İstanbul’un Fethi, 6 Nisan 1453 – 29 Mayıs 1453 tarihleri arasında, 53 gün süren bir kuşatmanın sonucunda Osmanlı ordusunun Bizans İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’u ele geçirmesidir.
Bu yazımızda İstanbul’un fethi nasıl gerçekleşti? sorusunu yanıtladık. Bizans İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul, uzun bir kuşatmadan sonra 29 Mayıs 1453’te Osmanlı İmparatorluğu tarafından ele geçirilmiştir. Bizlerde bu kuşatma yani İstanbul’un fethi nasıl gerçekleşti tüm ayrıntılarıyla anlattık. İstanbul’un fethi nasıl gerçekleşti? İstanbul, 53 günlük uzun bir kuşatmadan sonra 29 Mayıs 1453’te Osmanlı İmparatorluğu tarafından ele geçirildi.
Okuma Önerisi: Bu konuyla ilgili olarak İstanbul’un Fethinin Nedenleri Nedir? (Maddeler Halinde) başlıklı yazımızı da inceleyebilirsiniz.
Bu Yazının İçindeki Başlıklar:
İstanbul’un Fethi Öncesinde Yapılan Hazırlıklar
2. Mehmed kendisi hakkında bütün düşünülenleri ve konuşulanları umursamadan agresif ve bir o kadar da ofansif kararlar vermeye başladı. İlk olarak Rumeli Hisarı’nı yaptırmaya karar verdi. Çünkü Rumeli Hisarı sayesinde İstanbul’un deniz bağlantısını yok edip şehre yardım gelmesini engelleyebilirdi. Bu demek oluyordu ki Fatih Sultan Mehmed İstanbul’u hedef almıştı. İnşaatla kendisi bizzat ilgilendi ve bu Bizans İmparatorluğu’nu korkutup endişelendiriyordu. Bizans İmparatorluğu bunun üzerine inşaatın durmasını amaçlayarak iki elçisini gönderdi. 2. Mehmed ise gelen elçilerin direkt olarak idamını emretti. Bir şeyler ters gidiyordu ve Bizans İmparatorluğu bir kuşatma gelebileceğinin farkına varmıştı. Sonrasında ise 1452 Kasım ayında iki Venedik gemisi boğazlardan izinsiz geçerek adeta ateşle oynuyordu. Bunu farkeden 2. Mehmed de gemilere ateş açtı ve gemileri batırttı. Bunun üzerine Venedik Osmanlıların onlara savaş açtığını kabul etti.
2. Theodosius’un yaptırdığı surlarıyla ünlü olan Bizans İmparatorluğu’nda işler hiç de istenilen yolda ilerlemiyordu. Hem olası bir kuşatmaya savunma hazırlamaya çalışan Bizans İmparatorluğu aynı zamanda mezhepsel iç sıkıntılarla da boğuşmak zorunda kalmıştı. 1439 yılı içerisinde Katolik ve Ortodoks kiliselerinin birleşmesine onay veren Bizans İmparatorluğu yönetimi halkından çok büyük ve önemli sayılabilecek şiddette tepki gördü. Birkaç kaynağa göre Bizans halkının “Konstantinapolis’de Latin serpuşu görmektense Türk sarığı görmeyi tercih ederim” gibi düşünceler içerisinde olduğu da söylenir. Savunma olarak da Haçlı Seferleri’nde kullandıkları zincire ve onu gerip çevrelediği Galata ve Haliç’e, grejuvasına (rum ateşi diye geçen ve içinde ziftin, kömürün ve kükürtün olduğu bir karışım) ve çevrelediği 19 kilometre uzunluğundaki İstanbul surlarına güveniyordu. Avrupa’dan çağırdığı yardım da mezhepsel problemlerinden dolayı geri çevrilen Bizans İmparatorluğu tek başına kalmıştı.
Okuma Önerisi: Bu konuyla ilgili olarak İstanbul’un Fethi İçin Yapılan Hazırlıklar Nelerdir? başlıklı yazımızı da inceleyebilirsiniz.
Okuma Önerisi: Bu konuyla ilgili olarak İstanbul’un Fethi Öncesinde Bizans’ın Yaptığı Hazırlıklar başlıklı yazımızı da inceleyebilirsiniz.
İstanbul’un Fethi
Kuşatma başlamadan önce 2. Mehmed’in emrinde olan Karaca Paşa komutasında olan 10.000 asker kentin etrafındaki bazı kasabaları ve kaleleri ele geçirdi. Bunun üzerine Bizans İmparatoru Konstantin Rum köylerine ve orada yaşayan masum sivil halka zarar vermemesini diplomatik olarak rica etti. 2. Mehmed tahta geçtiğinden beri sergilediği agresif kararlarına bir tanesini daha katarak Rum köylerinde hayvanların otlamasına izin vererek görülen köylülerin direkt olarak öldürülmesini emretti. Buna cevap olarak da İmparator Konstantin İstanbul’un kapılarını kapatıp içerideki Türkleri hapsettirir. Sonrasında ise 1460 yılında 2. Mehmed tarafından fethedilecek Mora Despotluğu’na karşı Osmanlı saldırıları başladı.
Takvim 6 Nisan 1453’ü gösterdiğinde Osmanlı Ordusu Haliç’ten Marmara’ya surların önüne gelecek şekilde dizildi. Bunu gören Bizans İmparatorluğu yaklaşık bin askeri (zırhlı ve silahlı) Osmanlı ordusunun görebileceği bir şekilde surlarda yürüyüş yaptı. Bunun amacı ise halkın moralini ve askerin kendine olan güvenini arttırmaktı. Osmanlı Ordusu direkt olarak saldırmayarak önce şehrin etrafındaki şehir merkezine uzak kalmış yerleşim yerlerini yıkıp yağmaladı. Sonrasında ise Osmanlı topların konuşlanacağı yerleri seçmesi gerekiyordu. Bunun için de surların en zayıf noktalarını belirledi. Galata cephesine Zağanos Paşa’nın birlikleri, surların güneyine doğru Anadolu Beylerbeyi İshak Paşa’nın askerleri, kuzey tarafına doğru ise Rumeli Beylerbeyi Karaca Paşa kuvvetleri konuşlandı.
Bizzat savaşta bulunan Fatih Sultan Mehmed ise yeniçerileriyle birlikte St. Romanos ve Adrianopolis arasındaki kapıların merkez cephesine yerleşti. 2. Mehmed’in konuşlandığı bu kısım Bizans tarafındaki surların en zayıf kısımlarının bulunduğu noktaydı. Bu kısımları başarıyla bulan Osmanlı Devleti 11 Nisan günü o bölge ve yakınlarına toplarını konuşlandırdı. Topkapı isminin doğuş noktası da St. Romanos kapısının diğer kapılara göre daha hafif ve güçsüz oluşundan gelmektedir. 13 Nisan’da yani topların konuşlandırılmasından iki gün sonra Baltaoğlu Süleyman Paşa ve komutasındaki askerler Büyükada’yı, Burgaz Adası’nı ve Tarabya’da bulunan bir Bizans kalesini ele geçirdi.
Kuşatmanın Başlaması
Her ne kadar resmi kuşatma 6 Nisan 1453’de başlasa da, Osmanlı Ordusu o tarihe kadar bir hazırlık süreci içerisinde olmuştur. Boğazkesen Hisarı yaptırılmış ve şehir karadan abluka altına alınmış, fakat denizle bağlantı kesilememiştir. Bununla beraber şubat ayında dökülen topların İstanbul önüne naklini garanti altına almak için Karaca Paşa gönderilerek Misivri, Ahyolu ve Vize gibi kaleleri alması emredilmişti. Mart ayı başlarında ise Sultan Mehmed sancaktarlarını Bizans’a karşı yürütülecek bir kuşatma için bilgilendirdi. Ayrıca İstanbul’a Mora’dan gelecek bir yardımı önlemek adına Turahan Bey ve oğullarını Mora despotları Tomas ve Dimitriyos’u oyalamaları için gönderdi.
Sultan Mehmed bütün hazırlıklar tamamlandıktan sonra, 23 Martta, Edirne’den hareket etti. Nisanın beşinde 150-160 bin kişilik bir orduyla İstanbul’a varan Sultan Mehmed 6 Nisan günü şehri resmen kuşattı. Bu noktada Osmanlı Donanması da denizde hazır bekliyordu. İşte tüm ayrıntılarıyla İstanbul’un fethi nasıl gerçekleşti? sorusunun yanıtı;
18 Mayıs Taarruzu
18 Mayıs akşamı Osmanlı Ordusu surlara sürpriz bir saldırı düzenledi. Ama bu saldırı büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı. İstanbul’u çevreleyen surların aşılamaması nedeniyle pek çok Türk askeri ölürken, Rumlar günü kayıpsız atlatmayı başardı.
20 Nisan Deniz Savaşları
Batı’dan İstanbul’a yardım amacıyla gelen dört Cenova gemisinin İstanbul’a varamadan rüzgardan mahrum kalması sonucu bu fırsatı değerlendirmek isteyen Sultan Mehmed, Osmanlı Donanması’nı gemileri bozguna uğratmaları amacıyla gönderdi. Fakat bu girişim de başarısız oldu.
7 Mayıstaki Hücum
Sultan Mehmed Eğrikapı’daki surun top ateşine karşı fazla güçlü olduğu ve Topkapı cephesinden yapılacak olan bir saldırının daha iyi sonuç vereceği düşüncesiyle Eğrikapı tarafındaki büyük toplardan birisi Topkapı cephesine getirilmesini emretti. Bu noktada top ateşi halihazırda sürekli devam etmekteydi. Sonunda 7 Mayıs’ta surlara yeterince zarar verildiği düşüncesiyle Bayrampaşa deresi yakınlarındaki surlara ikinci bir taarruza geçildi. Fakat üç Venedik gemisinin bölgeye yardıma gitmesi nedeniyle bu taarruzdan da bir sonuç alınamadı.
12 Mayıs Taarruzu
Vlaherna Saray’ı ile Edirnekapu arasındaki surlarda açılan bir gediği değerlendirmek amacıyla 12 Mayısta yapılan bu taarruz, başta başarıya ulaşacak gibi gözükmesine rağmen yedek kuvvetlerinin gelmesi nedeniyle sonuçsuz kaldı. Bununla beraber tekrar eden taarruz, bu sefer de Edirnekapı’dan gelen 1000 kişilik takviye birliğince engellendi. Devam eden süreçte sayısız top muharebeleri, ok ve kurşun atışları, şehre giriş maksadıyla yapılan lağım açma çalışmaları- ki Bizans tarafından bulunup kapatılıyorlardı- ve hareketli harp kulelerinin surlara taarruzları ile geçti.
23-24 Mayıs Barış Görüşmeleri
Sultan Mehmed’in nihai taarruz vakti geldiğine olan inancıyla- usulen ve insan kaybını en aza indirmek amacıyla- 23 veya 24 Mayısta İsfendiyaroğlu Kasım Bey Bizans İmparatoru’na barış teklifi yapmak için elçi olarak gönderildi. Barış teklifi genel olarak “Şehrin Osmanlı Devleti’ne terki, gitmek isteyen herkesin (İmparator, maiyeti ve halk) özgür olduğu ve bir savaş olması durumunda Osmanlı’nın eline düşecek olan herkesin ise esir olarak değerlendirileceği”ni bildiriyordu. Bizans İmparator’u buna karşılık vergi ödemeyi teklif etse de Sultan Mehmed bunu kabul etmedi. İstanbul’u ne olursa olsun ele geçireceğini bildirdi.
25-26 Mayıs Macar Kralı ile Görüşmeler
25-26 Mayıs tarihlerinde bir Macar Heyeti, Naip Jan Hunyand’ın tahtan çekildiğini dolayısıyla Osmanlı ile üç sene için imzaladıkları ateşkesin bertaraf edildiğini bildirmek ve iade etmek amacıyla Osmanlı üssüne ziyarette bulundu. Aynı zamanda bu heyet İstanbul kuşatmasının kaldırılmaması halinde Bizans’ı destekleyecekleri ve hatta Avrupa’dan bir filonun da Bizans’ın yardımına gelmekte olduğunu haber verdi. Macarların ve Avrupa’nın desteğini bildirmesi karargahda dedikoduların başlamasına ve askerlerin moralini bozmasına vesile oldu. Bu noktada Macar elçisinin Avrupa’dan gelen filoyla 26 Ocak’ta Bizans’la imzaladıkları ittifak neticesinde Venedik Cumhuriyetinin göndermeyi kabul ettiği fakat- birazcık- geç kalmış olan filosunu kastetmesi kuvvetle muhtemeldir.
27 Mayıs Ordu Müzakeresi
Macarların Osmanlı Devleti’ne karşı tutumu ve Avrupa’dan bir filo geleceği haberi nedeniyle Ordu içerisinde bir tedirginlik baş göstermişti. Bu noktada Venedik veya Papa donanmasının Sakız’a ulaştığı haberi gelmişti. Bu nedenle 27 Mayıs akşamı varolan durumu tartışmak amacıyla bir meclis toplandı. Karşıt görüşler gözden geçirildi. Üç Haçlı Seferine tanık olmuş vezir-i âzam Halil Paşa, savaşın devam etmesi durumunda Batı Hristiyanlarının Türkleri Balkanlardan atmak için daha geniş kapsamlı bir harekette bulunacakları endişesi ile kuşatmadan vazgeçilmesi ve Bizans’ın ağır bir vergiye bağlanmasıyla yetinilmesini önerdi.
Buna karşın Zağanos Mehmed Paşa ise İstanbul’a yardım yapılmayacağını ve yapılsa bile Osmanlı Ordusu’nun düşmanlarını alt edebileceğini savundu. Zağanos Paşa’ya bazı üstsubayların ve ulemanın destek vermesi ve Ak Şemseddin’in de konu lehine mektubu sayesinde nihai hücuma karar verildi. Taarruzun ayrıntıları kesinleşinceye kadar Macar elçisi esir alındı. Sultan Mehmed; deniz ve kara kuvvet kumandanlarını toplayarak surda açtıkları deliğin girilebilecek kadar genişlediğini dolayısıyla İstanbul’u ve tüm hazinelerini yakında elde edeceklerine emin olduğunu söyledi. Hepsine gayretleri ve fedakarlıklarından ötürü teşekkür ederek- yayılan dedikodulara karşın- askerlerin moralini düzeltmeye çabaladı.
27 Mayıs-29 Mayıs Bombardımanları
Taarruz için müzakereler yapılırken bir yandan da top atışına devam edilmekteydi. Özellikle 27 Mayısta başlayan ve üç gün süren bir bombardımanla- Rumların gedikleri onarmasını engellemek amacıyla gece bile top atışına devam edilmişti- nihai taarruz için uygun şartların oluşturulması sağlandı. Bu süre zarfında Osmanlı Ordusu açılan deliklerden birkaç kez girmeye çabalasa da Bizans İmparatoru tarafından geri püskürtüldüler.
29 Mayıs 1453’te Neler Yaşandı?
İmparator XI. Konstantin, çeşitli kaynaklardan- ki burada kasıt Galata Cenevizlileri ve Osmanlı karargahında bulunan Rumların ucuna kağıt taktıkları okları surlardan içeri atmalarıdır- 29 Mayıs Taarruzunu haber almıştı. Gerekli hazırlıkları yapmaya başlamıştı. 28 Mayıstan itibaren şehrin savunması sırasında kullanılacak malzemeler hazırlanmaya başlandı. Surlarda açılan gedikler olabildiğince onarılmaya çalışıldı. Buna karşın Topkapı’da Liküs vadisine inen sırt tarafındaki gedik Türk Ordusu tarafından büyütüldü.
Aynı anlarda Osmanlı karargahında ise taarruzla ilgili plan yapılmaktaydı. Fikir alışverişleri sonucunda Tophane ve Fındıklı limanında yatan donanmanın Langa ve Samatya’ya uzanan kıyıda belirli bölgelerde karaya asker çıkarması ve bu askerlerin merdiven dayamak suretiyle surlara tırmanması kararlaştırıldı. Bu sırada donanmadaki ok ve mancınıklar da askerlere veya merdivenlere yapılacak müdahaleleri engelleyecekti. Haliç’teki donanma ise Tahtakapı’dan Unkapanı’na kadar olan bölgede aynı işlemi gerçekleştirecekti. Kara taarruzunda ise önceki taarruzlardakiyle aynı düzen uygulandı. Sağ kolda Mahmud Paşa, sol kolda Karaca Paşa ve Topkapı cephesinde de bizzat Sultan Mehmed.
Asıl taarruzdan önce ise surları yıkmak amacıyla pek çok öncül saldırı gerçekleştirildi. Öncül taarruzlar sırasında surlardan içeri giren Murad Paşa, Jüstinyani’yi öldürmek için saldırdıysa da kaybetmiştir. Türk Ordusu öncül saldırılarda kesin bir başarı yakalayamasa da çatışmanın kızışması üzerine İmparator’a İstanbul’u terk etmesi teklif edilmiştir. O ise reddetmiştir.
28 Mayıs gecesinden 29 Mayıs günü sabaha yakın saatlere kadar- 29 Mayıs günü gerçekleştirilecek olan asıl taarruza hazırlık amacıyla- iki taarruz daha yapıldı. Nihai taarruzda ise Topkapı ve Edirnekapısı esas taarruz merkezleri olarak belirlenmiştir. Sultan Mehmed’in de bulunduğu bu koldaki gediğin İstanbul’un içine girmekte en önemli adım olduğu düşünülmüştür. Ne yazık ki yapılan iki taarruzdan da kayda değer bir sonuç elde edilememiştir. Türk askerlerin grejuva ateşi aracılığıyla Rumlar tarafından öldürülmüştür. Diğer cephelerde de sonuç aynıydı.
29 Mayıs Taarruzu
İlk iki taarruzdan istenilen sonucunun alınamaması nedeniyle son koz olarak Sultan Mehmed önderliğindeki yeniçeriler ve yedek kuvvetler, İmparatorun da bulunduğu merkez bölgesinde çatışmaya girdi. Jüstanyani’nin de yaralanması ve aşırı kan kaybının onu geri çekilmeye zorlaması sayesinde taarruzun seyri Osmanlı Ordusu lehine değişti.
Sultan Mehmed, Yeniçeri Ordusu’nu -surlardan atılan ok ve taş yağmuru devam etmesine rağmen- hücuma itti. Süreç ilerledikçe şehri çevreleyen hendeği aşıp sura dayanan yeniçeri sayısı artmaya başladı. Ulubatlı Hasan adında bir yeniçeri kalkanını ok yağmurundan korunmak amacıyla başının üstünde tutarak sura ilk çıkan asker oldu. Yaralanmasına rağmen diğer yeniçerilerin de sura tırmanmasına yardım etti. Ulubatlı Hasan savaş sırasında surdan düşüp ok ve taş yağmuru tarafından öldürülse de Türk Ordusu’nun İstanbul’u Fethinde büyük rol oynadı.
Surda halihazırda var olan deliklerden de yeniçerilerin girmesi ile birinci sur ile ikinci sur arasında kalan bölge Osmanlı Ordusu tarafından zapt edildi. Savaş sırasında Konstantin de omzundan yaralanmıştı. İçlere doğru çekilmeye başlamıştı. İmparator’un geri çekildiğini gören askerlerin de paniklemesi sonucu dış sur tamamiyle düştü. Rum askerlerinin dış sura yoğunluklu olarak konuşlanmaları sonucunda müdafaasız kalan iç surlar da kolayca alındı. Böylece Topkapı müdafaası bastırıldı ve Türk kuvvetleri bu kapıdan şehre girdi.
İstanbul’un Fethi Nasıl Gerçekleşti?
Aynı zamanda taarruz başka bölgelerde de devam etmekteydi. Silivri tarafındaki surlarda oluşan bir gedik kullanılarak şehrin içine girilmiştir. Aynı zamanda Topkapı ile Edirne surlarının sol tarafında kalan ve Konstantin’in emriyle savunmaya açılmıştır. Kerkaporta kapısını kullanan Türk askerlerinin desteğe gitmesi sonucunda Karaca Paşa oradaki Rumları mağlup etmeyi başarmıştır. Osmanlı sancağını dikmiştir.
Haliç tarafındaki donanma ise Odun kapısı aracılığıyla şehre girmiştir. Osmanlı Donanması, surlardaki Rum askerleri tarafından geri püskürtülmüştür. Ancak iki saat sonra -diğer cephelerdeki Türk askerlerinin Rum askerlerine surlardan saldırması sonucu- şehre girebilmişlerdir. 29 Mayıs taarruzu boyunca Türkler tarafından tek yenilgi Vasileos, Leon ve Aleksiyüs burçlarındandır. Giritli gemiciler tarafından savunulan bu burçlar ele geçirilememiştir. Osmanlı Ordusu’nun geri kalan bölgelerdeki başarısı nedeniyle savaşa önemli bir etkisi de olmamıştır. Giritli gemiciler ise kendilerinin ve mallarının serbest bırakılması şartı ile müdafaadan vazgeçmişlerdir. Türk Ordusu’nun şehre girmesi üzerine Rumlara yardıma gelen gemiler şehir halkını da alıp uzaklaşmışlardır. Bizans kumandanı Çelebi Mehmed’in oğlu Şehzade Orhan ise kıyafet değiştirerek saklanmaya çalışmıştır. Sonunda kendisini surlardan atarak intihar etmiştir. Sonuç olarak elli dört gün süren bir kuşatma ve dört taarruzun ardından 1125 yıllık başkenti olan İstanbul 29 Mayıs 1453’de Osmanlı Devleti tarafından fethedilmiştir.
Haliç’e indirilen donanma, şehirde başlayan kıtlık, yeraltındaki savaşlar ve surlardan yüksek yürüyen kuleden sonra Osmanlı ordusunun son hücum için hazırlıkları başlamıştı. 24 Mayıs günü 2. Mehmed tarafından emir verilen eniştesi Kasım Bey, İmparator Konstantin’e elçi olarak gidecek ve teslim olmalarını isteyecekti. Teslim olurlarsa halkın ve Konstantin’in ailesine dokunulmayacağını, şehri de yağmalamayacaklarını aktarmıştı. Bunun üzerine Konstantin ve Mehmed arasında şöyle bir iletişim gerçekleşti:
Şehri sana teslim etme konusuna gelince, bu ne benim ne de başka birinin yapabileceği bir şeydir. Daha açık konuşmak gerekirse, bunun için hepimizi öldürmen gerekiyor. Bu, senatomuzun oy birliğiyle aldığı karardır. Direneceğiz. Bu uğurda ölmeye de hazırız.
Konstantin
Ayrılıp gitmem mümkün değildir. Ya ben şehri alırım ya da şehir ölü yahut diri beni alır. Eğer imparator ayrılıp gitmek isterse kendisine Mora’yı bırakırım. Dostluk antlaşması yaparım. Oradaki karındaşına başka bir sancağı veririm. Ama şehire barışla girmezsem, savaşla girersem o zaman onu ve bütün soylu, ileri gelenleri ölümle cezalandırırım. Geri kalan halkı köle olarak askerlerime dağıtırım. Bana ıssız da kalsa şehir yeter.
Fatih Sultan Mehmet
İstanbul’un Fethinde Topların Kullanımı
Topların tamamıyla konuşlanmasından sonra Fatih Sultan Mehmed, veziri olan Veli Mahmud Paşa’ya Bizans İmparatoru Konstantin’e gidip kentin teslim olmasını istediğini dile getirmesini istedi. İmparator Konstantin ise kenti korumaya yemin ettiğini belirterek eğer Fatih Sultan Mehmed isterse vergi verebileceğini ekledi. Bunu kabul etmesi bekleyen Fatih teklifi kabul etmedi. Sonrasında ise 12 Nisan 1453 tarihinde Fatih Sultan Mehmed’in emriyle Osmanlı Devleti topçu ateşleri başlatıldı. O döneme göre kuvvetli ve korku salan bu toplar, çok gürültü çıkartmaktaydı. Topların çok ses çıkarmasından dolayı da halkın ve kenti savunanların moralinin bozulduğu da söylentiler arasındadır. Osmanlı Devleti’nin bu görkemli topları yaklaşık iki saatte doldurulabiliyordu. Bu yüzden de top ateşi sık olamıyordu. Fatih ise topların daha hızlı ateşlenmesini emretti. Bunun sonucunda ise bir top dayanamadı ve patlayarak parçalandı. Topu ateşlemede büyük rol oynayan usta Urban ve çevresinde topu ateşlemede görevli olan birkaç kişi bu patlama sonucunda hayatını kaybetti.
Osmanlı Devleti ordusu savaş sırasında top atma taktiğini geliştirerek önce büyük olmayan toplarla sur üzerinde işaretlenen noktanın etrafındaki yerlere ateş açıp sonrasında ise büyük ve güçlü toplarla o işaretlenen yere gülleyi isabet ettiriyorlardı. Böylece surları parçalayıp surlarda boşluk oluşturuyordu. Bu top atışı 18 Nisan 1453’e kadar hızını kesmeden sürdürüldü. 18 Nisan günü geldiğinde ise surlarda tam iki tane gedik açıldı. Surların önüne Bizans İmparatorluğu tarafından kazılan hendekler taşlarla ve kum torbalarıyla dolduruldu. Osmanlı kara ordusu gece taarruzuna karar kılmıştı. Fatih bu taarruzları desteklemek için savaş kuleleri inşa ettirdi. Fakat Osmanlı bu gece taarruzundan faydalanamadı. O günlerde deniz taarruzunu da başlatmıştı Osmanlı Devleti. Buna rağmen Bizans ve müttefik donanmalarının güzel savunması sonucu bu da başarısızlıkla sonuçlandı. İki taarruzunda başarısız olması Bizans cephesinde moralleri yükseltmişti. Kentlerini koruyacaklarına olan inançları bu başarısız taarruz denemelerinden sonra epeyce artmıştı.
İstanbul’un Fethinde Gemilerin Karadan Yürütülmesi
Başarısızlıkla sonuçlanan bu iki taarruz sonrası, Fatih Sultan Mehmed komutan ve devlet adamlarıyla bir toplantı düzenleyerek bundan sonraki gerçekleştirilmesi gereken aşamalara karar vermek istedi. Bu iki başarısızlık onu derinden etkileyecek olmalı ki gemileri karadan yürütmek gibi enteresan bir karar vermişti. Her ne kadar 14 yıl önce Venedikli komutan Gattamelata da gemilerini karadan yürütmüş olsa da özgün bir fikir sayılabilen fikirdi bu. Haliç’e girmek için gemileri karadan yürüten Fatih Sultan Mehmed, işin sadece gemileri karadan yürütmek olmadığını anlayarak düzgün bir plan yapmıştı.
Gemiler 21-22 Nisan gecesi yürütülecekti. Gemilerin yürütüleceği ormanlık alandaki ağaçlar kesiliyordu. Sonra savaş esnasında denge politikası izleyen Cenevizliler tarafından da yağlanıyordu. Bütün bunlar olurken Bizanslıların dikkatini başka yöne çekmek için Osmanlı Devleti St. Romanos kapısına gedik açmaya karar vermişti. Öyle de oldu. Halk o gediği kapatmaya çalışırken gemiler karadan yürütülüyordu. Bunu gören Bizans Devleti gemileri yakmayı amaçladı. Gemilere yakmaya karar veren Bizans Devleti’ni gemileri hazırlama bahanesiyle Cenevizliler oyaladı. Bunu 2. Mehmed’e ilettiler ve 2. Mehmed de kıyılara topları yerleştirerek bu planı engelledi. Cenevizlilerin yaptığı iş savaşın kaderini değiştirdi dememiz mümkün.
Osmanlı Devleti, gemilerine karşı yapılmış olan planı engelledikten sonra Galata’daki topçular ve Haliç’teki gemilerle meşhur Haliç surlarını dövmeye başladı. Bunun üzerine Haliç’e asker çeken Bizans Devleti surlarının dövülmesini izliyordu. Bütün bu olanlara rağmen Osmanlı Devleti yine surları parçalayamıyordu. Mesafenin uzun olmasından dolayı surlar yıkılmıyordu. Bu sırada St. Romanos tarafındaki surlarda dövülüyordu. Oradaki surların yeterince zarar gördüğünü düşünen Fatih, taarruz emri vermişti. Fakat Bizans Devleti bu taarruzu kolaylıkla püskürtmüştü. Halk ve ordu taarruzları püskürtüyordu fakat Bizans tarafında kıtlık başlamıştı. İmparator Konstantin bir yardım filosunun ulaşması için Papa Nicholas ile anlaşmıştı fakat bu filo gelmeyecekti. Bu filonun nerede olduğuna dair bilgi edinmek için gönderdiği birkaç kişilik ekibi, ona öyle bir filo olmadığını söylediğinde umudunun kalmadığı ve üzüntüsünden ağladığı söylenir. Venedikli Doktor Barbaro onun ağladığını yazmaktadır.
Okuma Önerisi: Bu konuyla ilgili olarak İstanbul’un Fethi Sırasında Gemiler Karadan Yürütüldü mü? başlıklı yazımızı da inceleyebilirsiniz.
İstanbul’un Fethinde Yeraltı Savaşları
Osmanlı Devleti bu aşamadan sonra farklı bir yol izlemeye karar verdi. Surları yıkamayacağını anlayan Osmanlı, yerin altından ilerlemeyi düşündü. Yerin altından ilerlemeye başlayan Osmanlı’yı duyan muhafızlar onların tünel kazdıklarını fark etti. Bunun üzerine onlar da onlara doğru tünel kazarak buluştuklarında yeraltı savaşlarını başlatacakları. Bizans askerleri buluştuklarında tüneli yakarak hem kendi hem de Osmanlı askerinin canına kıydı. Tünelden geçişi durdurmuşlardı fakat başka tüneller olabileceğinden şüphelenmişti Bizans Devleti. Haklı da çıkmıştı. Her gün yeni tüneller bulunuyordu. Bir gün o bulunan tüneller surların altına gelmişti. Bu sefer yakılırsa surların çökeceğinden sadece duvarla kapatmışlardı.
Okuma Önerisi: Bu konuyla ilgili olarak İstanbul Surları Nedir? İstanbul Surları ve Kapıları başlıklı yazımızı da inceleyebilirsiniz.
İstanbul’un Fethi Ne Zaman?
Son olarak Fatih Sultan Mehmed ordusunu üçe ayırmıştı. Bu asker birlikleri ile son taarruzu gerçekleştirecekti. Her biri 50.000 kişiden oluştuğu söylenen bu asker birliklerinin çoğu ağır hasar görmüş olan St. Romanos Kapısı’ndaydı. Savaştan önce ise namaz kılınmış savaş içinde hücum marşı çalmaya başlamıştı. Yaşlıların ve Hristiyanların olduğu asker birliklerinin amacı surlara merdiven dayamaktı. Püskürtülen bazı askerler orduya doğru kaçmaya çalışırken 2. Mehmed’in emriyle kılıçtan geçiriliyor surlara dönmesi için teşvik ediliyordu. Burada da Mehmed’in işi ne kadar ciddiye aldığını ve pes etmeyeceğini görmemiz mümkün. Sonrasında ise Yeniçerilerin kararlı tutumlarıyla surlar aşılmıştı. Osmanlı Askeri şehre Bizans birliklerinin bitkin düşmesini de fırsat bilerek girmişti. Şehir düşüyordu ve Bizans birliklerinin mücadele edecek gücü ve inancı kalmamıştı.
Bütün bunlar yaşanırken Konstantin’e tam olarak ne olduğu bilinmese de bazı kaynaklar savaşırken sırtından aldığı bıçak darbesi ile öldüğünü söyler. Şehre giren Fatih Sultan Mehmed, Ayasofya’nın önüne giderek secdeye kapanıp toprağı öper. Sonrasında ise halka onları öldürmeyip köle yapılmakla yetinileceğini söyler. Burada da halka olan davranışını görmek mümkün. Sonrasında ise üç gün önce verilmiş olan şehri yağmalama emrini geri çeker. Artık kentte olan her şeyin onun olduğunu söyler. Böylece de İstanbul’un Fethi sonlanır. İstanbul bu sefer de Osmanlı Devleti’nin olmuştur. Uzun yıllar öyle kalan İstanbul, sonrasında ise Osmanlı Devleti’nin içinden çıkan Türkiye Cumhuriyet’inin olmuştur. Türkiye de onu korumak için 1. Dünya Savaşı’nda çaba sarf etmiştir.
Osmanlı Devleti’nin İstanbul kuşatması 6 Nisan-29 Mayıs 1453 tarihleri arasında olmuştur. İstanbul’un Fethi tam olarak 1 ay 3 hafta 2 gün sürmüştür. İstanbul Fethi 29 Mayıs 1453 Salı günü gerçekleşmiştir.
Okuma Önerisi: Bu konuyla ilgili olarak İstanbul’un Fethinin Sonuçları (Türk ve Dünya Tarihi Açısından) başlıklı yazımızı da inceleyebilirsiniz.