12. Sınıf T.C. İnkılap Tarihi ve AtatürkçülükTarih Dersi İçerikleriTarih SınavlarıYazılı Sınavlar

12. Sınıf İnkılap Tarihi 1. Dönem 1. Yazılı – Yeni Müfredata Göre (2023-2024)

Milli Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği’ne göre öğrencilerin başarısı; öğretim programı öğrenme kazanımları esas alınarak dersin özelliğine göre yazılı sınavlar, uygulamalı sınavlar, performans çalışmaları ve projeler üzerine alınan puanlara göre belirlenir. Tarih dersinde öğrenci başarısını tespit edebilmek için kullanılan araçlardan biri de yazılı sınavlardır. Bu yazımızda 12. Sınıf İnkılap Tarihi 1. Dönem 1. Yazılı örneğini paylaşıma açıyoruz.

12. Sınıf İnkılap Tarihi 1. Dönem 1. Yazılı

Tarih dersi yazılı sınavları ile ilgili 12. Sınıf İnkılap Tarihi 1. Dönem 1. Yazılı örneği aşağıda yer almaktadır. 12. Sınıf İnkılap Tarihi 1. Dönem 1. Yazılı örneği yönetmelik gereği açık uçlu sorulardan oluşmaktadır. Ancak 12. Sınıf İnkılap Tarihi 1. Dönem 2. Yazılı içine kısa yanıtlı, doğru-yanlış, eşleştirmeli veya çoktan seçmeli test gibi sorular da eklenebilir.

Aşağıdaki12. Sınıf İnkılap Tarihi 1. Dönem 1. Yazılı örneği 2023-2024 eğitim öğretimi yılı için yeni müfredata göre hazırlanmıştır. Bu yazılı sınavda sınav kapsamındaki ilgili kazanımlardan 10 soru bulunmaktadır. 12. Sınıf İnkılap Tarihi 1. Dönem 1. Yazılı sınavı  içerisinde analiz ve değerlendirme düzeyindeki kazanımlara yönelik birden fazla soru yer almaktadır.  Bu tarih yazılı sınavı içerisinde yer alan sorular puanlanmamıştır. Puanlama işi tarih öğretmenine bırakılmıştır.

Tarih dersi öğretim programında yer alan becerilere ve kazanımlara göre hazırlanan 12. Sınıf İnkılap Tarihi 1. Dönem 1. Yazılı sınavını bilgisayarınıza kopyalayarak üzerinde düzenleme veya değişiklik yapabilirsiniz.

Yanıt Anahtarı: 12. Sınıf İnkılap Tarihi 1. Dönem 1. Yazılı cevap anahtarları sorulardan hemen sonra aşağıda ayrı bir başlıkta yer almaktadır.

2023-2024 12. Sınıf Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük Dersi 1. Dönem 1. Yazılı Sınavı

2023-2024 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI

……………………………… LİSESİ

12. SINIF TÜRKİYE CUMHURİYETİ İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ

1. DÖNEM 1. YAZILI SINAVI

SORULAR

1. Mustafa Kemal Atatürk’ün düşünce yaşamında Selanik şehrinin etkisi ne olmuştur?

2. 31 Mart Ayaklanması’nın nedenleri ve sonuçları nelerdir?

3. Osmanlı Devleti, 1. Dünya Savaşı’nda Turancılık düşüncesi doğrultusunda nasıl bir politika izlemiştir?

4. Sykes-Picot Antlaşması ile Türkiye üzerinde planlanan faaliyetler nelerdi?

5. Mondros Ateşkes Antlaşması’na Türk halkının tepsiki ne olmuştur?

6. Wilson Prensipleri’nin 12. maddesinde neler yazmaktadır? Bu madde Türk halkı tarafından neden destek görebilmiştir?

7. Kuvay-ı Millîye ilk direnişini nerede, ne zaman ve nasıl başlatmıştır?

8. Misak-ı Milli’de ulusal sınırlar nasıl belirlenmiştir?

9. Büyük Millet Meclisi‘nin adının başına “Türkiye” sözcüğü neden getirilmiştir?

10. İstiklal Mahkemeleri’nin kurulma amacı nedir?


2023-2024 12. Sınıf Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük Dersi 1. Dönem 1. Yazılı Sınavı Yanıt Anahtarı

12. SINIF TÜRKİYE CUMHURİYETİ İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ

1. DÖNEM 1. YAZILI SINAVI

YANITLAR

Yanıt 1: Mustafa Kemal Atatürk’ün düşünce yaşamında Selanik şehri önemli bir rol oynamıştır çünkü Atatürk, Selanik’te doğmuş ve burada büyümüştür. Bu nedenle, şehir ve çevresinde geçirdiği gençlik yılları, onun dünya görüşünü şekillendiren faktörlerden biridir. Selanik, Osmanlı İmparatorluğu’nun önemli bir şehriydi ve çok kültürlü bir yapıya sahipti. Bu şehirde, farklı etnik ve dini gruplardan insanlar bir arada yaşar ve farklı kültürlerle temas halinde olurlardı. Atatürk’ün bu çeşitliliği gözlemlemesi ve bu ortamda büyümesi, onun çok kültürlülük, eşitlik ve modernleşme gibi kavramlara olan ilgisini etkilemiş olabilir.

Ayrıca, Selanik’in coğrafi konumu, Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa ile Asya arasında bir köprü olmasını sağlıyordu. Bu da Atatürk’ün uluslararası ilişkilere ve dış politikaya olan ilgisini şekillendirebilirdi. Sonuç olarak, Selanik’in çok kültürlü yapısı ve coğrafi konumu, Mustafa Kemal Atatürk’ün düşünce yaşamını etkilemiş olabilir. Bu şehirde geçirdiği yıllar, onun farklı kültürlerle temasını, uluslararası ilişkilere olan ilgisini ve modernleşme vizyonunu şekillendirmiş olabilir.

Yanıt 2: 31 Mart Ayaklanması, Osmanlı İmparatorluğu’nda 31 Mart – 24 Nisan 1909 tarihleri arasında gerçekleşen bir olaydır. Bu ayaklanmanın temel nedenleri ve sonuçları şu şekildedir:

Nedenler: II. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte, halkın daha fazla özgürlük ve katılım talepleri artmıştı. Ancak, bazı gruplar hükümetin reformları yeterli bulmuyordu. İttihat ve Terakki Cemiyeti, askeri reformlar yapılmasını ve padişahın etkisini sınırlandırmayı amaçlayan bir örgüttü. Cemiyet, 1908’deki Jön Türk Devrimi ile iktidara gelmişti. Meşrutiyet döneminde, siyasi güç için çeşitli gruplar arasında bir nüfuz mücadelesi yaşandı. Bu mücadele, özellikle askeri bürokrasinin ve sivil siyasi liderlerin arasında gerçekleşiyordu. Bazı gruplar, İttihat ve Terakki’nin uyguladığı politikaları yetersiz buldu. Özellikle etnik ve dini azınlıklar, bu politikalardan memnun değildi.

Sonuçlar: Ayaklanma sonucunda, II. Abdülhamid’in hükümetteki yetkileri kısıtlandı. Yeni bir hükümet kuruldu ve padişah sembolik bir konuma getirildi. İttihat ve Terakki Cemiyeti, ayaklanmayı bastırarak iktidardaki konumunu güçlendirdi. Bu dönemde, İttihat ve Terakki’nin etkisi Osmanlı siyasetinde arttı. Ayaklanmanın bastırılmasının ardından, askeri otoritenin ve baskının arttığı bir dönem başladı. Bu, özellikle siyasi muhaliflere karşı sert önlemler alınmasına yol açtı. Ayaklanma sonucunda, etnik ve dini azınlıkların durumu üzerinde de etkiler oldu. Özellikle Rumlar, Ermeniler ve diğer azınlıklar, Osmanlı toplumunda daha fazla özgürlük talepleriyle ortaya çıktı. 31 Mart Ayaklanması, Osmanlı toplumunda sosyal ve siyasi dinamiklerin değişmesine yol açtı. Bu dönem, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerindeki karmaşık siyasi ve toplumsal yapıda önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilir.

Sonuç olarak, 31 Mart Ayaklanması, Osmanlı İmparatorluğu’nun içinde bulunduğu dönemin karmaşıklığını yansıtan önemli bir olaydır. Ayaklanmanın sonuçları, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminin seyrini etkilemiş ve ülkede yaşanan toplumsal ve siyasi değişiklikleri hızlandırmıştır.

Yanıt 3: Osmanlı Devleti, 1. Dünya Savaşı sırasında Turancılık düşüncesi doğrultusunda pan-Türkizm politikaları izlemiştir. Bu politika, Osmanlı Devleti’nin coğrafi sınırlarında bulunan ve Türk halklarına mensup olan bölgeleri bir araya getirme veya birleştirme amacını taşıyordu. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’nda Turancılık politikası hakkında bazı önemli noktalar:

Osmanlı Devleti, 1. Dünya Savaşı sırasında, coğrafi sınırlarının ötesinde yaşayan Türk halklarını bir araya getirme fikrini benimsemişti. Bu politika, Pan-Türkizm veya Pan-Turanizm olarak adlandırılır. Osmanlı Devleti, özellikle Rus İmparatorluğu’na karşı olan savaşlarda, Kafkasya, Hazar Denizi’nin kuzeyi ve Orta Asya bölgelerindeki Türk topluluklarını kendi saflarına çekmeye çalıştı. Bu bölgelerdeki Türklerle işbirliği yaparak Rusya’ya karşı mücadele etmeyi hedefliyorlardı. Osmanlı Devleti, 1914 yılında 1. Dünya Savaşı’na girdiğinde, Kafkas Cephesi’nin yanı sıra Türkistan Cephesi’ni de oluşturdu. Bu cephe, Orta Asya’daki Türk halklarıyla işbirliği yapmayı amaçlıyordu. Osmanlı hükümeti, Azerbaycan, Türkistan ve diğer Orta Asya bölgelerindeki Türklerle ilişkileri güçlendirmeye çalıştı. Osmanlı, bu bölgelerdeki bağımsızlık hareketlerini destekledi. Osmanlı hükümeti, Çin’e karşı Doğu Türkistan’da Uygur halkının bağımsızlık mücadelesini destekledi. Osmanlı Devleti, bu bölgelerdeki Türk halklarıyla diplomatik ilişkiler kurmaya çalıştı. Türkmenistan, Kazakistan gibi bölgelerle temas halinde oldu.

Sonuç olarak, Osmanlı Devleti, 1. Dünya Savaşı sırasında Turancılık politikası izleyerek, coğrafi sınırlarının ötesindeki Türk topluluklarıyla işbirliği yapmayı amaçlamıştır. Ancak, bu politika, savaşın karmaşık ve zorlu koşullarında tam anlamıyla başarıya ulaşamamış ve savaş sonunda Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüne katkıda bulunmuştur.

Yanıt 4: Sykes-Picot Antlaşması, 1916 yılında I. Dünya Savaşı sırasında İngiltere, Fransa ve Rusya arasında gizlice yapılan bir anlaşmadır. Bu antlaşma ile Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması ve bölgelerin paylaşılması planlanmıştı. Türkiye üzerindeki planlar şu şekildeydi:

Anadolu ve Trakya: Antlaşmada, İstanbul ve çevresiyle birlikte Anadolu’nun batı kısmı (Trakya) İtilaf Devletleri (İngiltere ve Fransa) tarafından kontrol edilecekti. Bu durum, Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti olan İstanbul’un işgal edilmesini ve çevresinin bölünmesini öngörüyordu.

İskenderun ve Çukurova: Antlaşma, Hatay bölgesini de (o dönemde İskenderun olarak adlandırılıyordu) Fransa’ya bırakmayı öngörüyordu. Çukurova bölgesi de Fransa’nın kontrolünde olacaktı.

Irak: Bu bölge, İngiltere’nin etki alanına girecekti. Modern günün Irak’ını ve çevresini kapsıyordu.

Filistin ve Ürdün: Filistin, Ürdün ve çevresi de İngiltere’nin kontrolünde olacaktı.

Suriye ve Lübnan: Suriye’nin büyük bir kısmı Fransa’nın etki alanına girecek, Lübnan ise özerk bir Fransız yönetimine tabi olacaktı.

Diğer Alanlar: Rusya’nın bu antlaşmada yer almasına rağmen, 1917’de Rus Devrimi sonrasında bu ülkenin çekilmesiyle, Rusya’ya ayrılan bölgelerin kaderi belirsizleşti.

Sykes-Picot Antlaşması, daha sonra Balfour Deklarasyonu gibi diğer anlaşmalarla da şekillendi. Ancak, antlaşma aslında hiç uygulanamadan, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü ve Türk Kurtuluş Savaşı’nın başlamasıyla hükümsüz hale geldi. Türk Kurtuluş Savaşı sonrasında imzalanan Sevr Antlaşması da benzer hedeflere sahipti ancak Türk milleti bu antlaşmayı reddederek, bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu.

Yanıt 5: Mondros Ateşkes Antlaşması, I. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru, 30 Ekim 1918 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında imzalanmış bir ateşkes antlaşmasıdır. Bu antlaşmanın hükümleri, Türk halkı arasında büyük bir hayal kırıklığına ve öfkeye neden oldu. Mondros Ateşkesi’nin Türk halkının tepkisi üzerindeki etkileri:

Antlaşmanın hükümleri uyarınca, İtilaf Devletleri Osmanlı İmparatorluğu topraklarını işgal etmeye başladı. Bu, Türk halkı için büyük bir travma oldu çünkü ülkelerinin işgal altına alınması, ulusal bağımsızlık ve toprak bütünlüğünün tehdit altında olduğu anlamına geliyordu. Mondros Ateşkesi’nin ardından, Türk milleti bu haksız duruma karşı bir tepki gösterdi. Kurtuluş Savaşı’nın önderi olan Mustafa Kemal Atatürk, bu antlaşmayı tanımadı ve Türk milletine bağımsızlık mücadelesi vermeleri çağrısında bulundu. Mondros Ateşkesi, Türk halkının farklı kesimlerini bir araya getirdi. Farklı etnik ve dini gruplar, bu dönemde ulusal birliği sağlamak için bir araya geldi. Bu, Türk milletinin ortak bir amacı paylaştığı bir dönemdi. Bu dönemde, Türk halkı ulusal kimliğe ve bağımsızlığa daha fazla önem vermeye başladı. Milli bilinç ve direniş ruhu, halk arasında yayıldı. Mondros Ateşkesi’nin ardından önerilen Sevr Antlaşması, Türk halkının tepkisini daha da artırdı. Bu antlaşmanın hükümleri, Türk milletinin tam bağımsızlık ve toprak bütünlüğüne yönelik bir tehdit olarak algılandı. Bu tepkilerin sonucunda Türk Kurtuluş Savaşı başladı ve bu savaş sonunda Sevr Antlaşması geçersiz hale getirilerek, bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri atıldı.

Sonuç olarak, Mondros Ateşkes Antlaşması Türk halkı arasında büyük bir hüsran ve öfkeye neden oldu. Ancak bu olumsuz durum, aynı zamanda Türk milletinin ulusal birliği sağlaması ve bağımsızlık mücadelesine yönelmesine de ilham verdi. Bu süreç, modern Türk devletinin kuruluşuna giden yolun önemli bir parçasıydı.

Yanıt 6: Wilson İlkeleri, ABD Başkanı Woodrow Wilson tarafından 8 Ocak 1918’de ABD Kongresi’ne sunulan ve I. Dünya Savaşı sonrası dünyanın daha adil ve demokratik bir şekilde düzenlenmesi amacıyla ortaya konan 14 ilkedir. 12. madde, bu prensiplerden biridir. Wilson’ın 12. Maddesi şu şekildedir: “XII. Uluslar, kendi hükümetlerini seçme hakkına sahiptirler; bu hükümetler de, milletlerin eşitliğini ve büyük ve küçük olanlar arasında eşit muameleyi temin etmelidirler.”

Bu madde, ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkını vurgular. Yani bir ulusun kendi geleceğini, siyasi statüsünü ve yönetimini belirleme hakkına sahip olduğunu ifade eder. Türk halkı, Wilson’ın 12. Maddesi’ni desteklemiş olabilir çünkü bu prensip, onlara ulusal bağımsızlık ve egemenlik haklarını tanıyan bir ilkeydi. Osmanlı İmparatorluğu’nun Mondros Ateşkesi ve ardından Sevr Antlaşması ile parçalanmaya çalışıldığı bir dönemde, bu ilke Türk milletinin bağımsızlık mücadelesini meşrulaştırmıştır.

Ayrıca, Wilson’un ilkeleri, uluslararası ilişkilerde demokratik ve adil bir düzenin kurulması gerektiğini savunuyordu. Bu da Türk halkının demokratik bir yönetim ve eşitlik ilkesine olan inancını desteklemiş olabilir. Sonuç olarak, Wilson’ın 12. Maddesi, Türk halkı için ulusal bağımsızlık ve eşitlik gibi temel değerleri vurgulayan bir ilkeydi. Bu nedenle, Türk milleti tarafından destek görmüş olabilir.

Yanıt 7: Kuvay-ı Milliye, Türk Kurtuluş Savaşı’nın temel direniş gücüydü ve bu direniş, 1919 yılında Samsun’da başlamıştır. Kuvay-ı Milliye’nin ilk direnişi, Samsun şehrinde başlamıştır. 19 Mayıs 1919’da, Türk Kurtuluş Savaşı’nın önderi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk, Samsun’a çıkarak milli mücadelenin temellerini atmıştır. Kuvay-ı Milliye’nin ilk direnişi 19 Mayıs 1919’da başlamıştır. Bu tarih, aynı zamanda Atatürk’ün Samsun’a çıkarak Kurtuluş Savaşı’nı başlattığı tarih olarak kabul edilir ve Türkiye’de “19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlanır.

Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak, Osmanlı İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı’ndaki yenilgisinin ardından İtilaf Devletleri’nin işgal ettiği bölgelerde milli bir direnişin başlaması gerektiğini ilan etti. Samsun’da bulunduğu süre boyunca, Anadolu’nun farklı bölgelerinden gelen destekçileriyle iletişim kurdu, örgütlenmeye başladı ve milli direnişin temellerini atmaya çalıştı. Bu, Kuvay-ı Milliye’nin oluşmaya başladığı ve milli mücadelenin başladığı noktaydı.

Kuvay-ı Milliye, Türk milletinin işgalcilere ve bağımsızlık mücadelesi karşısında birlik olma iradesini simgeliyordu. Bu direniş hareketi, Türk Kurtuluş Savaşı’nın ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun temellerini atmış ve işgalci güçlere karşı Türk milletinin bağımsızlık mücadelesini başlatmıştır.

Yanıt 8: Misak-ı Milli, Türk milletinin ulusal bağımsızlık ve egemenlik hakkını savunmak amacıyla, 28 Ocak 1920’de Ankara’da TBMM (Türkiye Büyük Millet Meclisi) tarafından kabul edilen bir karardır. Bu kararla, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra gelen Sevr Antlaşması’na karşı Türk milletinin koyduğu ulusal sınırlar belirlenmiştir.

Misak-ı Milli, ulusal bağımsızlık ilkesini benimsemekteydi. Bu ilkenin temelinde, Türk milletinin kendi kaderini tayin etme hakkı ve toprak bütünlüğü vardı. Kararda, Türk vatanının sınırları belirlenmişti. Doğuda Aras Nehri, batıda Ege Denizi, kuzeyde Karadeniz ve güneyde de sınırları henüz belirlenmemiş olan bir çizgi ile çevriliyordu. Bu sınırlar içerisinde, başta Trabzon, Sivas, Erzincan, Erzurum, Van ve Bitlis olmak üzere, Doğu Anadolu ve Karadeniz bölgeleri, güneyde de Maraş ve Antep gibi yerler yer alıyordu. İzmir ve çevresi de bu sınırlar içerisinde yer alıyordu. Bu, Ege Bölgesi’nin önemli bir kısmını kapsıyordu. Halep Vilayeti de Misak-ı Milli sınırları içerisinde yer alıyordu. Bu, Suriye’nin bir bölümünü kapsıyordu.

Misak-ı Milli, Milli Mücadele’nin hedeflerini belirleyen ve ulusal sınırları ortaya koyan önemli bir belgeydi. Bu sınırlar, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesi sırasında hedeflerini ve taleplerini ifade ediyordu. Misak-ı Milli’nin hedeflediği sınırlar, sonrasında Türk Kurtuluş Savaşı’nın başarıyla sonuçlanmasının ardından Lozan Antlaşması’nda kabul görmüştür. Bu, modern Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarının belirlenmesinde temel referans noktalarından biridir.

Yanıt 9: Büyük Millet Meclisi‘nin adının başına “Türkiye” sözcüğü, milli birliğin ve bağımsızlığın vurgulanması amacıyla getirilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 23 Nisan 1920’de Ankara’da toplandığında, Türk milletinin ulusal bağımsızlık mücadelesini yürüttüğü ve işgalcilere karşı direndiği meşru bir temsil organı olarak ortaya çıkmıştı. Bu nedenlerle adına “Türkiye” kelimesi eklenmiştir.

Meclis, Türk milletinin ulusal bağımsızlık mücadelesini yürüttüğü bir dönemde kurulmuştur. Bu nedenle, adının başına “Türkiye” eklenerek, Türk milletinin bu mücadelesinin ulusal çapta olduğu ve tüm Türk vatanını temsil ettiği vurgulanmıştır. Meclis, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünün ardından işgalcilerin yönetimi altındaki bir durumda değil, Türk milletinin iradesiyle kurulmuş meşru bir temsil organıydı. “Türkiye” kelimesi, bu meşruiyeti vurgulamak amacıyla eklenmiş olabilir. “Türkiye” kelimesi, Türk milletinin tüm farklı bölgelerini ve unsurlarını kucaklayarak, milli birlik ve dayanışmayı simgeliyordu. Bu, ülkenin dört bir yanından gelen temsilcilerin aynı çatı altında bir araya geldiği bir anlam taşıyordu. “Türkiye” kelimesi, uluslararası alanda da Türk milletinin temsil edildiğini gösteriyordu. Bu, Türk ulusunun bağımsızlık mücadelesini uluslararası arenada tanıtarak, diğer ülkelerle diplomatik ilişkiler kurma yolunda bir adımdı.

Sonuç olarak, Büyük Millet Meclisi’nin adının başına “Türkiye” kelimesi eklenmesi, o dönemdeki siyasi ve toplumsal koşullar, milli birliğin vurgulanması ve ulusal bağımsızlık mücadelesinin temsili gibi faktörlerden etkilenmiş olabilir. Bu adım, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesini ve ulusal iradesini ön plana çıkaran sembolik bir karardı.

Yanıt 10: İstiklal Mahkemeleri, Türk Kurtuluş Savaşı sırasında ve sonrasında, işgalci güçlere karşı savaşanların ve milli mücadeleye ihanet edenlerin yargılandığı mahkemelerdir. Bu mahkemelerin kurulma amacı şu şekildedir:

İstiklal Mahkemeleri, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesini yürüttüğü dönemde, bu mücadeleye ihanet edenleri yargılamak ve hukuki yaptırımlar uygulamak amacıyla kuruldu. Milli mücadeleye karşı çıkanları, işgalcilere yardım edenleri ve milletin bağımsızlık çabalarını engellemeye çalışanları yargılamak için kullanıldı. İstiklal Mahkemeleri, milli birliğin korunmasını amaçlamıştır. Milli mücadele sırasında, ülkede işgalcilerle işbirliği yapanlar veya mücadeleyi zayıflatmaya çalışanlar, ulusal birliği tehlikeye atıyorlardı. Bu nedenle, bu tür faaliyetlerin önüne geçmek için mahkemelerin kurulması gerekliliği hissedildi. İstiklal Mahkemeleri, zamanın kritik olduğu bir dönemde kuruldu. Milli mücadelede hızlı ve etkili kararlar alınması, hainlikle suçlananların adil bir şekilde yargılanması ve gerektiğinde cezalandırılması önemliydi. İstiklal Mahkemeleri, yargı organlarının bağımsızlığını ve işleyişini sağlama görevini üstlendi. Bu mahkemeler, milli mücadele sırasında hukuki süreçlerin düzenli ve tarafsız bir şekilde yürütülmesini amaçladı.

Sonuç olarak, İstiklal Mahkemeleri, milli mücadele döneminde milli birliği ve bağımsızlığı korumak, hukuki yaptırımları uygulamak ve hukuki idareyi sağlamak amacıyla kuruldu. Bu mahkemeler, o dönemin özel koşullarında milli mücadele çabalarının yargısal yönünü yönlendirmek için önemli bir rol oynadılar.


Tüm Yazılı Sınavlar: Tarih dersi yazılı sınavları ile ilgili örnek sınavların tamamını incelemek için Tarih Dersi Yazılı Sınavları – Yeni Müfredata Göre (2023-2024) başlıklı yazımızı ziyaret edebilirsiniz.

8 Yorum

  1. Bu cevaplar neden yok hocam, inkilap tarihi mod apk ne zaman geliyor? Cevaplar için son 35 dakikaniz var hemen atın lütfen. Hadi görüşürüz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu Konuyla İlgili Yazılar

Başa dön tuşu

Metin kopyalamanın açılabilmesi için
lütfen web sitemizdeki herhangi bir reklama
tıklayarak bize destek olunuz.

Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyicinizi kapatarak bize destek olunuz. Anlayışınız için teşekkür ederiz.