Cumhuriyet Tarihi

Şeyh Said Kimdir? Şeyh Said Neden İsyan Etmiştir?

Şeyh Said İsyanı konusuna geçmeden önce, Şeyh Said İsyanı’nı isyan dönemi ve isyan sonrası olarak iki bölümde inceleyeceğiz. Bu isyan sadece Kürt halkının kendi arasında örgütlenmesiyle ortaya çıkmış bir isyan değildi. Şüphesiz arkasında Osmanlı padişahı Vahdettin ve İngiliz Hükümeti gibi iki önemli güç vardı. Daha sonradan ortaya atılan Şeyh Said için “İngiliz ajanı” söylemleri de bu yüzdendir. Vahdettin daha sonradan da Hilafet ve onu koruma odaklı toplantılar üzerine yapılan Türkiye içindeki birçok saldırı ve suikastta da etkisini göstermiştir.

Bunla da kalmayıp ağalara, hocalara veya belli bir kesimin dine bağlı bir alanında liderliğini yapan insanlara tarikatlarına, cemaatlerine ve ailelerine söylemeleri gereken; Mustafa Kemal ve yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ni ve onun inkılaplarını kötüleyen, hilafeti öven gizli bildiriler dağıttırmıştır. Daha sonradan da Kurtuluş Savaşı’ndan yeni çıkılmışlığın vermiş olduğu kargaşa ortamından da yararlanılarak hızlı bir yapılanmayla Hilafet yanlıları isyanı başlatmışlardır. Peki, bu Şeyh Said İsyanı temelde ne gibi gerekçelere dayanmaktaydı? Ana olarak bir iç gerekçe ve bir dış gerekçe sıralayabiliriz.

Şeyh Said İsyanı’nın Nedenleri

Bu isyanın iç gerekçesi, büyük fedakârlık ve zorluklarla kurulmuş yeni Türkiye Cumhuriyeti ve onun bozuk düzeni iyileştirmeye yönelik yaptığı inkılaplara karşı gelen, hilafet ve Vahdettin yanlısı insanların düşüncesi ve İngilizlerin yalanlarıyla bir Kürt devleti kurma hayaline kapılmış Kürt Teali Cemiyeti ve onların Kürt milliyetçiliğidir. Bu doğrultuda İngilizlerden de aldıkları yardımlarla yaptıkları taşkınlıklar, bölge işgalleriyle Ankara hükümetine ağır darbeler vurduklarını düşünüp amaçları doğrultusunda körü körüne ilerlerken yaptıkları yanlışlar, bıraktıkları açık kapılar onların sonu olmuştur.

Dış gerekçesi ise, tabii ki İngiliz odaklıydı. İsyan dönemiyle aynı döneme denk gelen Musul meselesinde kendi lehinde avantaja sahip olmak isteyen İngiltere’nin Türkiye içinde isyanlar ve karışıklıklar çıkararak Türkiye’yi geçerliliğini tam sağlayamamış, istikrar bulamamış bir ülke olarak gösterip Musul ve Ortadoğu meselesini kendi lehinde kararlar alınmasına ikna etme çabasıydı. Bu doğrultuda da zaten I. Dünya Savaşı’ndan sonra birçok ulusun bağımsız bir devlet kurma düşüncesinden de faydalanıp Kürtleri temsil ettiklerini düşünen Kürt Teali Cemiyeti’nin Kürdistan kurma düşüncelerini de iyice körüklemiştir. Ayrıca onlara bazı noktalarda gerek isyan öncesi hazırlık zamanında gerek isyan döneminde yardım etmiştir. Zaten Kürt Teali Cemiyeti’ni desteklediklerini yaptıkları faaliyetlerle açıkça beyan etmişlerdi.

Seyyid Abdülkadir Kimdir?

Şeyh Sait İsyanı’nın başlamasında oldukça etkisi olan bir şahıs, Seyyid Abdülkadir. Kürt Teali Cemiyeti Başkanı olan bu insan bölgede başlatılacak isyanın dinsel odaklıymış gibi gösterilmesinin oldukça önem taşıdığını bilmekteydi. Ona göre din temelli olması, aşiretler arasındaki kavgaların etkilerinin ortadan kalkmasını sağlayacaktı. Bu ayaklanmaya bir lider lazımdı. Seyyid Abdülkadir; bu liderin sözü geçen, çoğunluk tarafından saygı gösterilen ve Nakşiler üzerinde güçlü etkiye sahip, Nakşibendi Şeyhi Şeyh Said olması taraftarıydı. Peki, hakkında İngiliz Ajanı gibi söylemler de ortaya atılmış bu adam aslında kimdi?

Şeyh Said Kimdir?

Şeyh Said, 1865 yılında Elazığ’ın Palu ilçesinde doğmuştur. Seyyid asıllı bir aileden gelmekteydi. Palu, Diyarbakır ve Muş bölgelerinde öğrenim görmüştür. İleriki yaşlarında babasının bazı işlerinden dolayı Hınıs’a yerleşmişlerdir. Burada babası ve dedesinden aldığı eğitimle Kuran-ı Kerim’i ve birçok dini konuyu da öğrenmiştir. Yani dindar bir soyundan gelen çocuk olarak yetişmiştir. Bu dönemde Nakşibendi Tarikatı’na katılarak dergâhın başına geçmiştir. I. Dünya Savaşı sırasında Rusya’nın Doğu Anadolu’yu işgal etmesi üzerine Piran’a taşınmıştır. İki eşi ve birden fazla çocuğu bulunan Şeyh Said, zamanla bölgede çok tanınan biri olmuştur. İnsanların ilgisini çeken biri olmuş ve birçok taraftar kazanmıştır. Bu taraftarlarını ve yaşadığı bölgedeki çevresini isyan sırasında sahip olduğu güç olarak da kullanmıştır ve isyanın baş gösterdiği yer yine onun yaşadığı bölgedir. Daha sonradan da Kürt hareketinin lideri konumunu almıştır.

Şeyh Said Neden İsyan Etmiştir?

1924 yılında baş gösteren Nasturi Ayaklanması’nı bastırmak üzere gönderilmiş askeri kuvvetlerin yetkililerinden Teğmen Ali Rıza ve Yüzbaşı İhsan Nuri, erler ile ve askeri teçhizatla firar ederler. Firarilerin bir bölümünün İngiliz kuvvetlerine sığınması bu olayların arkasındaki gücü ortaya çıkarmış olur. Olaylardan sonra Şeyh Said’in adliyede ifadesi alınsa da salındıktan sonra faaliyetlerine devam eder. Toplantılar, buluşmalar düzenler ve bu vaaz niteliğindeki sohbetlerde “Medreselerin kapatıldığını, din ve vakıflar bakanlığının kaldırıldığını, din okullarının Milli Eğitim’e bağlandığını, gazetelerde birtakım dinsiz yazarların dine hakaret ettiğini, elinden gelse bizzat dövüşmeye başlayıp dinin yükselmesine gayret edeceğini” söyler.

Şeyh Said İsyanı Nasıl Başlamıştır?

Bu toplantılardan sonra da Mustafa Kemal ve TBMM karşıtı, onları karalayan ve halkın gözünde düşman algısı yaratmaya çalışan bildiriler dağıtır. Bu faaliyetleriyle dikkat çektikten sonra Bitlis Divan-ı Harbi’ne çağrılır. İfadesi alınmak istenir ama Şeyh Said tedirgin olur, gitmek istemez. Daha sonra 300 atlı ile Piran’a (Diyarbakır’ın bir ilçesi, şimdiki adıyla Dicle) gider. Kardeşi Şeyh Abdurrahim’in evine sığınır. Köyü jandarmalar kuşatır. Amaçlarının asker kaçaklarını yakalamak olduğunu belirtirler. Şeyh Said askerlere haber gönderir. Aradığı adamların yanında olduğunu, onları jandarmaların yakalaması durumunda şeref ve haysiyetinin çiğneneceğini, hükümetin kolunun uzun olduğunu, bu suçluları istediği zaman yakalayabileceğini bildirir.

Uzlaşmaya varılamayınca Şeyh Abdurrahim aranan adamların hepsinin suçlu olmadığını, aralarında suçlu olanları dışarıya çıkaracağını söyler ama jandarmanın bu öneriyi kabul etmesiyle subay ve askerlerin üzerine ateş açar. Sahip oldukları askeri güçle subayları esir alırlar. İki yıl gibi uzun bir süredir hazırlıkları süren ve planlarda bir iki ay sonra başlanması belirlenmiş olan Kürt-İslam Ayaklanması Piran’da (Dicle) bu basit olayla başlamış olur.

Şeyh Said İsyanı veya Genç Hadisesi

Öncelikle Bingöl’ün bir ilçesi olan Genç, Şeyh Said taraflarınca ele geçirilir. Darahini, en baştan beri amaçları olan Kürdistan’ın geçici başkenti olarak belirlenir. Darahini’yi Hani ilçesi takip eder. Hani’den sonra Lice elde edilir. Lice halkı Şeyh Said’i büyük bir kahraman gibi karşılar. Aynı sıralarda hükümet kuvvetleri Piran’ı geri alır ve Şeyh Said’in yakın adamlarından biri olan Öğretmen Fehmi’yi öldürürler. Sonrasında haber gönderirler ve teslim olması çağrısında bulunurlar. Hem adamı Fehmi’nin öldürülmesi hem de Piran’ın kaybedilmesi Şeyh Said’in gerilmesine neden olur ve Lice’ye beraberinde tutsak olarak getirdiği Binbaşı Cemil Bey’le konuşur.

Cemil Bey, Şeyh Said’in bağışlanması konusunda ona güvence verir ve Şeyh Said de teslim olma kararı alır. Teslim olması konusuda bir mektup yazar ama 7. Kolordu komutanına mektubu göndermeden Şeyh Said yanlılarınca mektup yırtılır ve tepki gösterirler. Bu olaydan sonra Şeyh Said ayaklanmayı durdurmanın mümkün olmadığını, ne sonuç verirse versin harekâta devam edileceğini, Kürtlerin bulundukları yerleri Türklerin elinden alınacağını söyler. Daha sonraki hedefler Diyarbakır ve Elazığ olur.

Şeyh Said İsyanı İçin TBMM’nin Aldığı Önlemler

11 Şubat 1925’teki isyan, böyle yayılmaya başlayınca TBMM hükümeti olaylardan çekinir ve önlem alınması gerektiğini düşünürler. Bu konuda alınabilecek ilk kararın sıkı yönetim ilan edilmesi olduğu konusunda karar kılarlar ve doğu bölgelerinde bir ay, Malatya’da iki ay sıkı yönetim ilan edilir. Ayrıca bu konu meclise taşınır. 25 Şubat 1925’te Başvekil Fethi Bey, konuşmasında,“Türkiye Cumhuriyeti’nin o bölgede 800 kişiyi öldüreceği ve Şeyh Said’in de bunlardan biri olduğu, bundan kurtulmak için de Said’in niyet ettiği ayaklanmaya gittiği yolunda bir mektubu asilerin birinin üzerinde ele geçirdiklerini” izah etti. Fethi Bey, gene ele geçen 17 Şubat 1925 tarihli rapora göre,” ayaklanmanın amacının şeriatı sağlamak olduğunun anlaşıldığını ve “olay padişahlığı, hilâfeti, şeriatı ve Abdülmecid’in oğullarından birinin saltanatını sağlamak için yapılan gericilik maskesi altında yapılan Kürtçülük hareketidir” demekteydi. 25 Şubat 1925’te, dini ya da dinin kutsal kavramlarını alet ederek devletin şeklini bozmak isteyenlerin vatan haini olması hakkındaki yasa onaylandı. Böylece, isyan edenlerin sineceği sanılıyordu.

Hiyanet-i Vataniye Kanunu

TBMM bu büyümekte ve etkisini arttırmakta olan olaylar karşısında Hiyanet-i Vataniye Kanunu‘nda değişikliklere gider. Din odaklı kutsal kavramları kullanarak örgüt kurup taşkınlıklara, isyanlara sebep olanları “Vatana İhanet” suçuyla yargılayacağını belirtir. Böylece yapılacak müdahaleleri yasal bir dayanağa oturtmuş olur. Bu karardan sonra Şeyh Said Ayaklanması’na karşı düşüncede olan ve desteklemeyen birçok Alevi aşireti de TBMM’ye onları desteklediklerine dair telgraflar çeker. Aynı günlerde İstanbul’daki polis teşkilatı da faaliyettedir ve onlar da bu ayaklanma üzerine çalışmaktadır. Kürt hareketinin önde gelen isimlerinden Seyiyid Abdülkadir’in yakın adamı olan Kör Sadi ile irtibata geçilir. İngiliz ajanı kılığında dahil olunan toplantılarda Kör Sadi onlara bir çok bilgi verir.

Kürt Devleti Kurma Planları

Kürt Hükümeti’nin kurulma şekli, atacakları adımlar, sağlanacak maddi ve manevi kaynaklar hakkındaki bilgileri İngiliz ajanı rolündeki Polis Cemal’e verir. Bu görüşmelerde “Kürdistan Emirliğine kesinlikle Seyyid Abdülkadir’in getirilmesi gerektiği, hükümeti Abdülkadir’in kuracağı, kurulacak yönetimde baskı rejiminin uygulanacağı ve düş gerçek olduğunda sultanın Abdülkadir olacağına ilişkin bilgiler bir raporla üst mevkilere bildirir.” Bu toplanan bilgilerden sonra başta sessiz kalınsa da daha sonradan toplanan kanıtlar ve bilgiler dayanağında Kör Sadi ve Seyyid Abdülkadir tutuklanarak Diyarbakır Sıkıyönetim Mahkemesinde yargılandıktan sonra idam cezasına çarptırılırlar.

İsmet Paşa Hükümeti

Kürt hareketinde isyancıların önderi konumunda olan Seyyid Abdülkadir, isyanın hızlı yayılması amacıyla silahlı çeteler kurdurtmuştu. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluşu da bu döneme denk gelmekteydi. Terakkiperver partinin asıl amacı birçok şeriatçı ve muhalifi bünyesine katıp isyanı büyütmekti. Bu amaç anlaşıldığında Mustafa Kemal o dönemin başbakanı olan Ali Fethi hükümetini değiştirerek İsmet Paşa hükümetiyle karışıklıkları çözebileceğini düşünmüştü öyle de yapmıştır. İsmet Paşa, Başbakanlık yetkisini eline alır almaz Mustafa Kemal’den iki istekte bulunmuştur: Emre hazır bir Kolordu ve İstiklal Mahkemeleri. Karışıklıkların çözülmesi için yeni yasalar çıkarılması söz konusu olduğunda da Rauf Orbay ve destekçilerinden çokça itiraz gelmiştir.

Takrir-i Sükûn Kanunu

Bu yasaların insanlık hakları ve anayasaya aykırı olacağını bahane ederek engellemeye çalışmışlardır. Hükümet de aksine bu olaylara özellikle ilgi gösterip kalıcı çözümler getirmek ister. Hararetli tartışmalardan sonra TBMM’de büyük bir çoğunlukla 4 Mart 1925 tarihinde Takrir-i Sükûn Kanunu kabul edilir. Aynı gün, olağanüstü durumdan ötürü, milletin ve Cumhuriyet’in güvenliği için, askerî harekat bölgesinde çalışacak ve Meclis’in kararı olmadan idam kararı verebilecek İkinci İstiklâl Mahkemeleri kurulur. Üç gün sonra ise Şark İstiklal Mahkemesi savcıları ve yargıçları seçimle belirlenir.

Ayaklanmayı bastırmak için artık daha sistemli ve etkili adımlarla hareket etmeye başlamışlardır. Ayaklanmayı bastırmak için 2. Tümen Komutanı ve Bitlis Valisi Kazım Dirik görevlendirilir. İlk iş olarak ayaklanmacıların elinde olan Piran’ı (Dicle) geri alır. O güzergâh boyunca ilerlemeye başlarlar. 22 Şubat günü Hani’ye girerler. Ama Hani’de yaşanan aksaklıklardan dolayı ayaklanmacıların alayı basmalarına engel olamazlar, subay ve erler tutsak alınır. Bu isyanın büyümesi ve ciddileşmesi Ankara Hükümeti’ni harekete geçirir ve hükümet seferberlik ilan eder. 7. Kolordu, isyanı bastırmak üzere görevlendirilir.

Bu sırada Elazığ ayaklanmacıların eline geçer. Alevi aşiretleri bu ayaklanmadan, Şeyh Said ve destekçilerinden oldukça rahatsızdır. Bu ayaklanmacılardan yakalayabildiklerini öldürürler. Şeyh Said önüne çıkan engellere rağmen durmaz ve asıl hedefi olan Diyarbakır’a yönelir. Diyarbakır’ı ele geçirip Kürdistan’ın başkenti ilan etmek asıl amacıdır. 7 Mart günü Şeyh Said kuvvetleri Diyarbakır’ın dört kapısına birden saldırır. Hükümet kuvvetlerinin büyük gayretlerine rağmen Zazalar tarafından kentin içine açılan kanallarla ayaklanmacıların kente girmeleri sağlanır. 8 Mart sabahı Mardin Kapısı önünde yaşanan büyük çarpışmadan sonra ayaklanmacılar Diyarbakır önlerinden çekilmek zorunda kalırlar. Diyarbakır yenilgisinden sonra Varto ve Muş’a yönelen ayaklanmacılar, Murat Köprüsünde hükümet kuvvetleri karşısında bozguna uğrarlar.

Şeyh Said’in Ölümü ve Şeyh Said İsyanı’nın Sonuçları

Şeyh Said ve yandaşları için mahkeme kararı alınmadan kalas, ip ve diğer darağacı için gerekli olan malzemeler alınarak depolanmıştır. Ayrıca idamları gerçekleştirecek olan cellatlar, askeri garnizonda misafir edilmişlerdir. 29 Haziran 1925 Pazar sabahı, Şeyh Said ve arkadaşları mahkemeye çıkmadan Diyarbakır Dağ kapı ilçesinde çekiç testere ve keser sesleri duyulmaya başlanmıştır. Hazırlanan Darağaçlarının nizami olması yani aynı boyda olması için testere ile kesilerek eşitleniyordur. Kurulan idam sehpalarının hemen karşısında Ankara’dan gelen konukların, eşlerinin ve çocuklarının idam törenini izlemeleri için tribün inşa ediliyordur. Mahkeme kararı açıklandığında idam sehpaları hazırlanmıştır fakat tribünün yapımı devam ediyordur. Her şey hazırlandıktan sonra gece yarısı idam töreni başlar ve seyirciler gelir. Hapishaneden zincirlenerek getirilen Şeyh Said ve yandaşları tek tek üstlerine beyaz gömlek giydirilerek idam edilirler. En sonunda ise isyanın ele başı olan Şeyh Said idam edilmiştir.

Şeyh Said idam sehpasına pişmanlık duymadan çıkmıştır. Şeyh’in bu tutumu yabancı ve yerli birçok gazetecinin haber yazılarında yer almıştır. Şey Said’in ölümüyle isyan sona ermiştir. Mustafa Kemal’in bu olay sonrasında düşünceleri şu yöndeydi: “Tarih gizli amaçlarla düzenlenmiş genel ve gerici doğu ayaklanmasının nedenlerini araştırdığı zaman, onun önemli ve belirli nedenleri arasında Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın dinsel konularda verdiği sözleri ve Doğu’ya gönderdiği sorumlu yazmanın kurduğu örgütleri ve yaptığı kışkırtmaları bulacaktır.”

Şark İstiklal Mahkemesi, 25 Mayıs 1925 günü verdiği kararla görev bölgesi içindeki Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası şubelerini kapatır. 3 Haziran’da da parti Bakanlar Kurulu kararı ile tamamen kapatılarak tek partili döneme yeniden devam edilir.

Not: Bu konuyla ilgili olarak Çerkez Ethem Kimdir? Hain Midir? Neden Ayaklandı? başlıklı yazımızı da inceleyebilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Konuyla İlgili Yazılar

Başa dön tuşu

Metin kopyalamanın açılabilmesi için
lütfen web sitemizdeki herhangi bir reklama
tıklayarak bize destek olunuz.

Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olunuz. Anlayışınız için teşekkür ederiz.