Cumhuriyet Tarihi

İzmir’in İşgali (15 Mayıs 1919) Nedenleri ve Sonuçları

İzmir’in İşgali konusunu ele aldığımız bu yazımızda işgallere İzmir’den başlanmasının temel nedenleri nelerdir? Hasan Tahsin kimdir ve işgalin gidişatında nasıl bir rol oynamıştır? İzmir’in İşgali karşısında tepkiler nelerdir? İzmir’in İşgalinden Türk halkı nasıl etkilenmiştir? İzmir’in İşgali ne zaman ve nasıl sona ermiştir?

15 Mayıs 1919’da Rumlar tarafından işgal edilen İzmir, Anadolu’da yapılan ilk önemli işgaldir. İşgale, İtalya’nın Anadolu’daki toprak kazancını dengelemek adına izin verilmiştir. Başlangıcın İzmir ile olmasının ana sebebi ise Rum nüfusunun Türkler’den fazla olduğu iddasıdır.

İzmir’in İşgali (15 Mayıs 1919)

1 . Dünya Savaşı sonrası yapılan Uluslararası Paris Barış Konferansı kararları çapında yapılan ilk işgal İzmir’de gerçekleşmiştir. Tarih 15 Mayıs 1919. Yunan Krallığı, İtilaf Devletleri tarafından verilen izin çerçevesinde, 1. Dünya Savaşı’nda ilk işgal yerinin İzmir olmasına karar vermiştir. Yunanistan’ın gerçekleştirdiği bir yayılma politikası vardı ve kendi düşünceleri Anadolu’nun bu politika için oldukça elverişli olduğu yönündeydi. Yunan Krallığı bu fikri Megali İdea olarak adlandırmıştı. Böyle düşünüyordu çünkü Osmanlı Devleti sosyal, ekonomik, siyasi, askeri kısaca her bakımdan çökmüş durumundaydı ve Osmanlı Devleti’ne hasta gözüyle bakılıyordu. Ayrıca Mondros Ateşkes Antlaşması ve Paris Barış Konferansı’nda alınan Osmanlı Devleti aleyhine olan kararlar, işgalleri oldukça kolaylaştırmış ve Osmanlı Devleti’ni işgallere karşı çıkamayacakları bir durum içine düşürmüştür.

Yunanistan Neden İlk Olarak İzmir’i İşgal Etti?

Yunan Krallığı’nın İzmir’i seçmesindeki temel nedenler içerisinde işgalinin kolay olacak olmasının yanı sıra Ege Bölgesi’nin (özellikle İzmir ve çevre adalar) gerçek sahibinin Yunanistan olduğuna ve yine o çevrenin normalde Yunanistan’a bağlı olduğuna inanmaları da bulunmaktadır. Bu fikrin temelleri de aslında yüzyıllarca bu bölgeyi yönetmelerinde yatmaktaydı. Yunan tarihinin başlangıcı bile Anadolu coğrafyasına dayanmaktaydı.

İzmir’in İşgali Nedenleri

En başta işgale izin verilmemiştir çünkü 1. Dünya Savaşı süresince Yunan Krallığı ve Osmanlı İmparatorluğu arasında herhangi bir savaş ya da herhangi bir askeri çatışma meydana gelmemiş ve İzmir, daha önce yapılan gizli ve açık antlaşmalar ile İtalya’ya vaat edilmişti. Ayrıca ABD başkanı Wilson da bölgenin Yunan işgaline açılması konusuna hiç sıcak bakmıyordu. Daha sonra Wilson, Akdeniz Bölgesine izinsiz bir şekilde çıkarılan İtalyan askerlerinin haberini aldı ve Anadolu içerisinde bir İtalyan seferi başlatılacağı fikri hakkında şüphe duymaya başladı. Eğer İtalya, İzmir ile birlikte Akdeniz’i de işgal edecek olsaydı İtalya’nın Anadolu üzerinde diğer ülkelere kıyasla oldukça fazla toprağı olacaktı.

Potansiyel tehdit olarak zaten görünmekte olan İtalyan İmparatorluğu, böyle bir avantaja sahip olsaydı Akdeniz üzerinde en güçlü ülkelerden olacaktı. Aksine eğer Ege Denizi’ndeki politik avantaj Yunanların olsaydı, Yunanlar zaten fazlası statüye sahip olmadığından sadece bir kukla olacaktı. Bu fikrin yanı sıra İtilaf Devletleri Milletler Cemiyeti’ni İzmir’de Rumların sayısının Türklerin sayısına oranla fazla olduğuna ikna etmişti. Bunun üzerine Rumlara Türkler tarafından zulüm yapıldığı sahte belgeler ile dönemin devletler üstü otoritelerine sunulmuştur. Bu sebepler sonucunda ABD başkanı Wilson, İzmir’in Yunanlar tarafından işgal edilmesine izin vermiştir.

İzmir’in İşgali Nasıl Gerçekleşti?

İşgal günü gelmeden bir gün önce istihkâmların işgali gerçekleştirildi. İngiliz, Yunan ve Fransız birlikleri kendi aralarında paylaştıkları istihkâmları işgal ettiler. 15 Mayıs 1919 sabahı ise Yunan Krallığı büyük donanmasıyla İzmir rıhtımına giriş yaptı. İzmir’de donanmanın karşısına çıkabilecek sadece 200 asker vardı. Merkezde ve çevre illerde bulunan bütün askeri birliklerin silahları İzmir birliklerinin başlarında bulunan Ali Nadir Paşa’nın emri üzerine İtilaf Devletleri’ne teslim edilmişti. Bunun sebebi Osmanlı Devleti’nin savaşın ardından imzaladığı ve koşulsuz teslimiyet getiren anlaşmalardır.

Aynısı Almanya’ya da imzalatılmış ve Almanya’ya büyük bir darbe vurmuştur. Büyük derken bahsedilen ölçek ise “O kadar ezilmiş durumdayım ki tarihte ikinci kez tüm insanları katledecek ortak bir sebep buldum” şeklindedir. Almanların imzaladığı bu antlaşmaya ise Fransa’nın bir köyünden esinlenerek, orada imzalandığı için, Versay Antlaşması adı verilmiştir. Osmanlı Devleti’ni çöküşe sürükleyen antlaşma ise Sevr Antlaşması’dır. Bu şartlar Osmanlı ordusunun koşulsuz şartsız teslimiyetini talep etmiştir. Bu antlaşmaların sonunda ordu tahsis edilmiştir. Sadece ordu değil Osmanlı ekonomisi de ağır darbeler altında kalmıştır. Ancak bunların hepsinden de öte olarak Türk halkının istiklaline ve yaşama hakkına müdahale edilmiştir. Buna bir örnek olarak da Yunan işgaline izin verilmesi sayılabilir.

Yunan işgali Yunan ordusunun sahile inmesi ile başlamıştır. Yunan askerlerine ilk kurşun Hasan Tahsin tarafından, İzmirli Rumların sevinçlerini göstermek adına yaptıkları gösteriler sırasında geçit töreni sırasında Yunan askerlerine atılmıştır. Bunun sonucunda Hasan Tahsin’in takdire şayan cesaret gösterisi, Türk direnişinin sembolü olarak nitelendirildi. Çünkü o ilk kurşunu sıkarak Türk direnişini başlatmış, halka büyük bir cesaret örneği olmuştur.

Hasan Tahsin Kimdir?

Hasan Tahsin’in gerçek adı Osman Nerves’tir. İlköğretimine Selanik’te bulunan -aynı zamanda Mustafa Kemal Atatürk’ün de öğrenim gördüğü- Şemsi Efendi Okulu’nda başlamış, sonrasında okul değiştirerek Selanik Feyziye Mektebi’ne geçmiş ve ilköğretimini bu okulda tamamlamıştır. Sonrasında İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin sağladığı burs ile Paris Sarbonne Üniversitesi’nde siyasal bilimler dalında öğrenimini tamamlamıştır. Öğrenim gördüğü zamanlarda İtalya Trablusgarp’ı işgal etmiş, Hasan Tahsin ise öğrencilerin lideri Mısırlı Şeyh Dayef ile birlikte mitingler düzenleyip Trablusgarp’ın işgalini protesto etmiştir. İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından Paris’te görev yaptıktan sonra İstanbul’a dönmüş ve Osmanlı’nın aleyhine Balkan Devletleri’ni karıştırmaya çalışan Buxton kardeşlerin faaliyetlerini önlemek için Bükreş’e gönderilmiş ve onlara Bükreş’teki bir tünelde suikast düzenlemiştir. Bu sebeple 10 yıl hapis cezasına mahkum edilmiştir. İstanbul’a döndükten sonra -trajik bir şekilde- verem olduğunu fark etmiş ve tedavi için İsviçre’ye gitmek zorunda kalmıştır.

İsviçre’ye giderken tanınmaması gerektiğinden dolayı ismini pasaporta Hasan Tahsin olarak yazdırmıştır. O günden sonra da bu ismi kullanmaya devam etmiştir. “Ben Hasan Tahsin” adlı kitapta ise Hasan Tahsin’in adını değiştirmesi olayı şu şekilde anlatılmıştır: Osman Nerves Paris’ten döndüğünde Hacı Adil Bey ile bir apartman dairesinde buluşurlar. Hacı Adil Bey, Osman Nerves’i Teşkilat-ı Mahsusa’nın lideri olan Eşref Bey ile tanıştırır. Bu şekilde Hasan Tahsin Teşkilat-ı Mahsusa’yı tanır ve bu teşkilatın bir üyesi olur. Teşkilata üye olması ile adının gizli kalması gerektiği için Eşref Bey adının Hasan Tahsin olması gerektiğine karar verir. Hasan Tahsin 1918 yılında İzmir’e yerleşir ve orada kendine bir şirket kurar. Bu şirket ile Hukuk-u Beşer (İnsan Hakları) adlı bir gazete yayınlamaya başlar. Bu gazetede Osmanlı Sulh ve Selamet Cemiyeti’nin sözcülüğünü de yapmıştır. Yazılarını yazarken “Vatanperver Hasan Tahsin” lakabını kullanır ve yazılarıyla kadın haklarını savunur.

Hasan Tahsin’in İzmir’in İşgali Sırasındaki Rolü

Hasan Tahsin kadın haklarını savunan ve bu konu hakkında bir eylemde bulunan ilk Türk uyruklu erkektir. Ayrıca Hasan Tahsin İzmir’e geldiği yıl bir hanımla evlenmiş ve adını Mehmet Kemal koydukları bir oğula sahip olmuştur. İzmir’in Yunanlar tarafından işgal edileceğini öğrenen Hasan Tahsin, İzmir’i Yunan Devleti’ne teslim etmek istemeyince yine İzmir’i kimseye teslim etmek istemeyen diğer insanlarla birlikte adını “Redd-i İlhak Heyeti Milliyesi” olarak belirledikleri bir dernek kurma kararı vermişlerdir.

14 Mayıs ve 15 Mayıs arasındaki gece binlerce İzmirli Maşatlık Meydanı’nda (Eski Musevi Mezarlığı) toplanmışlar ve halkı işgale karşı ayaklandırmaya çalışmışlardı. Bu dernek içinde halka gerçekten hitap etme yeteneğine sahip iki kişi bulunmaktaydı. Bunlardan biri dönemin belediye başkanı Hacı Hasan Paşa diğeri ise Hukuk-u Beşer gazetesinin başyazarı Hasan Tahsin’di. 15 Mayıs sabahı Hasan Tahsin kordonda soğukkanlılıkla Yunan askerinin gelişini bekliyordu. Yunan askeri kordonda yürüyüşe başladığı anda Hasan Tahsin ilk kurşunu sıktı ve iki Yunan askerini öldürdü. Ancak bu cesaret göstergesi kendi ölümüne sebep olmuştur.

İzmir’in İşgali Sonuçları

Hasan Tahsin gibi kahramanların en sonunda bu işgale gösterdiği tepki tabii ki de kaçınılmazdır. Vatanın dört bir yanından kim olursa olsun herkes – hiçbir problemleri olmayan Rumlar ve saltanatın yanında olanlar hariç- bu işgalden en sonunda rahatsız olmuştur. Bu işgalden rahatsız olmayanlar kısaca İstanbul Hükümeti ve yandaşları olarak da nitelendirilebilir. Halk da padişahın evcil hayvanları gibi davranan ve yüzyıllar boyunca halkın kaynaklarından faydalanmış ve onları sömürmüş insanlara tepkisini göstermiştir. Padişah taraftarları yüzyıllardır hükümet etrafında dönerek çalışan herkesin emeğini yemiş ve halkı da din benzeri faktörleri kullanarak uyutmuştur. Yüzyıllar sonra ise Osmanlı Hükümeti ve padişah halka olan borçlarını kendilerini kurtarmak için ilk fırsatta halka sırtlarını dönerek ödemişlerdir.

Antlaşmalar herkesten önce Türk halkını sömürmeyi baz alır. Sonunda Padişah ve ailesinin güvenliği kesinlikle güvence altına alınmıştır. Bu yüzden padişah da halkın masum duyguları ile oynayarak antlaşmaları yerine getirmiştir. Bütün bu antlaşmalar imzalanırken halk sömürülmüştür ve en sonunda işgal İzmir’den başlamak üzere Anadolu’ya gelmiştir. Halk da en sonunda bu sömürgelere dayanamamış ve ekonomik olarak çökmüştür. Başında askerlerin bulunduğu işgal karşıtı hareketlere katılarak bu sömürge durumunu bitirmeyi hedeflemişlerdir. Atatürk bu hareketi birleştirmiş ve Kuvayi Milliye’ye destek vermiştir. Halk da Mustafa Kemal’in arkasında durmuş ve İstanbul Hükümeti’ne savaş ilan etmiştir. En başta çetelerle savaşılmıştır. Ardından da askeriyedeki aydınların kontrolünde oluşan düzenli orduyla işgale karşı koyulmuştur. Halk varını yoğunu Mustafa Kemal’e verilen desteğe koymuştur. Her şeyleri artık işgale karşı savaşmaktır. Bu savaş da istiklal için yapılmaktadır. Bu savaşın adı Kurtuluş Savaşı’dır.

İzmir’in İşgali Tarihi Önemi

Kurtuluş Savaşı, bütün işgalciler ülkeden atılana kadar devam etmiştir. Kaybedeceğini anlayan ve zararı en hafife indirmeye çalışan İtilaf Devletleri birçok kez savaştan vazgeçmek için anlaşma masasına oturmuşlardır. Ancak istiklalinden ve vatanından vazgeçmeyen Ankara Hükümeti, Türk halkından aldığı destekle masadan her seferinde kalkmıştır. Savaş her ne pahasına olursa olsun asla değerlerinden vazgeçmeyenlerin savaşıdır. Türk halkı istediğini alana kadar da devam etmiştir. En sonunda İtilaf Devletleri de bunu anlamıştır.

Mustafa Kemal ve askerleri en başında düzenli orduyla bir noktaya kadar çekilmişlerdir. Yunan ordusu bu dönemde en iyi zamanlarını yaşamıştır. Ancak bu dönemde umudunu kaybeden meclis üyeleri Mustafa Kemal’i ordunun başında istemişlerdir. Bunun sebebi de bütün başarısızlığı Mustafa Kemal’e atabilecek olmalarıdır. Bütün savaştan da bu yoldan kurtulacaklardı. Beklenen yenilgi ise Mustafa Kemal’in üstün liderlik nitelikleri sayesinde gelmemiştir. Türk ordusu Mustafa Kemal’in yönetimiyle Yunan ordusunu en güçlü oldukları noktada yenmiştir.

Bunun ardından da İzmir’in yeniden kurtulmasına kadar giden süreç başlamıştır. Artık düzenli orduyla beraber zafer üzerine zafer kazanılıyordur. Yunan ordusu yeri gelince teslim oluyor, yeri gelince geri çekiliyordur. Bu sürecin en sonunda İzmir’e kadar gelinmiştir. İzmir üzerinden de Mustafa Kemal ve askerleri Yunan ordusunu denize atmıştır. Bu yüzden Kurtuluş Savaşı’ndaki en kritik yerlerden birisi İzmir’dir. Yunan generaller ve İtilaf orduları emperyalizmin dipçiğiyle girmişlerdir. Ancak emperyalizm karşısında Türk halkı dimdik durmuş ve Yunan ilerleyişi Mustafa Kemal ve ordusuyla durdurulmuştur.. Mustafa Kemal’in öngörüşlü, çevik ve stratejik düşünmesi Türk halkına istiklalini ve cumhuriyetini hediye etmiştir. İzmir’e giren askerlere marşlar söylenmiştir. Atatürk bütün orduyu Büyük Taarruz ile beraber zafere doğru ilerletmiştir.

Bu zaferlerin ardından İtilaf Devletleri kesinlikle Türk halkını hafife almamak gerektiğini anlamıştır. Çünkü normal koşullarda İtilaf Devletleri kesin Yunan zaferine inanmıştır. Ancak Ankara Hükümeti’ni ve Türk halkını küçük görmeleri onların sonu olmuştur. Türk zaferinin ardından Lozan Barış Antlaşması ciddi bir şekilde görüşülmüştür ve sonrasında Boğazlar hakkındaki antlaşmalar da yapılmıştır. İzmir’in kurtuluşundan sonraki zaman masa üzerinde geçmiş ve askerlerin yerini diplomatlar almıştır. En sonunda da masa üzerinde anlaşılmıştır ve günümüz cumhuriyetine gelinmiştir. Atatürk ve askerleri bize zaferi getirmiştir, istiklalimizi bize vermiştir. Türk halkı her şeyini vatan uğruna feda etmiştir. Ne mutlu Türk’üm diyene!

Bir Yorum

  1. Herşey güzelde Çanakkale zaferi den sonra Yunanlılar nasıl İzmir’e girer onlara kapıları İzmir’deki Rumlar açtı 3 yıllık işgalden binlerce gayrı meşru çocuk dünyaya geldi şimdi O çocuklar İzmir’in sigortası oldu ondandır İzmir’in nüfusu çok karışık

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Konuyla İlgili Yazılar

Başa dön tuşu

Metin kopyalamanın açılabilmesi için
lütfen web sitemizdeki herhangi bir reklama
tıklayarak bize destek olunuz.

Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olunuz. Anlayışınız için teşekkür ederiz.