Avrupa Tarihi

XVII-XVIII. Yüzyıllarda Avrupa Düşünürleri (17. ve 18. Yüzyıl)

XVII-XVIII. Yüzyıllarda Avrupa Düşünürleri başlıklı yazımızda Aydınlanma nedir? Aydınlanma dönemi nedir? Copernicus, Machiavelli, Thomas Moore, Immanuel Kant ve Jean Jacques Rousseau kimdir? sorularını yanıtladık. Ayrıca bu düşünürlerin fikirleri ve eserleri hakkında bilgi verdik.

Aydınlanma Nedir?

Aydınlanma, Immanuel Kant’ın tanımıyla, “insanın kendini düşürmüş olduğu ergin olmama durumundan kurtulmasıdır”. Aydınlanma fikrinin temelini rönesans hümanizmi oluşturur. Aydınlanmanın gerçekleştirdiği düşünsel değişikliğin görüldüğü ilk eser Isaac Newton’un Principia Mathematica’sı olarak kabul edilebilir. Aydınlanma Çağı olarak adlandırılan dönem, 1715’te Fransız kralı XV. Louis’nin ölümden 1789’daki ilk Fransız İhtilali’ne kadar uzanır. Dönem Avrupa’sında birçok entelektüel değişiklikler olmuş, yeni akımlar doğmuştur. Doğan akım ve fikirlerin birçoğunun sosyo politikal altyapısının var olan sistemler ile uyuşmaması nedeniyle on sekizinci yüzyılın sonunda yönetim ve güç anlayışı değişmiş, sosyal sınıfların yeniden tanımlanması gerekmiştir.

XVII-XVIII. Yüzyıllarda Avrupa Düşünürleri

Aydınlanma Çağı’nın gelişimini anlamak için hemen öncesinde yaşayan XVI. – XVII. yüzyıl filozoflarının fikirlerine ve akademik çevrelerin evrimine bakmak önemlidir. Bu filozoflar modern felsefenin temellerini atmıştır.

Rene Descartes

Rene Descartes, modern felsefenin babası olarak bilinir. Descartes, kendisinden önce gelen Skolastik-Aristotelyen geleneğin dışına çıkmıştır. Aynı zamanda eserlerini Fransızca yayınlayan ilk filozoflardan biridir. Felsefenin bir ana dile çevrilmesi sayesinde dönemde felsefenin hitap ettiği kitle değişmiştir. Descartes, felsefedeki septik (şüpheci) düşünceyi yeniden canlandırmıştır. Fakat Descartes için anlamlı olan şüphe, metodik şüphedir. Tanrı’dan başlayarak etrafındaki her şeyden şüphe eder ve şüphe edemeyeceği bir şeye ulaşana kadar devam eder. Şüphe ederken düşünür ve düşünmek şüphe edemeyeceği tek olgudur. Öyleyse “düşünüyorsa vardır”.

Nicolas Copernicus

Kopernik, 1473 yılında Polonya Krallığı’na bağlı Torun kentinde doğmuştur. Kopernik, “Göksel kürelerin devinimleri üzerine” başlığını taşıyan eserinde Güneş Sistemi’ni, gezegenlerin Güneş’in etrafında sabit yörüngelerde hareket ettiğini anlatmış ve günmerkezlilik yasasını savunmuştur. Kopernik’in bilim ve matematik camiasına katkıları yadsınamayacak kadar büyük olsa da onun gerçek işi psikoposluk danışmanlığıdır. Diğer alanlarla bir amatör olarak uğraşır. Yine de teorisini kaba taslak sunan Narratio prima (ilk hesap) adlı eseri ve trigonometri üzerine olan eseriyle literatüre katkı sağlamıştır.

Niccolo Machiavelli

Machiavelli, 1469 yılında Fransa’da doğmuştur. Politik ve tarih bilimlerinin kurucusu olarak anılır. Bu kimliğinin yanında şair, oyun yazarı, askeri stratejist ve devlet adamıdır. İtalyan Rönesansının önde gelen figürlerinden biridir. Hayatı boyunca İtalya’nın birliği için savaşmıştır. En ünlü eseri Prens olmakla beraber, “Başdiyakoz Belfagor”, “Altın Eşek” ve “Adamotu” adlı edebi; “Floransa’da Komplolar ve Karşı-komplolar Tarihi”, “Floransa Tarihi”, “Savaş Sanatı” gibi politik eserleri vardır. Kiliseye karşı olan Machiavelli; siyasal laikliği ve bilimselliği savunmuş, fakat dinin gerektiğinde hükümdarın kullanabileceği bir alet olduğunu belirtmiştir. Bu yüzden de İtalyan birliğini kuracak olan yöneticinin muhafazakar olsun ya da olmasın dinine bağlı görünmesi gerektiğini savunmuştur. Machiavelli, dinlerin kaderci açıklamalarından uzak durmuş; insan kişiliğini “bencil” ve “kötü” olarak tanımlamıştır. Ona göre başarıya giden yolda, sonuçları ne olursa olsun, her yola başvurulmalıdır. Tüm bu fikirlerinden yola çıkarak bir devlet adamının bencil olması gerektiğini ortaya koymuştur.

Thomas More

More, Rönesans’tan Aydınlanma Çağı’na giden yolda İngiltere’nin ön plana çıkmasında önemli rol oynamış yazar, hukukçu ve devlet adamıdır. 1478 ve 1535 yılları arasında yaşamıştır. Yazdığı “Ütopya” adlı eseriyle edebiyatta yeni bir janra açmıştır. Ütopya’da More, hayali bir ada ülkesinin ideal siyasi yapılanmasını konu alır. Hümanist bir bilgin olarak saygı duyulan More, devletin içinde birçok görev üstlenmiştir. Fakat VII. Henry’nin İngiliz kilisesinin başına geçmesini onaylamadığı için siyasi hayatın dışına itilmiş, sonrasında da hain olarak idam edilmiştir. 1935’te, ölümünden 400 yıl sonra dönemin papası Papa Pius XI tarafından aziz ünvanına layık görülmüştür. Edebiyata kazandırdığı politik ütopya/distopya janrası Aldous Huxley ve George Orwell gibi yazarların eserlerinde görülebilir.

Jean-Jacques Rousseau

Aydınlanmanın en çok bilinen tanımı bu düşünsel değişimi pozitif yönde bir değişiklik olarak görse de aydınlanmanın tek bir tanımı yoktur. Rousseau ve onu izleyen birtakım düşünürler aydınlanmanın zararlarından bahsetmiştir. Fakat o da dönemdeki her düşünür gibi aydınlanmanın kaçınılmaz olduğunu kabullenmiştir. Rousseau aydınlanmanın radikal vicdanıdır. İlk eserini Dijon Akademisi’nin sorduğu “bilimlerle sanatların ilerlemesi töreleri arıtmış mıdır bozmuş mudur?” sorusu üzerine “Discours sur les arts et les sciences”(Sanat ve bilim üzerine tartışma) adı altında yazmıştır. Bu sorunun yanıtının “arıtmak” üzerine olacağı ve yarışmaya katılan eserlerin sanat ve bilimi öveceği öngörülmüşken Rousseau herkesin beklentilerini suya düşürten etkileyici bir eser ortaya koymuştur.

Rousseau eserinde esas olanı insanın doğadaki yeri olarak almış, bilim ve sanatın insanı doğasından uzaklaştıran, lükse düşkünlüğünü artıran ve dolayısıyla insanı daha ince tenli yapan araçlar olduğunu savunmuştur. Refleksif düşünen insanın da doğasından uzaklaşan bir hayvan olduğunu belirtmiştir. Rousseau, durum analizini harikulade bir biçimde sunmuş olsa da bir çözüme gidememiştir – ne de olsa insanlar sadece doğasından uzaklaştığı için sanat ve bilimi bırakmayacaktır. Eserinin sonunda bu alanlar ile en duayen insanların uğraşması gerektiğini ve her şeyin hakkını verilerek yapılması gerektiğini söyler. Genellikle toplumu ele alan filozofun diğer ünlü eserlerinden birkaçı “Toplum Sözleşmesi” ve “İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı” olarak listelenebilir. Bu eserlerde de Rousseau’nun fikirleri dönem filozoflarından farklı ve bir nebze daha radikal olmaya devam etmiştir. Bu radikalliğin yegane amacı insanların gözünü açmak ve onları uyandırmak olsa da Robespierre gibi birkaç insan Rousseau’nun fikirlerini uygulamaya koymaya çalışmış ve insanlık dışı uygulamalara gitmiştir.

Immanuel Kant

Kant, aydınlanmanın en çok duyulan sesidir. Kant, hayatını çok düzenli yaşayan ve günlük rutinlerini asla aksatmayan biridir. Fakat söylentiye göre bir gün evden çıkıp işlerini yapması gerektiği halde çıkmamış, Rousseau’nun eserini tek oturuşta bitirmiştir. Kant, Rousseau’nun eserinden çok etkilenmiş ve ona saygı durmuştur. Fakat fikirlerinin büyük bir çoğunluğunu kabullenmemiştir. Kant, birçok alanda yapmaya çalıştığı gibi – örneğin numenler ve fenemenolojik dünya- aydınlanma konusunda da bir orta yol bulmak için ikiliğe gitmeyi seçmiştir. Başta da söylendiği gibi Kant için aydınlanma “insanın kendini düşürmüş olduğu ergin olmama durumundan kurtulmasıdır”.

Kant, “Aydınlanma nedir?” adlı kısa makalesinde bu konuyu ele almıştır.Birey etrafında olup bitenin farkına varır ve yanlış gördüğünü belli bir mantık çerçevesinde eleştirmeye başlar. Örneğin üst otoritenin hatalarının farkına varır ve onu eleştirir. Bu büyük bir erdemdir, fakat birey -eleştiriden bir adım daha ileri- isyana gitmemelidir. Yani Kant önce “Sapere Aude! (Düşünmeye cesaret et!), fakat sonunda “İtaat et.” der. Gerçek erdeme ulaşmanın ve aydınlanmanın anahtar noktalarından biri de bireyin kendi kurallarını yaratıp bunlar çerçevesinde yaşayabilmesidir. Bunun makro ölçekteki bir örneği de toplumun kendi kurallarını yaratması ve kendi yarattığı için uymasının çok daha kolay olmasıdır.

Kant, gelmiş geçmiş en etkili ve kalıcı fikirlere sahip filozoflardan biridir. Hayatındaki sistematiklik eserlerine de yansımış ve yapıtlarında daha önce rastlanmamış bir sistemsel düzene can vermiştir. Birçok alanda yazdığı yapıtlarından en çok bilinenleri “Saf Aklın Eleştirisi”, “Pratik Aklın Eleştirisi” ve “Ethica”dır. Leibniz ile başlayan Alman felsefesi Kant ile ayrı bir boyut kazanmıştır. Alman akademi çevreleri, Fransızlarınkini aratmayacak hale gelmiştir. Sonrasında Hegel, öğrencisi Marx, Bauer ve Feurbach gibi etkili düşünürler doğmuştur.

Bir Yorum

  1. Harika bir tarih yazısı olmuş. Emeklerinize sağlık. Tarih sınavım için iyi oldu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Konuyla İlgili Yazılar

Başa dön tuşu

Metin kopyalamanın açılabilmesi için
lütfen web sitemizdeki herhangi bir reklama
tıklayarak bize destek olunuz.

Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olunuz. Anlayışınız için teşekkür ederiz.