Cumhuriyet Tarihi

5 Nisan Kararları Nedir? Tüm Maddeleri ve Sonuçları

5 Nisan Kararları Nedir? Türkiye’de yaşanan ekonomik krizden kurtulmak amacıyla 5 Nisan 1994 tarihinde hükümet tarafından açıklanan kararlardır.

5 Nisan Kararları Nedir?

5 Nisan Kararları, Türkiye’de yaşanan ekonomik krizden kurtulmak amacıyla 5 Nisan 1994 tarihinde açıklanan kararlar bütünüdür. Bu kararlar, genel olarak kamu finansmanı üzerindeki dengesizliği gidermeye yöneliktir. Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki ekonomik krizler incelendiğinde başta büyüme olmak üzere pek çok karar ve politikanın sağlam temeller üzerinde olmadığı görülmektedir. 1994 Krizi de sağlam temellendirilmemiş ve sinyallerini 1988-1993 döneminde vermiştir. Kriz karşısında Çiller hükümeti siyasetinin ekonomik gerçeklere gölge düşürmesi ekonomi üzerindeki hasarı artırmıştır. İlerleyen süreçte krizin daha da derinleşmesi hükümeti dönem Türkiye’sini 5 Nisan Kararları’na sürüklemiştir. Kararlar, orta-uzun vadede planlanmadığından yalnızca kısa bir süre için etkili olmuş, yapılan stand-by anlaşmasını da kullanılmaz kılmıştır. Özetle 5 Nisan Kararları ülkeyi başladığı yere geri sürükleyen başarısız politikalar dizisinden ibarettir.

Ekonomik Kriz Nedir?

Dış ya da iç sebeplerden kaynaklanan ani şart ve olayların firmalar, sektörler ve ülke ekonomisi üzerinde olumsuz etki bıraktığı süreçlere ekonomik kriz denir. Ekonomik krizler temelde reel sektör krizleri ve finansal ekonomik krizler olmak üzere iki başlıkta incelenirken bu başlıkların kendi içlerinde alt başlıklara ayrıldığı görülür. Bu alt başlıklar reel sektör krizlerinde iş gücü piyasasında işsizlik krizi ve mal ve hizmet piyasalarında krizler, enflasyon krizi ve durgunluk krizi olmak üzere ikiye ayrılır, iken finansal krizler bankacılık krizi, borsa krizi ve döviz krizi, ödemeler dengesi krizi ve döviz kuru krizi olarak ikiye ayrılır, olarak belirlenmiştir.

Türkiye’nin yaşadığı ilk ekonomik kriz 1929 Dünya Bunalımı sebebiyle ortaya çıkmış ve krizle devlet politikası üzerinden mücadele edilmeye çaba gösterilmiştir. İlerleyen dönemlerde 1946 Krizi ile Türkiye ilk defa devalüasyon uygulamış, 1 dolar 130 kuruştan 280 kuruşa yükselmiştir. 1946 Krizinden yaklaşık bir sene sonra, 1 Mart 1947 tarihinde International Money Fund (Uluslararası Para Fonu) kurulmuş, Türkiye de bu tarihte fona üye olmuştur. 1970’li yıllara gelindiğinde ise International Money Fund etkisini belirgin bir biçimde göstermiş, 1974 ve 1980 Petrol Krizleri sonucunda International Money Fund’un patentli istikrar politikası uygulanmaya başlanmıştır.

1980’li yıllardan itibaren ise ekonomide devlet desteği olmayan politikaların uygulanmaya başlanması Türkiye ekonomisi için yeni bir sürecin başlangıcı olmuştur. Bu süreç içerisinde odak noktası olan en önemli konulardan biri ise özellikle kamu alanında baş gösteren açıkların ciddi boyutlara ulaşması ve bu açıkların giderek katlanan bir iç borçlanma ile finanse edilmesi durumudur. Bu durum ise ekonomik açıdan güncel sorunların üzerinin geçici olarak kapatılması sonucunu da beraberinde getirmiştir.

1990’lı yıllara gelindiğinde ise belirtilen ekonomik sorunlar artış göstermiş ve Türkiye, kendi bankaları üzerine borç yüklemeye başlamıştır. Bu dönem içerisinde Türkiye ekonomisinin ayırıcı niteliğini ortaya koyan önemli gelişmeler, kamu maliyesi dengesinin bozulması, ekonomik siyasi yapının iktidarsızlığı ve yüksek reel faiz oranları olarak gösterilebilir. Belirtilen gelişmeler sonucu, 1993 yılı sonlarında iş adamları ve sanayi sektörünün şikayetleri dikkate alınarak faiz oranları düşürülmek istendi.

Bunun sonucunda nakit yatırımlar ve mevduatlardan elde edilen tasarruflar ile finansal ürünlerin nakde çevrilmesi kolaylaşmış, ekonomide likidite bolluğunu sağlamıştır. Fazla likiditenin dövize çevrilmesi ile döviz kurlarının değerlenmesi hızlanmıştır. Bu likidite yalnız döviz kurlarında değil, faiz oranlarında da ciddi bir artışa sebep olduğundan faiz oranlarının düşürülme çabası başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Portföylerini Türk Lirası cinsinden tutanlar ise aşırı devalüasyon beklentisi ile faiz oranlarının, aldıkları riski dengelemesini istediği için faiz oranları üzerinde yukarı yönlü bir baskıya sebebiyet vermiştir. Artan faiz baskısına rağmen 1994 yılının Ocak ayında faizler tekrardan düşürüldü. Bu durum Nisan 1994 krizini başlattı.

Bu yazımızda artan faiz oranları kaynaklı bir bankacılık krizi olan Nisan 1994 krizinin sebepleri, bu krize çözüm olarak sunulan 5 Nisan Kararları ve bu kararların stratejisi, 5 Nisan Kararları çerçevesinde alınan önlemler ve uygulamalar incelenecek ve Tansu Çiller hükümetinin politikaları çerçevesinde analiz edilecektir.

5 Nisan Kararları Nedenleri

1994 Ekonomik Krizi

1994 senesinde 25 Haziran 1993 tarihinde kurulan 50. hükümet başbakan olarak Doğru Yol Partisi genel başkanı Tansu Çiller ve yönetim ortağı olarak Sosyaldemokrat Halkçı Parti genel başkanı Murat Karayalçın tarafından yönetilmekteydi. 1991 yılından itibaren Türkiye ekonomisinin yönetiminden sorumlu olan Tansu Çiller, ekonomi dalında profesör unvanını da taşımaktaydı.

1994 yılı içerisinde Türkiye’nin büyük kamu harcamaları, ülkede bir istikrarsızlık ve karmaşıklık sürecine sebep oldu. 1992 yılında kamu harcamalarının Gayri Safi Yurt İçi Hasılaya oranı %6 iken 1994 yılı başında %11’e yaklaşmıştır. Bütçe açığını kapatmak için seçilen yöntem ise “ilk büyük mali kriz” olarak adlandırılan 1994 Krizine sebep oldu. Kriz, ani gözükse de temelleri 1988-1993 dönemine dayanmaktadır.

1988-1993 Dönemi

Türkiye ekonomisinde 1988-1993 dönemi, geçmiş dönem ile benzer olarak, iç talep artışına dayalı büyümenin istikrardan daha iyi görüldüğü bir dönem olmuştur. Bu nedenle hükümet azalan işçi ve memur maaşlarına yüksek miktarda zam yapmış, tarım ürünleri için belirlenmiş olan alt fiyat sınırını yükseltmiştir. Başvurulan bu yol ile yıllık ortalama büyüme yeniden %6 seviyesine gelmiş fakat enflasyon oranı %60’ı bulmuştur. Bir yıl içerisindeki ortalama %6 oranında büyüme oldukça büyük bir gelişme gibi dursa da 1988- 1993 dönemi ekonomisindeki dengesizlik sürekli hale gelmiştir. 1988, 1989 ve 1991 yıllarında yıllık ortalama büyüme oranının %2’nin altında kalması bu duruma örnektir.

Türkiye ekonomisinde 1989 yılı itibariyle kamu kesiminin gelir-gider dengesi belirgin bir biçimde sarsılmıştı. Devletin gelirlerini artırmak amacıyla oluşturulan ilkeler kabul edilebilir değildi. Ekonominin vergisiz bölgelerinde yeni vergi kanunları kabul etmek veya mevcut vergileri etkin bir şekilde toplamak mümkün değildi. Motorlu Taşıtlar Vergisi, Akaryakıt Tüketim Vergisi ve kamu hizmet bedelleri gibi mal ve hizmet ile bağlantılı dolaylı vergi ve harçlar arttırılmıştır.

5 Nisan Kararları öncesi, 1993 yılında dış ticaret dengesi 14,1 milyar dolar ve cari açık dengesi ise 6,8 milyar dolar ile kapanmıştır. Bu değerler ödemeler dengesi açığının rekor düzeylerini oluşturmaktadır. Döviz sektöründeki sıcak para arzı belirgin bir sorun olmadığı izlenimini uyandırmış ancak hem ödemeler dengesinde açığındaki büyüme hem de bazı uluslararası kuruluşların kredi notlarının değerlenmesi döviz sektörü içerisindeki spekülatif eğilimlere hız kazandırmıştır. Döviz talebi ve döviz kurları özellikle 1993 yılının Aralık ayından itibaren artış göstermiştir.

Dönemin siyasi iktidarı, döviz rezervlerinin satılmasıyla döviz talebinin sınırlandırılabileceği ve piyasada dolaşan paranın İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’na yönlendirilebileceği varsayımı doğrultusunda hareket etti. Bu varsayımlar iki nedenle geçerliliğini yitirmekte idi. Belirtilen nedenlerden ilki büyük bankaların ciddi bir devalüasyon olacağı bilincinde oluşuydu. Bu nedenle piyasaya sürülen döviz, talep kesintisinden uzak durmamış ve piyasaya sürülen döviz artan fiyattan alıcı bulmuştur. Öte yandan bu dönem için İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nın işlem hacmi 52 milyon dolardı ve piyasada bulunan spekülatif sermayeden üstün olacak kapasiteye sahip değildi. Sonuç olarak Ocak 1994’te TL/$ döviz kuru 19.000 TL/$, Merkez Bankası rezervleri 7 milyar dolara ulaşmışken 1994 Nisan ayında döviz kuru 38,00 TL/$’ yükselmiş ve uluslararası rezervler 3 milyar dolara indi.

Sonuç olarak 1994 Krizi, Cumhuriyet tarihinin en büyük dış ticaret ve kamu açığı ile makroekonomik denge üzerindeki bozulmanın ciddiyetini gözler önüne sermiştir. Uzun vadede sürdürülmesi imkansız olan politikalar ve uygulamalar ise 1994 Nisan ayında patlak veren ağır ekonomik krizin temelleridir.

Krizin Dönemin Bankalarına Etkisi

Cumhuriyet tarihi incelendiğinde Türkiye üzerinde bankacılık krizi örneklerine rastlanır. 1994 Krizi de bankacılık krizi olarak nitelendirilmiş ve dönem bankaları üzerinde yıkıcı etkiler bırakmıştır. TYT Bank, Marmara Bank ve İmpexbank 1994 Krizi ile iflas etmiş bankalardandır.

TYT Bank, 1980’li yıllarda İstanbul Kapalı Çarşı esnafları içerisinden bir grup tarafından temelleri atılmış ve 1988 yılında “Turizm Yatırım ve Dış Ticaret Bankası” ismi ile resmi olarak açılmıştır. Kuruluş amacı esnafın kredi ihtiyacını karşılamak olan banka, ihracat ve turizm gelirleri ile desteklendiğinden kısa sürede başarı elde etmiştir. İlerleyen süreçte Lapis Holding bünyesine geçen banka 1994 Krizi sürecinde Tasarruf Mevduatları Sigorta Fonu’na devredilmiştir. Fon tarafından yapılan incelemeler neticesinde bankanın devlet üzerinde 60 milyon Türk Lirasına yakın zarar bıraktığı tespit edilmiş ve bankanın tüm yetkileri elinden alınmıştır. Likidasyon sürecinde İş Bankası tarafından devralınan TYT Bank’ın müşterisi olan vatandaşlara mevduat ödemesi Tasarruf Mevduatları Sigorta Fonu tarafından belirlenen bir takvim ile yalnızca ana para ödemesi olacak şekilde gerçekleştirilmiştir.

1994 Krizi’ne karşı koyamamış bir diğer banka ise Marmara Bank olmuştur. 1987 yılında Netbank olarak kurulan bankanın ismi 1991 yılında Marmara Bank olarak değiştirilmiştir. 1994 yılında faaliyet yasağı getirilen bankanın yönetimi TYT Bank ile benzer olarak Tasarruf Mevduatları Sigorta Fonu’na bırakılmıştır. 5 haziran 1995 yılında resmi olarak iflas eden Marmara Bank, iflas etmiş diğer bankaların aksine devlet üzerinde yıkıcı bir etki bırakmamış, bankanın gayrimenkul satışlarından elde edilen gelir ile 22 milyon Türk Lirası değerinde vergi ödemesi gerçekleştirmiştir.

Kriz sebebiyle iflas eden bankalardan en kısa süreli olan İmpexbank, sadece 10 yıl faaliyet göstermiştir. 1994 yılında kurulan banka, faaliyetinin ilk yıllarında açılımı “Türkiye İthalat ve Türkiye İhracat Bankası” olan TİTİ Bank ismini kullanmış, 1988 yılında ise İmpexbank adını almıştır. 24 Nisan 1994 tarihli ve 21914 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu’nun 94/5485 sayılı kararınca İmpexbank tamamen kapatılmıştır. Likidasyonu Türkiye Emlak Bankası tarafından yapılan bankanın müşterileri ise gerekli incelemeler yapıldıktan sonra mevduat ödemelerini almıştır.

Tansu Çiller Hükümetinin Süreçteki Tutumu

Ekonomik krizlerde hükümet, süreci şekillendiren etkenlerden biridir. 1994 Krizi sürecinde de dönemin başbakanı Tansu Çiller süreçten sorumlu idi. Tansu Çiller hükümeti kriz ile mücadele adına faiz oranlarını düşük tutma odaklı bir politika izleme kararı aldı ve yüklü miktarda parayı piyasaya sürdü. Süreç ilerledikçe düşmesi beklenen faiz oranlarının %400 seviyesine çıkması ve dolar kurunun %100’ün üzerinde gözlemlenmesi sonucu hükümet, düşük faiz politikasından vazgeçme kararı aldı. Gün geçtikçe artan borçlar ve ekonomik dengesizliklerin bir an önce önüne geçilebilmesi amacı ile Tansu Çiller hükümeti 5 Nisan 19945 tarihinde Türk Lirasında istikrar sağlamak ve enflasyonu hızla asgari düzeye indirgemek amacıyla “5 Nisan Kararları”nı açıkladı.

5 Nisan Kararları Maddeleri

5 Nisan Kararları, Türk Lirasının dolar ile kıyaslandığında değer sahibi olmasının önüne geçilmesi, ek vergi alımları ile kamu gelirlerinde artış sağlamak, fiyat artışları ve kamu gider değerlerinin enflasyonun altında tutulması vb. amaçlar ile uygulamaya konulmuş tedbirler bütünüdür. 5 Nisan Kararlarını iki başlık altında incelemek mümkündür: Yapısal Kararlar ve Konjonktürel Kararlar.

Yapısal Kararlar

Ekonomik kalkınmaları orta- uzun vadede sağlıklı kılabilmek yalnızca ekonomik programlar içerisinde değil, kanun üzerinde de değişikliği amaçlayan yapısal kararları mecburi hale getirmiştir. Bu amaç doğrultusunda özelleştirme, Kamu İktisadi Teşebbüsleri, vergi yenilemeleri ve kamusal alanda istihdam konularında ciddi değişiklikler yapılmıştır.

1986 yılından itibaren Türkiye’de uygulamaya koyulması için çaba gösterilen özelleştirme, 5 Nisan Kararları içerisinde de kendine yer bulmuştur. Özelleştirme amacıyla kanun üzerinde ve kurumsal alanlarda yeni düzenlemeler getirilmiş, bu düzenlemeler aracılığıyla özelleştirmeye hız ve faaliyet katmak hedeflenmiştir. Bu süreçte kamu bankalarına ağırlık verilmiş, Sümerbank ve Etibank özelleştirilken, Emlakbank halka açılmıştır.

Kamu İktisadi Teşebbüsü (KİT) ifadesi Türkiye’ ilk olarak 1961 Anayasası içerisinde kullanılmıştır. İktisadi Devlet Teşekkülü (İDT) ve Kamu İktisadi Kuruluşu (KİK)’in ortak adıdır ve kamuya ait alanların kullanımında çalışma yürüten devlet kuruluşlarını tanımlar. 5 Nisan Kararları içerisinde Kamu İktisadi Teşebbüslerinin düzenlenmesi ile ilgili birçok karar alınmıştır. Çalışmalarına devam etmekte olan Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin özel kurumlar gibi iflas ve hacze açık olmalarına ilişkin hukuki düzenlemeler yapılmış ve özelleştirilmesine imkan olmayan kuruluşların (Sümer Holding’in yedi işletmesi, Alaybey tersaneleri vb.) kapatılması kararına varılmıştır. Özelleştirilen kuruluşlardaki rasyonalizasyon kaynaklı istihdam kaybı tazminatlarının rasyonalize edilecek Kamu İktisadi Teşebbüslerinde de ödemesi yapılmıştır.

5 Nisan Kararları akabinde kamu kesimi içerisinde de yapılanmaya gidilmiştir. Yapılanma amacıyla ilk olarak istihdam yükünü azaltmaya yönelik çalışmalar yapılmış ve istihdam yüküne sahip kuruluşlar içerisindeki çalışan sayısı azaltılmıştır. Emeklilik politikaları konusunda köklü değişikliklerin yaşandığı bu dönemde yeni düzenlemeler gelen bir diğer öge ise yurtdışı kadroları olmuştur. Dışişleri Bakanlığı bünyesinde idari memur ve işçi kadrolarında %5, geri kalan kurumlarda %20 olmak üzere toplam %25 oranında azaltma yapılması kararı alınmıştır. Bunun yanı sıra Kamu İktisadi Teşebbüsleri içerisindeki yurtdışı temsilcilikleri sayısında da düşüş yapılmıştır.

Kararların alındığı dönemde yapılan her işlemin kayıt altında tutulmasına özen gösterilmiş, emanet yöntemi ile yapılan yatırımlar ihaleye dökülmüştür.

Konjonktürel Kararlar

Uluslararası pazarda güven ortamı oluşturmak, ülke birikimlerine güç kazandırmak ve yerleşik ekonomik alanların dış ortam ile dengesini sağlamak alınan kararların bir bütün olarak hayata geçirilmesine bağlıdır. 5 Nisan Kararları’na göre usulüne uygun uygulanan konjonktürel kararlar ile Nisan-Mayıs 1994 itibariyle ücret dengesi sağlanacak ve Mayıs ayı sonrası Türkiye için gelişim dönemi olacaktır.

Gelirde artış sağlamak, konjonktürel kararların başlıca hedeflerinden biri olmuştur. Bu hedef doğrultusunda;

1. Devletin başlıca gelir kaynaklarından olan vergiler ön planda tutulmuş, vergi denetimlerinde artışa gidilmiş ve denetimler halka açık hale getirilmiştir.

2. Çay ve şeker ücretlerinde zam uygulaması 1994 senesi sonuna kadar yapılmamıştır. Ücretlendirme yapılırken geleceğe yönelik politikalar benimsenmiş, özel sektör içerisinde de belirlenen politikaların uygulanması kararlaştırılmıştır.

3. Bütçe içerisindeki açıklarını gidermek hedefiyle Akaryakıt Tüketim Vergisi içerisinden bütçeye geçen oran %50’den %70’ yükseltilmiş, akaryakıt ücretleri ücreti istikrar fonu kredi oranı %10’dan %25’e yükseltilmiştir.

4. Kamu İktisadi Teşebbüsleri ücretleri 6 aylık bir süre zarfında dondurulmuş, Hazine’ye olan borçlarını ödemelerini hızlandırmak için gerekli işlemler tamamlanmış ve Kamu İktisadi Teşebbüsü ücret düzenlemeleri sonucu elde edilmiş ek gelirlerin bir kısmının Hazine’ye aktarılması uygulamalarına başvurulmuştur.

Ekonomik dengeyi sağlamak için yalnızca gelirleri artırmak yetersiz kalacaktır. Bu nedenle 5 Nisan politikalarının bir diğer hedefi de giderleri azaltmak yönünde olmuştur. Bu hedef doğrultusunda;

1. 1994 senesi memur maaşları kurumun belirlenen bütçe kullanma yetkisi sınırları içerisinde kalmış, personel ödemeleri kapsamındaki bütçe ödeneklerinden ek bir kesinti yapılmamıştır.

2. 1994 yılı içerisinde tamamlanacak olanlar dışında tüm kamu projeleri üzerinde %20 oranında kesinti yapılmış, ekonomi ve güvenlik dalında yüksek önem arz etmeyen projeler dışındaki projelerin ihalesi durdurulmuş, henüz ihalesi tamamlanmamış olan projeler ise tamamen iptal edilmiştir.

3. Savunma ve güvenlik harcamalarında kısıtlama olmamış, geri kalan mevcut harcamalarda %30 oranında kısıtlamaya gidilmiştir. Kamu alanındaki dışa dönük harcamalar azaltılarak Hazine üzerindeki yük hafif bir duruma getirilmiştir.

4. Kamu kurumları kullanımında olan araçların büyük bir kısmının trafiğe çıkışı yasaklanarak satışı yapılmıştır. Bu karar doğrultusunda 10 yaşından büyük 5500 araç kullanım dışı bırakılmıştır.

5. Kamu alanında işe alımlar durdurulmuş, çalışan gereksinimleri kuruluşlar arası nakil yoluyla giderilmiştir. Boş kadrolara memuriyet dışı personel alımı veya yeni kadro oluşturulması kabul edilmemiştir.

5 Nisan Kararları Nasıl Uygulandı?

5 Nisan Kararlarının Stratejisi

Ekonomik kalkınma politikaları ölçü ve süreç bakımından iki grupta incelenir. Aşamalı (Tedrici) ve Soğuk Hindi (Şok Tedavi) olarak adlandırılan politikalardan Aşamalı politika ekonomi üzerine alınan kararlarda ölçülü ve stabil olmayı amaçlarken Soğuk Hindi politikası halkın enflasyon ve ekonomik refah beklentisini ani bir biçimde düşürmeye yöneliktir. 5 Nisan Kararları içerisinde de başvurulan bu yöntem, ekonomi üzerindeki dengesizlikten kurtulmak için uygun bir yol olarak görülmüştür.
İstikrar programları kendi içerisinde Ortodoks ve Heterodoks olarak da ayrılmaktadır. Ortodoks politikalar, yazılı para stoku ve kredi değerlerinin kontrol altında tutulduğu politikalardır. Ortodoks politikaların hedefi ekonomide dış dengeyi sağlamak ve enflasyon oranlarını stabil ve hızlı bir şekilde düşürmektir. Heterodoks politikalar ise Ortodoks politikalar ile benzer olarak enflasyon yüzdelerini düşürmeyi amaçlar ancak bu durumun istihdam ve ekonomik uygulamalar aleyhine olmasından kaçınır.
5 Nisan Kararları’nın stratejisi incelendiğinde alınan kararlardan kısa vadeli olanların “Şok Ortodoks” özelliği taşırken orta-uzun vadeli kararların “Aşamalı Heterodoks” yöntemine uygun olduğu görülür. Şok Ortodoks politikası doğrultusunda;

1. Kuruluşların sahip olduğu varlığın nakde dönüşmesi sırasındaki fazlalığı azaltmak amacıyla faizlerde artışa gidilmesi

2. Kamu giderlerinin %30 oranında azaltılması

3. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası içerisindeki para stokunu kontrol altında tutabilmek amacıyla Merkez Bankası’nın bankalar tarafından kabul edilen mevduatlara karşı kasalarında tutmasını zorunlu kıldığı fonlar üzerinde yeni düzenlemeler yapılması

4. Vergiler üzerinde düzenlemeler yapılması ve vergi oranlarında artışa gidilmesi uygulamalarına başvurulmuştur.

Stand-By Anlaşması

Stand-by anlaşması, Uluslararası Para Fonu(IMF)’nin belirlediği politikalar bütününün 12 ila 18 aylık bir süreçte uygulanması sonucu uygulayan ülkeye sağladığı maddi destek, kredi, olarak tanımlanabilir. Bu kredi, destek sağlanan ülkenin karşı karşıya kaldığı ekonomik krizin boyutuna göre değişebilmektedir. Öyle ki 12-18 ay olarak belirtilen sürenin 3 yıla çıkması da olası bir durumdur. Uluslararası Para Fonu’nun belirlediği kurallara göre, destek sağlanacak üye ülke bir sene içerisinde Uluslararası Para Fonu kasasındaki destek bütçesinin en fazla %65’lik kısmını kullanabilmektedir. Türkiye için belirlenmiş üst sınır 580 milyon dolar olmuştur. Stand-by anlaşmasının uygulanabilmesi için aday ülkenin fiyat, yatırım ve döviz değerleri gibi katı tedbirler içeren “niyet mektubu”nu Uluslararası Para Fonu’na göndermesi gerekmektedir.

5 Nisan Kararları sonrasında Türkiye, 9 Temmuz 1994 tarihinde Uluslararası Para Fonu ile bir stand-by anlaşması imzalamıştır. 14 aylık bir süreci kapsayan anlaşmada 742 milyon dolar değerinde destek alınmış, bu tutarın 225 milyon dolarını hemen kullanırken geri kalan kısmını da 1994 yılı içerisinde kullanılmak için ayrılmıştır.

Türkiye’nin Uluslararası Para Fonu’na 27 Mayıs 1994 tarihinde bir niyet mektubu göndermiştir. Mektubun makro ekonomik amaçlarına göre sene bitiminde enflasyon oranı %111, dolar 38000 TL, döviz ihtiyatı 1 milyon dolar, dışsatım 17,5 milyon dolar yükseliş gösterecek, dış ticaret açığı 300.000 dolar ekstra çıkarak ve senelik gelir-gider değerlerinin tümü 103 trilyon TL değerinde stabil kalacaktır.

5 Nisan Kararları Sonuçları

5 Nisan Kararlarının Toplumsal Etkileri

1994 Krizi, toplumsal açıdan da sorun oluşturmaktaydı. 5 Nisan Kararları ardından bu sorun daha da büyümüş, toplumda uçurum etkisine sebep olmuştur. Örneğin süreç içerisinde işini bırakmak durumunda kalan işçiler sebebiyle sene sonunda işsiz vatandaş sayısı 52000’e çıkmış, kişi başına düşen milli gelir 812 dolara düşmüştür. Süreç, geniş halk kesiminin aleyhine işlediğinden tarım uygulamalarında da azalma gözlemlenmiştir. Özel sektör alanında da yıkıma yol açan 5 Nisan Kararları sonucunda Türkiye, gelir dağılımının en adaletsiz olduğu ilk 10 ülke arasına girmiştir.

5 Nisan Kararlarının Ekonomik Etkileri

5 Nisan Kararları, ekonomi üzerinde de ciddi değişikliklere sebebiyet vermiştir. İlk olarak enflasyon seviyeleri %125’ e yükselmiş ve Uluslararası Para Fonu koşullarına aykırı sonuçlar doğurmuştur. Yüksek enflasyon talebi döviz kuru ve faiz oranlarını aniden yükseltmiştir. Durumu dengelemek için Kamu İktisadi Teşebbüsleri üzerine yapılan zam sonucu bütçe açıkları gittikçe yükselmiştir. Yerleşmiş ekonomik birimlerin dış dünya ile ilişkisinde gelişim görülmüş ve 1994 dışsatım oranında 1993 yılına kıyasla %18 artış, dışalımda ise %20.9 düşüş sağlanmasına rağmen ekonomik büyüme sağlanamamıştır. 1994 Eylül için Gayri Safi Milli Hasıla 1993 Eylül dönemine kıyasla -8.6 yüzdeliğinde düşüş yaşamıştır.

Not: Bu konuyla ilgili olarak Ekonomik Kriz Nedir? Türkiye’de Ekonomik Krizler başlıklı yazımızı da inceleyebilirsiniz.

2 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Konuyla İlgili Yazılar

Başa dön tuşu

Metin kopyalamanın açılabilmesi için
lütfen web sitemizdeki herhangi bir reklama
tıklayarak bize destek olunuz.

Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olunuz. Anlayışınız için teşekkür ederiz.