Avrupa Tarihi

Sanayi Devrimi Sonuçları Nelerdir?

Sanayi Devrimi, insanlık tarihi boyunca atılmış en önemli adım olarak kabul edilebilir. Sanayi Devrimi ile birlikte insanlar inanılması güç bir hızla hayat standartlarında bir yükselik görmüş, ancak bununla birlikte toplumsal ve sosyal, baş edilmesi çok daha güç sorunlarla karşılaşmıştır. Bu ise sanat, tıp, sosyoloji, psikoloji gibi pek çok alanı yaratmış ve geliştirmiştir. Sanayi Devrimi nasıl koşullar altında gerçekleşmiş ve Devrim ne gibi sonuçlar doğurmuştur? Bu yazımızda Sanayi Devrimi sonuçları konusunu inceledik.

Sanayi Devrimi Nedir?

İnsanlık varoluşundan beri gelişen ve aklen değişen bir tür olmuştur. Önce Bilişsel Devrim’le birlikte şu an sahip olduğumuz ve bizi diğer türlerden daha üstün kılan kompleks düşünme becerisine sahip olmuş, Tarım Devrimi ile doğaya hakim olmuş ve yerleşik hayata geçip karmaşık sosyal düzenler kurduk. İnsan popülasyonu katlanarak arttı ve sonunda var olan teknolojimizin kaldıramayacağı sayılara ulaştık. Çok fazla insan, çok dar alanlarda yaşıyor, devasa salgınlar popülasyonları kırıp geçiyordu. Sefalet, açlık ve hastalıktan geçilmiyordu. Ailelerde doğan ortalama altı çocuktan sadece bir ya da iki tanesi yetişkinliğe erişiyor, kalanları da sıtma, ishal, dizanteri, tifo gibi günümüzde antibiyotiklerle oldukça kolay bir biçimde tedavi edilebilen hastalıklar vesilesiyle ölüyordu. Ölüm ve doğum oranları öyle bir noktaya gelmişti ki nüfusun artmayı kestiği, herkesin berbat hayat koşullarında yaşadığı bir düzen vardı. İngiltere ise bu durumdan doğal olarak nasibini almıştı. Bu durumu çözmenin tek yolu ise bir yenilik, hayatımızı kökten değiştirecek bir icattı: buhar motoru.

Yanan kömürün ortaya çıkardığı ısı ile kaynayan suyun çıkardığı basınçlı buharı, mekanik enerjiye dönüştüren bu basit makine, insanlık tarihindeki en büyük adıma yol açtı. James Watt’ın 1712 yılındaki icadı ile birlikte değişimler peş peşe geldi. Önce tekstil alanında kullanılan buhar motorları, tarım, üretim, ulaşım gibi pek çok alanda kullanılmaya başladı. Seri, zahmetsiz üretim İngiltere çapındaki her türlü üründe fiyat düşüşlerine yol açtı ve insanlara tarih boyunca ilk defa sermayeye sahip olma imkanı verdi. Ekonomi ilk defa girdisi ve çıktısı sabit olan bir oyun olmaktan çıkıp, servetin artabileceği bir modele evrilmeye başladı. Sonuç olarak insanların yaşam standartları hiç olmadığı kadar yükseldi. İşte tüm bu olaylara Sanayi Devrimi adı verilmektedir.

Okuma Önerisi: Bu konuyla ilgili olarak Sanayi Devrimi Nedir? Sanayi Devrimi’nin Nedenleri ve Sonuçları başlıklı yazımızı da bir ön okuma önerisi olarak inceleyebilirsiniz.

Sanayi Devrimi Sonuçları Nelerdir?

Sanayi Devrimi’nin gerçekleşmesi ve diğer ülkelere yayılmasıyla birlikte dünyanın düzeni değişmeye başladı. Buhar motorunun kullandığı tek kaynak olan kömür ve gelişen sanayide kullanılan demir gibi madenler üzerinden rekabet artmaya başladı ve ülkeleri kendi topraklarına olmayan madenleri başka topraklarda aramaya itti. Bunun ceremesini ise Afrika çekecekti. Doğal madenlerce zengin olan Afrika kıtası, madenlere aç olan Avrupa ülkeleri için bir oyun alanına dönmüş ve kıtanın neredeyse tamamı yaklaşık yüz yılda fethedilmiştir.

Emperyalizm olarak adlandırılan bu davranış, Afrika ülkelerinin benliklerini kaybetmesine yol açmış ve Avrupa ülkelerine ve kültürlerine asimile olmalarını sağlamıştır. Rekabet yüzünden çok karmaşık politik ve siyasi ilişkiler oluşmuş, devletlerin arası da yeni ekonomi modeliyle birlikte doruk noktasına çıkmıştır. Ancak oluşan bu yeni rekabet ortamı, Sanayi Devrimi’ne girişini geç tamamlayan Almanya gibi ülkeleri ihtiyacı olan kaynakları elde etmek için zor yollar kullanmayı seçmeye itmiş ve Birinci ve İkince Dünya Savaşları’nın çıkmasına vesile olmuştur. İnsanlığın kendi yaratmış olduğu bu rekabet ortamı, insanlığı kendi yok oluşunun kıyısına getirmiştir.

Sanayi Devrimi’nin Sağlık Üzerindeki Etkisi

Sanayi Devrimi sonuçları arasında ilk olarak ele alacağımız konu sağlık olacak. Sanayi Devrimi’nin başka büyük bir etkisi ise tıp üzerinde olmuştur. Daha fazla insanın daha dar alanlarda yaşamak zorunda kalması, ani nüfus artışı gibi sebepler sağlık standartlarını daha da düşürmüş, tıbbı geliştirme ihtiyacı doğurmuştur. 1850’lerde Louis Pasture’un hastalıkların yayılışına dair geliştirdiği teori sayesinde hastalık kavramına çığır açıcı bir bakış açısı gelmiş, tıp hiç olmadığı bir hızla ilerlemeye başlamıştır. Çeşitli şişelere şehrin çeşitli yerlerinden hava depolamış ve hastalıklı, kirli bölgelerin havasında daha fazla bakteri olduğunu saptamıştır, bu farkındalık ile birlikte kolera ve tüberküloz gibi hastalıkların sebeplerini bu mikro-canlılarla bağdaştırmıştır.

Louis Pasture dışında önemli bir isim de Edward Jenner’dır. Pasture’un öğretilerini baz alarak su çiçeğine bir aşı bulmuş, sayısız hayatı kurtarmıştır. Bunun dışında atılan ayrıca önemli bir adımsa eskiden ameliyatları imkansız hale getiren anestezi sorunuydu. Daha önce çeşitli yöntemlerle hastanın acısı birazcık azaltılabilse de ameliyatlar genelde iki kişinin hastayı sıkı sıkı tutması vesilesiyle gerçekleşiyordu. 1895’te Wilhelm Röntgen’in X ışınlarını keşfiyle birlikte ameliyat olgusuna ve tıbba çok büyük değişimler gelmiştir. Tüm bu değişimlerle birlikte ise tarihte ilk defa, halka devlet tarafından sağlık hizmeti verilmeye başlanmıştır.

Sanayi Devrimi’nin Nüfus Üzerindeki Etkisi

Tıptaki bu değişimler, sermayenin ve zenginliğin genel artışı ile birlikte insanlar demografik bir değişim sürecine girmiştir. Bu değişimin sonuçlarını takip ettiğimiz zaman, günümüzde nüfusun neden bu kadar fazla olduğuna dair bir fikir edinmiş oluruz. Önceleri kadınlar çok fazla bebek doğururlardı, ancak nüfusta herhangi bir artış görünemezdi. Bunun sebebi ise kötü yaşam koşulları yüzünden ortalama doğan yedi bebekten yalnızca ikisinin yetişkinlik çağına ulaşmasıydı. Dizanteri, ishal, sıtma gibi çocuklara çok ölümcül sonuçlar doğurabilecek hastalıklardan kurtulmanın hiçbir yolu yoktu. Annelerin ise bu kadere boyun eğip neslin devamı şansını sağlamak için daha fazla çocuk doğurmaktan başka şansları yoktu. Ancak Sanayi Devrimi ile bu da tabii ki değişecekti. Bir anda yükselen hayat standartları, gelişen tıp, daha iyi sanitasyon hizmeti gibi etmenler birleşerek çocuk ölüm oranlarını çok kısa bir zaman içerisinde azaltmıştır. Ancak bunun sonucu da hala aynı hızda doğurmaya devam eden nüfusun patlama yaşamasıdır.

Bu olaylar sonucu İngiltere’nin nüfusu yüz yıl gibi bir sürede iki katına çıkmıştır, böyle bir nüfus artışı ise tarihte daha önce yaşanmamıştır. Bu nüfus artışından sonra ise gelişen hayat koşulları vesilesiyle çocuk doğum oranları yavaş yavaş azalmış ve çok yavaş artan, stabil bir şekilde gelişen bir nüfus piramidi çizmiştir. Peki o zaman neden Dünya nüfusu hala çok hızlı bir biçimde artıyor diye sorarsanız, onun da sebebi her ülkenin İngiltere, Fransa gibi ülkeler kadar önde başlamamış olmasıdır. Ancak bu demek değildir ki çok kötü durumdaki ülkeler Dünya’ya insan yüklemeye devam edecekler. Diğer ülkelerin yardımıyla ve gelişen teknoloji ve tıpla birlikte artık bu değişim gerçekleştirilebilir olmuştur. Bangladeş, İran gibi ülkeler zamanında İngiltere’nin geçirdiği iki yüz yılda geçirdiği değişimi yirmi-otuz yıl gibi bir süreç içerisinde gerçekleştirmişlerdir.

Sanayi Devrimi Sonucunda Oluşan İşçi Sınıfı

Sanayi Devrimi’nin toplumda yarattığı en büyük değişikliklerden biriyse kuşkusuz ki oluşan işçi sınıfıdır. Üretimin artışı ile birlikte çiftçiler işçi olmuş, vardiya kavramı ortaya çıkmış ve insanlar bir nevi mutlak bir düzende yaşamaya başlamışlardır. Usta-çırak ilişkisi yerini patron-işçi ilişkisine bırakmıştır. Esnek vardiyalardan katı vardiyalara geçiş yapan işçilerin, iş bölümü kavramıyla birlikte saatlerce, yıllarca aynı spesifik işi yapmalarından “iş tatmini”, “iş tatminsizliği” ne dönüşmüştür. Diğer taraftan, teknolojik gelişmeler sayesinde kütlevi üretim tarzına geçilmiş; buna bağlı olarak işyeri ölçeğinde de değişim yaşanmış, “büyük ölçekli” işyerlerinin sayısı giderek artmıştır. Dolayısıyla üretimde makina kullanımıyla “emek yoğun” üretim tarzı, “sermaye yoğun/teknoloji yoğun” üretim tarzına dönüşmüştür.

Endüstri Devrimi’yle ortaya çıkan yeni çalışma ilişkilerini inceleyen J. D. Chambers gibi pek çok sosyal siyasetçi 19. yüzyılın ortalarına kadar “işgücüne hem uzun mesai yaptırıldığını, hem de zor şartlarda çalıştırıldığını” belirtmiştir. Emeğin istismarı gerçeğini Sidney Polard mecazi bir ifadeyle belirterek o dönemde “Sanayi işçisinin güneşli bir bahçede yetişmesine izin verilmemiş; ateş üstünde güçlü çekiç darbeleriyle dövülmüştür.” demiştir. Zorla az maaşlarda çalışan, birçoğu çocuk olmak üzere, işçiler, modern kölelik kavramının temelleri olmuşlardır. Endüstrileşme süreciyle birlikte, genel olarak çalışma koşulları uzun süre çalışanların aleyhine oluşmuştur. Hijyenik önlemlerden yoksun işyerleri, uzun mesai saatleri, zor işlerde, maden ocaklarında çocuk ve kadın istihdamı gibi hiç de insani olmayan çalışma koşulları ortaya çıkmıştır.

Bu zor koşullarda yaşayan insanları sessiz tutmaya çalışan hükümetler ve işverenlerse bar kültürünün doğmasına vesile olmuş, insanlara rutin eğlenceler sunarak hayatın eğlenceli olduğu yanılgısına inandırmışlardır. Ancak bu sessiz tutma denemesi çok da uzun ömürlü olmamıştır. “Çalışanlar”, “işçiler”, “emekçiler”, “proleterler” gibi terimlerle anılan bu kitle esas olarak hayatını bedenleriyle çalışarak kazanan, ücretini saat hesabı ya da parça başı olarak alan ve mülkiyete sahip olmayanlardan oluşuyordu. Bu geniş yoksul kitle 1830 devrimini izleyen yıllarda toplumsal mücadelelerdeki konum ve rollerine ilişkin kendilerine özgü düşünceler geliştirmeye başladı.

Sanayi Devrimi Sonucunda Ortaya Çıkan İdeolojiler

Emek kavramının reformuyla birlikte çeşitli düşünürler ortaya belli başlı ideolojiler atmışlardır. Bunların en ünlüleri ise Karl Marx ve Friedrich Engels’in ortaya attığı, eşitlik ilkesini savunan sosyalizm ve onun evrildiği komünizm, diğeri ise Adam Smith tarafından ortaya atılan, bir sömürü sistemi olan, sermaye ve onun işlenmesi üzerinden işleyen kapitalizm. İşçi hakları kavramını ilk defa materyalize eden Marx ve Engels, toplumdaki uzlaşmaz saflar olan burjuva ve proletarya sınıfları arasındaki çatışmanın çok daha keskinleşmesine sebep oldu.

Sınıfsız, sömürüsüz, toplumsal eşitliğin hüküm sürdüğü bir dünya fikrini öne süren sosyalizm fikrine, sömürü düzeni üzerinden yaşayan üst kesim tabii ki de karşı çıkacaktı. Marx, 5 Mart 1852’de Joseph Weydemeyer’e yazdığı mektubunda, yaptığı tarih incelemelerinin onu şu sonuçlara ulaştırdığını söyledi:

Benim yeni olarak yaptığım şey:

1) sınıfların varlığının, üretimin gelişimindeki belli tarihsel aşamalarla ilişkili olduğunu,

2) sınıf savaşımlarının zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne varacağını,

3) bu diktatörlüğün, yalnızca bütün sınıfların ortadan kaldırılmasına ve sınıfsız bir topluma bir geçiş olduğunu göstermekten ibarettir.

Ancak günümüz dünyasından da gördüğümüz üzere sosyalizm ve komünizm fikirleri başarısız olmuştur. Halbuki, Karl Marx ve Friedrich Engels’in sözcülüğünü yaptığı, tohumlarının işçi kavramının oluşmasıyla atıldığı çok daha önemli bir fikir vardı: demokrasi ve insan hakları.

Sanayi Devrimi ve İşçi Hakları

Sanayi Devrimi sonuçları arasında önemli bir yer tutan başka bir konu da işçiler ve işçi haklarıdır. İşçi hakları gibi kavramların ortaya atılmasıyla, zor çalışma koşullarından bıkmış olan Avrupa insanı, düşünme tarzında çok köklü bir değişim yaşayacak, binlerce yıldır devam eden tek yönetim şekli olan monarşiyi devirecekti. Eşitlik, hak, özgürlük gibi kavramların insanların aklına girmesiyle toplanmaları ve başkaldırmaları işten bile değildi. Bu hareketin en büyük örneği ise tabii ki de 1789-1799 yılları arasında yer alan Fransız Devrimi’ydi.

İnsanlar kendilerinin ve başkalarının haklarını korumak için birlik olmuş, tarihin gördüğü en büyük dayanışma hissiyatlarından birini öne sürmüştür. Bu birlik hissiyatı ise daha sonra milliyetçilik akımının doğmasına vesile olmuş, var olan tüm imparatorlukların bir bir yıkılmasına sebep olmuştur. Tarihi boyunca ilk defa haklarla tanışan insanoğlu, demokrasi yönetim şekline geçmiş, ve ilk defa kendi geleceği hakkında söz sahibi olmuştur. Binlerce yıldır yöneticiler altında ezilen insanlar, geleceğin yöneticileri konumuna gelmişlerdir. Tabii ki bu toplumsal reform, belli başlı dallarda da reformlara yol açmıştır.

Sanayi Devrimi’nin Topluma Etkisi

Sanayi Devrimi sonuçları arasında sanat konusunda da önemli değişiklikler yaşanmıştır. Sanat, toplumu yansıtan ve dolayısıyla var olduğu toplumda yaşanan değişimlerden etkilenir. Toplumların tarihlerinde yaşanan değişimlerden ötürü her dönemin sanatının kendi has başlıca özellikleri var olmuştur. Bu özelliklerin toplumsal faaliyetlerle ve dolayısıyla sanatla ilişkisinin, etkileşiminin olması da kaçınılmazdır. İnsanlık tarihi için yepyeni bir ortam, anlayış ve yaşam tarzı sunan sanayileşmenin ve sunduğu ekonomik düzenin sanatçıların sanat anlayışları üzerinde de bir değişime yol açmıştır. Sayıca oldukça az olan burjuva sınıfı, Sanayi Devrimi ile birlikte tarih boyunca kimsenin sahip olmadığı servetlere sahip olmuştur. Dolayısıyla sanatı ve sanatçıları bir övünç kaynağı olarak görmüşlerdir. Resim, heykel, kitap, dekorasyon, müzik ya da tiyatro gösterilerine tarihte görülmediği kadar çok para harcanmıştır.

Sanayi Devrimi’nin Sanata Etkisi

Gelişen teknoloji ile sanat geniş kitlelere ulaştırılabilmiş, sanat anlayışı bireyden çok toplum için sanat anlayışına kaymıştır. Burjuva sınıfının portre resimlere duyduğu ilgi, fotoğrafın gelişimini desteklemiştir. 1820’lerde icat edilip 1850’lerde ticari bir iş haline gelen fotoğraf, ressamlar arasında tartışmalara sebep olmuştur. Jean Dominique Ingres ile birlikte yirmi altı sanatçı, hazırladıkları bildiride, “Mekanik kullanım ile elde edilen görüntüler, hiçbir şekilde bir sanat eseriyle karşılaştırılamaz. Fotoğraf ve sanat, aynı yere konuşmaz.” demişlerdir. Fotoğraf ve sonrasında video teknolojilerinin gelişimiyle birlikte 1890’larda reklam sektörü oluşmuştur. Sanatçıların reklam sektörüne hakim olmalarıyla yeni sanat dalları oluşmuştur.

Telefon, posta, telli telgraf gibi kitle iletişim araçları günlük yaşama girmiş, günlük ve düzenli olarak çalışan yazılı basınla bir bilgi ağı yaratılmıştır. 1897’de İngiltere’de William Morris’in öncülüğünü yaptığı, teknolojik gelişmelere bağlı olarak sanatın insan doğasından uzaklaştığı gerekçesiyle “arts and crafts” hareketi doğmuştur. Özünde ideolojik olan bu hareket, düzene ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak sanatın, insan doğasından uzaklaştığı iddiasıyla ortaya çıkmıştır. Sanayi kapitalizminin getirdiği üretim sürecinde, işçiyle sanat arasındaki bağları yeniden kurmak amacıyla başlatılmıştır. Güzel sanatların zengin ve boş zamanı olan insanlara özgü bir ayrıcalık olması reddedilmiştir.

Sanayi Devrimi Sonuçları İyi Mi Kötü Mü?

Sanayi Devrimi sonuçları incelendiğinde sanayi inkılabı için insanlık tarihinde yaşanan en kapsamlı ve büyük değişim denilebilir. İnsanların hayata bakış açıları değişmiş, yaşam standartları hayal edilemeyecek bir düzeyde değişmiştir. Sosyal yapılarına ve toplumsal düzenlerine kökten bir reform gelmiştir. İnsanlar tarih boyunca sahip olamadıkları kadar haklara sahip olmuştur. Ama aynı zamanda tarihin en kapsamlı ve yıkılmaz sömürü sistemi olan kapitalizmle tanışmıştır. Sanayi Devrimi geneliyle iyi mi kötü mü sonuçlara vesile olmuştur? Bu sorunun cevabı ise üzerine ne kadar konuşulsa da bir muammadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Konuyla İlgili Yazılar

Başa dön tuşu

Metin kopyalamanın açılabilmesi için
lütfen web sitemizdeki herhangi bir reklama
tıklayarak bize destek olunuz.

Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olunuz. Anlayışınız için teşekkür ederiz.