İspanyol Gribi Nedir? Ne Zaman ve Nasıl Ortaya Çıktı?
İspanyol Gribi nedir? İspanyol Gribi, 1918 – 1920 yılları arasında H1N1 virüsünün ölümcül bir alt türünün yol açtığı ve dünya geneline yayılan bir grip salgınıdır.
Bu yazımızda İspanyol Gribi nedir? İspanyol Gribi nerede ve nasıl ortaya çıkmıştır? sorularını yanıtladık. Ayrıca İspanyol Gribinin ortaya çıktığı dönem ve dünyaya etkisi, İspanyol Gribinin Amerika Birleşik Devletleri üzerindeki etkisi ve yayılımı, İspanyol Gribinin Osmanlı’ya ulaşması ve yayılımı, İspanyol Gribine yakalanan bazı önemli insanlar konularını inceledik.
Tarih boyunca insanlar birçok farklı salgın hastalıkla karşı karşıya kalmış ve bu salgın hastalıklardan bazıları insanlık üzerinde çok büyük etkiler yaratmıştır. İspanyol gribi ise bu salgın hastalıkların en ölümcül ve etkili olanlarından biridir. İspanyol gribine H1N1 virüsünün bir alt türü yol açmış ve o zamanki dünya nüfusunun üçte birine, yani beş yüz milyon kişiye bulaşmıştır. Zamanın kaynak yetersizliğinden dolayı net olarak bilinemese de elli ile yüz kırk milyon kişinin hayatını kaybetmesine yol açmıştır. Tarihte yaşanan diğer birçok salgından farklı olarak bu virüs, gençleri toplumun diğer kesimlerine oranla çok daha fazla etkilemiş ve birçok insanın hayatını değiştirmiştir.
Bu Yazının İçindeki Başlıklar:
İspanyol Gribi Nedir?
Birinci Dünya Savaşı’nın son dönemleri olan 1918 yılının bahar aylarında başlamış ve savaşın sona ermesinin büyük etkenlerinden biri olmuştur. Askerlerin bulunduğu kötü durumlardan dolayı birçok asker bu salgına yakalanmış, böylelikle bu salgın ülkelerin askeri gücüne büyük bir darbe vurmuştur. Öyle ki, sadece bu gripten dolayı yaklaşık yirmi dört bin ABD askeri ve yaklaşık otuz bin Fransız askeri hayatını kaybetmiştir. Bir diğer en çok etkilenen ülkelerden biri olan Almanya ise grip ile birlikte direnç gücünü yitirmiş ve savaşa devam edemeyeceğini açıklamıştır. Çok geçmeden Osmanlı’ya da ulaşan virüs, buradaki tıbbi yetersizlik, sağlık personeli azlığı ve geri kalınmışlıktan dolayı hızlıca yayılmış ve bütün Osmanlı’yı kısa sürede etkisi altına almıştır.
Genel olarak üç dalgadan oluşan salgının ilk dalgası diğerlerine kıyasla daha hafif geçmiş olmasına rağmen ikinci dalga, milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Üçüncü dalga ise ikinciye göre hafif olmasına rağmen en uzun süren dalga olmuştur. Sinemalar, tiyatrolar, eğlence merkezleri gibi sosyal alanlar kapatılmış, toplu cenazeler ve mezarlar yaygın hale gelmiştir. Bu örnekler dışında da birçok olağanüstü yasa yürürlüğe girmiş ve radikal değişiklikler yaşanmıştır. Oldukça uzun bir zaman aralığı boyunca dünyayı birçok problemle karşı karşıya bırakıp meşgul ettikten sonra 1921 yılının yaz aylarında etkisini kaybetmiştir. Günümüzde ve gelecekte ise insanlık geçmişte yaşadığı bu açıda büyük olaylardan dersler çıkarmalı, bu gibi salgınların tekrar yaşanabileceğinin bilincinde olarak sağlığına dikkat etmeli ve daha büyük bir farkındalıkla hareket etmelidir.
İspanyol Gribi Ne Zaman ve Nasıl Ortaya Çıkmıştır?
H1N1 virüsünün bir alt türü olan ve bütün dünyayı kısa bir sürede etkisi altına alıp tarihteki en büyük salgınlardan biri olan bu virüse “İspanyol” gribi adı verilmesine rağmen virüsün İspanya’da ortaya çıkmadığı düşünülmektedir. Nereden ve nasıl çıktığı hakkında kesin bir bilgi bulunmasa da bu konu hakkında birkaç teori vardır.
İlk teori, tarihteki diğer birçok salgın gibi bu salgının da Çin’de ortaya çıkması. Bu teoriye göre, Çin’in Guangdong eyaletinde kanatlı hayvanlardan dolayı ortaya çıkıp liman kentlerinden deniz yoluyla Avrupa’ya yayıldığı düşünülüyor. İkinci teori, Batı Avrupa’da Fransa’nın kendi sömürge ülkelerinden getirdiği askerlerin kendi ülkelerinde olan bir virüsün mutasyon geçirmesi ve bu şekilde virüsün Avrupa’ya gelip yayıldığı yönünde. Üçüncü ve en gerçekçi teori ise, virüsün Amerika’daki askerlerin arasında ortaya çıkıp Birinci Dünya Savaşı sırasında tüm dünyaya yayılması.
Bu teoriye göre virüs, ilk defa 11 Mart 1918’de New Mexico eyaletinde bir askerde ortaya çıkıyor. İlk başta askerin normal bir gripten hayatını kaybettiği düşünülse de otopsisinde durumun bu şekilde olmadığı ve bunun yeni tür bir grip olduğu anlaşılıyor. Bunun yanında ABD’nin 2 Nisan 1917’de itilaf bloğu tarafında savaşa girmesi ise salgının yayılmasında en etkili olaylardan biri olarak görülüyor. Bu tarihten sonra savaşta askerler arasında yayılmaya başlayan virüs, daha sonra 1918’in sonbaharında ise en etkili zamanlarına ulaşıp bütün dünyayı etkisi altına alıyor.
Gribe “İspanyol Gribi” adı verilmesinin nedeni ise, birçok ülkenin savaştan dolayı medyada sansür uygulamasıydı. Bu ülkeler, gribin askerler ve siviller arasında panik durumu yaratmaması ve moral bozmaması için medyada yer bulmasını yasaklamışlardı. Ancak İspanya savaşta yer almadığı için sansür uygulayan bu ülkeler arasında değildi. Böylelikle salgını en çok dile getiren ülke İspanya oldu ve birçok ülke bu dönemde salgını İspanya basını üzerinden takip etti. Öyle ki bu durum, salgının 1917 yılında yayılmaya başlamasına rağmen 1918’de resmi olarak açıklanmasını ve en üst noktalara ulaşmasını açıklıyor. Her ne kadar 1918’de salgının gerçek anlamda daha şiddetlenmesine rağmen savaşın bitmesi ile birçok ülkedeki sansür uygulamalarının kaldırılması, ve bu şekilde bir tek İspanya değil, bütün dünya basınında salgının geniş yer alması bu durumda etkili olan faktörlerden biri.
İspanyol Gribinin Dünyaya Etkisi
Birinci Dünya Savaşı’nın bitiş dönemlerinde ortaya çıkan salgın, savaş sırasında ülkeleri ve özellikle bu ülkelerin askeri güçlerini büyük ölçüde etkiledi. Bunun en büyük nedeni ise savaş şartlarının salgın hastalıkların yayılmasına oldukça elverişli olmasıydı. Öyle ki; savaş sırasında insanların yaşam koşulları kötü, temel ihtiyaçlara ve sağlık personeline ulaşmaları zor, askerler siperlerde birbirine çok yakın halde bulunuyor ve yeterli ilaç sağlanamıyordu. Şartların böyle olmasından dolayı İspanyol gribi, o dönemde yaşanan tek salgın hastalık da değildi. Kolera, tifo, dizanteri, frengi ve sıtma gibi diğer birçok hastalık da bu koşullarda özellikle askerler arasında yayılmıştı. Böylelikle, bu salgınlar savaşın bitmesini sağlayan başlıca nedenlerden biri oldu.
Savaşın sona ermesinden sonra da savaşın etkileri uzun bir süre devam etti. Savaşı kaybeden ülkeler ekonomik ve siyasi açıdan büyük bir çöküş yaşamış, birçok ülkede yiyecek ve ilaç temin etmek oldukça zorlaşmıştı. Bütün bu kaynak yetersizliğine karşılık, her gün hastalık daha fazla yayılıyor ve eldeki kaynaklar da hızla tükeniyordu. Siyasi sorunlarlardan dolayı ise devletler bu denli önemli bir hususta doğru politikalar izleyememiş, üstelik bir noktaya kadar bu durumu görmezden gelmişlerdir.
Bununla birlikte, o zamanın teknolojisinin günümüze kıyasla çok daha geride olmasından dolayı birçok yerde iletişim, ulaşım ve sağlık sistemleri yetersizdi. Bir insan hastalandığında genellikle herhangi bir sağlık personeline ulaşamadan hayatını kaybediyor, yapılan birçok tedavi yöntemi ise bu hastalık karşısında yetersiz kalıyordu. Durum bu şekilde olunca, salgının dünyada etkin olduğu yıllar boyunca geçerli bir tedavi yöntemi veya bir aşı geliştirilememiş ve dönemin şartlarının da büyük etkisiyle büyük bir bölümü askerlerden oluşmak üzere milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir.
İspanyol Gribinin Amerika Birleşik Devletleri Üzerindeki Etkisi
Amerika Birleşik Devletleri, İspanyol gribinden en çok etkilenen ülkelerden biri olmuştur. Öyle ki, hastalanan kişilerin ten renginin mavileşmesinden dolayı ortaya çıktığı ilk zamanlarda “mavi ölüm” diye adlandırılmış ve yaklaşık altı yüz yetmiş bin Amerikan vatandaşının hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Böylece bu salgın, ABD’nin 20. yüzyılda yaptığı bütün savaşlarda toplam kaybettiği insan sayısından daha fazla insanın hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları, Kore Savaşı, Vietnam Savaşı gibi savaşların bu dönemlerde yapılmasına rağmen bu savaşlarda kaybedilenden çok daha fazla insan kaybedilmesi, bu salgının ABD’nin nüfusu üzerinde ne büyüklükte bir etki yarattığını göstermektedir.
ABD’yi bu salgın açısından incelemeye değer ve önemli kılan bir diğer konu ise; İspanyol gribinin nasıl ortaya çıktığı tam olarak bilinmese de, büyük olasılıkla ABD’de ortaya çıktığı düşünülmektedir. Buna göre, ABD tarafından 1918 yılının mayıs ayında Fransa’ya yaklaşık bir milyon Amerikan askeri gönderilmiştir. Amerikan birlikleri Fransa’ya ulaştıktan bir süre sonra, İspanyol gribi Avrupa’da hızla yayılmaya başlamış ve Avrupa’daki ilk büyük İspanyol gribi dalgası yaşanmıştır.
Boston ise, ABD’de ilk yüksek sayıda vakaların görüldüğü eyalettir. Bunun nedeni, Boston Limanı’nın Avrupa’ya deniz yolu aracılığıyla olan ticaretin ve kaynak gönderiminin yapıldığı ana liman olmasıdır. Burada denizcilerle dolu birçok kışla bulunmakta ve bu kışlaların her birinde birkaç bin denizci bulunmaktaydı, bu da salgının yayılması için oldukça elverişili bir ortam sağlamaktaydı. İlk başlarda askerler arasında ortaya çıkan ve bir süre boyunca askeri birlikler arasında yayılan bu grip, daha sonra bir askeri geçit töreni vasıtasıyla sivil halka bulaşmıştır. Halkın moralini artırmak için düzenlenen bu etkinliğe pek çok tersane çalışanı da katılmış ve virüse yakalanmışlardır. Bu tersane çalışanları vasıtasıyla hastalık sivil halk arasında hızlıca yayılmış ve kısa zamanda insanlar Boston Şehir Hastanesi’ne akın etmişlerdir.
İspanyol gribini yüzünden yaşanan can kayıpları ilk defa 8 Eylül 1918’de kayıt altına alınmaya başlanmıştır. Savaş sırasında olan düşmanlık ve daha önce yaşanan olaylar nedeniyle, ABD halkı bu hastalık hakkında ilk başlarda Almanya’yı suçlamış ve ortaya birçok söylenti çıkmıştır. Almanların denizaltıları vasıtasıyla ABD limanlarına zehirli gaz salınımı yaptığı, Almanlar tarafından bulunan ve “yüzyılın ilacı” diye nitelendirilen aspirinin insanları öldürdüğü, Alman ajanların ölümcül bir bakteri türünü ABD’nin su kaynaklarına boşaltması ortaya çıkan söylentilerden bazılarıdır.
O zamanki nüfusu beş buçuk milyon olan ve ABD’nin en büyük eyaletlerinden biri olan New York’ta ise ilk başlarda bu durum ihmal edilmiş ve tedbir almak konusunda hızlı harekete geçilememiştir. Ancak daha sonra bölgenin sağlık komisyonu müdürü birtakım açıklamalarda bulunmuştur. Bu açıklamalarda; insanların toplum içerisinde tükürmemesi, yiyecek yenilen tabakların veya kapların başkalarıyla paylaşılmaması, insanlarla yakın temasta bulunulmaması ve mendil kullanılmadan öpüşülmemesi gibi konularda insanları uyarmıştır. New York’ta İspanyol gribi nedeniyle gerçekleşen ilk can kaybı ise 15 Eylül 1918’de olmuştur. 1918’in kasım ayında ise New York’ta yirmi binden fazla can kaybı olduğu sağlık otoriteleri tarafından açıklanmış ve bundan sonra resmi olarak birtakım karantina önlemleri açıklanmıştır.
5 Kasım 1918 tarihinde, New York’ta, bu durumun bir salgın olduğu resmi olarak açıklanmıştır. Bu açıklamadan bir hafta kadar sonra, Birinci Dünya Savaşı resmen sona ermiş ve bu nedenle askeri birlikleri getiren birçok gemi bu sıralarda ABD limanlarına ulaşmıştır. Ancak yapılan önlemler kapsamında bu gemiler hastalıktan tamamen arınana kadar karantinada tutulmuştur. Buna ek olarak, birçok tren istasyonu kapatılmış ve hastalık belirtileri gösteren bireyler, toplumun kullandığı ulaşım araçları ve yollardan uzak tutulmuştur. Bu süreçte sokağa tükürmek kanunen yasaklanmış ve bu kanunu ihlal eden kişilere para cezası uygulanmıştır. Bütün bu önlemlere karşılık eğitime ara verilmemiş, okullar açık tutulmuştur. Bu dönemde çocuklar onları virüsten korudukları düşününülen kumaş maskelerle okula gitmiştir. Bunun yanında, bazı çocuklar ise eski inançlara göre onları hastalıktan koruyacağı düşünülen sarımsakları boyunlarına takarak okula gönderilmiştir.
Washington D.C.’de İspanyol gribinin neden olduğu ilk can kaybı ise 21 Eylül 1918’de gerçekleşmiştir. Ölümünden dört gün önce hastalık belirtilerini göstermeye başlayan John Ciore isimli adam, bu hastalığa New York’ta yakalanmıştı. Bu vaka, hastalığın bir insanı öldürme süresinin oldukça kısa olduğunu ve artık eyaletler arası bulaşımın başladığını göstermekteydi. Bu olaydan sonra, yaşanan sivil ve askeri can kayıplarının artmasıyla birlikte ABD hükümeti gazetelerde salgın hakkında ilk uyarı notunu yayınlamıştır.
Yayınlanan uyarı notuna göre insanların:
1. Kalabalık mekanlara olabildiğince girmemeleri ve bu yerlerden uzaklaşmaları,
2. Toplum içerisinde hapşırma ve öksürmelerini tutmaları,
3. Nefeslerini ağızlarından değil burunlarından alıp vermeleri,
4. Ağızlarını, kıyafetlerini ve ciltlerini temiz tutmaları,
5. Sağlıklı yiyecekler tükemeleri ve bu yiyecekleri iyice ciğnemeleri,
6. Yemekten önce ve sonra ellerini yıkamaları,
7. Dar kıyafet, ayakkabı ve eldivenlerin kullanılmaması,
8. Derin nefes almaları
…gerektiği vurgulanmıştır.
Bununla birlikte; sinema, tiyaro gibi eğelence merkezleri ve toplumun kalabalık oluşturduğu birçok etkinlik alanı kapatılmıştır. ABD’nin salgın açısından en önemli ve kritik bölgeleri olan Boston, New York, Washington D.C. gibi ABD’deki diğer eyaletlerde de salgın temelinde benzer şekillerde yayılmış ve buna karşılık benzer faaliyetler gösterilmiştir.
İspanyol Gribinin Osmanlı Devleti’ne Etkisi
Askerlerin savaş sırasında savaştığı cephelerini değiştirmesi ve getirilen esirlerin ilk önce İstanbul’a getirilmesi, İspanyol gribinin Avrupa’dan Osmanlı Devleti’ne geçmesinin temel nedeni olarak görülmektedir. İspanyol gribi Osmanlı Devleti’ne ulaştığında Osmanlı, başta siyasi ve ekonomik olmak üzere pek çok alanda çok kötü durumdaydı. Son dönemlerde birçok önemli savaşta yenilgi alması ve savaşlardan dolayı ülkenin sürekli yıpranması, ülkedeki pek çok sistemi bozmuş ve kaynakların zarar görmesine neden olmuştu. Bununla birlikte kaybedilen her savaşla birlikte topraklarının da kaybedilmesiyle siyasi gücü de iyice azalmıştı. Bu şekilde, bitkin bir orduyla Birinci Dünya Savaşı’na da girince yenilgi kaçınılmaz bir hal almıştı. Kısacası, bu salgın zamanında Osmanlı, tarihinin en kötü zamanlarını yaşamakta, yıkılmaya yüz tutmuş ve büyük bir probleme daha direnemeyecek durumdaydı.
Bütün bu olumsuzluklara karşı, salgın diğer birçok ülkeden farklı bir şekilde, Osmanlı Devleti’nde basında yeterince yer buldu ve halkın alması gereken tedbirleri bildirmek için birçok açıklama yapılmıştır. Salgının ilk dönemlerinde İspanyol gribi, ülkede pek fazla yayılmamış ve bulunulan kötü duruma rağmen salgın oldukça iyi idare edilmiştir. Ancak bu durumun asıl nedeni, Osmanlı’daki ulaşım sistemlerinin gelişmemiş olması ve Osmanlı’nın bu alanda yetersiz olmasıdır. Bunun yanısıra, denizlerinin birçoğunun yabancı ülkelerin gemileri tarafından abluka altına alınmış olması ve geçişlerin bu yabacı kuvvetler tarafından kontrol edilip serbest olmaması da yayılımı engellemiştir. Böylelikle de salgının Anadolu’ya geçip yayılması bir düzeyde engellenmiştir. İkinci dalga, Osmanlı üzerinde çok daha etkili olmuştur çünkü tam bu dönemlerde Birinci Dünya Savaşı’nın bitmesi nedeniyle askerler savaş bölgelerinden evlerine dönmeye başlamıştır. Anadolu’daki evlerine dönen askerler ve esirlerle birlikte salgının Anadolu’da da yayılması oldukça kolaylaşmış ve yayılım hızla başlamıştır.
Terhis edilen askerler ilk önce İstanbul’a gelmekteydi. Bu yüzden en çok vaka oluşumu İstanbul’da gerçekleşti. İstanbul’dan sonra ise Ankara salgından en çok etkilenen şehirlerden biri konumundaydı. Çünkü tren hattının birleşim noktasında yer almaktaydı ve Anadolu’daki sınırlı ulaşımdan dolayı insanlar ulaşım için yoğunlukla bu tren hattını kullanmaktaydı. Oluşan yoğunluk ve savaştan gelen hasta askerlerin seyahat ederken bu hattı kullanmasıyla birlikte İspanyol gribi Anadolu’nun bütün bölgelerine yayılmıştır. Bir diğer önemli şehir ise esirlerin tutulduğu Yozgat şehridir. Yozgat’ta götürülen esirler buradaki yerel nüfusun büyük bir kısmının hastalanmasında etkili olmuştur.
Daha sonraki dönemlerde önlemler alınmaya çalışılsa da bu önlemler çok başarılı olamamıştır. Bunun en büyük nedenlerinden biri, neredeyse tüm doktorların ordu için görevde olmasıydı. Öyle ki, bu doktorlar bile ordu için yetersiz gelmekteydi ve bu dönemde herhangi bir sağlık personeline ulaşmak neredeyse imkansızdı. Salgın sırasında devlet, İstanbul’a otuz doktor talebinde bulunmuş, ancak bu bile karşılanamamıştı ve bu süreçte Osmanlı’daki doktorların yüzde on sekizi hayatını kaybetmişti. Mali yetersizliklerden dolayı birçok insana tıbbi yardımda da bulunamadı. Mali sorunlar ve kaynak yetersizliği nedeniye ilaç üretilemiyor veya ithal edilemiyordu. İnsanların elinde olan ilaçlar ise yokluktan dolayı çok pahalılaşmıştı. Sağlık hizmetlerinin de aksaması ve yeterli bir şekilde halka sunulamamasından dolayı insanlar içinden çıkılması zor bir duruma düşmüştü. Herhangi bir tıbbi yardım alınamadığından dolayı da insanların hayatını kaybetme süresi, hastalık belirtilerini göstermeye başladıktan sonra 12 saate kadar düşmüştü.
Bu nedenle, devlet, maddi ve tıbbi destekler sağlayamadığı için halkı salgının yayılmasına yönelik alınabilecek tedbirler konusunda bilgilendirecek bir beyanname yayınladı. Bu beyanname, genel olarak ABD’de ve diğer birçok ülkede paylaşılanla aynı maddeleri içeriyordu. Ancak ABD’dekinden farklı olarak, oldukça dikkat çeken ve önemli bir madde daha vardı. Bu maddede, virüsün hapşırma ve öksürme gibi nedenlerle bulaştığından ülkedeki bütün okulların kapatılması yönündeydi. Böylelikle bütün ülkede birkaç yıl boyunca eğitim duraksamış oldu. Ayrıca insanların sık sık ağzını yıkaması ve dişlerini fırçalaması da günümüze göre faklı ve dikkat çeken bir diğer maddeydi.
Okulların kapatılmasının yanısıra, tiyatrolar ve konferanslar gibi toplu etkinlikler de yasaklandı ve bu etkinliklerin yapıldığı yerler kapatıldı. Bu dönemde hastalığın tedavisinin bulunması için çalışmalara başlandı, üstelik bir aşı da üretildi. Ancak bu aşı yetersiz kaldı ve tedavi bulunamadı.
Tüm bunlara rağmen, insanların büyük bir kısmı oldukça duyarlıydı. İnsanların büyük çoğunluğu yayınlanan beyannameye olabildiğince uymaya çalıştı ve salgınla mücadelede kararlı bir tavır sergiledi. Fakat bu mücadele, virüsün yayılmasının önüne tam olarak geçemedi. Kayıtlara göre, 1918 yılının sonunda İstanbul’da İspanyol gribi nedeniyle gerçekleşen can kaybı miktarı altı bin dört yüz üç kişiydi. Salgının sonunda ise bu rakamın on binden fazla olduğu düşünülüyor. Anadolu’daki can kayıplarının kayıt altına alınmamasından dolayı ise Anadolu’daki can kayıpları ile ilgili ise resmi verilere sahip değiliz. Ancak Andolu’da on binlerce insanın hayatını kaybettiği düşünülüyor. Özetle, Osmanlı Devleti bu salgına hazırlıksız yakalanmış ve bu salgından büyük derecede etkilenmiştir.
İspanyol Gribinden Kaç Kişi Öldü?
Dünya nüfusunun yaklaşık üçte biri veya tahminen 500 milyon insan, İspanyol Gribinin art arda gelen dört dalgasında enfekte olmuştu. İspanyol gribinden ölen kişi sayısı 17 milyon ile 50 milyon arasında değişmektedir. Ancak büyük olasılıkla bu sayı 100 milyona kadar çıkmaktadır.
İspanyol Gribine Yakalanan Önemli İnsanlar
Sultan Vahdettin, 1918 yılının Kasım ayında virüse yakalandığını açıklamıştır. Ancak bunun daha sonra doğru olmadığı anlaşılmıştır. Bir devlet adamının misafirliğe gelmesi ve Sultan Vahdettin’in bu durumdan memnun olmamasından dolayı böyle bir yalan söylediği ve misafiri kabul etmediği öğrenilmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk ise bu gribe gerçekten yakalanmıştır. Almanya’ya yaptığı bir seyahatten sonra direkt İstanbul’a gitmek yerine böbrek rahatsızlığından dolayı dinlenmek için ilk önce Viyana’ya gitmiş ve burada İspanyol gribine yakalanmıştı. Bu yüzden İstanbul’a dönmesi bir süre gecikti. Ancak daha sonra dönebilmiş ve hastalığını Beşiktaş’taki evinde geçirmiştir.
Ayrıca o dönemin İspanya kralı XIII. Alfonso da gribe yakalananlar arasındaydı ve hastalanması, zamanında gribin daha çok dikkat çekmesine neden olmuştur.
Not: Bu konuyla ilgili olarak Tarihteki Büyük Salgınlar – En Ölümcül 10 Salgın başlıklı yazımızı da inceleyebilirsiniz.