Dünya Tarihi

Makyaj Nedir? Makyaj Ne Zaman ve Nasıl Ortaya Çıktı?

Bu yazımız, makyaj yapmanın Antik Mısır’da ilk ortaya çıkışından, günümüze gelişi amaç ve tarz bakımından incelenmesini içermektedir. Yıllar içinde makyajın kullanım amacı birçok yönden değişmiş ve sürekli farklı anlamlar yüklenerek yeniden gündeme gelmiştir. Temelde boya olan ve dört bini aşkın yıldır, insanoğlunu her gün uğraştıran makyajın, farklı bölgelerde farklı algılanışını, çeşitli uygulama şekilleri ve değişken malzeme kullanımının insanlık tarihinde ölümlere ve sınıf ayrımcılığına yol açmasının insanoğlu hakkında neler söyleyebileceği, sadece renkleri ve şekilleri somutlaştırabilme yetimizi ve anlamlandırma gücümüzün ne kadar etkili olduğunu gösterir. Bu şekil ve renkleri içeren makyajın, insanın anlayış biçimini aydınlatmaya katkısı ve farklı toplumlardaki değişkenliğini incelemek, sadece karşı cinsin ilgisini çekmekten ibaret olamadığını anlatmak istiyoruz bu yazımızda.

Makyaj Nedir?

Makyaj sözcüğü Fransızcadan Türkçeye geçmiştir. Fransızcadaki maquillage kavramı “boya ve güzellik malzemeleriyle görüntüsünü değiştirme” anlamına gelmektedir. Makyaj, Türk Dil Kurumu sözlüğünde ise “yüzü güzelleştirmek için boyama, yüz boyama, yüz bakımı” anlamına gelmektedir.

Makyaj, çeşitli dış etkenlerden korunmak ve tanrıları etkilemek için kullanılmaya başlansa da daha sonraları sosyal statünün ve zekanın bir göstergesi olarak anılmaya başlandı. Elbette, karşı cinsi etkilemek için de kullanılıyordu. Bazı feminen özellikleri belirginleştirerek, kendini daha etkileyici kılmak ve eş bulma ihtimalini arttırmak için kadınlar; göz çevresini koyultmaya, dudaklara parlak renkler sürmeye ve ciltlerini pürüssüzleştirmeye çalışıyorlardı. Hala bunu yapıyoruz, fakat hem kadınlar hem de erkekler olarak. Makyaj yüzyıllarca feminen bir uğraş olarak düşünülmüş olsa da aslında zaman içinde bir sürü makyaj yapmış erkek liderlere ve ünlülere rastlanılabilir. Yüzyıllarca, makyaj modasını etkileyen liderler ve ünlüler makyajın yönünü belirlemişlerdir. Güneşin zararlı etkilerinden korunmak için başlanmış olan makyaj, gündelik yaşamın bir parçası haline gelerek kendini ifade etme yoluna yıllar içerisinde dönüşmüştür.

Makyaj Tarihi

Makyajın tarihi Antik Mısır’a kadar uzanmaktadır. Bu dönemde soyludan köylüye herkes makyaj yapmaktadır, çünkü makyajın amacı karşı cinsi baştan çıkarmaktan çok tanrılara güzel gözükmek, güzellik tanrısı olan Hathor’a benzemek için yapılmaktaydı. Hathor, malahit, turkuaz taşı, altın ve bakırla özdeşleştirilmekteydi. Bu yüzden, “Turkuazın Metresi” ve “Malahitin Kızı” olarak da bilinmekteydi. Bu taşlar, Antik Mısır’da gözlerde “udju” olarak bilinen sürmeye rengini vermekte kullanılmaktaydı. Ayrıca, bu taşlar gözleri güneşin zararlı ışınlarından ve enfeksiyonlardan korumaktaydı. Gözün altında sürülen yeşilimsi rengin nazardan koruduğuna da inanılmaktaydı. Göz makyajının gözün üstüne yapılan kısmına da “medsement” denilmekteydi. Genellikle, koyu gri veya siyah olan rengini kurşun, antimonit ve galenit taşlarının kullanılmasıyla elde edilmekteydi. Bu taşlar, Mısır’ın en güçlü kadını olarak anılan Firavun Hatşepsut’un Punt’a yaptığı keşiflerden getirilmekteydi.

Göz makyajında kullanılan mineraller, hayvansal yağlarla karıştırılarak ekonomik durumlarına göre fil dişi veya sopalar kullanılarak uygulanmaktaydı. Herkesin makyaj malzemelerine erişimi olmasına rağmen, bir kişinin maddiyatını bunların konulduğu kutu ve uygulama aletlerinden anlaşılabilmesi, makyajın sosyal statüde çok büyük bir alan kaplamadığını gösterir. Gözler kadar önemli bir yeri olmayan dudak, genel olarak kırmızı aşıtaşının kullanımı ile boyanmaktaydı. Kırmızının yanısıra, turuncu, mor, siyah ve mavi renkleri de yaygındı. Kleopatra, kendine has olan çiçek, kırmızı aşıtaşı, balık pulu, ezilmiş karınca, karmin ve balmumundan yapılan ruju kullanmaktaydı. Dudak boyasına, gözde olduğu gibi herkesin erişimi olmadığı için, ruj sınıf ayrımını belirginleştirmekteydi. Çünkü, dudak boyasının, çevresel faktörlerden koruma gibi bir işlevi yoktu, bu yüzden alt kesimin pek erişimi yoktu.

Antik Yunan’da Makyaj

Antik Yunan’da, makyaj sadece cildi pürüzsüzleştirmek için kullanılmaktaydı, doğal güzellik ve tek kaşlar ön plandaydı. Hatta, doğal olarak tek kaşı olmayan kadınlar ve erkekler, hayvan tüyleri kullanmaktaydı. Göz çevresine kömür, is ve toz kullanılarak far ve sürme elde edilmekteydi. Cildin açık tenli olması, güzelliği belirleyen önemli faktörler arasındaydı. Çünkü, bu tarlalarda uzun saatler çalışmadıklarının bir göstergesiydi. Bunun için, “fucus” adlı, zehirli bir madde olan beyaz kurşun ve tebeşir tozundan oluşan bir pudra kullanılmaktaydı. Cildi kusursuzlaştırmak için bal ve zeytinyağıyla karıştırılarak cilde sürülürdü. Fakat, fucus için kullanılan beyaz kurşun yaşam ömrünü önemli ölçüde kısaltmıştır.

Dudaklarına, çeşitli çiçek, sebze, meyve ve şarap kullanarak renk vermekteydiler. Kırmızı dudak boyası ilk kez, fahişeliğin bir simgesi olmuştur. İlk ruj yasası, rujun renginin erkekleri baştan çıkarıcı özelliğinin olduğu ve kadınları tehlikeye attığı üzerineydi. Uygunsuz saatlerde, yanlış dudak rengiyle halka açık alanda gezen fahişeler, düzgün bir kadın örneği sergilemedikleri için cezalandırılmaktaydı. Antik Yunan’da makyaja sadece soylu kesimin erişimi vardı. Fakir kesim, bölgede çokça bulunan zeytinlerle ciltlerini parlatmakla yetinmekteydi.

Antik Roma’da Makyaj

Antik Roma’da, Kar Tanrıçası Khione’un ismiyle anılan metres ve kız arkadaş anlamına gelen khione, beyaz tenli anlamına gelmekteydi. Beyaz tenin, ayak işleri yapılmadığından dolayı, zekayı etkilediğine inanılıyordu. Beyaz tenli olmak için kullanılan, “cerussa” beyaz kurşun ve sirkenin karışımıyla yapılan, zehirli bir maddeydi. Gözlerin büyüklüğü de önemli güzellik faktörlerinden biriydi, bunun için safran, kömür ve küllerin hayvansal yağlarla karıştırılarak elde edilen boyaları sürme olarak kullanmışlardır. Roma İmparatoru Honorius’un eşi olan Maria’ya konsül Claudian “Narin kaşlarının buluştuğu o boşluğun güzelliği” sözleriyle ne kadar güzel olduğunu anlatmaktadır.

Romalı yazar İkinci Gaius Plinus, kadınların kirpiklerinin aşırı cinsel münasebetten dolayı azaldığını ve kirpik uzunluğunun bir kadının iffetini anlamak için önemli olduğunu savunuyordu. Bu nedenle, kirpikleri uzatmak ve kalınlaştırmak bir kadın için büyük bir önem taşıyordu, yanmış mantarla kirpiklerini kıvırarak namuslarını gösteriyorlardı. Dudak rengi, cinsiyetin bir göstergesi değildi, sosyal statünün bir göstergesiydi. Erkeklerin dudak rengi rütbesini ve statüsünü göstermekteydi. Kadın ve erkek sürekli dudaklarını boyalı tutmak için çeşitli kölelere sahipti. İmparatoriçe Poppaea Sabina, görünüşünü ve dudaklarını her zaman düzgün tutmak için yaklaşık yüz tane hizmetçiye sahipti. Zengin kesimin, özel eğitimli makyaj artistleri ve saç stilisti olan “cosmatae” adlı köleleri vardı. Romalı filozof Plautus’un dediği gibi “Boyasız bir kadın, tuzsuz yemeğe benzer.”

Eski Çin’de Makyaj

8. yüzyılda Tang Hanedanı’nında kadınların ciltleri, dönemin şiirlerinde “kar”, “nilüfer” ve “krem” gibi olarak ifade edilirdi. Yüzleri bembeyaz pirinç pudrası ile boyandıktan sonra, alınları Buddha’dan esinlenerek çeşitli çiçeklerden elde edilen, sarımsı bir renge boyanır, alınlarının ortasına “huadian” denilen çeşitli figürler çizilirdi. Huadian, İmparator Wu’nun kızı bir gün erik ağaçlarının altında uyurken, alnına düşen bir erik çiçeğinin üç gün boyunca orada kalması sonucu, saray hizmetçileri bunu taklit etmiş ve alınlarına çeşitli çiçek yaprakları yapıştırmaya başlamışlardır.

Weiwen İmparatoru Cao Pi’nin en sevdiği cariyesi, Xue Yelai, kendini yanlışlıkla kestiğinde yanaklarında kocaman yaralar açılmasına rağmen imparator yine de onu sevmeye devam etmişti. Diğer kadınlar da minium gibi mineraller kullanarak yanaklarına kırmızı yarım ay veya yaraya benzer şekiller çizmeye başladı. “Bir çift kaş, karakter kadar aşağı çizilir.” Tang Hanedanı şairi Bai Juyi’nin de dediği gibi kaşlar olabildiğince yukarıya bakar şekilde çiziliyordu. Tibetlilerden esinlenilmiş olan bu kaşlara “ağlayan makyajı” veya “makyajın gözyaşları” denilmekteydi. Zinober kullanılarak dudaklara kırmızıyla çeşitli çiçekler çiziliyordu. Tang Hanedanı’nda makyaj kadınsı olmak ve karşı cinsi etkilemek için yapılıyordu, Japonlardaki Gaisha adlı sanatçıları etkileyen Tang Hanedanı Asya’nın makyaj tarzını şekillendirmiştir.

Orta Çağ’da Makyaj

Orta Çağ’da, makyaj kilise tarafından aldatıcı olarak görüldüğünden, bir günah olarak sayılıyordu. Ayrıca, o dönemde çeşitli hastalıkların da baş göstermesi, cildin renginde veya görünüşünde herhangi bir değişikliğin yanlış algılanmasına yol açacağı için olabildiğince doğal ve sade bir görünüm sergilemek zorundaydılar. Sivilceler ve lekeler cadılığın bir simgesi olduğundan hepsini kapamak zorundaydılar. Cildin beyazlatmak için çeşitli asitler, cıva ve kurşun kullanılmaktaydı, hatta mavi mürekkeple damarlar çizerek cildin olabildiğince şeffaf bir görünüme ulaşmasını sağlamaya çalışıyorlardı. Dudaklar, sadece çok açık pembe rengine boyanabilmekteydi, çünkü masumluğu andırıyordu. Masumluğu andırması için, kaşlar kazınılıyor ve alın çizgisi geriye çekiliyordu. Olabildiğince küçük bir çocuğa veya bir bebeğe benzemeye çalışıyorlardı. Bazı durumlarda kilise makyaj yapımına izin vermekteydi. Hastalanmış veya çirkinleşmiş kadınların, kocalarını tatmin etmeye devam ederek zinayı önlemeleri, fakat başka kadınların kocalarını etkileyecek kadar güzelleşmemeleri şartıyla makyaj yapabilmekteydiler.

17. yüzyılda İtalya’da zehirli makyaj ortaya çıkmıştı, kocalarını öldürmek isteyen kadınlar arsenik içeren tozu yanaklarına sürüyordu. Kocaları yanaklarını öpünce zehirlenip ölüyorlardı. Yaklaşık 30 yıl içinde 600 kişinin ölümüne yol açmıştır. Makyaj, ilk kez öldürmek için kullanılmaya başlandı. Guilia Tofana’nın Aqua Tofana adını verdiği zehri, onu en iyi katillerden biri haline getirdi.

18. yüzyılda, makyaj artık boya demekti. Cilt ağır bir beyazla boyanmakta, yanaklara kırmızı daire şeklinde allık, dudaklara da ters üçgen şeklinde kırmızı ruj uygulanmaktaydı. Makyaja herkesin erişimi olmasına rağmen, kırmızı renkleri daha pahalı olduğundan yoksullar genellikle pembe rengini daha çok tercih etmekteydi. Çok popüler olan güzellik bantları, lekelere benzemekteydi. Konuldukları yere göre politik görüş ve kişilik özelliklerini yansıtmaktaydı. Kurşunun zehirleyici özelliği hala keşfedilmediğinden açık tenli olmaya çalışan birçok insan ölmeye devam etmekteydi.

20. Yüzyıl’da Makyaj

1920’lerde bir moda ikonu olan Coco Chanel ile birlikte yüzyıllarca süregelmiş olan beyaz ten modası, yerini bronz tene bıraktı. Coco, 1923’te Fransa’yı ziyaret ederken güneşte yanmış olması sonucu böyle bir akım başlamıştır. 1910’larda ortaya çıkmış olan Maybelline ve Max Factor gibi markaların satışa sunduğu makyaj malzemeleriyle kadınlar artık sanatçıların makyajlarını taklit etmeye başlamıştı. Clara Bow’un yay kaşları, koyu göz makyajı ve metalik dudak rengi bu dönemdeki makyajı özetliyor. 1980’lere kadar makyaj malzemelerinin çeşitliliği ve renkleri artmasına rağmen doğal görünüme daha yakın bir tarz tercih edildiğinden makyaj yapma stilinde pek bir değişiklik olmadı. Fakat, bu ara dönemde makyaj malzemelerinin sağlığa uygun olup olmadığını belirlemek için kurumlar oluşturuldu ve günümüzde kullandığımız makyaj malzemelerinin çoğunun patenti alındı.

1980’ler makyajın altın dönemi olarak adlandırılabilir, cesur ve renkli makyajın ilk kez uygulanmaya başlanıldığı ve herkesin makyaj malzemelerine erişimi olduğu bir dönem. Moda ve makyajın en renkli dönemi olan seksenli yıllarda, doğal kaşlar, renkli kirpikler, rengarenk farlar, rujlar ve pembe allık. Gözlerde her renk kullanılmasına karşın, Cyndi Lauper ve Madonna’nın etkisiyle mavi sürmenin en yaygın olduğu söylenebilir.

2000’lerden Günümüze Makyaj

2000’lerin başında bronz ten, metalik gözler ve ince kaşlarla, seksenlerden çok daha sade bir görünüm ortaya çıkardı. 2010’larda ortaya çıkan cinsiyet rollerinin belirsizleşmesi ve artması makyaj alanında kadın ve erkeğin eşit derecede rol almasına yol açtı. Makyaj kavramı, sadece kadınla özdeşleştirilmekten çıktı. YouTube’un etki alanın artmasının ve YouTube’da oldukça popüler olan erkek makyaj artistlerinin uzun kirpikler ve parlak dudak renkleri gibi daha feminen olarak algılanabilecek türde makyaj yapmaları, makyaj markalarının reklamlarında erkek modelleri görmemizi ve erkekler için özel makyaj malzemelerinin ortaya çıkmasına yol açtı. Marc Jacobs ve Tom Ford ilk kez erkeklere hitap eden makyaj malzemelerini 2017’de çıkardı. Makyaj sektörü, artık tüm cinsiyet rollerine hitap etmektedir.

Tarihte her şeyin olduğu gibi makyaj da ihtiyaçtan ortaya çıkmıştır, fakat yıllar geçtikçe farklı anlamlar yükleyip, farklı amaçlar uğruna kullanılmıştır. İnsanların bedenlerini boyamaları ve bu boyaların kültüre göre anlamları olması, aslında makyajın kültürün önemli bir parçasını oluşturduğu, bunun yanında bir iletişim aracı olduğunu söyleyebilmekteyiz. Makyajın tarihsel gelişimi de ihtiyaçlara ve zamana göre şekillenmiş, günümüzdeki kendini ifade etme aracı veya modanın bir parçası olan haline gelmiştir.

Not: Bu konuyla ilgili olarak Tarih Boyunca Değişen Güzellik Algısı başlıklı yazımızı da inceleyebilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Konuyla İlgili Yazılar

Back to top button

Metin kopyalamanın açılabilmesi için
lütfen web sitemizdeki herhangi bir reklama
tıklayarak bize destek olunuz.

Close

Adblock Detected

Lütfen reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olunuz. Anlayışınız için teşekkür ederiz.