Irkçılık Nedir? Irkçılığın Dayanakları Nelerdir?
Bu yazıda ırkçılık genel hatlarıyla antropolojik ve sosyal açılardan incelenecek ve günümüzdeki yeri tartışılacaktır. Irkların sınıflandırılması, zeka düzeyleriyle ilişkilendirilmesi ve üstünlük iddia edilmesi gibi hususların sebep ve sonuçları ele alınmıştır. İnceleme yapılırken Arthur de Gobineau ve Georges Vacher de Lapouge gibi bilimsel ırkçılığı temellendiren görüş sahiplerinin düşüncelerine yer verilmiştir. Irkçılığın tarihteki sonuçları ele alınırken İkinci Dünya Savaşı, Güney Afrika Cumhuriyeti’nde ırkçılık gibi örnekler incelenmiştir.
Bu Yazının İçindeki Başlıklar:
Irkçılık Üzerine Tarihsel Bir İddia
Bütün ırklar beyaz ırktan faydalanır. Bu ırkın yardımı olmadan kimse var olamaz. Demokrasi, her uygarlığı yok eden bir kötülük, en iyilerin içine gömüldükleri bir çamur, bir bataklıktır. Siyasi bir ideal olmak yerine, melezleşmiş ve vasat halkların yalın ifadesidir.
Tarihte arı ırka uzak ırkların kurmaya çalıştıkları uygarlıklar başarısız olmuştur. Bu ırklar başka ırkların boyundurukları altında kalmışlardır. Beyaz toplumlar incelendiklerinde diğer toplumlardan zekâ, güç, güzellik, aristokratik cesaret, sebat erdemleri, onur, düzen, özgürlük ve yararlılık açılarından daha üstün oldukları görülür.
Irkçılık Nedir?
Irkçılık, kalıtımla aktarılan ten rengi, yüz şekilleri, saç dokusu ve benzeri fiziksel özelliklerin davranış modellerini, kişilik özelliklerini, entelektüel becerileri ve benzeri üstünlük ve aşağılık iddia edilebilecek durumları belirlediğini ifade eden teori ve doktrinler bütünüdür.
Pratikte ırkçılık, bazı insan ırklarının diğerlerine üstünlük göstermesi yönünden kendini gösterir. Tarih boyunca kölelik, kolonicilik, aristokrasi, soykırım gibi istismarlara yol açmıştır. Ortaya çıkmasının ve varlığını sürdürmesinin kompleks ve çoklu sebepleri vardır. Diğer taraftan bu sebeplerin bilimsel olduğu iddia edilse de kanıtlanabilecek veya dikkate alınabilecek gerekçeleri bulunmamaktadır. Bunula birlikte yol açtığı birçok olay çoğu ülke ve uluslararası kuruluş tarafından kınanan felaket sayılabilecek türden olaylar olmuştur.
İnsanların irsiyete bağlı anatomik veya biyolojik karakterleri ile sosyokültürel nitelikleri arasında illiyet bağı kuran görüşler insan toplulukları arasında eşitsizlik bulunduğu gibi bir sonuca yol açar. Nitekim insanlığın üstün ırk, aşağı ırk gibi ayrımlarla derecelendirilmesi ayrımcı, hatta soykırımcı uygulamaları haklı çıkarmak için kullanılmıştır. Tamamen ideolojik bir kavram olan ırkçılık birçok değişik biçimlere bürünmüştür. Bunlar; öjenik (soy arıtımı), ırk ayrımcılığı, Yahudi düşmanlığı.
Arthur de Gobineau’nun temellendirdiği ırkçılık sistemi evrenselciliği ve eşitliği reddeder. Askeri, siyasi, yasal, dinsel, ahlaki, ekonomik ve kentsel toplumsal mekanizmaların çoğu zaman “işe yaramaz” insanları koruma ve çoğaltma eğiliminde olduğunu savunan Alfred Russel Wallace’ın da desteklediği ırkçılık, genelde sadece üstün ırkların egemenlik ve yönetim hakkı olması gerektiğini öne süren bir ideolojik düşüncedir. Gobineau’ya göre bütün ırklar beyaz ırktan faydalanır, bu ırkın yardımı olmadan kimse var olamaz. Ayrıca demokrasi, her uygarlığı yok eden bir kötülük, en iyilerin içine gömüldükleri bir çamur, bir bataklıktır. Siyasi bir ideal olmak yerine, melezleşmiş ve vasat halkların yalın ifadesidir.
Irkçılığın Dayanakları
Sosyalist bir aristokrasi anlayışı benimseyen Arthur de Gobineau’nun yönetime ve toplumsal mekanizmalara dair başta belirtilmesi gereken yanılgısı zekânın ve işe yararlılığın genlerle olan ilişkisinin çok az (kimi bilim insanlarına göre neredeyse hiç) olmasıdır. Özellikle de Gobineau’nun savı üzerinden uygarlıklar incelendiğinde ırkların gelişmişlik düzeyinde net bir etkisi olmadığı birçok örnekle birlikte görülür. Örneğin, etnik kökenlerin yönetim ve gelişmişlik düzeyi üzerinde doğrudan etkili olmasına Kuzey Kore ve Güney Kore örneği ters düşer. İkisi de Avrupalılar tarafından sömürgeleştirilmiş ve yerleşilmiş olsa da Amerika Kıtası’nın güney ve kuzeyi arasındaki ekonomik uçurum yine ırkların doğrudan etkisiyle uyuşmamaktadır.
Irkların genetik özellikleri bir yana, kültürel olarak dahi incelendiklerinde gelişmişlik üzerine doğrudan bir etkiden söz etmek mümkün değildir. Buna misal olarak kültürün uygarlık seviyesine etkisi olduğu görüşü İspanyol kültürünün İspanyol İmparatorluğu döneminde gelişmiş uygarlık özellikleriyle kendini göstermiş olmasına rağmen günümüzde aynı ırktan insanlar tarafından yönetilen Güney Amerika ülkeleri arasındaki ekonomik farkların olmasını, örneğin Şili ve Arjantin’in ekonomik durumunun Peru ve Bolivya’nınkilerden daha iyi olmasını açıklayabilir değildir.
Uygarlıkların gelişmişlik düzeyleri genlerle açıklanamayacak kadar çok etkenli durumlardır. Tarih boyunca diğer toplumlarla olan ilişkileri, coğrafi konumları, sahip oldukları fiziksel imkanlar, ellerindeki imkanları yönetim biçimleri, eğitim, sanayi, yönetim vb. kuruluşları bu etkenlerden sayılabilecek bazılarıdır. Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda insanların genlerine ve fiziksel özelliklerine göre yönetimde söz sahibi olma, toplumsal hizmetlerden yararlanma ve hatta yaşama gibi temel haklarından yoksun bırakılmalarını yersiz ve insanlık dışı olarak görmek yanlış olmaz.
Bilimsel Irkçılık Nedir?
Irkçılığı bilimsel açıdan temellendirme yolunda adımlar atan Georges Vacher de Lapouge, kişiliğin anatomik bir gerekçesi olması gerektiğini savunmuştur. Kişilik gücünün kafatasının ve beynin uzunluğuna bağımlı olduğunu iddia eder. 1840’ta Anders Retzius tarafından geliştirilen kafatası indeksi (cephalic index) methodunu destekleyen Lapouge, insan ırklarını Hint-Avrupa ırkından Homo Europaeus (uzun kafalı, iri yarı, üstün, ilerlemenin ve gözü pekliğin temsilcisi olan ırk), Homo Alpinus (kısa kafalı, çalışkan, esmer, gelenekçi ırk), Homo Contractus (uzun kafalı, ufak tefek, esmer ırk) olarak üç gruba ayırır. Kafatası indeksi, kafatasının maksimum genişliğinin maksimum uzunluğa bölünüp 100 ile çarpılmasıyla bulunan sayının belli aralıklarda olmasıyla ırk sınıflandırması yapmaya yarayan bir sistemdir.
Biyolojide ırk, insanlar için kullanılan bir terim değildir. İnsanlardan bahsedilirken ırk, sadece sosyal bilimlerde karşımıza çıkan bir terimdir. Bu bağlamda çeşitli ırkçı metotların fiziksel inceleme ve istatistiklere bağlı olarak üretilmiş olması onları bilimsel ve kanıtlanmış sistemler yapmaz. Aksine, günümüzde etnik grupların karılmış olmasından dolayı, kafatası indeksi gibi sistemler insanların hangi etnik kökene ait olduğu konusunda dahi çok sınırlı bilgi veren metotlardır. Üstelik kafatası uzunluğu ve genişliği, çok sayıda genin aktarılmasından ortaya çıkan fenotiplerdir. Bu sebepten ötürü kafatası indeksi ancak küçük nüfuslu grupların birbiriyle etnik ilişkisi olup olmadığı hakkında tahmin yürütülürken kullanılabilir bir sistemdir.
Irkçılık Doktrinleri
Irkçılık doktrinleri özellikle 1870’ten sonra Almanya’da coşkunlukla karşılanmış ve Almanlar tarafından Pancermanizm siyasetini haklı çıkarmak için kullanılmışlardır. Nazi liderleri de buna paralel olarak Nietzsche’nin “insan üstü” teorisini ırk üstünlüğü şeklinde yorumlamışlardır. Hiçbir kayıt tanımadan her çeşit davranışa girişmişlerdir. Bu yollarla ırkçılık Adolf Hitler rejimi çağında, A. Rosenberg’in öğütlerine uyarak yürütülen Musevi düşmanlığını ve saf ırk taraftarlığını yaymam için kullanılmıştır. Benzer şekilde 1948-1991 yılları arasında Güney Afrika Cumhuriyeti’nde çalışma, konaklama, toplum hizmetleri gibi unsurların ırklara göre düzenlenmesi, Yeni Dünya’nın keşfinden sonra yerli halka Avrupalıların kendilerine tanıdıkları insan haklarını tanımamaları, Eskimo gibi birçok halkın kullandıkları dil gereği sadece toplumlarını insan saymaları, Mısırlıların kendi dillerini konuşmayanları kendilerinden ayırmaları, Çinlilerin Avrupalı denizcilerin ne kadar insan olduklarını sorgulamaları da tarihteki sayısız ırkçılık fikirlerinden etkilenmiş örneklerdir.
Irkçılık ve Sonuçları
Irkçılık tarih boyunca birçok defa toplumların kendilerini ekonomik, sosyal, güvenlik gibi konularda yetersiz veya tehdit altında hissettiklerinde kendilerinden daha savunmasız grupları dışlaması olarak kendini göstermiştir. Günümüzde de globalleşmeye soğuk bakılması, uluslararası ilişkiler düzleminde ülkelerin kendi milletlerini ön planda tutması, xenofobi gibi durumlar ırkçılık teması altında tartışmaya açık konulardır. Diğer taraftan teknolojiyle birlikte insanların genlerinin hangi coğrafyalara dayandığı hakkında ulaşılabilir bilgi oldukça artmıştır. Etnik kökenlerin oldukça karılmış olduğu, saf ırkların olmadığı ispatlanmıştır.
Özetle ırkçılık kavramı, bilimsel olarak ele alması çok güç bir kavramdır. Uygulama olarak hayatımızda yer aldığında tehlikeli sonuçlar ortaya çıkarabilen bir konsepttir. Gerek tarihi örneklerde, gerek etik açılardan incelendiğinde farklı etnik kökenlere farklı haklar tanınmasının sonuçlarının negatif yönde olacağı görülür. Arthur de Gobineau’nun savunduğunun aksine farklı toplumlardan insanların hayatlarını eşitlik içerisinde sürdürmesinin getirdiği (halkların “melezleşmesinden” kaynaklanan), genlerle doğrudan ilişkisi açıklanabilir hiçbir negatif etkisi yoktur. Entelektüel beceriler, yönetme güdüsü, faydalı veya çalışkan olma, zeka, düzen gibi toplumsal ve bireysel özelliklerin kalıtımla doğrudan doğruya ilişkisinden bahsedilememektedir. Bunula birlikte bu tür özelliklerin çevresel faktörlerle olan ilişkilerinin incelenmesi önem arz etmektedir.
sadece yeşil zeytin yiyorum acaba ben de ırkçı mıyım?