaşı, erkeklerin cepheye gitmesiyle işgücü eksikliği yarattı. Bu durum, kadınların endüstride daha aktif rol almasını zorunlu kıldı. Kadınlar, çeşitli sektörlerde çalışarak üretim sürecine katıldılar. İkinci Dünya Savaşı da benzer şekilde, erkeklerin savaşa gitmesiyle işgücü eksikliği yarattı. Bu dönemde kadınlar, fabrikalarda, ofislerde ve tarlalarda erkeklerin yerini doldurarak ekonomiye katkı sağladılar.

19. ve 20. yüzyılın ortalarından itibaren feminizm hareketleri, kadın hakları ve eşitlik mücadelesi için önemli adımlar attı. Bu hareketler, kadınların eğitim, iş ve siyasi katılım hakları için mücadele etti. Teknolojik ilerlemeler, kadınların iş hayatında daha etkin rol almasını kolaylaştırdı. Özellikle bilgisayar teknolojisinin yaygınlaşması, kadınların bilgi işlem, yazılım geliştirme gibi sektörlerde çalışmasını sağladı. Çeşitli ülkelerde yapılan yasal düzenlemelerle, kadınların eşit iş fırsatlarına erişimi sağlandı. Cinsiyet ayrımcılığına karşı yasalar çıkarıldı ve cinsiyet eşitliği teşvik edildi. Kadınların eğitim düzeyinin yükselmesi, iş hayatında daha aktif rol almalarını sağladı. Eğitimli kadınlar, daha geniş bir yelpazedeki mesleklerde çalışabilme fırsatına sahip oldular. Toplumsal ve kültürel değişimler, kadınların çalışma hayatına katılımını etkiledi. Kadınların kariyer yapma isteği ve toplumsal beklentilerin değişmesi bu süreci hızlandırdı.

Bu faktörlerin bir araya gelmesiyle, tarihsel süreç içinde kadınlar iş hayatında aktif rol almaya başladılar. Ancak hala dünya genelinde cinsiyet eşitliği konusunda çalışmalar yapılması gerektiği ve kadınların iş hayatında karşılaştığı zorlukların aşılması için çaba harcanması gerektiği unutulmamalıdır.

Yanıt 6: Soğuk Savaş döneminde (1947-1991), dünya genelinde kentlerdeki nüfus artışı dikkate değer bir şekilde arttı. Bu dönemde yaşanan kentleşme sürecinin sosyoekonomik sonuçları şu şekilde özetlenebilir. Kentler, ekonomik büyümenin merkezleri haline geldi. Sanayi sektöründeki gelişmeler ve teknolojik ilerlemeler, kentlerde iş olanaklarının artmasına yol açtı. Kentler, daha fazla iş olanağı sunarak, köylerden kente göçü teşvik etti. Sanayi, ticaret, finans, hizmet sektörleri gibi alanlarda çalışanlar, genellikle kırsal kesime göre daha yüksek ücretler alabiliyorlardı. Kentlerde eğitim ve sağlık hizmetlerinin erişimi daha kolaydı. Üniversiteler, araştırma merkezleri ve hastaneler genellikle kentlerde yoğunlaşmıştı. Kentlerde, farklı sosyal sınıflardan insanlar bir araya gelir. Bu, sosyal hareketliliğin artmasına olanak sağlayarak, bireylerin ekonomik durumlarını iyileştirmelerini sağladı.

Kentler, farklı kültürlerin bir araya geldiği bölgelerdir. Bu, kültürel çeşitliliği artırırken, farklı kültürlerin etkileşimine de olanak sağlar. Kentler, daha iyi altyapı, ulaşım, enerji ve su gibi temel hizmetlerin sağlanmasında öncülük etti. Bu da yaşam standartlarının artmasına yardımcı oldu. Kentleşme süreci, çevresel sorunları da beraberinde getirdi. Hızlı nüfus artışı, kirliliğin artmasına ve doğal kaynakların aşırı tüketilmesine yol açtı. Kentlerdeki yüksek nüfus yoğunluğu, barınma sorunları, trafik sıkışıklığı, işsizlik ve suç gibi sosyal sorunları da beraberinde getirdi. Kentler, sosyal değişim ve politik aktivizmin merkezleri haline geldi. Burada yaşayanlar, toplumsal sorunlara daha duyarlı hale geldiler ve değişim taleplerinde bulundular. Kentler, kültürel etkinlikler, sanat galerileri, tiyatrolar gibi kültürel etkinliklerin merkezleri haline geldi.

Sonuç olarak, Soğuk Savaş dönemindeki kentleşme süreci, ekonomik büyüme ve kalkınma için önemli bir itici güç oldu. Ancak aynı zamanda çeşitli sosyal, çevresel ve ekonomik sorunları da beraberinde getirdi. Bu süreç, modern kent yaşamının temellerini attı ve günümüzde de etkisini sürdürmektedir.

Yanıt 7: Truman Doktrini, Soğuk Savaş döneminde Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) dış politika stratejilerinden biriydi. Bu doktrin, 1947 yılında Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Harry S. Truman tarafından açıklanmıştır. Temel amacı, komünizmin yayılmasını sınırlamak ve engellemekti.

Truman Doktrini’nin Türkiye’deki etkileri şunlardı; Truman Doktrini’nin bir sonucu olarak, Türkiye’ye askeri ve ekonomik yardımlar sağlanmıştır. Bu yardımlar, Türkiye’nin ekonomik kalkınmasına ve askeri güçlenmesine katkı sağladı. Doktrin, Türkiye’nin Sovyetler Birliği’nin olası bir tehdidine karşı güvenliğini sağlamak amacıyla yapıldı. Bu, Türkiye’nin askeri savunmasını güçlendirmek için kritik bir rol oynadı. Truman Doktrini, Türkiye’nin ve diğer ülkelerin komünizmin etkisini sınırlamak için ABD ile işbirliği yapmasını amaçlıyordu. Bu, Türkiye’de komünist hareketlerin sınırlanmasına yardımcı oldu. Truman Doktrini kapsamında yapılan ekonomik yardımlar, Türkiye’nin ekonomik kalkınmasına önemli katkılarda bulundu. Altyapı projeleri, tarımın modernleştirilmesi ve sanayi sektörünün geliştirilmesi gibi alanlarda ilerlemeler kaydedildi. Truman Doktrini sayesinde, Türkiye ABD ile daha yakın bir müttefik haline geldi. İki ülke arasındaki diplomatik ve askeri ilişkiler güçlendi. Türkiye, Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği’ne komşu bir ülke olarak stratejik bir öneme sahipti. Bu nedenle ABD için Türkiye’nin batı blokunda yer alması önemliydi. Truman Doktrini’nin bir uzantısı olarak 1952’de Türkiye, NATO’ya (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) üye oldu. Bu, Türkiye’nin Batı ittifakına tam anlamıyla katılmasını simgeliyordu. Truman Doktrini’nin etkisiyle, Türk siyasetinde anti-komünist politikalar benimsendi. Bu, ülkede komünizme karşı bir siyasi atmosferin oluşmasına yol açtı.

Sonuç olarak, Truman Doktrini Türkiye’nin Soğuk Savaş dönemindeki dış politika ve güvenlik stratejilerini şekillendirdi. ABD’nin Türkiye’ye verdiği ekonomik, askeri ve politik destek, ülkenin Batı ittifakına dahil olmasını sağladı ve Türkiye’nin Sovyet tehdidine karşı güvenliğini sağlama çabalarına katkıda bulundu.

Yanıt 8: Türkiye, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) üyeliğine katılmış ve 18 Şubat 1952 tarihinde resmi olarak NATO üyesi olmuştur. Bu karar, Türkiye’nin Soğuk Savaş dönemindeki dış politika hedeflerini ve ulusal güvenlik stratejilerini yansıtmaktadır.

Türkiye’nin NATO üyeliği süreci: II. Dünya Savaşı sonrasında Soğuk Savaş dönemi başlamıştı. Bu dönemde, ABD önderliğindeki Batı Bloku ve Sovyetler Birliği önderliğindeki Doğu Bloku arasında siyasi ve ideolojik bir çatışma yaşanıyordu. Türkiye, bu dönemde batı değerlerini savunmak ve Sovyet tehdidine karşı koymak için NATO’ya üye olmayı amaçladı. Türkiye, coğrafi konumu nedeniyle stratejik bir öneme sahipti. Sovyetler Birliği’ne komşu olması ve Karadeniz’in kritik bir bölge olması, Türkiye’yi Batı için önemli bir müttefik haline getirdi. Türkiye, Sovyetler Birliği’nin Orta Doğu ve Akdeniz bölgelerine yönelik genişleme hedeflerini engellemek amacıyla NATO üyeliğini değerlendirdi.

Türkiye, 1951 yılında NATO üyeliği için resmi başvurusunu yaptı. 9 Mayıs 1952’de Türkiye, NATO üyelik protokolünü imzaladı. Bu, üyelik sürecinin resmi bir adımıydı. Türkiye, NATO üyeliğini onaylamak için 2 Ağustos 1952 tarihinde TBMM’de çoğunluğu sağladı. Türkiye, 18 Şubat 1952 tarihinde NATO üyesi olarak resmi olarak kabul edildi. NATO üyeliği, Türkiye’nin Soğuk Savaş döneminde Batı ittifakının bir parçası olarak güvenliğini ve stratejik çıkarlarını korumasına yardımcı oldu. Ayrıca Türkiye’nin NATO üyeliği, uluslararası arenada daha fazla siyasi ve askeri ağırlığa sahip olmasını sağladı. Bu dönemden günümüze kadar, Türkiye NATO üyesi olarak aktif bir rol oynamıştır.

Yanıt 9: Demokrat Parti’nin kurulması ve çok partili hayata geçiş, Türk demokrasi tarihi açısından büyük öneme sahiptir. 1946 yılında gerçekleştirilen çok partili seçimler, Türkiye’nin çok partili demokrasiye geçişinin ilk adımıdır. Bu, tek parti yönetimi dönemine son vererek demokratik süreci başlatmıştır. Demokrat Parti’nin kurulmasıyla, farklı siyasi görüşlerin ve ideolojilerin ifadesi mümkün hale gelmiştir. Bu, toplumun farklı kesimlerinin daha etkin politika yapımına katılmasını teşvik etti.

Çok partili hayata geçişle birlikte, temel demokratik hak ve özgürlükler genişledi. Basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü ve toplantı hakkı gibi temel haklar daha fazla tanındı. Demokrat Parti döneminde hükümet, muhalefetin denetimine tabi oldu. Parlamento, hükümet politikalarını tartışma ve denetleme yetkisine sahip oldu. Demokrat Parti döneminde ekonomik liberalizmin benimsenmesiyle birlikte, serbest piyasa ekonomisinin temelleri atıldı. Özel sektörün gelişimi teşvik edildi. Demokrat Parti döneminde yerel yönetimlerin önemi arttı. Belediyeler ve yerel idareler daha etkin bir rol oynamaya başladı. Askeri vesayetin azalması ve sivil siyasi otoritenin güçlenmesi, Türk demokrasi tarihinde önemli bir adımdı. Çok partili hayata geçişle birlikte, düzenli aralıklarla serbest seçimler yapılmaya başlandı. Bu, demokratik sürecin istikrarını sağlamaya yardımcı oldu. Türkiye’nin çok partili sisteme geçişi, uluslararası alanda ülkenin demokratik bir yapıya sahip olduğunu göstererek, diplomatik ilişkileri olumlu yönde etkiledi. Bu gelişmeler Türk demokrasi tarihinin dönüm noktalarından biridir ve Türkiye’nin demokratik süreçte ilerlemesine önemli katkılarda bulunmuştur.

Yanıt 10: 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi, Türkiye’de gerçekleşen bir askeri müdahaledir. Bu darbenin arka planında iç ve dış faktörler etkili olmuştur. 1950’lerde Türk siyaseti, Demokrat Parti (DP) ile CHP arasındaki siyasi kutuplaşma ve gerginlikle karakterizedir. Seçimlerdeki çekişmeler ve siyasi istikrarsızlık ülkenin siyasi atmosferini etkilemiştir. 1950’lerin ortalarında Türkiye ekonomik sıkıntılar yaşadı. Enflasyon, işsizlik ve ekonomik dengesizlikler gibi sorunlar, halkın hayat standartlarını etkiledi. DP hükümeti, muhalefet ve bazı sivil toplum grupları tarafından yolsuzluk iddiaları ve otoriter uygulamalar nedeniyle eleştiriliyordu. Genç subaylar arasında, hükümete karşı artan bir hoşnutsuzluk ve muhalefet bulunuyordu. Bu subaylar, demokratik sürecin korunması ve ülkede reformların yapılması gerektiğini savunuyorlardı.

Soğuk Savaş döneminde Türkiye, stratejik konumu nedeniyle ABD’nin ilgisini çekiyordu. ABD, Türkiye’yi Batı Bloku’nda tutma çabalarıyla ülkenin iç siyasetine de etki ediyordu. 1967 yılında Yunanistan’da gerçekleşen askeri darbe, Türk ordusundaki bazı subayları etkiledi ve Türkiye’deki muhalif subayları cesaretlendirdi. 1950’lerin sonlarına doğru Kıbrıs sorunu, Türkiye’nin dış politikasında önemli bir yer tutmaya başladı. Bu konudaki yönetim hataları ve başarısızlıklar, hükümeti zayıflattı. NATO, Türkiye’deki siyasi istikrarsızlığı ve ordu içindeki hoşnutsuzluğu gözlemleyerek, Türk ordusunun iç politikaya müdahale etmesinden endişe ediyordu.

27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi, bu iç ve dış faktörlerin bir kombinasyonu sonucunda gerçekleşmiş ve Demokrat Parti hükümetini devirerek ülkede yeni bir dönemin başlamasına sebep olmuştur.


Tüm Yazılı Sınavlar: Tarih dersi yazılı sınavları ile ilgili örnek sınavların tamamını incelemek için Tarih Dersi Yazılı Sınavları – Yeni Müfredata Göre (2024-2025) başlıklı yazımızı ziyaret edebilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Konuyla İlgili Yazılar

Başa dön tuşu

Metin kopyalamanın açılabilmesi için
lütfen web sitemizdeki herhangi bir reklama
tıklayarak bize destek olunuz.

Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olunuz. Anlayışınız için teşekkür ederiz.